Şam'da Kimyasal Silah Saldırısı
KOÜ Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Biçer: "Çok erken dönemde müdahale edilse bile, almış oldukları gazın dozuna bağlı olarak bu insanların büyük bir bölümü ölmektedir. Kurtulanlar da ise çok ağır beyin doku harabiyetleri ve sinir sisteminde kalıcı etkiler bırakmaktadır" "Bölgedeki çatışmaların silahlı mücadelenin dışında kitlesel katliamlara doğru ulaşması büyük bir tehlikeyi işaret etmektedir"
Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer, Şam yakınlarındaki kimyasal silah saldırısı iddialarıyla ilgili olarak, "Çok erken dönemde müdahale edilse bile, almış oldukları gazın dozuna bağlı olarak bu insanların büyük bir bölümü ölmektedir. Kurtulanlar da ise çok ağır beyin doku harabiyetleri ve sinir sisteminde kalıcı etkiler bırakmaktadır" dedi.
Biçer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sarin gazının BM Kimyasal Silah Sözleşmesi'ne göre kullanımının yasak olduğunu ifade ederek, bu gazların savaşlarda dahi kullanılamayacağını söyledi.
Dünyada çatışmaların yaşandığı bazı bölgelerde kitlelerin ortadan kaldırılması adına farklı kesimlerin zehirli kimyasal gazların sıvı veya gaz şeklinde kullandığını belirten Biçer, "Bölgede özellikle Irak'ta Halepçe'de gördük. O sırada Saddam Hüseyin, Kürtler üzerinde Halepçe'de sarin gazı kullanarak 5 bin üzerinde insanın ölümüne yol açmıştı. Benzer iddialar Suriye'de çatışmalar başladığında da gündeme geldi. Bu bölge açısından sıkıntılı bir durum. Bölgedeki çatışmaların silahlı mücadelenin dışında kitlesel katliamlara doğru ulaşması büyük bir tehlikeyi işaret etmektedir" diye konuştu.
"Buradaki insanların çoğu ölecektir"
Prof. Biçer, kimyasal gazların özellikle çocuk, kadın ve yaşlıları daha çok etkilediğini belirterek, bu gazın etkisinde kalmış insanların zamanla ölebileceğini söyledi. Kimyasal etkinin, solunumu felce uğrattığını ifade eden Biçer, "Sinirlerdeki iletiyi bloke ederek sinirlerden uyarının gitmesini engelliyor. Özellikle sarin ve saron gazları, sinirlerdeki iletimini ve organların çalışması için gerekli mekanizmayı durduruyor. Bir kişi istem dışı nefes alıp verse bile bu nefes alışverişini durdurabilmektdir. Çok erken dönemde müdahale edilse bile, almış oldukları gazın dozuna bağlı olarak bu insanların büyük bir bölümü ölmektedir. Kurtulanlar da ise çok ağır beyin doku harabiyetleri ve sinir sisteminde kalıcı etkiler bırakmaktadır" şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Biçer, gazların vücuda alınmasının dikkati çeken bir biçimde belli olmadığını belirterek, kokusuz gazların, yoğunlaştırılmadığı zaman renginin olmadığını ve bunların ancak etkilerine bakarak tespit edildiğini anlattı. Bu durumlarda değerlendirme yapacak kişilerin de kendilerine dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Biçer, doktorların normal cerrahi eldivenle gazdan etkilenen kişilere dokunamayacağını ve bununla değerlendirme yapamayacağını kaydetti.
Biçer, "Kimyasal gazların, cerrahi eldivenlerden dahi temas halinde cilde bulaşabileceği ve ciltte etkiler yaratabileceği söyleniyor. Kullanılan doza bağlı olarak sarin gazında geç etkiler görülebiliyor. Zaman sonra çok şiddetli baş ağrıları, bulantılar ve kusmalar ortaya çıkabilir. Bu tür etkiler görüldüğü zaman da gazın vücuda girşinin söz konusu olduğunu ve gazı etkilerinin başladığını söyleyebiliriz. Tedavi için kullanılan maddelere bakıldığı zaman, sinir gazlarına karşı bizim şu an ciddi bir koruma ve tedavi yapamadığımızı kabul etmek gerekiyor. Daha çok septomatik dediğimiz, mevcut şikayetleri azalttığımız müdahaleler gerçekleşebiliyor" ifadesini kullandı. - Kocaeli