"Tehcirin 100. Yılında Osmanlı'nın Son Dönemindeki İsyanlar" Tartışıldı
Dicle Üniversitesi, Diyarbakır Valiliği ve Türk Tarih kurumu işbirliğiyle "Tehcirin 100. Yılında Osmanlı'nın Son Dönemindeki İsyanlar" konulu sempozyum düzenlendi.
Tehcirin 100. Yılı sebebiyle Dicle Üniversitesi, Diyarbakır Valiliği ve Türk Tarih kurumu işbirliğiyle "Tehcirin 100. Yılında Osmanlı'nın Son Dönemindeki İsyanlar" konulu uluslararası sempozyum geniş bir katılımla başladı.
Kongre merkezinde gerçekleştirilen sempozyuma İl Valisi Hüseyin Aksoy, Rektör Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç, Rotterdam İslam Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Vali Yardımcıları, Rektör Yardımcıları, Dekanlar, Öğretim Elemanları ve çok sayıda öğrenci katıldı.
Yurtdışı ve yurtiçinden başta akademisyenler olmak üzere, gazeteci ve araştırmacılardan oluşan 33 konuşmacının katıldığı sempozyumda; 1915 tarihli Tehcir Kararnamesi, Fransız İhtilali'nin Osmanlı Devletine Yansımaları, Balkanlarda Osmanlı'ya Karşı İsyanlar, Azınlık Okullarının Ermeni Milliyetçiliğine Etkisi, Çıkan İsyanlara Karşı Osmanlı Devleti'nin İzlediği Politika, Sason Ermeni İsyanında Halil Yaşar ve Antranik Paşa Mücadelesi, Antep'te Ermeni İsyanı ve Protestan Misyonerler, Osmanlının Son Döneminde Kürt-Ermeni İlişkileri, Lise Ders Kitaplarında Ermeni Tehciri, Sırp İsyanı, Karadağ İsyanı, Rum İsyanlarını hazırlayan itici güçler, Avrupa Devletlerinin Osmanlı Politikaları ve Yunan İsyanı, Musa Dağında Kırık Gün Romanı ve Ermeni Tehciri gibi konuları ele alınıp tartışılacak.
Bu sempozyumda, geçmişi yargılamadan anlamayı, bugüne uyarlamayı, gelecekle ilgili tavsiyelerde bulunmayı amaç edinen tarihçiler olarak Osmanlı Devleti'nin son döneminde özellikle gayrimüslimlerin çıkardığı isyanların sebep ve sonuçlarını irdeleyip önemli dersler çıkaracaklarını belirten Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü Müdürü ve Düzenleme Kurulu Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Karataş, Müslim-gayrimüslim ilişkileri hakkında açıklamalarda bulundu.
Müslim-gayrimüslim münasebetlerinin tarihinin Hz. Peygamber dönemine kadar dayandığını söyleyen Doç. Dr. Mehmet Karataş, Müslim-gayrimüslim ilişkilerinin İslam tarihindeki ilk örneğinin "Medine Anayasası" olarak bilinen antlaşma olduğunu ifade etti. Söz konusu antlaşma ile şehirdeki Müslümanlarla Yahudilerin bir arada yaşama koşullarının düzenlendiğinin altını çizen Mehmet Karataş, "Medine Antlaşmasının 25. Maddesinde "Yahudilerin dini kendine, Müslümanların dini de kendinedir" denilmek suretiyle gayrimüslimler için din ve vicdan hürriyetinin açık bir şekilde ortaya konulduğunu vurguladı.
Tehcirin 100. Yılı olması sebebiyle çok konuşulacak ve gündeme gelecek bir sempozyumun öncülüğünü arzu ettiklerini dile getiren Rektör Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç, amaçlarının, özellikle bu konunun uzmanlarıyla bu yılın açılışını yapmak istediklerini belirtti.
"Osmanlının son dönemi 1910'lu yıllardan itibaren bakıldığında birçok bölgede savaşların ve isyanların olduğu ve Osmanlı İmparatorluğunun küçülerek yok edilmeye başlanıldığı bir süreci kapsıyor" diyen Vali Hüseyin Aksoy, şunları söyledi: "1910'lu yıllardan itibaren Balkan savaşları, Çanakkale savaşları ve farklı bölgelerde ortaya çıkan isyanlar ve hareketliliklerin Osmanlı İmparatorluğunun belirli bir boyuta kadar gelmesini sağlayacak farklı bir süreci de ortaya koyuyor. Özellikle o yıllarda gerçekleştirilmiş olan isyanların bilimsel gözle araştırılması ve gerçek boyutuyla ortaya sunulması da büyük önem taşıyor. Özellikle 1915 yılında gerçekleştirilmiş olan tehcirin farklı bir şekilde adlandırılarak kamuoyuna sunulması ve bunun bir soykırım olarak değerlendirilmeye tabi tutulması kabul edilebilir değildir."
Olayları Kendi Dönemi İçerisinde Görmek ve Değerlendirmek Gerekir
Her tarihsel olayı kendi dönemi içerisinde görmek ve değerlendirmek gerektiğine dikkat çeken Vali Aksoy, "Bugünden o güne baktığımızda ve bugünkü değer yargılarıyla o günü yargılamaya kalktığımızda, bazen yanlışlıklar yapabiliriz. Özellikle o şartlarda gerçekleştirilen tehcirin, Osmanlı Devleti içerisinde "Millet-i Sadıka" diye adlandırılan Ermeni toplumuna karşı bir soykırım ifadesi olarak değerlendirilmesini de kabul etmek mümkün değildir. Böylesi hassas bir konunun uluslararası çevrelerce de gündemde tutulması, Türkiye Cumhuriyetine karşı bir baskı unsuru gibi öne sürülmesi de kabul edilebilir değildir" şeklinde ifade etti. Özellikle bu konunun siyasiler tarafından gündeme alınarak bunun soykırım olarak ifade edilmesinin de kabul edilebilir bir durum olmadığını vurgulayan Aksoy, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ülkelerin parlamentolarının 1915 olaylarını soykırım olarak ifade etmeleri ve bunu inkar etmenin de suç kabul edildiği bir takım kararların da var olduğunu görüyoruz."
Rotherdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, "Soykırım İddiaları ve 1915 Tehcir Kararnamesi" başlıklı konuşmasında konuyla ilgili detaylı bilgi verdi. Ermeni meselesinin, İslam âleminde ve Gayr-i Müslim dünyada yeterince bilinmediğini yada yanlış bilindiğini söyleyen Prof. Akgündüz konuşmasına şöyle devam etti: "Ermeni Meselesi, neredeyse bir buçuk asır önce kucağımızda bulduğumuz, bugüne kadar da taşımak zorunda olduğumuz bir meseledir. Muhataplarının dışında pişirilen ve geliştirilen bu sorun, bin yıldır birbirine el kaldırmamış iki milleti bıçak sırtı gibi ikiye ayırmış, sönmeyen bir kin ve düşmanlık ateşini yakmıştır."
Aynı zamanda Osmanlı Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı da olan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz öncelikle "tehcir" kelimesinin anlamını açıklayarak, tamamen İslam Hukukuna has terimler olan "tehcir ve celâ" kelimeleriyle "genocide ve holocaust" terimleri kasten birbirine karıştırıldığını belirtti. Tehcir'in aynı ülke topraklarındaki mecburi iskân anlamına geldiğinin altını çizerek, "soykırım" kelimesinin kesinlikle kabul edilemeyeceğini ifade etti.
Prof. Dr. Akgündüz: "Soykırım İddiaları Çelişkili"
Prof. Akgündüz,"Uluslararası hukukta soykırımın belli şartları vardır. Bunlardan en önemlisi de bir milletin tamamına bedenen ve ruhen eziyet etmektir. Ancak Ermenilerin bu iddialarını ispat edecek deliller konusunda ciddi sıkıntılar var. Türkiye, bütün imkânlarıyla Osmanlı arşivlerini açtığı, 1915'ten sonra kurulan uluslararası mahkemelerin ve komisyonların bütün verilerini ortaya koyduğu ve hatta bu konuda İngiliz, Rus ve hatta Amerikan arşivlerini de devreye soktuğu halde, Ermeniler ve onları destekleyenler, Ermenistan'daki arşivleri açmadıkları gibi, Ermenilerin Müslümanlara uyguladığı katliam resimlerini ve belgelerini tam tersi gaye ile çarpıtmaya devam etmektedirler" şeklinde konuştu.
Bu konuda verilebilecek pek çok örnek olduğunu belirten Akgündüz, bu örnekler içinde en çarpıcı olanının tehcir zamanındaki ermeni nüfusu hakkında göze çarptığını belirtti. Bahsi geçen dönemdeki kaynaklardan Ermeni nüfusunu en fazla gösteren kaynağın 1milyon 900 binlik bir nüfustan söz ederken, Ermeni Soykırımı iddialarında bulunanların 2 buçuk milyon Ermeni'nin tehcirle yok edildiğini iddia etmesini manidar bulduğunu ifade ederek, iddialardaki çelişkileri belgeleriyle ortaya koydu.
1915 Olaylarının İç Yüzü
Akgündüz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ermeni meselesi sadece Türk-Ermeni problemi değildir. Ermenilerin katliamları bütün Müslümanlara karşıdır. Sadece Türkleri değil, Müslüman Arap ve Kürtleri de katletmişlerdir. Ancak Ermeni aydınları bu meseleden hiç bahsetmezler. Osmanlı'da bırakınız soykırımı savaş esnasında bile yedi grup kimse vardır ki bunların içinde yaşlılar, çocuklar, kadınlar, hastalar ve din adamları da bulunur, bu kişiler öldürülemez. Bir İslam Hukuku Profesörü olarak konuşuyorum; bu islamın kaidesidir, Hz. Peygamber( SAV)'in bildirdiği bir emirdir. Ben bu konuda çok farklı ülkelerde farklı platformlarda konuştum. Değerli katılımcılar, belgeleri ortaya koyunca her kiminle konuşuyorsak dili tutuluyor. Bakınız ben tehcir kararnamesini tercüme ettiğimde oğullarım bana "Baba keşke biz de Ermeni olsaydık." dedi. Çünkü o kadar ince düşünülerek hazırlanmış ki Kararnamede her şey açıktır lakin uygulamada yanlışlıklar olmuştur. 1915 te yaşananlar karşılıklı iki millet arasında geçmiştir. Bunun uluslararası hukuktaki ismi: mukateledir. Mukatele bir soykırım değildir. Ermeniler Müslümanları camilere doldurup, camileri ateşe vermişlerdir. Bunların belgeleri vardır. Tabi ki Müslümanlar da buna karşılık galeyana gelerek karşı taarruzda bulunmuşlardır. Bakınız ben Çüngüşlüyüm. Çüngüş'teki Ermeni olaylarını babamdan ve bizzat yaşayan dedemden dinledim. Burada iki milletinde birbirine karşılıklı olarak yaptıkları var, bir soykırım yoktur."
Konuşmasını bu alanda yapılması gereken akademik çalışmaların gerekliliğine vurgu yaparak bitiren Rotherdam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz sempozyuma katılmaktan duyduğu memnuniyeti ifade etti. Konuşmaların ardından Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Vali Hüseyin Aksoy ve Rektör Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç'a "Sorularla Ermeni Meselesi" adlı kitabını hediye ederken, Vali Aksoy ve Rektör Saraç ta kendisine plaket takdim etti.
Sempozyum iki gün boyunca 7 oturum halinde devam edecek.