Tarihte Türkler ve Kürtler' Sempozyumu Düzenlendi
Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bilgehan Pamuk, katıldığı bir sempozyumda yaptığı açıklamalarda, tarih boyu Türkler ve Kürtlerin ilişkilerini anlattı.
Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bilgehan Pamuk, katıldığı bir sempozyumda yaptığı açıklamalarda, tarih boyu Türkler ve Kürtlerin ilişkilerini anlattı.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Başkanlığı tarafından düzenlenen 'Tarihte Türkler ve Kürtler' adlı uluslararası sempozyuma katılan Prof. Dr. Bilgehan Pamuk, Şah İsmail'in Kürtlere düşmanca tutumu nedeniyle, Kürtlerin Osmanlı'ya sempati duyduğunu ifade ederek, "XVI. yüzyıl başlarında Şah İsmail'in liderliğinde zuhur eden Safevi Devleti, Akkoyunluların da zayıflığından istifade ederek onlara bağlı bölgeleri kısa zamanda idareleri altına aldılar. Şah İsmail'in faaliyetleri Osmanlıların dikkatini çekmişti. Osmanlı Sultanı, Şah İsmail'in propagandacılarının Anadolu'ya sızmasının önüne geçmek maksadıyla özellikle Doğu ve Güneydoğu'da Safevilerin uzaklaştırılmalarının gerekliliğine inanmıştı. Bundan dolayı Safevilerin batı kesimlerinin baskı altında tutulabilmesi gayesiyle bölge ile yakından temasa geçilmişti. Zira bölge havalisinin geneli Sünni olmalarından dolayı Osmanlılara karşı eskiden beri sempati vardı. Hatta daimi surette baskı altında tutulan Sünni Kürt beylerinin bir kısmı Osmanlılara olan ilgilerinden dolayı Çaldıran Savaşı arifesinde Şah İsmail tarafından tevkif ettirilmişlerdi. Şah İsmail'in Kürtlere karşı düşmanca tutum ve davranışlar sergilemesi, Safevilere karşı olan nefreti daha da artırmıştı. Kürtlerin Şah İsmail'e itaati ise sadece korkudan kaynaklanmıştı. Bu duruma daha fazla tahammül edemeyen bir kısım Kürt beyleri Osmanlıların tarafına katılmışlardı" dedi.
Pamuk, şöyle devam etti: "Akkoyunluların zayıflamasından sonra Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yeni bir yapılanma görülmüş ve Kürt beyleri kendi hakimiyet alanlarını oluşturmaya çalışmışlardı. Bu esnada Şah İsmail, yerel unsurları itaat altına alma çabasına girmişti. Akkoyunlu Uzun Hasan gibi Kürt ahaliye özellikle mahalli beylere karşı taviz vermeyen, hatta onları farklı mıntıkalara sevk eden bir Safevi idaresine itaat edilmesi söz konusuydu. Ancak bölge ahalisi Şii yönetimin tavrından hoşnut değildi. Bu keşmekeşlik içerisindeyken Şah İsmail, Diyarbekir hakimi Emir Bey'e kendisine katılmasını teklif etmişti. Emir Bey, şahın teklifini kabul etmiş ve itaatini bildirmek üzere yanına gitmişti. Safevi yönetimine geçen Amid'in idaresi Ustaclu / Ustacalu-oğlu Muhammed Han'a verilmişti. 1510 yılında Kürt ahalinin meskun olduğu Diyarbekir ve havalisinde Safevilere karşı birtakım olaylar cereyan etti. Dulkadiroğlu Alaüddevle, Sünni ahaliyi Safevi idaresinden kurtarabilmek için Amid'e askeri bir sefer düzenlemişti. Safevilerin Diyarbekir valisi Ustacalu Muhammed'in kuvvetleri, Alaüddevle'ninkileri bir kere daha ağır bir yenilgiye uğratmışlardı. Böylelikle Amid ve çevresinin Safevilerden alınması için yapılan girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ancak Safevi yönetimine karşı Diyarbekir'deki Sünni halkın ayaklanmalarının önü alınamamıştı. Giderek artan baskıcı tutuma daha fazla dayanamayan bölge ahalisi, fırsat bulur bulmaz ayaklanmışlardı. Ancak yeterince organize olmadıklarından isyanlar kısa süre içerisinde bastırılmıştı."
Safevilerin Çaldıran'da ağır bir yenilgi almalarının özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan Sünni halka beklediği fırsatı verdiğine işaret eden Prof. Dr. Pamuk, "Savaş sonrası, Safevi yönetimine karşı yavaş yavaş kıpırdanmalar başlamıştı. Baskıcı Safevi idaresinden memnun olmayan Kürtler; Şah İsmail'in mağlup olması üzerine harekete geçmek için uygun bir ortam bulmuştu. Kürtler, Safevilere karşı Osmanlı Sultanı'nın himayesine alınmak gerekliliğine inandıklarından, öncelikli olarak Yavuz Sultan Selim'in yakın çevresinden İdris-i Bitlisi ile irtibat kurmaya çalışmışlardı. İdris ile temasa geçen ahali onun telkinleri ile önce şehirde bulunan Safevileri kovdukları gibi bunlardan bir kısmını da katletmişlerdi. Böylelikle 1507'den itibaren zorla ve zulümle tesis edilen Safevi idaresi, 1514 yılının sonlarına doğru sona ermişti. Osmanlı Sultanı, Doğu ve Güneydoğu'da Safevilerin uzaklaştırılmalarının gerekliliğine inandığından bölge ile yakından temasa geçilmişti. Bölge ahalisinin geneli Sünni olmalarından dolayı Osmanlılara karşı sempati vardı. Hatta daimi surette baskı altında tutulan Sünni Kürt beylerinin bir kısmı Çaldıran Savaşı arifesinde Şah İsmail tarafından tevkif ettirilmişlerdi. Her geçen gün daha ağır yaşam koşulları altında yaşamaya çalışan Kürtlerin Şah İsmail'e itaati sadece korkudan kaynaklanmıştı. Daha fazla tahammül edemeyen bir kısım Kürt beyleri Osmanlıların tarafına katılmışlardı. I. Selim, kendi rızaları ile Osmanlı idaresine gireceklerini beyan edenlere karşı duyarlı bir yaklaşım sergilemişti. Osmanlılar, bölgede Safevilerin yeniden nüfuzlarını tesis etmelerini engellemek gayesiyle Şeyh Hüsamettin'in oğlu İdris-i Bitlisi'yi görevlendirmişti. İdris, Urmiye Gölü'nden Malatya ve Diyarbekir'e kadar uzanan bölgenin Safevilere karşı ayaklandırılması ve Osmanlı idaresine alınmasına gayret edecekti. Selim, bazı Kürt beylerine birtakım ihsanlarda bulunmuş ve böylelikle Safevilere karşı hem ittifaklarını hem de itaatlerini elde etmişti" diye konuştu.
"KÜRT BEYLERİNİN PADİŞAHA İTAAT ETMESİ VE BU BÖLGEDEKİ İRAN HAKİMİYETİNE SON VERİLMESİ, OSMANLI SULTANINI ÇOK MEMNUN ETMİŞTİ"
İdris-i Bitlisi'nin telkinleriyle Amidlilerin, Safevileri şehirden kovarak isyan ettiklerini anlatan Pamuk, "İdris, Urmiye, İtak, Sason, İmadiye, Cizre, Eğil, Bitlis, Hizran (Hizan), Narman, Garzan, Palu, Siirt, Hısn-ı Keyfa, Meyyafarikin ve sair 25 Kürt beyi ile görüşüp Osmanlılara bağlanmasını çalıştı. Amid'deki isyan ve İdris'in propagandaları üzerine bölgedeki Kürt beylerine karşı bir takım tedbirler almanın gerekliliğine inanan Safevi şahı, Amid'in alınması işini Ustacalu Muhammed Han'ın kardeşi Karahan'a vermişti. Özellikle Amid'in elde kalmasının gerekliliğini bilen Safeviler, bölgede kendisine sadık Urfa, Mardin, Hasankeyf, Harput ve Ergani'deki beylerin kuvvetleri ile birlikte Karahan'ın maiyetiyle birlikte harekete geçmişlerdi. 1514 yılının sonlarında Karahan, Amid'i kuşattı. Karahan, şehirde yaşayanların teslim olmaları halinde cezalandırmayacaklarını ve herkese karşı hoşgörülü bir yaklaşımın olacağını da iletmişti. Karahan'ın teklifi, Kürt ahali üzerinde etkili olmadı. Bu arada Sultan Selim, aslen Amidli olan dergah-ı ali müteferrikalarından Yiğit Ahmed'i bir miktar kuvvet ile yardım için göndermişti. Ahmed, bir gece aniden Safevi kuvvetlerine baskın yapmış ve Rum kapı'dan (Urfa Kapı) geçerek şehre girmeye muvaffak olmuştu. Osmanlı kuvvetlerinin gelişi halkın moralini yükseltmişti. Padişah tarafından Amid'e gönderilen mektuplarda, Kürt beylerinin istedikleri yardımları yapacağını iletmişti. I. Selim'in Amid'deki direnişi teşvik edici beyanatı ve her şeyden önemlisi İdris-i Bitlisi'nin bölgedeki faaliyetleri karşında Karahan ümitsiz bir duruma düşmüştü. Şah İsmail, Amid'i her ne pahasına olursa olsun ele geçirmek istemişti. Şah, Osmanlıların çabalarını boşa çıkarmak için yeni birlikler sevk etmeye karar vermişti. Hizan ve Bitlis emirlerinden Kurd Bey, takviye edilmiş yeni bir kuvvet ile Amid'e gönderilmişti. İdris-i Bitlisi, takviye kuvvetlerin Amid'e gelmesini engellemeye karar vermişti. Kürt beylerinden Hizan, Mukus, Sason emirleri ile Bitlis hakimi Şeref Han'la Ahlat'ta bir araya gelen İdris, Safevi ordusunun nerede olduğunu belirlemeye çalışmıştı. İdris'in de bulunduğu dört bin kişilik kuvvet, Erciş yakınlarındaki Sarısu mevkiinde Safevilere baskın yaparak, geri çekilmek zorunda bırakmışlardı" şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Pamuk, sözlerini şöyle sürdürdü: "İdris'in gayretleri dahi beklentilere cevap vermedi. Bu durum yerel ahalinin moralinin bozulmasına ve ümitsizliğe düşmelerine sebep oldu. 1515 yılının baharında Yavuz Sultan Selim, Kemah'ı almak üzere harekete geçmişti. Sultan Selim, Amasya'ya ulaştığında İdris-i Bitlisi'nin Sarısu galibiyetini haber almıştı. Buna oldukça memnun olan Sultan, İdris'e ihsanlarda bulunmuş ve bölgenin durumunu yüz yüze görüşmek üzere davet etmişti. İdris, Safevilerle savaşın devam ettiği bir sırada Kürt beyleri ile birlikte bölgeden ayrılmasının çok riskli bir davranış olacağını ve bu nedenle gelmemesinin daha uygun olacağını özürleriyle bildirdiği gibi acilen yardım göndermesini istirham etmişti. Kemah'ın ele geçirilmesi, bölge ahalisince büyük bir sevinçle karşılanmışsa da memnuniyet uzun sürmedi. Her geçen gün daha ağır yaşam koşullar altında kalan Kürtler, İdris'e haber göndererek daha fazla dayanamayacaklarını bildirdiler. Uzun zamanlar Akkoyunlulara merkezlik yapmış olan Amid'in bir senedir kuşatma altında olduğu, kaleyi savunanların artık dayanacak gücü kalmadığı ve bunun için Osmanlı Sultanı'nın ya yardım etmesini ya da Safevi ülkesine doğru sefere gitmesini İdris'e iletmişlerdi. Amid'de halkın büyük bir kısmı açlıkla yüzleşmişti. Ortaya çıkan hastalıklar da halkın moralinin iyice bozulmasına sebep olmuştu. Amid'den yapılan tazyikler karşında İdris'in Yavuz Sultan Selim ile görüşmekten başka bir çaresi kalmamıştı. Daha önce bölgeden ayrılmayan İdris'in bu defa durumun vahameti karşında yapabileceği başka bir şey kalmamıştı. İdris, Osmanlı Sultanı ile görüşmek üzere Kiğı'ya ulaştığı vakit Selim'in habercisi ile karşılaşmıştı. Osmanlı Sultanı'ndan gelen mektupta, İdris'in beklediği haber yoktu. Yardım talebi ile Osmanlı Sultanı'yla görüşmek için gelen İdris, Sultan'ın İstanbul'a dönmesi üzerine çok zor durumda kalmıştı. Bir yıl kadar kuşatma altında olan ve günden güne daha ağır koşullar altında kalan ahali, Sultan Selim'in cevabından hoşnut olmayacaklarının bilincinde olan İdris, bölgenin selameti için büyük bir risk almıştı. İdris-i Bitlisi, Amid'e haber göndererek; Osmanlı Sultanı'nın Amid'e yardım için takviye kuvvetler gönderdiğini hatta Bayburd'da bulunan Bıyıklı Mehmed Paşa'nın da Amid'e doğru hareket ettiği yolunda bilgiler vermişti. Bireysel olarak karar veren ve bu kararını uygulamaya çalışan İdris, Amid'in kaderine terk edildiği yönündeki haberin ümitsizliğe ve Safevilerin işlerini kolaylaştıracağını bildiğinden, aslı olmayan bir haberi Amid'e vererek halkın moral kazanmasına çalışmıştı. Bundan sonra İdris, Amid için bir taraftan Bıyıklı Mehmed Paşa'yı yardıma çağırırken diğer taraftan da civardaki beylerden yardım toplamıştı. Ayrıca Yavuz Sultan Selim'e haberci göndererek Amid'deki durumun hiç de iç açıcı bir vaziyette olmadığını ve bir an evvel yardımına gelinmesi gerektiğini bildirmişti. Amid'in kritik vaziyetini kavrayan Osmanlı Sultanı, Bıyıklı Mehmed Paşa'ya Amid'e yardıma gitmesini emretti. Ayrıca Rumiyye-yi Suğra Beylerbeyi Şadi Paşa ve beş sancak beyine de Mehmed Paşa'ya katılarak bir an önce Amid üzerine yürüyüşe geçmeleri hususunda emirler gönderilmişti" dedi.
Prof. Dr. Pamuk, Amid'in Safevi kuşatmasından kurtarılması için Bitlisi'nin, Kürt beylerinden Palu, Çapakçur, Çemizgezek, Bitlis, Hısn-ı Keyfa, Hizan, Cezire ve Sason hakimlerinin desteğini aldığını belirterek, şu bilgileri aktardı:
"Safevi kumandanı Karahan, şehri bir an önce alabilmek için bütün gücüyle yüklendi. Ancak bütün bu saldırılara karşı Amidliler, direnişten vazgeçmemişlerdi. Şah İsmail'in, Karahan'a yardım için gönderdiği Safevi kuvvetlerinin Çapakçur'u kısa zamanda ele geçirmeleri bölgede kargaşaya sebep oldu. Bunun üzerine İdris, gelen bu kuvvetlerin Karahan'a katılmalarını engellemek istedi. Önce Kasım ve Cemşid Beyler idaresindeki birlikleri Çemizgezek'e gönderdi ve böylece Safevi kuvvetlerinin daha fazla ilerlemesini önlemeye çalıştı. Ayrıca Bıyıklı Mehmed Paşa'ya da haber gönderilerek gelişmelerden haberdar edildi. Mehmed Paşa, maiyetindeki ordu ile daha önceden kararlaştırılan Kiğı'ya geldi. Mahalli kuvvetlerin de katılması ile Mehmed Paşa, Safevilerin bulunduğu Çapakçur üzerine ilerledi. Safevi kuvvetleri gelen kuvvetlere karşı direnemedikleri gibi, Erciş ve Adilcevaz üzerinden geri kaçtılar. Amid yolu üzerinde başka herhangi bir engelli kalmayan Bıyıklı Mehmed Paşa, Şadi Paşa maiyetindeki kuvvetlerin de orduya dahil olmasıyla Amid'e doğru ilerledi. Amid'i kuşatan Karahan, Osmanlı kuvvetleri gelmeden şehri ele geçirmeye çalışmışsa da sonuç elde edememişti. Mehmed Paşa idaresindeki ordunun Karaköprü'ye gelmesi üzerine iki taraflı ateş arasında kalmak istemeyen Karahan, Amid kuşatmasını kaldırarak Mardin'e çekilmek zorunda kalmıştı. Osmanlı kuvvetleri, Eylül 1515'de savaşmadan Amid'e girmişlerdi. 1514 yılı sonlarında başlamış olan kuşatma da Eylül 1515'de resmen sona ermişti. Böylelikle Amid, Osmanlı hakimiyeti altına girmişti. Mardin'in düşmesi ve Kürt beylerinin padişaha itaat etmesi, bu bölgedeki İran hakimiyetine son verilmesi Osmanlı Sultanını çok memnun etmişti. Bölgenin Osmanlılara bağlanmasında pek büyük rolü olan İdris-i Bitlisi'ye gönderilenlerin değeri ise büsbütün fazla idi. Fakat padişahın ona gönderdiği mektup ve gösterdiği güven bütün değerlerin de üstünde bir şeydi. Padişahın tuğrasını taşıyan bu fermanların açık bırakılmış olan yerleri İdris-i Bitlisi tarafından doldurulabilecek ve gereken Kürt beylerine padişah adına verilebilecekti. Kürtlerin örf ve adetlerini çok iyi bilen İdris, bu fermanları dilediği gibi kullanmış ve bu bölgede yapılan idari teşkilatta, belki de tamamıyla onun fikirlerine uyularak, sancakların bir kısmı mahalli hanedanlara bırakılmıştı." - GAZİANTEP