Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay ile Sinema Atölyesi: (1)

Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay, Türk sinemasında büyük bir gelişme olduğunu belirterek, "Türk sineması diye bir sinema var. En son birkaç film oynadı, onlara bayıldık doğrusu. Türk sineması çok iyi şeyler yapabiliyor.
Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay, Türk sinemasında büyük bir gelişme olduğunu belirterek, "Türk sineması diye bir sinema var. En son birkaç film oynadı, onlara bayıldık doğrusu. Türk sineması çok iyi şeyler yapabiliyor. Bütün festivaller artık Türk sinemasını alıyor istiyor, talep ediyor." dedi.
Sinema eleştirmenliği denildiğinde nerdeyse akla gelen ilk isim Atilla Dorsay, AA Akademi koordinasyonunda, Anadolu Ajansı (AA) Dış ve Ekonomi Haberleri Yayın Müdürü Barışkan Ünal'ın moderatörlüğünde düzenlenen Sinema Atölyesi'nde, hem sinema eleştirmenliğine hem de Türk sinemasının sürecine dair soruları yanıtladı, gençlere sinema eleştirmenliği konusunda tavsiyelerde bulundu.
Söyleşinin sinema ve Türk sinemasına dair bölümünde Dorsay, 1970 yılında Yılmaz Güney'in "Umut" filminden itibaren "Türk sineması üzerine yazmayı bir misyon saydığını" belirterek, "Çünkü bizim sinemamız. Hollywood'u övmek kolay, İtalyan sinemasını övmek de kolay. Öyle büyük ustaları var ki ama Türk sineması da çok önemli." diye konuştu.
Dorsay, 2000'lerde Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim, Semih Kaplanoğlu ve Yeşim Ustaoğlu gibi yönetmenlerle Türk sinemasının yepyeni bir döneme girdiğini ama "daha da yeni isimlerin" de gelmekte olduğunu söyledi.
Türk sinemasında hem "berbat" hem de "çok iyi şeyler" çıktığını ifade eden Dorsay, "Bütün festivaller artık Türk sinemasını alıyor istiyor, talep ediyor." ifadesini kullandı.
Dorsay, ABD'nin California eyaletinin Los Angeles kentindeki yangınların Hollywood'u etkileme potansiyeliyle ilgili olarak, "Hollywood Hollywood'dur, her şeye rağmen toparlanacak. Ama bu yıl Oscar'ları yapmayabilirler, bu da dünya çapında bir eksik olacak çünkü o kadar alışılmış ki o törene, dünyanın en önem verilen, en merakla beklenen ödül sinema ödülleri. Yani daha başka bir sürü ödül var ama Oscar bambaşka." değerlendirmesinde bulundu.
Günümüzün popüler konusu yapay zekayı ise ciddiye almadığını dile getiren Dorsay, "Kahrolsun yapay zeka." demeyi de ihmal etmedi.
Söyleşinin sinema ve Türk sinemasına dair bu bölümünün detayları şöyle:
"Türk sineması üzerine yazmayı bir misyon saydım"
Barışkan Ünal: Kitabınızda, yönetmen Metin Erksan'la bir tartışmanızda diyorsunuz ki "özellikle başlarda Türk sinemasına yanlış değer ölçütleriyle eğildiğimi itiraf edebilirim." Burada neyi kastettiniz? Türk sinemasına karşı ilk başladığınızdaki düşünceniz neydi ve ne oldu ki bu değer ölçütleriniz değişti?
Atilla Dorsay: Ben Türk sinemasını da seyrettim aslında. Askerliğimi yaparken Salihli'deydim. Orada bir sinema vardı, devamlı Türk filmi oynardı. Hafta sonları İzmir'e inerdim. İzmir'de ancak birkaç yabancı filmi yakalarsam yakalardım. Yıllarca Türk filmi seyrettim ki 1960'lı yıllar da Türk sinemasının, Yeşilçam'ın en parlak yıllarıdır.
Barışkan Ünal: Evet. O yüzden merak ettim o ifadede neyi kastettiğinizi?
Atilla Dorsay: Bilmiyorum, Türk sinemasını o yıllarda (sinema eleştirmenliğinin ilk yılları) sevdim, ettim ama üzerinde düşünmedim, yazmadım. Çok istisnai olarak 1960'ların sonlarında birkaç film üzerine yazmışımdır. Ama benim Türk sinemasına dair ciddi biçimde eleştiri yazmam 1970 yılında ve Umut filmiyle başlar. O günden sonra Türk sineması üzerine yazmayı bir misyon saydım çünkü bizim sinemamız. Hollywood'u övmek kolay, İtalyan sinemasını övmek de kolay. Öyle büyük ustaları var ki, ama Türk sineması da çok önemli. Artık böyle düşünüyorum.
Barışkan Ünal: 1966'dan bu yana, 59 yıl boyunca Türk sinemasının gelişimine tanık oldunuz ve her dönem eleştiri yazdınız. Baktığınız zaman Türk sinemasının en verimli ya da en iyi dönemi dediğiniz bir dönem var mı ya da sizin en fazla film eleştirmekten keyif aldığınız dönem hangisiydi?
Atilla Dorsay: Bir zamanlar öyle bir dönem oldu ki 15 yıl boyunca sadece Muhsin Ertuğrul gibi bir tiyatro adamı film yönetti. 1940'larda da çok az sayıda iyi yönetmen gelip geçmiştir. 1950'lerde biraz başladı ilk yönetmenler, işte Lütfi Akad, Memduh Ün, Osman Seden gelmeye başladılar ama asıl atılım 1960'larda olmuştur. 1960'lar Yeşilçam'ın da gerçekten şaha kalktığı ve Türk seyircisini fethettiği ve seyircinin de aynı şekilde yalnız İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde değil, taşrada da sinemalara Türk filmi için koştuğu bir dönem olmuştur.
1970'ler bir bunalım dönemidir. 1974 Kıbrıs olayları dolayısıyla Hollywood bize yolladığı filmleri keser. Herkes Türk filmine gitmeye başlar ama aynı yıllarda seks filmleri birden bire kendini gösterir, nasıl göstermişse! Böyle tutucu bir toplumda o seks filmleri yılları gerçekten utanılacak yıllardır ve doğru dürüst Türk filmi yapılmamıştır. 1970'lerin sonlarından itibaren 1980'lerde yeni bir kuşak gelir. Reha Erdem, Nuri Bilge (Ceylan), Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim, Semih Kaplanoğlu ve Yeşim Ustaoğlu gibi yönetmenlerle -ki en son kitabımı onlara ayırmıştım, onları büyük bir altılar olarak görüyorum- yepyeni bir sinema geldi ve daha da yeni isimler geliyor, onu da söyleyeyim.
"Mukadderat diye bir film oynadı. Bayıldım o filme"
Barışkan Ünal: Bu sürece baktığınızda 2000'ler sonrası Türk sinemasını daha gelişen ve ileriye doğru giden bir süreçte mi görüyorsunuz, yoksa yine iniş çıkışlarına devam eden bir Türk sineması mı var?
Atilla Dorsay: Hayır, hayır, bütün sinemalar öyledir. Hollywood'u bağrımıza bastık yıllardır ama ne kadar kötü ne kadar iğrenç şeyler de yaptılar. Yalnızca iyi film yapamazsınız. Yani kalem tutan herkesin iyi bir kitap yazması gibi, yok böyle bir şey. Türk sinemasında da berbat şeyler yapılıyor ama çok iyi şeyler de yapılıyor.
(Günümüzde) sinema bilet fiyatları gerçekten de arttı ama buna mukabil Türk sinemasında büyük bir gelişme var. Tamam bu gelişmenin büyük çoğunluğu tuhaf filmler, yani aralarında korkunç şeyler anlatan sözüm ona korku filmleri de var. Fakat Türk sineması diye bir sinema var.
İşte en son birkaç film oynadı. Onlara bayıldık doğrusu. İşte Mukadderat diye bir film oynadı. Bayıldım o filme. Tur Rehberi de çok iyiydi. Türk sineması çok iyi şeyler yapabiliyor. Bütün festivaller artık Türk sinemasını alıyor istiyor, talep ediyor.
"Zeki'yle Nuri Bilge sonuç olarak birbirlerinden nefret etme noktasına geldiler"
Seyirci sorusu: Yönetmenler Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz arasında rekabet varmış gibi sürekli medyada konuşuluyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Atilla Dorsay: Nasıl değerlendireyim, ikisi de tanıdığım sevdiğim insanlar. Sanatçılar genellikle birbirlerine yakındırlar ama bazen de arkalarını dönerler birbirlerine, hatta birbirlerinden nefret ederler. Zeki'yle Nuri Bilge sonuç olarak birbirlerinden nefret etme noktasına geldiler. Nasıl geldiler? Onu ben de bilemiyorum. O çok insani bir şey. Ama yani hep benim için dost olarak kalacaklar. "Benim Sevgili '6 Silahşörler'im" kitabı, biraz buna hizmet etti. Bu altı yönetmeni -onlar da içlerinde- aralarındaki ilişkiyi eserlerine aynı normlarla tekrar baştan ele alarak yakalamaya çalıştım.
Barışkan Ünal: Oscar filmlerini de değerlendiriyorsunuz. Türkiye'nin Oscar adayı olmuştu "Hayat" filmi.
Atilla Dorsay: Zeki Demirkubuz'un "Hayat" filmi benim çok sevdiğim bir film oldu ve Oscar adayı da oldu ama Demirkubuz başından beri bana o ödülü vermezler havasına girdi ve sonunda da dediği doğru çıktı. O filme ödül vermediler. Ama şu anda Oscarların artık yapılıp yapılmayacağı bile meçhul. Çünkü öyle bir yangın yaşıyorlar ki.
"Oscar'ları yapmayabilirler, bu da dünya çapında bir eksik olacak"
Barışkan Ünal: Yangınlar sizce Hollywood'u nasıl etkiler ya da etkiler mi film yapma sürecini?
Atilla Dorsay: Sanmıyorum. Hollywood Hollywood'dur, her şeye rağmen toparlanacak. Ama bu yıl Oscar'ları yapmayabilirler, bu da dünya çapında bir eksik olacak çünkü o kadar alışılmış ki o törene, dünyanın en önem verilen, en merakla beklenen ödül sinema ödülleri. Yani daha başka bir sürü ödül var ama Oscar bambaşka.
Seyirci sorusu: İran sinemasına baktığımız zaman duygu sanki ön plana çıkıyor. Rus, Çek sinemasında düşünce, felsefe, Hollywood yapımlarında aksiyon. Türk sinemasını belli bir kavrama oturtabiliyor muyuz?
Atilla Dorsay: Daha çok Türkiye'nin içinde bulunduğu durum, boşluğu, sorunlar, demokrasinin ne derece yerleşip yerleşmediği, daha dünya kadar şey Türk toplumunun açıkça dikkatini, ilgisini ya da bilinç altındaki kaygılarını temsil eder. Bir Türk filminin bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullardan tümüyle uzak olması ve kendi başına gitmesi kolay kolay düşünülemez. Tabii her film illa da bunu yapıyor mu? Yapmıyor ama filmlerin çoğu bilinç altında da olsa bu verilere uymak zorunda. Bunlardan çok uzak olan, tamamen fantezi türünde filmler de var. Berbat komediler. Bu tür filmlerden de hiç hoşlanmıyorum.
Ben çok şanslıyım, eşimle (Leman Dorsay) birlikte bütün dünyayı gezdik aşağı yukarı. Gitmediğimiz ülke kalmadı. O bakımdan bizim sinemamızı bazen yabancı sinemalarla da kolayca kıyaslıyorum, onu da söyleyeyim. Hint sinemasından İran sinemasına ve Avrupa'nın çeşitli sinemalarına kadar.
"Birçok insanla konuşma yaptım ama Hitchcock'unki farklı"
Barışkan Ünal: Birçok yönetmen ve oyuncuyla röportajlar yaptınız, bunları "Sinema ve Unutulmayanlar" diye kitapta topladınız. Sizin için en özel olan röportaj hangisiydi?
Atilla Dorsay: Benim fanlarım bunu gayet iyi bilir. Elbette Alfred Hitchcock'tur. Cannes'da Alfred Hitchcock'u resmen yakalayıp, oteline gidip, daha önceden yardımcısına haber verip izin alarak oteline gidip, onunla baştan sona konuşan ve bu konuşmayı Türkiye'de bir sürü baş başa resimle yazan bir eleştirmen oldum. Bu kolay kolay hiçbir eleştirmenin alanına girmemiş bir olaydır. Bir Hitchcock fanı oldum ve benim o tarihten sonra söyleşi hevesim ve başarım arttı. Birçok insanla konuşma yaptım ama dediğim gibi Hitchcock'unki farklı.
Odasına gittim bir küçük teybim vardı. Heyecandan daha girer girmez o küçük teyp yere düştü. Eyvah dedim kırıldı. Ben şey yapamayacağım. Uğraştık ettik, teybi tekrar yerine getirdim. Ama ayrıca da notlar alıyorum, o da ayrı, ve dört başı mamur bir konuşma yaptık.
Seyirci sorusu: Sizce sinemayı diğer sanat dallarından ayıran en önemli faktör nedir?
Atilla Dorsay: Sinema bulunduğu zaman yedinci sanat olarak ilan edildi çünkü bütün diğerlerinden yararlanıyordu. Sinemanın yedinci sanat olması bir kere kendi içinde çok muhteşem bir şey. Çünkü düşünün ki diğer altı sanatın hepsinden yararlanabiliyor. Bu o kadar büyük bir avantaj ki, sinema bu avantajı kullanarak bu kadar popüler oldu. Bugün okuyan yazanlar var, resim veya heykel sergilerine gidenler de var ama sinemanın çok daha fazla seyircisi var. Sanatların hepsi bir filmin içinde var çünkü. Herhangi birisini çıkaramazsınız.
Seyirci sorusu: Sanki artık eski zamanlardaki gibi dünyayı çok etkileyen filmler çıkmıyormuş gibi. Mesela Matrix çıktığı zaman 10 yıl boyunca bütün dünya onu konuşmuştu. Hala "Baba" filmini konuşuyoruz. Bu konuda bir geri gidiş söz konusu mu?
Atilla Dorsay: Görüşünüze hiç katılmıyorum. Değişik filmler yapılıyor. "Baba" şimdi tekrar aynen tekrarlanmaz ki, onun yerine bambaşka şeyler geliyor, emin olun. Sinema sanatını yakından izleyen birisi böyle düşünmez. Yani çok samimiyetle söylüyorum. Ben artık her dakika değilse bile birkaç ayda bir yüreğimin ortasına oturan 4 yıldız verdiğim ve çok sevdiğim yabancı filmler ve bazen de yerli filmler, Mukadderat gibi, görüyorum, buluyorum, seyrediyorum, hoşlanıyorum.
"Kahrolsun yapay zeka"
Seyirci sorusu: Malumunuz yapay zeka günümüzde popülerlik kazanıyor ve ilerleyen bir teknoloji. Tamamen yapay zeka tarafından üretilmiş bir filmi nasıl değerlendirirsiniz? Böyle bir film yeni bir sanat formu sayılabilir mi yoksa basit bir imitasyon olarak mı kalır?
Atilla Dorsay: Bu yapay zeka olayı öylesine yapay biçimde hayatımızın içine çöktü ki herkes bunu soruyor. Yapay zekayla bir şarkıcıya hiç söylemediği bir şarkıyı söyletiyorsunuz. İşte "efendim ben bunu yapay zekayla yaptım". O adam kendisi söylememiş, çoktan da ölmüş zaten. "Yakında bir film de çekilecek." Yani kusura bakmayın ama benim yaşıma gelmiş bir insan bu yapay zeka olayını ciddiye alamaz. Gençler istediği kadar alsın. Hiç beni ilgilendirmiyor bu olay. Kahrolsun yapay zeka.
(Sürecek)