TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu... Hakkı Saruhan Oluç: "Ekonomi Politikaları Sonucunda Asgari Ücret, Temel Ücret Hâline Geldi"
DEM Parti TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Sözücüsü Hakkı Saruhan Oluç, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın 2025 yılı bütçe görüşmelerinde; "Bu ülke neden aylardır asgari ücretle yatıyor, asgari ücretle kalkıyor? Ülke gündemini neden aylardır bu tartışma işgal ediyor? Çünkü asgari ücret maalesef bu ülkede uygulanan ekonomi politikaları sonucunda temel ücret hâline geldi neredeyse. Sorun aslında milyonlarca işçi emekçinin 17 bin liraya mahkûm olmasından kaynaklanıyor, bunun ortalama ücret hâline gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Yoksa, asgari ücret niye bu kadar toplumun gündeminde bir tartışma konusu olsun? Yapısal bir değişikliğe ihtiyaç var" dedi.
NİSANUR YILDIRIM & EREN CESUR
(TBMM) - Dem Parti TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Sözücüsü Hakkı Saruhan Oluç, Hazine Ve Maliye Bakanlığı'nın 2025 yılı bütçe görüşmelerinde; "Bu ülke neden aylardır asgari ücretle yatıyor, asgari ücretle kalkıyor? Ülke gündemini neden aylardır bu tartışma işgal ediyor? Çünkü asgari ücret maalesef bu ülkede uygulanan ekonomi politikaları sonucunda temel ücret haline geldi neredeyse. Sorun aslında milyonlarca işçi emekçinin 17 bin liraya mahküm olmasından kaynaklanıyor, bunun ortalama ücret haline gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Yoksa, asgari ücret niye bu kadar toplumun gündeminde bir tartışma konusu olsun? Yapısal bir değişikliğe ihtiyaç var" dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Hazine ve Maliye Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarının 2025 yılı bütçeleri görüşülüyor.
Plan ve Bütçe Komisyonu DEM Parti Grubu Sözücüsü ve Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç, komisyonda yaptığı konuşmada, bu bütçenin nitelik yönünden öncekilerden çok farklı olmadığını söyledi.
2025 yılı bütçesinin, özellikle tercihler ve tedbirler açısından bakıldığında sermayeye mükafat, yoksula yük getiren bir bütçe olduğunu belirten Oluç, şöyle devam etti:
"Kamuda tasarruf döneminin güçlü izlerini görmeyi beklerdik doğrusu, burada kamuda tasarruf meselesini çok tartıştık. Tasarruf bütçesi olması gerekirdi hakikaten. Görüyoruz ki bütçede kamuda tasarruf açısından baktığımızda kamu emekçilerinin ücretlerine dönük düşünülmüş. Belli ki kamuda tasarruftan aynı şeyleri anlamıyoruz. Ekonomide tercih edilen model nedeniyle dış kaynağa bağımlılık niteliği vardı ekonomimizin, hala var. Buna bir de enflasyona bağımlılık özelliği eklendi. Merkez Bankası yıl sonu hedefleri yeniden revize edildi, OVP hedefleri yeniden revize edilmek zorunda kalındı. Aslında öngörüsü eksik çıkan bir ekonomi yönetimiyle karşı karşıyayız.
" Emekçi, emekli ücretlerindeki düşük artışların vebali TÜİK'in sırtındadır"
Enflasyonda düşüş son iki ayda yavaşlamış vaziyette. Bunun böyle devam edip etmeyeceğini göreceğiz. Bu OVP ve Merkez Bankası'nın hazırladığı raporlarda ve ortaya çıkan sonuçlarda bu kadar ayrı öngörülerde bulunulması hakikaten ilginç bir durum. TÜİK, muhalefetin bütün partilerinin çok eleştirdiği bir kurum. İşçi, emekçi, emekli ücretlerindeki düşük artışların vebali TÜİK'in sırtındadır. TÜİK, bütün bu süre boyunca iki tane doğru iş yaptı. Görüldü ki o raporda hissedilen enflasyon gerçeğin aşağı yukarı iki katıydı, doğru bir şey oldu hakikaten. Enflasyonun esas olarak ücretlerin artışından kaynaklı olmadığına dair bir beyanda bulundu TÜİK, bu da doğru bir yaklaşımdı. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Sayın Cevdet Akçay, 'Artık bir noktada ileriye dönük endekslemeye geçmek zorundayız. Geriye dönük endekslemeler sürekli kendi kendini yaratan bir süreç doğuruyor. Bu konjonktürün bu noktada uygun olduğu kanaatindeyim' dedi. Demek istiyor ki, 2025 beklentilerine göre ücret artışları yapılsın meselesine geliyor.
Buradaki sorun şu, bütün öngörüleri yanlış çıkan ve ikide bir öngörülerini revize etmek durumda kalan Merkez Bankası Başkan Yardımcısı bunu söylüyor. Nasıl bu konjonktürü uygun görüyor bu durum için? Yani toplumda büyük bir güven doğdu ve iyiye gidiyor diye bir hava var da uygun bu konjonktür, yoksa tam tersi mi geçerli? Böyle bir şeyin yapılabilmesi için topluma verilen resmi rakamların inandırıcı olması gerekiyor. Bu iktidarın inandırıcılığı kalmadı. Bu inandırcılığı kalmayan iktidar da 'İleriye dönük endeksleme yapıyoruz biz, ücretleri de 2025'e göre ayarlıyoruz' derseniz buna kimse inanmadığı gibi kimse de destek vermez. 2017 yılından bu yana da bu güven ilişkisi kopmuş vaziyette.
"İleriye dönük endekseleme meselesi için inandırıcı bir zaman değil"
Referans teşkil etmiyor artık TÜİK'in verileri ve özellikle buna dayalı olarak oluşturulan politikalar toplumun çok önemli bir kesimi için referans teşkil etmiyor. Dolayısıyla ücretler politikası tarafında aksiyon alarak satın alma gücü zaten düşmüş olan emekçilere bir haksızlık daha yapılırsa bu daha büyük bir infiale neden olur. Bu gelir dağılımı adaletsizliğini, eşitsizliği, farklı gelir grupları arasındaki uçurumu büyütür. İleriye dönük endeksleme meselesi için inandırıcı bir zaman değildir bu. Enflasyon aylık seyrindeki iyileşme çok yavaş, hatta son iki ay duralama var. En yüksek ve en düşük ikişer ayı çıkardığımızda aylık ortalama artış 2022'de yüzde 3,7 civarında, 2023'te 3,8 civarında olmuş. Bu yıl ise 3,13 civarında görünüyor. İleriye dönük endeksleme tartışılırken 2025 için öngördüğünüz aylık enflasyon 1,35, gerçekçi değil. Ücret belirlemesini bunun üzerinden yapmaya çalışmak gerçekten ciddi bir vicdansızlık olur.
"Bu ülke neden aylardır asgari ücretle yatıyor, asgari ücretle kalkıyor"
Asgari ücret tartışması aslında hoş bir tartışma değil. Meseleyi ne kadar zam yapılacak bağlamında ele almanın doğru olmadığını düşünüyoruz ve maalesef Türkiye'deki ekonominin bizi getirdiği durum bu asgari ücret meselesini zam oranları üzerinden tartışmak durumunda bırakıyor. Her parti bir rakam açıklıyor, kimisi 'En az 28 bin' diyor, kimisi 'En az 30 bin', kimisi '35 bin' diyor, her birinin de dayandığı bir veri var, bir fikir var burada sonuçta. Bu ülke neden aylardır asgari ücretle yatıyor, asgari ücretle kalkıyor? Ülke gündemini neden aylardır bu tartışma işgal ediyor? Çünkü asgari ücret maalesef bu ülkede uygulanan ekonomi politikaları sonucunda temel ücret haline geldi neredeyse. Sorun aslında milyonlarca işçi emekçinin 17 bin liraya mahküm olmasından kaynaklanıyor, bunun ortalama ücret haline gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Yoksa, asgari ücret niye bu kadar toplumun gündeminde bir tartışma konusu olsun? Yapısal bir değişikliğe ihtiyaç var, burada sorun buradan kaynaklanıyor.
"'Ücretleri düşük tutarsak bu enflasyon belasından kurtuluruz' fikri doğru değil"
Ücretlerin bu enflasyon yükselmesinde ciddi bir payı olduğunu söylediniz. Bu, tartışmalı bir konu. Siz de biliyorsunuz yani sadece Türkiye'de değil. Bu konuda IMF'de çalışan uzmanların raporları da var, Avrupa Birliği ekonomistlerinin raporları da var esas itibarıyla enflasyondaki yükselişin kar itilimli olduğunu söylüyorlar yani şirketlerin karlarının, aşırı kar hırslarının burada çok belirleyici olduğunu söylüyorlar; bu ciddi bir tartışma yani sizin söylediğinizin tam tersi. Araştırmalarda sonuçlar da var, mesela, araştırmanın bir tanesinde şöyle bir sonuca varmışlar, Avrupa Birliğindeki enflasyon tüketici artışlarındaki sonuçla ilgili olarak, yüzde 40'ının ithal girdi maliyetlerden kaynaklandığını, yüzde 45'inin kar oranlarındaki artıştan kaynaklandığını, sadece yüzde 4,5'inin nominal ücret maliyetlerindeki artışlardan kaynaklandığını söylüyorlar. Yani, burada da göründüğü gibi Avrupa'da... Hani, onların da bir rasyonel ekonomiyi uyguladığını düşünüyoruz herhalde, biz de o rasyonelite içinde kalmaya çalışıyoruz, çok şükür oraya doğru geldik. 'Ücretleri düşük tutarsak bu enflasyon belasından kurtuluruz' fikrinin doğru olmadığını söyleyeyim. Doğru, ücretleri düşük tutacaksınız; hem kamu çalışanlarında hem genel olarak baktığımızda ama bunun sonunda enflasyondan kurtulmayacağız, gelir dağılımı adaletsizliği daha da büyüyecek.
"İrade onun yanında yer aldığı için çok kazanandan çok vergi alınamıyor"
Biraz evvel sunumumuzda dediniz ki 'Dolaysız vergiler yeterli düzeyde değil' Aslında mesele bu yani çok doğru tespit etmişsiniz. Biliyorsunuz, vergi aslında ekonomide tartışılır ama vergi ekonomik ekonomiden çok politik alanı ilgilendiren bir mesele. Hangi kesimlerin ne ölçüde vergilendirileceği aslında maliyeyi aşan bir karar, politik bir karar ve siz de bunu yaşıyorsunuz zaten yanlış görmüyorsam ve bu politik karar yüzünden zaten 'Çok kazanandan çok vergi almalıyız, az kazanandan az vergi almalıyız' fikrini bir türlü gerçekleştirecek adımları atamıyorsunuz. Radikal adımlara ihtiyaç var ama atılamıyor çünkü politik karar. Bu vergi meselesi bir sınıf mücadelesidir aslında ve politika burada sermaye sınıfı yanında yer alıyor. İrade onun yanında yer aldığı için çok kazanandan çok vergi alınamıyor; esas mesele buradan kaynaklanıyor.
"Sadece ekonomide değil, demokraside de yapısal reformların gerçekleştirilmesi büyük önem taşıyor"
Hukukun üstünlüğü meselesi özellikle yabancı sermaye açısından, uzun vadeli yabancı sermaye açısından -sıcak parayı kastetmiyorum- çok önemli bir meseledir biliyorsunuz. Türkiye, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde baktığımızda bu sene son yayımlanan endekste çok geri bir noktada. Türkiye, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 117'nci sırada; yolsuzluk yokluğu endeksinde de 78'inci sırada; vahim yani bu durum; bunun değişmesi gerekiyor. Dolayısıyla hukukun üstünlüğünün sağlanması yani sadece ekonomide yapısal reformlar değil, aynı zamanda demokraside de yapısal reformların gerçekleştirilmesi büyük önem taşıyor. Yolsuzluğun engellenmesi çok büyük önem taşıyor.
"Ekonomide 'Ben yaptım, oldu' anlayışından uzaklaşılmalı"
Sorsak birine 'Son on yılın ekonomi facialarından üç adet sayın' diye, herhalde bir tanesi, enflasyon yükselirken faizi düşürme meselesidir. Bu enflasyon, faiz, sonuç, sebep ilişkisi meselesidir. O yani efsane olarak tarihe geçti. İkincisi de kur korumalı mevduattır. 'Kur korumalı mevduattan çıkmak için çabalarımız devam ediyor' dediniz. Biz, girildiği sırada 'Yapmayın, çok büyük hatadır. Türkiye ekonomisinde bir kere bu yapıldı, sonu kötü oldu; yapmayın' diye çok anlattık, bütün muhalefet partileri anlattı; dinlemediniz, şimdi çıkmak için çaba gösteriliyor. Ekonomide 'Ben yaptım, oldu' anlayışından uzaklaşıp, gerçekten dünya ekonomisinin rasyonalitesi için de ve Türkiye ekonomisinin rasyonalitesi için de ve esas olarak da gelir dağılımı adaletsizliğini düzeltici, servet eşitsizliğini düzeltici, vergi adaletsizliğini düzeltici yani işçiden, emekçiden, emekliden yana adımlar atıcı ekonomilere ve uygulamalara ihtiyaç var."