Sığınmacı Kaçış Rotası Ege'den Akdeniz'e Kaydı, Ölümler Arttı
MÜLTECİLERİN ihtiyaçlarını karşılamak üzere İzmir merkezli faaliyet gösteren Halkların Köprüsü Derneği, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması'nın bir yılını değerlendirdi.
MÜLTECİLERİN ihtiyaçlarını karşılamak üzere İzmir merkezli faaliyet gösteren Halkların Köprüsü Derneği, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması'nın bir yılını değerlendirdi. Derneğin Başkan Yardımcısı Yıldırım Şahin, ölümlerin durmadığını ve mültecilerin geçiş rotasının Ege Denizi'nden Akdeniz'e kaydığını söyledi.
Avrupa Birliği ile Türkiye arasında geçen yıl mart ayında imzalanan Geri Kabul Anlaşması'nın değerlendirilmesi amacıyla Halkların Köprüsü Derneği'nde basın toplantısı düzenlendi. Dernek adına konuşan Başkan Yardımcısı Yıldırım Şahin, Türkiye'de mülteci sayısının 3.5 milyona dayandığını ve anlaşmanın ardından Türkiye'den Yunanistan'a geçişlerin yüzde 98 oranında azaldığını söyledi.
AB GÖÇMENLERE KARŞI SAVAŞ POLİTİKASI YÜRÜTTÜ
Anlaşmanın uygulanmaya başladığı tarihte Türkiye'de yaklaşık 2 milyon Suriyeli'nin bulunduğunu dile getiren Şahin, "Şubat 2016'da Ege Denizi'nden geçişleri engellemek üzere NATO gemileri Türkiye kıyılarına gönderildi. Aslında AB, göçmen ve mültecilere karşı bir savaş politikası yürütüyordu. Bu savaş önlemleri ile Avrupa'ya mülteci geçişleri Ege Denizi'nde ciddi oranda azaltıldı. 20 Mart 2016'dan bu yana Türkiye'den Yunanistan'a geçen mülteciler Yunan Adaları'nda merkezlere yerleştiriliyor ve Türkiye'ye geri gönderilmek üzere bekletiliyorlar. Türkiye'ye her geri gönderilen 1 Suriyeli mülteci için Türkiye'deki kamplardan 1 Suriyeli mültecinin AB üyesi devletlere alınması ve bu değişimin 72 bin mülteciyi kapsaması planlanmıştı. Bugün itibarı ile AB, mülteci göçünü kendi sınırları dışında kontrol altına almayı başardığını düşündüğü için anlaşmadan memnun görünmektedir. Hatta bunu bir model olarak Libya, Sahraaltı Afrika gibi diğer ülkelerle kullanmak istiyor. Özellikle Merkez Akdeniz Göç Rotası için Libya ile benzer bir anlaşma yapmaya çalışıyor" dedi.
ROTA DEĞİŞTİ, ÖLÜMLER DEVAM EDİYOR
Anlaşmanın hayata geçmesinin ardından bugüne kadar Ege Denizi'nde 70 ölüm ve kaybın saptandığını dile getiren Şahin, "2015-2016 dönemimde bu rakam 1100 idi. Ancak, AB'nin Ege Denizi yolunu kapatması ile çok daha riskli ve ölümcül olan Merkezi Akdeniz yolundaki mülteci geçişleri ve ölümleri arttı. Bu rotada ilk 3 ayda ölen 649 kişiden hiç kimse bahsetmiyor. Türkiye'nin sığınmacılar ve mülteciler için güvenli 3'üncü ülke olmadığı çok açıktır. Türkiye Avrupa dışından hiç kimseye mülteci statüsü vermemektedir. 3.5 milyon Suriyeli Türkiye'de geçici koruma altında, misafir statüsündeler. Diğer ülkelerden gelen yüzbinlerce insanın durumu daha da kötüdür. Hiçbirinin mülteci başvurusu kabul edilmemektedir. Ayrıca Türkiye, iskan kanunlarına göre Türk soyu ve Türk kültüründen olmayan kişileri ülkeye yerleştirmede bulunmuyor. Bu iki durum uluslararası hukuk düzleminde Türkiye'nin güvenli 3'üncü ülke olmasını imkansız kılıyor. Almanya ve Hollanda önderliğinde AB'nin, Türkiye'yi güvenli 3'üncü ülke ilan etmeleri, Avrupa'ya göçü AB sınırları dışında tutmayı amaçlamış, insan hakları ve AB değerleri ve hukuk göz ardı edilmiştir" diye konuştu.
"AVRUPA ÜLKELERİ 3 BİN 565 SURİYELİ ALDI"
Avrupa Komisyonu'nun rakamlarına göre bir yılda Yunanistan'dan geri gönderilen insan sayısının 1487 olduğunu söyleyen Şahin, "Aynı süre içinde Türkiye'den AB ülkelerine ise sadece 3 bin 565 Suriyeli alınmıştır. Bunun toplam 72 bin kişilik hedefe kıyasla çok düşük bir rakam olduğu; anlaşmanın yürütülemediği ortadadır. Almanya, Fransa ve Hollanda dışında AB'nin mülteci kotalarını kabul eden ülke yoktur ve bu konuda AB, üye ülkelere bir baskı yapmamaktadır. Anlaşma bu yönüyle tamamen tıkanmış durumdadır. Öte yandan diğer büyük tıkanıklık Türkiye- AB ilişkilerinde yaşanmaktadır. Türkiye'ye mülteciler için 3 milyar Euro verilecekti. AB üyeliğinde yol kaydetmek şöyle dursun, trajik komik biçimde, şu anda Türkiye'nin gündemine, AB üyeliği başvurusundan vazgeçmek üzere referanduma gitme arzusu Cumhurbaşkanı tarafından sokulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize serbestisi konusu ise hiç konuşulmuyor artık. En çok gündemde olan mültecilerin kirli siyasi pazarlıklara ve tehditlere konu olmasıdır. Her gün 'Mültecileri göndeririz ha!' şeklindeki açıklamalar ile mülteci yaşamları alt üst olmaktadır" dedi.
YAPILMASI GEREKENLER
Yunanistan'da ana kara ve adalarda mültecilere yönelik insan haklarının ihlal edildiğini bu nedenle de AB'nin itibarının yerle bir olduğunu söyleyen Şahin, yapılması gerekenlerle ilgili şunları söyledi:
"Suriye'de emperyalist devletlerin vekalet savaşı son bulmalı ve kalıcı barış sağlanmalıdır. AB ve diğer uluslararası kurumlar, ABD, Avrupa devletleri gibi başta Suriye'de askeri aktivasyon gösteren devletler olmak üzere tüm devletler mülteci sorumluluğunu paylaşmalı ve mülteci kabul etmelidir. AB ülkelerinin göçmen ve mültecileri 'İçerideki düşman' olarak tanımlayan söylem ve politikalardan vazgeçmesi, son yıllarda artan biçimde birliğin kültür, etnik köken ve din açısından farklı aidiyetleri dışlayan bir çeşit yeni- ırkçılık olarak işlev gören politikalara teslim olmaması gereklidir. Mülteci ve göçmenler için sınırlar açılmalı ve güvenli geçiş sağlanmalıdır. Türkiye, Suriyelilere ve diğer ülkelerden gelmiş olan tüm mültecilere mülteci statüsü vermelidir. İsteyenlere vatandaşlık yolu açılmalıdır. Birlikte yaşam (sosyal entegrasyon) için vatandaşlık dışındaki kalıcı oturma izni gibi vatandaşlığa en yakın güvenli hukuki statüler sağlanmalıdır. AB- Türkiye ilişkisi mülteciler üzerinden yürütülen kirli pazarlığın dışına çıkarılmalı, açık ve şeffaf zeminlerde demokrasi ve insan hakları alanlarında ilerleme temelinde yürütülmelidir."
- İzmir