Rabia ve Nahda Katliamlarının İkinci Yılı
Mısır'da 3 Temmuz 2013'teki askeri müdahalenin ardından darbe karşıtı gösterilerin merkezi haline gelen ve güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu büyük bir vahşete sahne olan Rabiatu'l Adeviyye ve Nahda meydanlarındaki katliamlar, üzerinden geçen iki yıla rağmen akıllardan çıkmıyor.
Mısır'da 3 Temmuz 2013'teki askeri müdahalenin ardından darbe karşıtı gösterilerin merkezi haline gelen ve güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu büyük bir vahşete sahne olan Rabiatu'l Adeviyye ve Nahda meydanlarındaki katliamlar, üzerinden geçen iki yıla rağmen akıllardan çıkmıyor.
Rabiatu'l Adeviyye ve Nahda katliamlarının tanıkları o gün yaşananları AA muhabirine anlattı.
Rabiatu'l Adeviyye'de yaşananların tanıklarından Ayşe Muhammed, "Rabia meydanı ortasında yaşanan olayları iki yıl önce değil de dün olmuş gibi hatırlıyorum. Sabah meydanın çevresinde arbede başladığında gösteriler boyunca kaldığımız çadırdaydım. Aniden meydanın ortasındaki Rabia platformu önünde toplanmamız çağrısı yapıldı. Çok hastaydım, 40 derece ateşim vardı buna rağmen anneme dayanarak çadırdan çıktım. Ayrıldıktan dakikalar sonra çadırımızın civardaki çadırlarla beraber yakıldığını öğrendik" dedi.
Yaşadıkları acı günü "korkunç" olarak nitelendiren Muhammed, "Çocuklar gözlerimizin önünde ölüyor ve gazdan boğuluyordu. Kadınlar ise meydanda gezinerek ayetler okuyup, zılgıtlar çekerek gençleri cesaretlendiriyordu" ifadelerini kullandı.
"Kurşunlardan kaçmanın yolunu arıyorduk"
Çadırların yakıldığına, platformun buldozerlerle yıkıldığına, gerçek mermilerin kullanıldığına ve yüzlerce kişinin öldüğüne tanık olan Muhammed, "Kurşunlardan kaçmanın yolunu arıyorduk. Saklanmak ve rahat bir nefes alabilmek için, sahra hastanesine dönüştürülen Rabia Mescidi'ne doğru gittik. Ancak birkaç dakika sonra hastaneye doğru ateş açılmasıyla ölü ve yaralı sayısı daha da arttı. Gördüğüm manzara inanılmazdı. Tam bir vahşet, etrafta yüzlerce ceset vardı. Kalbi vücudunun dışına fırlamış, beyni kafatasının yanında duran cesetlerin yanından geçip gidiyorduk. Namaz kıldığı esnada vurulduğu anlaşılan bir kişinin secde vaziyetindeki cesedini hala unutamıyorum. Daha bir kaç dakika geçmemişti ki hastane tümüyle ateşe verildi" şeklinde konuştu.
Kargaşa içerisinde annesini kaybettiğini ve bütün ailesiyle irtibatının kesildiğini ifade eden Muhammed yaşadığı o zor günü şöyle ifade etti:
"Yanımda bir adam ve karısı bulunuyordu. Birlikte meydandan çıkmanın yolunu aradık. Biri bize yol gösterdi ve arka taraftan çıkış yolu bulduk. Asker ve polisler silahlarını bize doğrultmuştu. Ne bir ses ne de nefes vardı. Defalarca bilincimi kaybettim. Akşam sekizde meydandan çıkarken yanımda ne param ne de ailem vardı. Olayların gerçekleşmesinin ardından annemi ve babamı aradım ancak kimseyi bulamadım. Çadırımız, çantam, telefonum, tabletim ve kameram hepsi yanmıştı. Meydandan çıkarken kan kokuları duyuluyordu ve etrafta ceset parçaları vardı. Korkuyla şehitlerin arasında annemi, babamı aradım. Ölenlerin çoğunun kan kaplamış yüzlerini tanıyamadım."
Meydanın dışında tesadüfen annesiyle karşılaştığını ve oturdukları yere gitmek için birlikte onlarca kilometre yürümek zorunda kaldıklarını anlatan Muhammed, babasından ise birkaç gün sonra ancak eve döndüğünde haber alabildiklerini ifade etti.
Kurşun seslerinin kulakları adeta sağır ettiğini, göz yaşartıcı gazların ise gözü kör edecek şekilde etrafı kapladığını aktaran Muhammed, çocukların çığlıkları, kadınların ağlayışlarının hala kulaklarında olduğunu kaydetti.
Mısırlı Esra Fustati (19) ise o gün yaşananların hatırasının zihninde hala tazeliğini koruduğunu belirterek olay gününü şöyle anlattı:
"Kadınların tekbir seslerinin yanı sıra sebatı öğütleyen ayetler yükseliyordu. Meydanda bir yandan meyve suyu ve su bir yandan atılan göz yaşartıcı gazların etkisini hafifletmek için sirke dağıtıyorduk. Daha sonra alanda kurulan sahra hastanesinde yaralılara ilk müdahale için aramızda görev taksimi yaptık. Müdahaleden sonra yararlılar çevre hastanelere sevk ediliyordu."
Beş yaşındaki kızı Amine ile Rabiatu'l Adeviyye Meydanı'nda bulunduğunu ifade eden Emani İbrahim, o günü "Kıyamet günü" olarak nitelendirdi. Meydanda bir koşturma halinin hakim olduğunu dile getiren Emani İbrahim, "Astım hastası olduğum için atılan gazdan etkilenerek birkaç defa bilincimi kaybettim. Küçük kızım da eğer oksijen verilerek müdahale edilmeseydi o da fenalaşacaktı" ifadelerini kullandı.
-"Dakikada beş yaralı hayatını kaybediyordu"
Emani İbrahim, ilkyardım konusunda bilgisi olduğunu söyleyerek, meydan hastanesine yardım için gittiğini vurgulayarak, hastanede yaşadıklarını şu sözlerle ifade etti:
"Yerler kan gölü olmuştu. Yeterli tıbbi malzeme yoktu, dakikada, beş yaralı hayatını kaybediyordu. Yaralılara yardım etmeye çalışıyordum ki hastanenin ateşe verildiğini işittim. Hemen yaralıları dışarı taşımaya çalıştık. Bazıları olayın etkisiyle panikleyerek kendisini camdan aşağı attı."
Olayların tanıklardan İman Kamil (32) de şunları kaydetti:
"O gün ben ve iki arkadaşım hareket edemedik ve meydanda kalmaya karar verdik. Allah'da dua ettik, namaz kıldık ve tekbirler getirdik. Etrafımızdaki çocukları toplayarak onları teskin etmeye çalıştık. Onları oyalamak için hikayeler anlattık. Çocuklara, meydanın etrafında olan çatışmaları normal bir olaymış gibi anlatmaya ve meydandan uzak tutmaya çalıştık. Etrafımızdaki onlarca çocuk olayların etkisinden birbiri ardına bayılmaya başladı. Bizde onları sahra hastahanesine götürüp sonra önceki yerimize döndük."
İkindi vaktinden önce saldırılar arttığını dile getiren Kamil, "Kurduğumuz bariyerlerin biri hariç hepsi yıkılmıştı. Biz de o bariyerin arkasına gidip namaz kıldık. Namazın sonunda 'hadi gir gir' diyen bir ses ve buldozer sesi duyduk. Sonra buldozer girdi ve bütün çadırları yıktı. Bende o sırada ayağımdan vuruldum. Bilincimi kaybetmişim. Sonra kendimi sahra hastahanesinde buldum. Sonradan öğrendim ki yanmadan saniyeler önce meydandan çıkarıp hastaneye sevk etmişler" diye konuştu.
-Meydanlardaki halka ateş açılmıştı
Mısır'da 2013 yılında 30 Haziran gösterileriyle başlayan, 3 Temmuz'da ordunun yönetime el koyması ve ülkenin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin görevinden uzaklaştırılması ile tırmanan siyasi gerilim neticesinde yapılan katliamların ülke çapındaki toplam bilançosunun 3 bin 533 ölü, 11 bin 520 yaralı olarak belirlenmişti.
Güvenlik güçleri, 14 Ağustos 2013'te demokrasi yanlılarının doldurduğu Rabiatu'l Adeviyye ve Nahda meydanlarına silahlı müdahalede bulunmuştu. Rastgele açılan ateşin yanı sıra keskin nişancıların hedef gözeterek açtığı ateşle, darbenin ikinci büyük katliamı gerçekleştirildi.
Kahire'nin Rabiatu'l Adeviyye ve Nahda meydanları başta olmak üzere ülkenin farklı bölgelerindeki 10 binden fazla kişinin yaralandığı saldırılar sonrasında olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Mısır güvenlik güçlerinin Rabiatu'l Adeviyye ve Nahda meydanlarındaki darbe karşıtlarına müdahalesi sürerken, başkent Kahire dışındaki kentlerden de katliam haberleri gelmeye başladı. Başta Minye ve Asyut kentleri olmak üzere Helvan kentinde de polisin göstericilere müdahalesi sonucunda yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği, bu 3 kentte 2 binden fazla yaralı olduğu bildiriliyor.
Yüzlerce darbe karşıtının ölümü binlercesinin de yaralanmasıyla sonuçlanan Rabiatu'l Adeviyye ve Nahda meydanlarına yönelik müdahaleyi orduya yakın televizyon kanallarının saatler öncesinden canlı yayında vermesi müdahalenin planlı olduğu şüphelerine neden oldu.
Mısır Sağlık Bakanlığı, 16 Ağustos 2013 itibariyle güvenlik güçlerinin darbe karşıtı gösterilere müdahalesi sonucu ülke genelinde ölenlerin sayısının 578'e, yaralıların 4 bin 201'e yükseldiğini duyurmuştu.
Hürriyet ve Adalet Partisi ise ülke genelinde ölü sayısının bini, yaralı sayısının da 10 bini aştığını, Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) ise ölü sayısının 2 bin 600, yaralı sayısının ise 7 bin olduğunu açıklamıştı.
Katliamın büyüklüğünün gizlenmesi amacıyla Rabiatu'l Adeviyye Meydanı'ndaki bazı cesetlerin güvenlik güçleri tarafından bilinmeyen yere götürüldüğü, bazı cesetlerin de cami ve hastaneye toplanarak yakıldığı iddia edilmişti.