TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu
Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, "Darbe dönemlerinde baskı, işkence, hapis, idam, insanlık dışı ne varsa hepsi bağımsız yargı formatı kullanılarak yapılmıştır" dedi.
Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, "Darbe dönemlerinde baskı, işkence, hapis, idam, insanlık dışı ne varsa hepsi bağımsız yargı formatı kullanılarak yapılmıştır" dedi.
TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'na bilgi veren Kazan, Türkiye İşçi Partisi üyesiyken 12 Mart muhtırasını radyoda dinleyince "askerler bizi bu akşam kurşuna dizebilir" düşüncesiyle kızını ve eşini alıp Eskişehir'den Ankara'ya kaçtığını söyledi.
"Darbeler ABD'nin solu ezme planıdır' ifadesini kullanan Kazan, "12 Mart'ta Necmettin Erbakan Alpler'de dinlenmeye gönderildi darbeciler tarafından, biz içeride yatıyorduk. 15 yıla mahkum olduk. Erbakan geldi hükümete ortak oldu biz hala içeride yatıyorduk" diye konuştu.
12 Eylül'de bir çok yakını içeriye girdiği için korka korka ceza avukatı olduğunu ifade eden Kazan, "Darbe dönemlerinde baskı, işkence, hapis, idam, insanlık dışı ne varsa hepsi bağımsız yargı formatı kullanılarak yapılmıştır.Anlı şanlı savcılar, yargıçlar bu işleri yaptılar uyguladılar. Onları kimdi, neler yaptılar, insanları neyle suçladılar- Bunları toplumun bilmesi gerekir. Bu da araştırmanın konusu yapılmalı. 12 Eylül yargıçlarının uygulamaları incelemeye alınmalı" ifadelerini kullandı.
Kazan, 27 Mayıs'ın bir darbe olduğunu ancak anayasasının "iyi bir anayasa" olduğunu kaydetti.
Nedim Şener ve Ahmet Şık için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü ziyaret ettiklerini anımsatan Kazan, "Sayın Gül de 'yargı sürecini beklemek' gerek dedi. Dayanamadığım cümle bu cümledir. 'Sayın Cumhurbaşkanı, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri mahkemeleri ne kadar adilse bu özel yetkili mahkemelerin kararlar da o kadar adildir' dedim. Sayın Cumhurbaşkanı '250, 251, 252. maddelerle bu mahkemeleri yetkilendirmenin demokrasi için sorunlu olacağını gördüm, bunu çok söyledim' dedi. Devletten bazı kurumların yetkilileri (bu böyle olmazsa terörle mücadele edilemeyeceğini) söylediler ve böyle kaldı" dediğini aktardı.
Kazan, "Özel yetkili mahkeme olmaz, olamaz. Keyfiliği getirir ve getirmiştir" diye konuştu.
-"Üretilmiş bir gerçeklik"-
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Gazeteci Yazar Erdal Şafak, 28 Şubat'ta yayın danışmanı olduğunu, buna meslekte "zurnanın son deliği dendiğini" aktardı.
Her darbenin kendi konjonktürü içinde değerlendirilmesi gerektiğini belirten Şafak, "Evden çıkarken iki ansiklopedi alırdık. Birini kalbimizin üzerine birini başımızın üzerine koyardık ki kurşun gelirse öldürücü olmasın diye" dedi.
28 Şubat'ın Türkiye'nin demokrasisinin başına gelebilecek en büyük felaket olduğunu belirten Şafak, "Demokrasiye suikasttır. Bir daha tekrarlanmaması hepimizin dileği olsun" diye konuştu.
28 Şubat'ın "üretilmiş bir gerçeklik olduğunu" dile getiren Şafak, "Ben o dönemde figürandım" ifadesini kallandı.
İki medya grubu arasında ortak yayın politikası belirlendiğini, ortak manşet atıldığını, bu manşetlerin tesadüf olmadığını ifade eden Şafak, "Refahyol hükümetine tavır alındı. Adım adım bir süreç başlatıldı. Sonuçta iki gazetede kendisine yakın bakanları istifa ettirerek hükümetin istifasını hızlandırdı, yeni hükümet için arabuluculuk yaptı" dedi.
Şafak, "İttihat ve Terakki'den bu yana ne yazık ki her gazete her medya grubu bir ekonomik çıkarın savunucusu oldu" diye konuştu.
-Menfaat birlikteliği-
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Gazeteci Yazar Mustafa Karaalioğlu, 28 Şubat döneminin medya-darbe ilişkisinin delilleriyle dolu olduğunu, bir çok önemli, büyük medya kuruluşunun bu ilişkiye ev sahipliği yaptığını kaydetti.
Emir komuta zinciri içinde iş dünyası, akademik çevreler ve medya olduğunu dile getiren Karaalioğlu, medyanın hemen hemen her gün bu ilişkiyi destekleyen verilerle dolu olduğunu söyledi.
"Medya desteği bu denli rahat, geniş ve sorumsuzca gerçekleşmeseydi, 28 Şubat'tan söz ediyor olmazdık" diyen Karaalioğlu, sürecin sonuç almasını sağlayan medya desteğinin "arzulu ve katılımcı bir anlayışta" olduğunu söyledi.
Medyanın farklı davranmasının mümkün olduğunu belirten Karaalioğlu, şunları ifade etti:
"Menfaat birlikteliği olmasaydı medya bu kadar motive olmazdı. Gönüllü olarak işbirliği yapan, askerin aparatı haline gelen gazeteciler ve gazetelerin birinci derecede bu sorumluluklarının, tarihe geçmesi, kayıt altına alınması, bu sorumlulukların özürle topluma açıklanmasının gerekli olduğunu düşünüyorum."
Karaalioğlu, 12 Eylül 2010 referandumunun, Türkiye'nin darbe süreciyle yüzleşmesinde önemli olduğunu belirtti.
Muhabir: Alp Özden
Yayıncı: Kudret Topçu - TBMM