TGC'den Tutuklu Gazetecilere Ziyaret
TGC Yönetim Kurulu üyeleri, 1 No'lu Cezaevi'nde yatan Tuncay Özkan, Soner Yalçın ve Mustafa Balbay'la açık görüş gerçekleştirdi.
-türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu üyeleri Zafer Atay, Gülseren Ergezer Güver ile Recep Yaşar Silivri 1 No'lu Cezaevi'nde yatan Tuncay Özkan, Soner Yalçın ve Mustafa Balbay'la açık görüş gerçekleştirdi.
Silivri 1 No'lu cezaevi'ne giden TGC yöneticileri önce Tuncay Özkan'la görüştü. Tuncay Özkan TGC'nin ve gazetecilik meslek örgütlerinin desteğinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, "Bu süreçte siyasetçiler sınıfta kaldı. Askerler sınıfta kaldı. Sadece gazeteciler dik durdu. Karanlık perdenin ilk yırtığını gazeteci meslek örgütleri araladı ve sahneyi ortaya çıkardılar" şeklinde konuştu.
"SUÇUM, GAZETECİLİK YAPMAK"
Hakkındaki 'terör örgütü üyesi olmak', 'gizli belge bulundurmak', 'darbeye zemin hazırlamak' gibi suçlamaları reddeden Tuncay Özkan, suçlamaların, gazetecilik faaliyetiyle ilgili olduğunu savunarak, "Muhabir olarak not aldığım, evimde bulunan 300 küsur not defterini gizli belge diye adli emanete aldılar. Susurluk raporu arşivimde çıktı diye suçlanıyorum. Tabii ki bende çıkacak. O raporu gazeteci olarak kamuoyuna ilk ben açıkladım. Şimdi gizli belge barındırmakla suçlanıyorum. Susurluk davasından 6 yıl ceza alan İbrahim Şahin'le aynı davadan yargılanıyorum. 'Devlet aygıtına sızma' imiş suçum. TV kanalımla örgüt propagandası yapmışım. Örgüt diye 3 bin kişiyi sorguladılar. Herkes 'Tuncay'ı tanımıyorum, böyle bir örgüt bilmiyorum' diyor. Ama örgüt suçlamasıyla içerde tutuluyoruz. Dünya örgüt yargılamaları tarihinde böyle bir örnek yok. Cumhuriyet mitingleriyle darbeye zemin hazırlamışım. Böyle bir suç var mı TCK'da? Bu mitinglerin hepsi valilik izniyle yapıldı ve Anayasal hak. Serbest kaldığımda yine düzenleyeceğim" dedi.
"BU DAVADA PEŞİN HÜKÜM VAR"
Ergenekon dava dosyasında Danıştay cinayeti ve Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması gibi iki eylemin bulunduğuna dikkat çeken Tuncay Özkan "Ne garip ki, Cumhuriyet gazetesini bombalayanlarla gazeteyi yönetenler aynı suçtan tutuklu. O salonda sanık yok, suç yok, peşin hüküm var" diyerek yargı sürecini ve özel yetkili mahkemeleri eleştiren Özkan sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mahkeme heyeti, suçum ne diye sorduğumda "ihsas-ı rey olur, delil gösteremeyiz diye yanıt veriyor" diyen Tuncay Özkan, "Suçumu biliyorum, Atatürkçüyüm, Cumhuriyetçiyim. Bizden değişmemizi, boyun eğmemizi istiyorlar. Eskiden yakıyorlardı, şimdi cezaevinde çürütüyorlar. Yassıada 6 ay, Deniz Gezmişler 3 ayda yargılandı, biz 5 yıldır yargılanıyoruz. Bu yapılanlar rövanştır. Cumhuriyet kazanımlarına karşı bir harekettir" diye konuştu.
Özkan, evinde silah ve bomba bulunduğu iddialarına da karşı çıktı:
"AİHM'e diyorlar ki, 'evinde bomba, silah, mermi çıktı'. Bir: Silahım ruhsatlı. İki: mermiler MKE'nin. Üç: bomba dedikleri bodrum katında bulunan, içi boş, patlama özelliği bulunmayan, polis muhabirlerinin polisten aldığı mumluk, kalemlik yapılmış objeler. Üstünde parmak izim yok. Ama hakkımdaki en önemli delil olmuş."
TBMM İnsan Hakları Komisyonu'nun incelemesine konu olan, Silivri Cezaevi'ndeki olumsuz koşullara da değinnen Özkan, "Kaldığım koğuşu dört kez lağım suları bastı. Gözümü açtığımda kendimi pislik içinde buldum. Tepemden günlerce pislik aktı" dedi.
YALÇIN: HANİ YARGI HIZLANACAKTI?
TGC yöneticilerinin ziyaret ettiği Soner Yalçın da yargı sürecinin ağır işlemesinden yakındı:
"21 aydır içerdeyiz. Balyoz'da 208 duruşma yapıldı, Odatv'de 14 duruşma. Her mevsime bir duruşma! Hani yargı hızlanacaktı? Söyleyecek sözleri kalmadığı için uzatıyorlar. Şimdi TÜBİTAK ek raporu beklenirken kapalı kapılar ardında Ergenekon'la birleştirmekten söz ediyorlar. Artık hukuk dışında ne olabilir diye bakıyoruz."
Soner Yalçın, Tuncay Özkan gibi hakkındaki iddiaların gazetecilik faaliyetiyle ilgili olduğunu belirterek, "Odatv arşivine girmişler, Erdoğan, şeriat, devrim sözcükleriyle bilgisayarda arama yapmışlar. 'Devrimden önce, devrimden sonra' filminin fragmanı yayımlanmış, onu bile suç delili diye karşımıza çıkarıyorlar. Öcalan'ın açıklamasını yayınlamışız. Suçmuş. Hangi gazete yayınlamadı? Şimdi PKK'lı olmaktan yargılanıyorum. PKK'lıysam yanıma niye astsubayı koydunuz? 2000'e Doğru dergisinde 1987-1992 arasında çıkan haberler dosyama konmuş. Hiç biri bana ait değil. O dönemde derginin sadece çalışanıydım. 20 yıl önce ajandamda tuttuğum notlar fişleme yaptım diye dosyama girmiş. AKP'li bazı belediyelerle ilgili yolsuzluk haberleri "kara propaganda" diye dosyama koyulmuş. Ama hepsi gerçek. Bana çıkıp, yalan yazdın desinler. Soner Yalçın siyasal bir kimlik değil. Ben gazeteciyim. Benim meselem, gerçek. Benimle ilgili tek tartışılması gereken, yazdıklarımın doğru mu, yanlış mı olduğudur" diye konuştu.
"BU DAVA İNTİKAM DAVASI"
"Eskiden 'sen solcusun bize uymaz' diyorlardı. Şimdi devleti içten içe saranlar sahte delil üretiyor. Nasıl bir kindir bu?" diyen Soner Yalçın, "Amaç bizi itibarsızlaştırmaksa daha iyi bir şey bulsalardı; 'Odatv kokain ticareti yapıyor' deselerdi, daha iyi kafa bulandırırlardı" diyerek sözlerini şöyle sürdü:
"Bu dava intikam davası. Yan yana getirilen isimlerin ortak özelliği, cemaatle ilgili yazmış olmaları. Bu davada hakim beraat verse de biz kapatmayacağız. Bu davanın hukuki hesaplaşması yapılmalıdır. İki yıldır niye burdayım, aydınlatılmalıdır. Bu yapılmazsa hiçbir gazeteci not tutamaz, hiçbir gazetecinin fihristi olamaz."
GAZETECİLİĞİN GELDİĞİ NOKTA
Soner Yalçın, son dönem ülkede ve medyada yaşanan ayrışmayı şöyle değerlendirdi: "Var olanı yıktılar. Yerine vasatı, varoşu, bayağılığı koydular. Kitap tehlikeli diyen bir zihniyet hakim. Herkes soğuk savaşın dilini kullanıp, soğuk savaşın araçlarını kullanıyor. Siyasetin yeni bir dile ihtiyacı var. Teşhisi geçtik, şimdi tedavi zamanı. Gazetecilikte de 'gerçeğe nasıl gidilir'in yerini 'başarıya nasıl gidilir' aldı. Gerçekle oynayıp başarıya gitme mübah oldu. Biz gazetecilerin işi, gerçeği yazmaktır. Sosyolojik analizi akil adamlar yapar. Ama bakıyorsunuz tv'ler çoluk çocuğa kalmış. Peki akil adamlar nerde? Yok mu yoksa?"
BALBAY: TURP GİBİYİM
TGC Yönetim Kurulu üyeleri Zafer Atay, Gülseren Ergezer Güver ve Recep Yaşar son olarak gazeteci, CHP Milletvekili Mustafa Balbay'la görüştü. Görüşmeye, genel sağlık kontrolünden çıkıp gelen Balbay, konuklarını "Sağlığım çok yerinde. Cezaevinde okuyup yazmanın dışında spor yaparak vakit geçiriyoruz. Böylece sağlıklı kalmayı başarıyoruz" diyerek karşıladı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün TBMM'yi açarken yaptığı konuşmada ifade özgürlüğüne ve tutuklu vekillerin durumuna vurgu yapmasını olumlu karşıladığını belirten Balbay, Başbakan Erdoğan'ın karşı çıkmasını şu sözlerle eleştirdi:
"Başbakan, zemin bulmasından korktuğu için, ifade özgürlüğüne ve tutuklu vekillerin serbest kalmasına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Gül'e anında yanıt verdi. Başbakan'ın görüşleri üzücü. Tutuklu milletvekilleri için 'sahada çalışmadılar' diyor? Bu ne demek? Beyin teri döktük biz. Kendisi 14 yıldır 4 aylık hapis cezasından bahsediyor. 4 ayda 30 bin ziyaretçisi olmuş. Biz 4 yıldır içerdeyiz. Üstelik kendilerinin bile güvenmedikleri, kaldırdıkları mahkemelerde yargılanıyoruz. Başbakan da kaldırdığı mahkemelerin kararlarını onaylayarak kendisiyle çelişiyor."
"Gazetecinin arşivi, mesleğin yatak odasıdır. Ancak bu mahremiyete rağmen bilgisayarınıza gönderilen, itibar etmediğiniz, sildiğiniz bir dosya bulunup çıkarılıyor ve bundan yargılanıyorsunuz" diyen Balbay dünya gündeminde de yeni olan dijital verilerin delil değeri taşıyıp taşımadığı konusunda detaylı bir araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Balbay sözlerine şöyle devam etti:
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 'gazetecinin arşivine dokunamazsın, haber kaynağını soramazsın' diyor. Batıda dijital veriler, başka bir delille destekleniyorsa delil sayılıyor. Ben 2007'ye kadar ödül aldığım haberlerden/kitaplardan yargılanıyorum; gizli belge bulunduruyormuşum. Benim belgelerim gizli değil, kitaplarımda yer aldığı için son derece aleni. Buna rağmen yargılanıyorum. Öte yanda piyasada adı Gizli Belgelerle Ergenekon Gerçeği olan kitap satılıyor. Sonuç olarak bu davanın özü siyasidir. Yargının, siyasal hesaplaşmanın bir parçası haline gelmesini üzülerek izliyorum."
Mustafa Balbay AKP kongresine Cumhuriyet, Sözcü, Birgün, Evrensel, Yeniçağ gibi muhalif yayın politikası izleyen gazetelerin muhabirlerinin alınmamasını da "Her şeyin daha kötüsü yapılıyor; örneğin akreditasyona devam ediliyor. Dün eleştirilen akreditasyon uygulamasının sürmesi düşündürücüdür" diye değerlendirdi.
TT - İstanbul / Silivri