Sabancı Vakfı 10. Filantropi Semineri
Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, "Hayırseverlik sadece kaynak sağlamak değildir.
Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, "Hayırseverlik sadece kaynak sağlamak değildir. Hayırseverlik sadece bağış yapmak da değildir. Biz Sabancı Vakfı'nda bunu böyle alıyoruz. Bu aynı zamanda eşitlik için çalışmak demek ve bunun için her türlü kaynağı, sadece para, bağış değil, sivil toplumun gelişmesi, kişilerin, bireylerin kendi haklarına sahip çıkmaları ve onlara bu desteğin, bu öz güvenin verilmesi için çalışıyoruz." dedi.
Sabancı Vakfı'nın 10 yıldır hayırseverlik alanındaki gelişmeleri gündeme taşıdığı "Filantropi Semineri", bu yıl "Eğitimde Yeni Yaklaşımlar: Merak Et, Hayal Et, Keşfet" başlığıyla düzenlendi.
Sabancı Center Hacı Ömer Sabancı Konferans Salonu'ndaki seminerde konuşan Güler Sabancı, tüm bireylerin insan haklarından eşit yararlandığı bir toplum için, herkese görev düştüğünü ifade etti. Kadın, erkek ayrımı yapmadan, en temel insan hakkının eğitim olduğunun altını çizen Sabancı, bu nedenle bu yılki seminerin konusunu "eğitim" olarak belirlediklerini dile getirdi.
Seminerleri düzenlerken filantropinin toplumsal gelişmeye sağlayabileceği katkıları paylaşmak istediklerini vurgulayan Sabancı, şöyle konuştu:
"Hayırseverlik sadece kaynak sağlamak değildir. Hayırseverlik sadece bağış yapmak da değildir. Biz Sabancı Vakfı'nda bunu böyle alıyoruz. Bu aynı zamanda eşitlik için çalışmak demek ve bunun için her türlü kaynağı, sadece para, bağış değil, sivil toplumun gelişmesi, kişilerin, bireylerin kendi haklarına sahip çıkmaları ve onlara bu desteğin, bu öz güvenin verilmesi için çalışıyoruz. Faaliyetlerimizin odağında, eşitsizliklerle mücadele ve sivil toplumun güçlendirilmesi var."
"Yeni dünya düzeni yenilik istiyor"
Meslek hayatına 1978 yılında lastik fabrikasında başladığını anlatan Güler Sabancı, dün de Aksaray'da yeni yapılan ve deneme üretimlerinin yapıldığı bir lastik fabrikasına gittiğini dile getirdi. 1978 ile bugün arasındaki fabrikalar arasında "olağanüstü" farklar olduğuna değinen Sabancı, "Dijitalleşme, makineler birbiriyle konuşuyor, başka yetkinlikler istiyor, başka donanımlar istiyor bu yeni dünya, bu yeni çalışma düzeni." dedi.
Çocukların öz güvenini ve yaratıcılığını önce ailede almaları, okulda da bu yeteneklerin köreltilmemesi gerektiğinin altını çizen Sabancı, bu konuda herkese iş düştüğünü ifade etti.
Sabancı Vakfı olarak birçok okul yaptırdıklarını hatırlatan Sabancı, isimlerini verdikleri okullara ellerinden geldiğince destek vermeye çalıştıklarını söyledi. Vakıf olarak yeni bir proje üzerinde çalıştıklarını dile getiren Sabancı, pilot olarak seçtikleri bir okulda, "ortak okul kültürü" anlamına gelen "iklimi" ölçtüklerini vurguladı.
Bu okulda sadece öğrencilerin değil, öğretmenler, ebeveynler ve yöneticilerin iş birliğine dayanan, sadece eğitimin değil, iklimin nasıl yapıcı ve etkin hale getirileceği üzerine çalıştıklarını kaydeden Sabancı, şöyle konuştu:
"Bazı yeni modelleri denememiz lazım. Başarılı oluyorsa yaygınlaştırmamız lazım. Biz de vakıfta bir yerinden bunu tutmaya çalışıyoruz. Okulun iklimini iyileştirmemiz, oradaki verimliliği artırmamız... Görünüyor ki paydaşların diyaloğu çok önemli, paydaşların birbirini anlaması, dinlemesi çok önemli. Sadece öğretmen ve öğrencinin birbirini anlamasından öte, okul içinde tüm iklimin birbiriyle paylaşan, birbirini anlayan, dinleyen olmasında, eğitim kalitesinin yukarıya çıkmasında çok büyük katkısı olduğu söylendi bize. Bunu tartıştık ve şimdi denemedeyiz. İnşallah pilot çalışmanın sonuçlarını Sabancı Vakfı olarak paylaşacağız."
"Her şey hayal etmeyle başlıyor"
New York Üniversitesi Kürsü Profesörü Selçuk Şirin, seminerin bu yılki temasında da geçen "hayal et" kavramıyla ilgili örnek verirken, öncelikle Türkiye bir G20 ülkesi olduğu için en azından dünyada eğitimi en iyi olan 20 ülkeden biri olmayı hayal ettiğini dile getirdi.
Erikson adlı bir psikoloğun "dahi" olarak tanımlanan insanların nasıl o noktalara geldiğini araştırırken her şeyin bir hayal kurmayla başladığını ortaya çıkardığının altını çizen Şirin, "Önce bir vizyon olacak, o dağın doruğuna çıkmadan önce kendini orada görmen lazım. O yolculuğa çıkmak için de önce nerede olduğunu bilmelisin. Nerede olduğunu bilmeden gideceğin yeri bilemezsin." dedi.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün de her şeye "hayal ederek" başladığını hatırlatan Şirin, emrinde tek bir emir subayı olmayan, eski bir paşa olmasına rağmen Atatürk'ün o koşullarda bile hayal etmekten asla vazgeçmediğini vurguladı.
Türkiye nüfusunun çok genç olduğunu ifade eden Şirin, şöyle konuştu:
"Türkiye'de 15-30 yaşında olanların oranı yüzde 50. Her üç gençten biri şu anda ne okulda, ne herhangi bir kursta ne de istihdamda. 15 yaşındaki gençlerin becerilerini ölçen uluslararası bir sınava var, PISA. Fen, matematik ve okumayı ölçüyor, üç yılda bir yapılıyor. İlk yapıldığında 41 ülke içinde 33'üncüydük, şimdi 70 ülke arasında 50'nci sıradayız. G20 üyesiyiz ama çocuklarımız ilk 50 ülke arasında yok."
Suriyeli sığınmacı çocuklar
Şirin, Suriye'den 3 milyona yakın insanın Türkiye'ye sığındığını, bu nüfusun büyük çoğunluğunun çocuk olduğunu kaydetti. Suriyeli sığınmacılar içinde ilkokul çağındaki çocukların sadece yüzde 50'sinin okullarda olduğunu ifade eden Şirin, "Ortaokul çağındakilerin yüzde 30'u, lise çağındakilerin de yüzde 10'undan daha azı okulda. Diğerleri sokakta." dedi.
New York Üniversitesi, New York Şehir Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi olarak 2012 yılında Suriyeli mülteciler üzerinde "Project Hope" adlı bir saha araştırması yaptıklarını anlatan Şirin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu araştırmanın sonuçlarına göre her iki Suriyeli çocuktan biri tanesi posttravmatik stres bozukluğu yaşıyor. Bu şu demek: Yataklarını ıslatıyorlar, kendilerini öldürmek istiyorlar, 'Yarın bugünden kötü olacak.' diyorlar. Katılımcıların yarısı depresyonda. Neden? Çünkü neredeyse üçte biri oranında yetim çocuklar bunlar. Ailelerinden birini kaybetmişler. Şiddet olarak büyük bir travmaya maruz kalmışlar. Böyle olunca sadece araştırma yapmak artık yetmiyor. Bir şey yapmamız lazım burada fakat ne yapabiliriz? Türkiye'de Arapça bilen öğretmen bulamıyorsunuz. Arapça bilen psikolog yok, psikiyatrist yok. Milyonlarca kişiye hizmet verecek Arapça bilen uzmanımız yok."
Şirin, yaşanan sorunu çözmek için teknolojiyi kullandıklarını, bunun için de öncelikle dört başlık belirlediklerini anlattı. Geliştirdikleri projeyle Suriyeli çocuklara bilgisayardan Türkçe ve kodlama öğrettiklerini, yönetsel beceriler kazandırdıklarını ve onlara umut verdiklerini dile getiren Şirin, "Umut vermek için 'Minecraft' adlı oyunu oynattık. Bu oyunda çocuklardan hayallerindeki evi, mahalleyi, şehri, okulu kurgulamalarını istedik. Bütün bunları 40 saat ve bir ayda yaptık. Her gün iki saat geliyorlardı Urfa Belediyesi'nin katkılarıyla. Hiçbir araştırmada Project Hope'ta elde ettiğim kadar pozitif veri elde etmedim." dedi.
"Beyin gelişimi ilk üç yılda bitiyor"
Şirin, çocuklarda beyin gelişiminin yüzde 90 oranında üçüncü yılda bittiğini de vurgulayarak, "Çocuğunuz varsa yapacağınız bütün yatırımı bu aralıkta yapın." tavsiyesinde bulundu.
Ebeveynlere, çocuklarıyla konuşmaları, oynamaları ve gezmelerini de öneren Şirin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"AÇEV'in bir çalışması var, 'Evde çocuklarımızla ne yapıyoruz?' diye. Yüzde 63'ü çocuklarıyla birlikte televizyon seyrediyor. En berbat şey ve en büyük hata. Sadece yüzde 23 çocuğuna kitap okuyor. Yüzde 80 çocuğuna kitap okumuyor. Neden okumuyor? Türkiye'de evlerin yüzde 53'ünde 25 ya da daha az kitap var, onlar da çocuk kitabı değil."
Şirin, bir proje üzerinde çalıştıklarını, her doğan çocuk için 6 kitaptan oluşan bir set oluşturduklarını anlattı. Yaz tatillerinde çocukların kitap okumasının da önemini vurgulayan Şirin, tatil süreçlerinde kitap okuyan çocuklarla hiç okumayanlar arasındaki makasın yıllar içinde açıldığını, bu açığın da 4. sınıftan itibaren neredeyse kapatılamaz hale geldiğini bildirdi.
"Sadece yaratıcılık yetmez sebat da lazım"
İngiltere'deki Creativity, Culture and Education Vakfı (Yaratıcılık, Kültür ve Eğitim) Kurucusu ve Direktörü Paul Collard, geleceğin mesleklerinin neler olacağı bugünden bilinmediği için okullarda geleneksel konularda eğitim verildiğine dikkati çekti.
Collard, uluslararası bir danışmanlık şirketinin 25 bin işletme üzerinde yaptığı bir araştırmada, işverenlerin üçte birinin aradıkları becerilere sahip çalışan bulmakta zorlandıklarını söylediklerini, pozisyonların ise dörtte birinin boş olduğunu ortaya çıkardığını kaydetti. Avrupa'da milyonlarca da işsiz insan bulunduğuna işaret eden Collard, eğitim alanındaki politikalar dil ve matematik gibi konulara yönelirken, iş dünyasının takım çalışmasına önem veren, sorun çözen ve yaratıcılık becerisine sahip çalışanlar aradığının altını çizdi.
Gençlerin "dahi" olmalarını değil, günlük hayatta ihtiyaç duyulacak "küçük yaratıcılığa" sahip olmalarını istediklerini vurgulayan Collard, "Yaratıcılık çoğunlukla hayal gücüyle ilişkilendirilir ama bize sebat da lazım. Çok güzel fikirleri olan bir kişisiniz ama kolay vazgeçiyorsanız, bu yaratıcı olmak anlamına gelmiyor. Yaratıcı olmak bir fikir sahibi olmak ve bunu gerçekleştirmek demek." dedi.