Haberler
Meclis Başkanlığı'na sunuldu! 2015 öncesine ait yaklaşık 2 milyar TL'lik Genel Sağlık Sigortası prim borcu silinecek

Meclis Başkanlığı'na sunuldu! 400 bin kişinin borcu siliniyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan dizilerdeki şiddet sahnelerine tepki

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kızdıran sahne!

7 kişiyi katleden berberin dükkan camındaki yazı dikkat çekti

7 kişiyi katleden berberin dükkan camındaki yazı dikkat çekti

İstanbul'daki aile katliamında 3 kişinin daha cansız bedeni bulundu

Aile katliamında 3 kişinin daha cansız bedenine ulaşıldı

Tercüme Makale

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Sedat LAÇİNER / Geminin altını delerek kaptanı değiştirmek

Sedat LAÇİNER / Geminin altını delerek kaptanı değiştirmek

Gezi Parkı her şeyden önce sosyal bir patlamadır. Sesini formal muhalefet üzerinden duyuramayanlar sokakta

patlamışlardır. Elbette bu durumdan yararlanmak isteyen iç ve dış aktörler de patlama alanına üşüşmüşlerdir. Hatta bu

patlamayı yönlendirmişler, kolaylaştırmışlardır. Patlamaya mezhepçilik pimi de yine aynı eller tarafından

yerleştirilmiştir.

Evet, Gezi Parkı toplumsal bir patlamadır, bu doğru. Ancak, bu patlama haklı bir patlama değildir. Sözkonusu olan çok

partili dönem boyunca hukukla ve siyasetle iş yapamayanların çaresizliğidir. Bu kesimler 2002 yılına kadar azınlık

iktidarlarını asker, bürokrasi ve medya üzerinden seçilmiş hükümetlere baskı yaparak devam ettirmişlerdir.

Koalisyonlar dönemi bitip, ülke istikrara kavuşunca ve askeri vesayet önemli oranda ortadan kalkınca sözkonusu

azınlığın iktidarı belirlemede gayrimeşru araçları da etkisiz hale gelmiştir. Başka bir deyişle, gösterilerin

başlangıcındaki toplumsal patlama özelliği onu haklı kılmaz.

***

Kemalist-elitist gruplar bu çaresizlik içinde ülkenin istikrarsızlaştırılmasını dahi gizli iktidarları için bir araç olarak

görebilmişlerdir. Örneğin PKK terörünün devam etmesi dahi bu çevrelerce ehven-i şer sayılabilmiştir. Terör

sayesinde devam eden derin devletin laikliğin ve Cumhuriyetin garantisi olduğu düşünülmüştür.

Aynı çevreler bu uğurda AB üyeliğine ve gümrük birliğine karşı çıkmışlardır. AB yasalarının Türkiye'de Kemalist

bürokrasiyi ve derin devleti bitireceğini düşünen çevreler, el altından AB sürecinin en önemli baltalayıcısı olmuşlardır.

Aynı şekilde, kimilerinin 'beyaz Türk' dediği bu gruplar, güçlü iktidarları 'kolayyönetilemez' gördüklerinden koalisyonları

tercih etmişlerdir. Nitekim, Taksim gösterilerinin ateşli destekleyicisi bir holding ile onun yamağı bir medya grubunun

2002'den bu yana en büyük derdi AK Parti'nin fazla güçlenmiş olmasıdır. Bir hükümetin medyaya ve belli iş çevrelerine

ihtiyacı kalmayınca onu yönetebilmek çok zorlaşmaktadır.

***

En kötüsü çaresizlik arttıkça bu çevrelerin hükümeti sıkıştırabilmek için ekonomik istikrarsızlığı bile göze almalarıdır.

Bozuk ekonominin en büyük yararı koalisyonlara zemin hazırlamasıdır. Bir kezkoalisyon geldiğinde ise Kemalist

bürokrasi ile onun yarattığı zümrenin hükümetleri yönetmesi kolaylaşmaktadır.

Ergenekon zanlısı İlhan Selçuk ile Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü İbrahim Yıldız arasında 7 Şubat 2008

tarihli geçen konuşma bu kesimlerin ekonominin krize girmesini nasıl beklediklerini göstermektedir:

"Selçuk: ... her şey elden gidiyor, tuhaf bir durum var. Bakalım ne olacak şimdi? Yalnız 2 tane şeyvar eğer kapatma

davası açılırsa,

Yıldız: Evet

Selçuk: Bir de üstüne ekonomik kriz gelirse, Türkiye biraz karışırsa belki bir umutlar doğabilir yani.

Yıldız: Doğru, doğru abi.

Selçuk: Çok açık görünüyor, bir kere adam kararlı, geri adım falan atmıyor.

Yıldız: Yok abi atmazya."

BBC muhabiri Selin Girit'in twitter hesabında paylaştığı "Duran adam değil, durduran adam olalım. Ekonomiyi

durduralım. Tüketmeyin. Altı ay tüketmeyin. Dinleyecekler" sözlerini bu çerçevede okuduğumuzda aynı çaresizliğin

devam ettiğini kolayca görebiliyoruz. Başka bir deyişle geminin kaptanını değiştirmek isteyenler, geminin tabanında

delikler açarak kaptanı ikna etmeye çalışıyorlar - İstanbul

Kaynak: AA / Güncel
title