RTÜK'ten "Şiddet ve Medya Çalıştayı"
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, "Şiddeti ben sadece fiziksel bir şiddet olarak tanımlamıyorum.
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, "Şiddeti ben sadece fiziksel bir şiddet olarak tanımlamıyorum. Yanlış bilginin, doğru olmayan bilginin de hakikate karşı işlenmiş bir şiddet olduğuna inanıyorum." dedi.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunca (RTÜK), medya kurumlarına yönelik "Şiddet ve Medya Çalıştayı" düzenlendi. İçişleri, Milli Eğitim ile Aile ve Sosyal Hizmetler bakanlıklarının katkılarıyla Sarıyer'deki bir otelde gerçekleştirilen çalıştaya, medya kurumlarının temsilcileri katıldı.
Milli Eğitim Bakanı Özer, çalıştayda, teknolojinin başta eğitim, kültür, sosyal yaşam ve iletişim olmak üzere her alanı etkilediğini söyledi.
Yapay zekayla birlikte teknolojinin hayatın vazgeçilmesi olduğunu belirten Özer, internet ile iletişim mecralarının çok daha zenginleştiğini, farklılaştığını ve giderek kontrolünün zorlaştığını ifade etti.
Dünya genelinde gençlerin dijital bağımlılıkla ve buna bağlı davranış bozukluklarıyla mücadele etmeye başladığına vurgu yapan Özer, dijital medya ve sosyal medya platformlarına işaret ederek, doğru bilgiye ulaşımın zorlaştığını dile getirdi.
Özer, dünyada teknoloji üreten azınlık bir grubun dünyanın büyük bir kesiminin tercihlerine, davranışlarına, tepkilerine müdahale edebildiğine dikkati çekerek, Milli Eğitim Bakanlığı olarak gençlerin sosyalleşme kapasitelerini artırma ve bağımlılıktan uzak tutmayla ilgili çaba sarf etmelerine rağmen çok meydan okuyucu bir problemle karşı karşıya olduklarını kaydetti.
Türkiye'nin genç nüfus açısından çok güçlü bir popülasyona sahip olduğuna değinen Özer, çocukların ve gençlerin şiddet içerikleriyle sıklıkla karşı karşıya kalmalarının duygusal ve psikolojik travmalara yol açtığının altını çizdi.
Bakan Özer, travmaların, çocukların akranlarıyla ilişkilerini etkilediğini belirterek, "Onun için şiddeti ben sadece fiziksel bir şiddet olarak tanımlamıyorum. Aslında yanlış bilginin, doğru olmayan bilginin de hakikate karşı işlenmiş bir şiddet olduğuna inanıyorum. Onun için sadece görüntü olarak şiddet değil, aynı zamanda doğru bilginin çok kolay bir şekilde erişilebildiği platformların gençlerimiz tarafından erişilebilir kılınmasının ülkemizin çok daha sağlıklı bir şekilde büyümesine çok önemli katkı sağlayacağına inanıyorum." dedi.
"Aile kavramı dağılmaya yüz tuttu"
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Rıdvan Duran da yalan haberin doğru haberden 6 kat daha hızlı yayıldığını söyledi.
Dijital platformların, sosyal medyanın, konvansiyonel medyanın önüne geçtiğini dile getiren Duran, "Elinde cep telefonu olan herkes kendini medya mensubu olarak görmeye başladı. Sosyal medya üzerinden konvansiyonel medyada ulaşılamayan hedeflere bir kişi takipçileri üzerinden ulaşmaya başladı. Bu da beraberinde algı operasyonlarını veya işin ekonomik kazanca dönüştürülmesini getirdi. Bizler de maalesef toplumun bu yönde olumsuz etkilendiğinin farkındayız ve bu konuyla ilgili çalışmalar yapmaktayız." ifadelerini kullandı.
Ailenin öneminin dünyada öne çıktığı bir dönemden geçildiğini belirten Duran, "Çünkü aile kavramı dağılmaya yüz tuttu ve maalesef bütün dünyanın bir problemi olarak karşımızda. Biz de çeşitli çalıştaylarla, oturumlarla bunları değerlendiriyoruz." dedi.
Duran, medya kurumlarının yetkililerinden beklentilerine ilişkin de şunları söyledi:
"Toplumun milli ve manevi değerlerini koruyan, Türk aile yapısına saygılı, ailecek izlenebilecek aile dostu yapımların çoğaltılmasını bekliyoruz. Gündüz kuşağında aile içi yaşantıların toplumun göz önüne serilmesi sonucunda aile içi mahremiyeti yıkan, aile kurumunu itibarsızlaştıran ve toplumsal değerleri erozyona uğratan yapımlara yer verilmemesini talep ediyoruz. Kurgusal senaryolarda aile değerlerine karşı duyarsızlaştıran, Türk örf ve adetlerine aykırı, çarpık ilişkiler, entrika ve aile içi şiddet gibi olumsuz konuların işlenmemesine azami hassasiyet gösterilmesi ve yapımcıların sorumlu yapımcılık anlayışını ön plana çıkararak içerik üretmesini bekliyoruz. Medyanın eğitici yönü ön plana çıkarılarak, eğitici yayınların teşviki ve aile içi eğitimin sağlanması, toplumda ortak bir sivil bilincin oluşturulmasını bekliyoruz. Şiddet haberlerinin sunumunda habere konu olan kişilerin ve aile değerlerinin zarar görmemesi adına söylem, fotoğraf, video, ses gibi haberlerin temel unsurlarının daha dikkatli hazırlanması ve kamusal sorumluluk çerçevesinde aktarılmasını bekliyoruz."
Kamu kurumları, STK ve medya kuruluşlarınca, aile değerlerinin korunmasını teminen ortak etik ilkeler belirlenmesini, toplumsal bilincin oluşturulması adına dijital platformları da kapsayacak şekilde medya okuryazar eğitimlerinin artırılmasını beklediklerini aktaran Duran, şöyle konuştu:
"Akıllı işaretler ve koruyucu saat uygulama faydaları hususundaki tereddütlerin en aza indirilmesi ve uygulamalar noktasında ortak bir tavır belirlenmesini bekliyoruz. Aile değerlerinin toplumsal yaşamdaki varlığı kapsamında kamuoyu bilinci oluşturmaya yardımcı olacak, etkileyici ve bilimsel temelli öncelikli yayın sayılarının artırılmasını talep ediyoruz. Dijital platformlarda yetişkin ve çocuk içeriklerinin tasnif edilerek kategoriler oluşturulması ve ebeveyn kontrol mekanizmasının etkin bir biçimde kullanılmasını bekliyoruz. Dijital medya hukuku oluşturulması ve sosyal medyanın denetlenmesinde kurumlar arası iş birliği yapılması, isteğe bağlı yayın hizmeti sunan yayıncılar tarafından satın alınan içeriklerin öz denetim sürecinden geçirildikten sonra yayınlanmasının aile yapımızın ve değerlerimizin korunması için gereklilik olduğunu düşünüyoruz."
"Tertemiz bir ekran arzumuzdur"
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin de şiddet konusunun tüm toplumların olduğu gibi Türkiye'nin de sorunu olduğunu söyledi.
Şiddet konusunda RTÜK olarak üzerlerine düşen görevi yerine getirmeye çalıştıklarını belirten Şahin, "Reyting kaygısıyla zaman zaman medya tarafından şiddetin olduğu gibi verilmesini üzülerek görmekteyiz. Şiddet içeriklerine fazlaca yer veren yayın politikalarının ileride çok ciddi psikolojik travmaya neden olduğunu biliyoruz. Hatta bunu daha ileriye götürürsek çocuklarda 'kötü dünya sendromu' dediğimiz bir sendroma yol açtığını da bilmekteyiz." dedi.
Şiddet içerikli yayınların sadece haber bültenleriyle sınırlı kalmadığına dikkati çeken Şahin, televizyon aracılığıyla olağanlaşan ve yaygınlaşan şiddetin toplumsal yapıyı tehdit ettiğini vurguladı.
RTÜK'ün, şiddetin her türlüsüne "sıfır tolerans" ile yaklaştığını aktaran Şahin, medyada yer alan şiddetin önlenmesine yönelik yapmak istediklerine ilişkin şunları söyledi:
"Medyadaki şiddetin toplumsal etkileri hakkında bir saha araştırması yapmayı düşünüyoruz. RTÜK bünyesinde var olan Yayınlarda Şiddet İhtisas Komisyonunun akademisyenlerin de katılımlarıyla yapısının güçlendirilmesi ve daha aktif bir hale gelmesini sağlayacağız. Televizyon Yayınlarında Şiddetin Ölçülmesi ve İzleyicilerin Şiddeti Algılama Düzeylerinin Araştırılması Projesi'ni başlatıyoruz. Şiddet konusunda akademik uzmanlığı bulunan seçkin psikolog, sosyolog ve akademisyenlerin katılımlarıyla çalıştaylarımızı yapmaya devam edeceğiz."
Şahin, "tertemiz bir ekran" arzusu taşıdığını sözlerine ekledi.
Çalıştay kapsamında katılımcılara RTÜK uzmanlarınca sunum yapıldı.