PROF. DR. KARAASLAN: STAGFLASYON TEHLİKESİNE KARŞI KAMU TASARRUF EDİP ÜRETİMİ DESTEKLEMELİ
Küresel düzeydeki fiyat artışlarının, enerji ithalatçısı Türkiye'de maliyetleri önemli ölçüde artırdığına dikkat çeken Prof. Dr.
Küresel düzeydeki fiyat artışlarının, enerji ithalatçısı Türkiye'de maliyetleri önemli ölçüde artırdığına dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Emin Karaaslan, "Bu artışlara, dövizdeki hızlı tırmanış da eklenince, durgunluk içinde enflasyon anlamına gelen stagflasyon tehlikesi de körükleniyor" diye uyardı ve "Büyüyen stagflasyon tehlikesine karşı kamu tasarruf edip üretimi desteklemeli" çağrısı yaptı.
DHA'nın sorularını yanıtlayan, ABD Teksas Devlet Üniversitesi (Texas State University) eski öğretim üyesi Prof. Dr. Karaaslan, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), TÜİK, Merkez Bankası, Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerinin, enflasyondaki yükselişin, "talep" artışından çok, üretimdeki düşüşlere bağlı olarak "arz baskısı" kaynaklı olduğunu gösterdiğine işaret ederek, "Bunun yanında, enerji başta olmak üzere sanayinin girdisi olan birçok hammaddenin fiyatındaki artışlar, maliyetleri de artırıyor" dedi ve ekledi:
"Ayrıca, son dönemlerde döviz kurlarında yaşanan artışlar da enflasyonu katılaştırıcı etkisi olan maliyetlerdeki artışları destekledi. Pandemi kaynaklı yardımların azalması ve yüksek borçluluk düzeyleri de talebi, dolayısıyla büyümeyi olumsuz etkiliyor."
Stagflasyon tehlikesinin önlenebilmesi için öncelikle kamu kesimi tasarruflarının artırılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Karaaslan, "Ancak, bunu yaparken, gerekli olan yatırımlardan vazgeçmemek gerekir" dedi ve şöyle açıkladı:
"Buradaki anahtar 'savurganlıkların azaltılması'dır. Bunun yanında, üretime dönük olmayan ve bu nedenle de gereksiz olan desteklerin kaldırılıp, üretime dönük desteklerin ise artırılması gerekir. Kamu yatırımlarının yanında özel yatırımların da desteklenmesi gerekir. Tüm bunların yanında, önemli vergi kayıplarına neden olan kayıt dışı ekonominin de kayıt altına alınması için gerekli önlemlerin alınıp, harekete geçilmelidir."
"Türkiye'nin ana ihracat pazarı olan AB'de büyüme öngörülenden de düşük kalacak"
Türkiye ekonomisinde son dönemde görülen büyümenin, "baz etkisinin" yanında, döviz kurlarındaki artışın desteğindeki ihracat artışı kaynaklı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Karaaslan, "Bildiğimiz gibi, bu ayın başlarında açıklanan Uluslararası Para Fonu (IMF) Dünya Ekonomik Görünüm raporunda, Avrupa Birliği'ne ilişkin büyüme beklentisi de yüzde 5'ten yüzde 4.3'e çekildi. Bu, Türkiye'nin ana ihracat pazarında büyümenin öngörülenden de düşük kalacağını gösteriyor. Bir başka deyişle, Türkiye'nin ihracatında yüksek döviz kuru kaynaklı görece avantaj ve artışlar da beklenen kadar olamayacak" dedi ve şöyle açıkladı:
"Bu durum, Türkiye'de bir yandan düşük arz ve maliyet kaynaklı enflasyon yüksek düzeylerini korurken, bir yandan da hedeflenen büyüme oranlarına ulaşmayı daha da zorlaştıracak. Bir başka deyişle, durgunluk içinde yüksek enflasyon yaşanması riski giderek kendini daha da çok hissettirecek. Tüm bu gelişmeleri yan yana koyunca, yerel ve küresel gelişmelerin stagflasyon tehlikesini körüklediğini görebiliyoruz. Bir ülkedeki işsizlik, enflasyon ve banka kredi faizi oranlarının toplamından; kişi başına düşen reel gayrisafi yurt içi hasıla büyümesi çıkarılarak hesaplanan Dünya Sefalet Endeksi'nde Türkiye 156 ülke içinde 21. sırada yer aldı; Avrupa ülkeleri arasında ise ilk sırada yer alıyor. Döviz kurunu reel ücretlerdeki düşme ve ihracat artışı lehine yorumlamak yanıltıcı olabilir."
"GRİ LİSTEYİ ALINMASI, TÜRKİYE'NİN ARTAN BORÇLANMA MALİYETİNİ DE DAHA DA ARTIRACAKTIR"
IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporu'nda, Orta Vadeli Program'da (OVP) yüzde 5.0 olan Türkiye'nin 2022 büyüme öngörüsünün de, yüzde 3.3'e düşürüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Karaaslan, bu revizyonun da, stagflasyon riskine ilişkin öngörüleri desteklediğinin altını çizdi ve IMF'in öngörü ve analizlerinin, kendi veri setinin yanında, Eurostat (AB İstatistik Bürosu) gibi güvenilir kaynakların verilerine dayandırıldığını da anımsattı.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'ne (OECD) bağlı Mali Eylem Görev Gücü'nün (FATF) Türkiye'yi "gri listeye" almasının da, bu gelişmede olumsuz etkisinin olacağını vurgulayan Prof. Dr. Karaaslan, "Her şeyden önce, söz konusu karar Türkiye'nin küresel likidite artışından alabildiği payın çok düşük olmasına bağlı olarak artan borçlanma maliyetini de daha da artıracaktır. Bu da elbette, maliyetleri ve dolayısıyla fiyatları yükseltecek ve ekonomideki durgunluğa karşın, enflasyondaki yüksek düzeyleri daha da artıracaktır" diye uyardı.
Yükselen enflasyonla birlikte, kendini daha çok hissettirecek durgunluğun, pahalığın yanında, işsizlik sorununu da derinleştireceğine dikkat çeken Prof. Dr. Karaaslan, ABD, Avrupa Birliği gibi gelişmiş ekonomilerde de yardımlar kaynaklı enflasyon artışları yaşandığına işaret ederek, "Bu enflasyonist eğilimlerin kontrol altında tutulması için, parasal sıkıştırma politikalarının gündeme alındığını görüyoruz. Bu önemli ihracat pazarlarında yükselen enflasyonu dizginlemek için alınacak olası önlemlerin de Türkiye'nin büyümesinde motor rolü oynayan ihracatı frenleyeceği açıktır" dedi.
"HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI: DOKUZ AYDA VAZGEÇİLEN VERGİLER 103 MİLYAR LİRAYI BULDU"
Türkiye'de enflasyondaki yükselmeye karşı, başta akaryakıt olmak üzere, bazı vergi kalemlerinden de vazgeçildiğini anımsatan Prof. Dr. Karaaslan, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın yılın ilk dokuz ayında vazgeçilen vergilerin 103 milyar lirayı bulduğunu açıkladığını anımsattı.
Türkiye'nin önemli ithalat kalemlerinden petroldeki fiyat artışları, yıllık bazda yüzde 90'a ulaştı. Buna göre, Türkiye'nin akaryakıt fiyatlarını ayarlamada baz olarak kullandığı Brent petrolün varil fiyatı, yıllık bazda yaklaşık yüzde 90 artışla 85 dolara, doğalgazın fiyatları da yıllık yaklaşık yüzde 210 artışla 1,000 metreküpü 185 dolara kadar yükseldi.
Sanayinin önemli girdilerinden alüminyum fiyatları da yıllık bazda yüzde 59 artışla ton başına 2,500 doları bulurken, aynı dönemde Londra Metal Borsası'nda (London Metal Exchange / LME) bakır fiyatları yüzde 44 artışla ton başına 9,762 doları, nikel fiyatları yüzde 27 artışla ton başına 20,170 doları, kurşun fiyatları yüzde 36 artışla ton başına 2,415 dolara ve kalay fiyatları da yüzde 108 artışla ton başına 37,650 dolara yükseldi.
Prof. Dr. Karaaslan'ın, maliyet artışlarında önemli faktör olarak gösterdiği döviz kurlarındaki artışlar da son bir yılda yaklaşık yüzde 20'yi buldu.