Şifa İçin Getirildi, Gelenek Oldu
Erzurum'da, 19. yüzyıl sonlarında savaş döneminde yaşanan ve hızla yayılan kolera salgınını önlemek amacıyla dönemin valisi tarafından Rusya'dan getirtilen "kıtlama çayı" ve "semaver", ramazanın vazgeçilmezleri arasında yer alıyor Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özden: "İnsanlar çok sert olan şekerden küçük parçacıklar halinde aldığından ve çıkan sesten dolayı 'kıtlama çayı' deniyor.
AYŞE YILDIZ - Erzurum'da, 19. yüzyıl sonlarında savaş döneminde yaşanan ve hızla yayılan kolera salgınını önlemek amacıyla dönemin valisi tarafından Rusya'dan getirtilen "kıtlama çayı" ve "semaver", ramazanda vazgeçilmezler arasında yer alıyor.
Ramazanın coşkuyla yaşandığı Erzurum'da, iftar sonrası mahalle, cadde ve ara sokaklara büyük semaverler kurularak, gün boyu özlenen kıtlama çayı servis ediliyor.
Semaverde odun ateşinde demlenen çaylar, içerisine limon katılarak, kaşık kullanılmadan kıtlama usulüyle içiliyor. Oldukça sert olan kıtlama şekeri, keser veya takatuka yardımıyla küçük parçalara bölünüyor. Erzurum'a 19. yüzyılda kolera hastalığını tedavi etmek amacıyla getirilen kıtlama çayı, kentte bir gelenek olarak yaşatılıyor.
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hacı Ömer Özden, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Erzurum kültüründe semaver ve kıtlama çayının önemli olduğunu söyledi.
Özden, kıtlama çayı ve semaverin hikayesini şöyle anlattı:
"19. yüzyıl sonları, ülkemizde savaş ortamı var. Pek çok ülke, işgal için Anadolu'ya gelmiş. Erzurum'a da Ruslar, Ermeniler gelmiş. Türk ordusu sadece savaşla mücadele vermiyor, birtakım hastalıklarla da mücadele ediyor. Erzurum'da o yıllarda kolera salgını var. Erzurum'da valilik yapan Osmanlı paşası, halkı sürekli uyarıyor, 'sakın kaynatılmadan su içmeyin' diye. Fakat kimsenin buna itibar ettiği yok. Yine kuyu sularından ya da nehir sularından istifade etmek suretiyle sularını kaynatmadan içiyorlar. Salgın giderek artınca vali paşa bir çare düşünüyor. Semaverden yararlanmaya karar veriyor. Semaverler yaptırıyor ve her mahallenin giriş veya meydan kısmına yerleştiriyor. Her birinin başına da bir, iki görevli tayin ediyor. İnsanlara da duyuru yapıyorlar, 'bundan sonra çayınızı ve suyunuzu buradan alacaksınız' diye."
Çayların semaverde demlendiğini ifade eden Özden, "O sıralar yurt dışında getirilen çok büyük kalıplar halinde, bunlar dört, beş metrekare büyüklüğünde şekerler. Görevliler de keserle, büyük kalıplardan küçük parça koparıyor ve evden getirilen bardaklara çayı dolduruyorlar" dedi.
Çaya konulan limonun sırrı
Vatandaşların küçük bir parça şekerle akşama kadar çay içebildiğini anımsatan Özden, "Kıtlama denmesinin püf noktası da insanlar şekerden 'kıt' diye ısırık alıyor ve çayını içiyor. Küçük parçacıklar halinde aldığından ve çıkan sesten dolayı 'kıtlama çayı' deniyor. Böylece hem Erzurum'a geleneksel kıtlama çay adeti kalıyor hem de o yıllarda yaşanan kolera salgınından kurtuluyorlar. Bu gelenek haline döndüğü için de yıllardır Erzurum'da uygulanan bir örf, adet halini alıyor" diye konuştu.
En iyi kıtlama çayının semaverde demlenen çaydan olduğunun altını çizen Özden, "Kıtlama çayının bir özelliği de limonlu içilmesidir. Bunun nedeni, Erzurum 2 bin metre yükseklikte bir yer. Dolasıyla burada insanların damarlarında akan kan daha katı, belki rengi biraz daha koyu. Atalarımız çayın içerisine limon atarak, içmişler. Damarda yavaş akan ve katı olan kanı daha akışkan hale getirmek için çayda limon kullanıyor" şeklinde konuştu.
Semaver ve kıtlama çayının ramazanla özel bir bağının olduğuna değinen Özden, "Erzurum ramazanda ölü bir şehir gibidir ancak iftardan sonra adeta dirilir. Dev semaverler kurulur ve insanlar buralara akın eder. Kimisi 20, kimisi 30 bardak çay içer. Erzurum'da çay çok içilir" ifadelerini kullandı. - Erzurum