Tkp Genel Sekreteri Kemal Okuyan'ın "Devrim" Kitabı İzmir'de Okurlarıyla Buluştu

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, “Devrim” kitabı için düzenlenen söyleşi ve imza gününde konuştu. Okuyan, "Cumhuriyet’in değerlerini, sosyalizm mücadelesinin organik bir parçası haline getirmemiz gerekiyor" dedi.

(İZMİR) - Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, "Devrim" kitabı için düzenlenen söyleşi ve imza gününde konuştu. Okuyan, "Cumhuriyet'in değerlerini, sosyalizm mücadelesinin organik bir parçası haline getirmemiz gerekiyor" dedi.

TKP Genel Sekreteri Okuyan'ın geçen ağustos ayında Yazılama Yayınevi'nden çıkan ve kısa sürede 5'inci baskısını yapan yeni kitabı "Devrim", sırasıyla İzmir, İstanbul ve Ankara'da söyleşi ve imza günlerinde okurlarıyla buluşuyor. Okuyan'ın "Devrim" kitabı için düzenlenen söyleşi ve imza günlerinden ilki, dün akşam İzmir Konak Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde yapıldı.

İzmirlilerin yoğun ilgi gösterdiği ilk buluşma, Yazılama Yayınevi'nin geçen haftalarda yurttaşlara yönelttiği, "Devrim nedir" sorusuna verilen yanıtlardan hareketle Okuyan'ı bu kitaba yazmaya iten motivasyon kaynakları üzerine sohbet edilerek başladı.

Halklara neredeyse 150 yıldır devrimin kötü bir şey olduğunun anlatıldığını belirten Okuyan, sokak röportajında insanların cevaplarının çok umutlu ve umut verici olduğunu belirtti.

Kitabı tam da böyle bir umudu yaratmak ve beslemek için yazdığını ifade eden Okuyan, "Umutsuzluktan mustaribiz. Kitabın arka planında, 'İnsanlara yalan söylemeden dünyadan ve Türkiye'den umudu kesmelerini nasıl engelleriz' düşüncesi var. Devrimlerin nasıl olduğundan, dünyadaki örneklerin de benzer karanlıklarıın içinden çıktığını anlatmanın insanlara umut olabileceğini düşündüm" diye konuştu.

Söyleşi, "Düzenin sahte mutluluk dağıtmada başarısız kaldığı bir dönemde, insanların umudu geçmişten devşirmesinin devrimci siyaseti dizginleyen mi yoksa besleyen mi bir etken olduğu" sorusuyla sürdü.

"İnsanlar bugün öfkelerini tasarruflu kullanıyor"

Soruya, "Mutlu insanın radikal bir değişiklik arayışında olmayacağı için devrimci olamayacağını" söyleyerek cevap veren Okuyan, bunun gerekçesi olarak şunları anlattı:

"Emekçilerin 150-200 yıl önce devrime yöneldiği, öfkesini hızla sokağa taşıyıp bir değişiklik iradesini ortaya koymaya başladığı dönemlerde, bir işçinin ömrü ortalama 30 yıldı, hele maden işçilerinin 19 yıl. Yani kaybedecek hiçbir şeyleri yoktu. İki yıl sonra öleceğini bilen bir maden işçisinin üzerine giderseniz ortalığı yıkar. İnsanların bugün de zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok belki ama önlerinde artık 70-80 yıllık bir hayatları var ve onu düşünüyorlar. Dolayısıyla öfke sürekli erteleniyor. Bu çok ciddi bir şey. Geçmişte kavga, ölümü göze almayı gerektiriyordu, insanlar ölümü sıradanlaştırmış, önemsizleştirmişti. Şimdi ise insanlar öfkelerini tasarruflu kullanıyor. Biz de insanlara, 'Ömrünüzü kısaltın' diyemeyeceğimize göre buna adapte olmak zorundayız, insanları devrimci kılmak için yöntemler aramamız gerekiyor."

Okuyan, Gezi'den bu yana Türkiye'de ciddi yönetme problemlerinin ortaya çıktığını, dünyada hiçbir sokak hareketinin, Gezi kadar sağduyulu ve kontrollü olmadığını ifade etti.

AK Parti'nin, bu ülkede halka, "Senin tek sözün olacak, onu da seçimlerde söyleyeceksin" algısını yerleştirdiğini vurgulayan Okuyan, "Ancak bu son operasyonlar, en önemli meşruiyet kaynağı olan 'milli irade' kavramını ve seçim meselesini yok ediyor adım adım. Ben bunun çok önemli bir krize evrileceğini düşünüyorum. AKP, Türkiye'yi seçimsiz yönetemez. Bizler genelde devletin sopasına odaklanırız, baskı aygıtı olarak adlandırırız ama bugünkü sistemi ayakta tutan şey, bu sistemin hala bir inandırıcılığının olması. Bunun kaynakları çeşitli olabilir: kutsallıklar, seçimler... Türkiye'de devrimci hareket bu meşruiyet kavramı üzerine daha titiz düşünmeli, tartışıp hamle yapmalı. İnsanların isyan etmek için isyanın meşru olduğunu düşünmeleri gerekir" değerlendirmesini yaptı.

"Türkiye'de halk meclise indirgenmiş siyaseti terk ettiğinde meclisin önemi artacak"

Seçim ve parlamentonun tek başına yeterli olmadığını, örgütlü halk mücadelesiyle birleştiğinde gerçek önem kazanacağını vurgulayan Okuyan, şöyle konuştu:

"Türkiye toplumu seçimlere ve parlamentoya indirgenmiş siyaset yapma tarzını terk etmeye başladığında bunların önemi artacak, bugün bunlara mahküm edilmiş bir halk var. Sürekli grev yapan, sokağı elinde tutan bir toplumda seçimler ve meclis kritik hale gelecek. Biz parlamentarizmi eleştirirken bunlar önemsizdir demiyoruz, tam tersi, fazla önemli olduğu için eleştiriyoruz. Ancak sadece bunlara endeksli bir siyaset tarzı yanlıştır. Sosyalizmde meclis örgütlü bir halkı temsil eden bir kurum olacağı için çok önemli olacak.

Türkiye'nin devrime yakın olup olmadığını 'Sol o kadar güçlü mü' sorusuyla ölçenler de var. Oysa sorular, 'Bu ülkede mevcut sistem derin bir krize yuvarlanır mı', 'Derin bir krize yuvarlandığında tek seçenek askeri bir darbe ya da karşı devrim midir', 'Bu halkın kodlarında ilerici bir hamle yapabilecek değerler var mı' olmalıdır; gerisi hazırlıkla ilgilidir. O nedenle tek tek devrimcileri saymak ahmaklıktır, hiçbir devrim 'geliyorum' diye gerçekleşmez. Kurtuluş Savaşı'nda Kuvayımilliyeci'lerin ya da bağımsızlık isteyenlerin sayısını düşündüğünüzde, 'Bu delilik' derdiniz, nitekim diyenler vardı. Bu ülkenin genetik kodlarında bugüne devreden bazı değerler var, insan kaynaklarımız uygun. AKP güçlü diyorlar; güçlü falan değiller, zayıflar. Toplum onun zayıflığını yeterince bilmiyor ve kendi gücünün farkında değil henüz."

"Cumhuriyetçilik olmadan komünizm olmaz, komünizm olmadan da Cumhuriyetçilik olmaz"

Okuyan, Cumhuriyet'in değerlerinin sosyalizm mücadelesinin organik bir parçası olduğunu ama bunun unutulduğunu belirterek, şunları söyledi:

"Cumhuriyet'in değerlerini, sosyalizm mücadelesinin organik bir parçası haline getirmemiz gerekiyor. Aslında bu zaten böyle, 12 Eylül'ün yarattığı yabancılaşma nedeniyle unutuldu ve unutturuldu. Bağımsızlıkçılık, sonrasında laiklik, monarşi karşıtlığı, Cumhuriyetçilik, kamuculuk ya da devletçilik… Bunlar Türkiye'nin burjuva devriminde başka burjuva devrimlerinde çok karşılaşılmayan biçimde rol oynamış. Üstelik bu esnada Kemalistlerle Bolşevikler arasında bir ittifak var. Bundan hemen kurtulmak istemişler ancak kimi reformları yaparken de bu değerlere yaslanmak zorunda kalmışlar. Türkiye'de sol zayıf görünüyor ama yurtseverliğin, laikliğin, devletçiliğin, kamuculuğun, Cumhuriyetçiliğin bu topraklarda bir karşılığı var. Bunlar enerji kaynakları. Öte yandan, istediğimiz Türkiye'yi yaratmak için, tamamı olmasa da bunlara ihtiyacımız var. Solun problemi şu: Sol şimdiye kadar bu değerleri kendisine dışsal gördü; işine gelince karşısına aldı, işine gelince altını doldurmadan yararlanmaya çalıştı. TKP ise bunları sahipleniyor, bunlar zaten devrimci dönüşümün organik parçaları. O nedenle bu Cumhuriyetçilik meselesinde hızlı ve radikal davrandık. Kimileri, 'Türkiye'de milliyetçilik var, yurtseverlik de bunun bir boyutu, TKP onları yanına çekmek için taktik yapıyor' diyor. Hayır, Cumhuriyetçilik olmadan komünizm olmaz, komünizm olmadan da Cumhuriyetçilik olmaz. Bunlar tarihte de iç içeydi, şimdi de öyle."

Söyleşinin ardından okurları için kitabını imzaladığı etkinlik, onlarca İzmirlinin TKP gönüllüsü olmak için başvuruda bulunmasıyla sona erdi.

Kaynak: ANKA / Güncel
title