Haberler
Bakan Tunç'tan İmralı-DEM görüşmesi açıklaması: Henüz netleşmedi

DEM Parti, İmralı'ya ne zaman gidiyor? Bakan Tunç'tan açıklama var

Sahte dolar nasıl ayırt edilir? Canlı yayında testle anlattı

Sahte dolar, gerçeğinden nasıl ayırt edilir? Canlı yayında testle anlattı

Suriye'de patlak veren savaşta muhaliflerin ilerleyişi sürüyor

Yanı başımızda patlak veren savaşta son durumu en iyi anlatan görüntü

Villası için ağaçların kesildiği iddia edilmişti! Yücel Arzen'in Suavi için seçtiği şarkı çok manidar

Yücel Arzen'in Suavi için seçtiği şarkı çok manidar

Resimlerde Kalan Nostalji: Anzele

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından kente yeniden kazandırılmaya çalışılan Anzele 1. etap çevre düzenlemesi sona erdi.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından kente yeniden kazandırılmaya çalışılan Anzele 1. etap çevre düzenlemesi sona erdi. Şimdi ise, Anzele'deki Balıklı Göl'ün eski ihtişamı ile yeniden ortaya çıkarılmasına çalışılıyor.

Yeni neslin bilmediği, yaşlıların ise şiirlerle şarkılarla yadettiği Anzele ve Balıklıgöl'ün tarihine birlikte göz atalım isterseniz.

Dağkapı ile Urfakapı arasında Melikahmet mahallesinde, eski telgrafhane sokağının (batı ucu) bitiminde kentin dışarı taşması nedeniyle sonradan açılan Çift kapı iç yüzünde, İnönü caddesinin hemen kenarında Aynzeliha adıyla anılan temiz, tatlı bir su kaynağı vardı. Önüne demir parmaklık konmuş göze, havuzuyla birlikte, 2 kalın silindirik bazalt kolonla taşıtılan kapalı bir bölüm ve bunun güneyindeki mescitten oluşurdu. Kaynak açığa çıktıktan sonra 10-15 m kadar, çakıllı yaygın yatağında akar, sonra kanalda, Dabakhane, Mezbaha, Şeyh Yusuf Hemedani (Dabakhane) camisi altından Mardin kapının batısında kentin dışına çıkar.

Esfel bahçelerini sulaya sulaya, Dicle'ye karışırdı. Mezbahadan sonra kirlenince Haram su adını alırdı. Bu ad Diyarbakır türkülerine de geçmiştir. Aileler, kadın işçi tutarak yaz günleri buraya yatak, yorgan, yastık yünlerini gönderir yıkatır, çakıllar üstüne sererek akşama kadar kuruturlardı. Evde hazırladıkları yemeklerini burada yerken, ufak tefek çamaşırlarını yıkayan böylece işi pikniğe dönüştürenler de olurdu. Bu arada çocukların kaçamak suya, havuza girdiklerini, birbirlerine su atarak, oynaştıklarını anımsıyorum. Sıcak yaz günlerinde bu bir yerde kaçınılmaz tek eğlenceydi onlara.

İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. Hz. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır. Eski bir rivayete göre, anadolu toprakları tümü işgal durumuna düşerse bu kutsal balıklar melek asker olup kurtuluş savaşlara katılacak deniliyor. Kutsal balıklara da askerbalık deniliyor.

Bu hikayenin değişik bir versiyonunu yazan Şeyhmus Diken'in "Anzele'nin gözyaşları"ndan:
Şimdilerde Anzele deyince hüzün kaplar beni. Hüzünlenmemek elde mi? Ama başkaları hangi duygularla Anzele'yi düşler, bilemem. Birazcık kent kültürü ile ilgilenenler, neredeyse elli yıllık bir siyah-beyaz fotoğraftan surların dibinde dere yatağı içinde çamaşır yıkayan kadınları anımsar, Anzele adına. Ama ben gerçek Anzeleyi anımsamakta yine de ısrar etmeli diye düşünüyorum. Bizim çocukluğumuzda Anzele biraz da Çift kapı ile Urfa kapı arasındaki surlara yakın bölgenin adıydı, aslında. Evi o mıntıkada olanlar "Anzele'de oturuyoruz" derlerdi. Tabii ki Anzele'nin ünlü mekânı da Balıklı denilen su kaynağının tam da üzerine oturtulmuş havuzdu. Dıngılava ve Küpelide yüzüldüğü halde, Balıklı'da çimilirdi. Tıpkı şair Muharrem Güler'in dediği gibi "Balıklı'da çimer, karpuzlar yerdik". Balıklı, üzeri kapalı küçücük bir havuzdu. Etrafında ciğerciler vardı. Anzele su kaynağının suyu havuzdan sonra açıkta akarak dere oluşturduğundan bölgenin biraz aşağısında da tabakhane ve salhane vardı.

İKİ BİN YIL ÖNCE

Şimdi Anzele'yi belki de Balıklı'yı düşündüğümde, düşlerim beni kentin geçmişinde kent tarihi ile ilgili not düşenlerle buluşturuyor. Yerel tarih adamı Şevket Beysanoğlu'nun ifadesine göre, neredeyse 2 bin yıl önce Ayn-ı Zeura isimli bir içme suyu kaynağı vardı bu bölgede. İsa'dan sonra 5. yüzyılda aynı isimle bu kaynağın üzerine bir kilise inşa edilir.

Urfa Metropoliti Mar Şem'un 629 yılında, Antalya Patriği Mar Yuhannon ise 649 yılında ölür. Cenazeleri öldükleri yerlerden getirtilerek bu kilise civarına gömülür. Yıllar sonra bu yapı yıkılır, yeri arsa haline dönüşür. Ve Ayn-ı Zeura ismi de Ayn-i Zülal'e çevrilir.

EVLİYA ÇELEBİ

Anzele'nin hikayesini belki de en ironik anlatan Evliya Çelebi'dir. Çelebi'nin anlatımlarından: "Balıklı, şehirde önemli bir kaynaktır. Eski bir havuza akıp içinde binlerce çeşit balık bulunur. Ama kimsecikler de avlamaya cesaret edemezler. Bu balıkları avlamaya yeltenen birkaç kişi felç olup ağızları ve burunları eğilmiştir. Anlatacağımız bir garip hikayedir. Bağdat Fatihi Sultan Murad Han (1623-1640), Bağdat'ı fethedip (1638) bir dolu insanın başını ateşle traş ettiğinde bu balıklar kendiliğinden yaralanıp havuz kan deryasına dönmüştür. Hatta Bağdat fethinden sonra Murad Han Diyarbekir'e gelip Şeyh Aziz Mahmud Urmevi'yi şehit edince Balıklı havuzu kan ile dolmuştur. Bizzat Murad Han bu Balıklı'daki kanı görüp şeyhi katlettiğine pişman olunca, havuzun içinden dört adet iri balığı tutturup solungaçlarına altın ve gümüş küpeler geçirip azad ettirmiştir. İşte bu Balıklı, ab-ı hayat bir sudur. Bir dolu insan soyu bu suda yıkanıp humma ve cüzzam gibi hastalıklarından, kırk gün yıkanarak ölümden kurtulmuşlardır. İşte bu su böyle bir sudur. Ve bu suyun bir ayağı Ali Paşa Camisi'ne, oradan da Mardin Kapı'daki hamama gider."

ADI NEREDEN GELİYOR?

Halil Ötük Anzele'nin ismi hakkında şunları yazmış: Esas ismi Ayn-I Zelal olan bu yere kısaca Anzele demişler. Ayn kelimesinin anlamı Göz-Göze demek. Zelal ise berrak ve temiz manasına geliyor. Ayn-I Zelal ise berrak kaynak, Berrak Göze demek. Süryaniler ise bu su kaynağına Ayinzer ismini vermişler. Zira bir dönemde bu alanda çok büyük bir Süryani Kilisesinin olduğu tarihi kaynaklarda geçmektedir. Urfa Kapı'dan şimdiki Anzele'nin de olduğu yeri kapsayan çok geniş bir alanda, Mar-Zuoro Kilisesi'nin mevcut bulunduğu ifade edilmektedir.. Süryanice'de Ayin pınar –çeşme anlamındadır. ZER ise, Süryani bir din adamı olan Aziz Zioro'nun adıdır. Anzele dediğimiz su kaynağı, Mar Zuoro denilen Süryani kilisesinin içinde olan ve Süryanilerin Ayinzer dedikleri su kaynağıdır.


Anzele türküsü

Anzele suyunda yıkarlar halı
Sanırsın düğündür,eller kınalı
Halı'da dokunur aşkın masalı

Balıklı havzını görseydin hele,
Nasıl da kıydılar sana Anzele,
Eyvana benzerdin kantarman vardı,
Ali Par köyünden suyun akardı,
Tokmaklar türküyle iner kalkardı
Hatunlar türküyü dolardı dile,
Geçmişte pek şendin Anzele,
Havzında balığın, mescidin nerde,
Düşürdün seveni, sen büyük derde,
Adın kaldı şimdi Diyarbekir'de.
Bilirim hasratsin, menekşe güleş
Resmin takvimlerde kaldı Anzele
Urfa'da Anzelha,Amid'de sendin.
Örüldü kantarman yıkıldı bendin,
Silinmez tarihsin bir efsaneydin,
Kapıldık birlikte bir garip sele
Unut, unutanı, unut Anzele (Mevlüt Mergen)

Nurullah ERGÜN

Kaynak: Temsilci / Güncel
title