Prof. Dr. Hüseyin Özel: Asgari ücrete zam yok açıklaması siyasi bir tercih
Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü'nden emekli Prof. Dr. Hüseyin Özel, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan'ın 'asgari ücrete ara zam yok' açıklamasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Özel, sermaye kesimine yönelik herhangi bir öneri olmadığını ve servet vergisinin ciddi ciddi konuşulması gerektiğini belirtti.
HABER: NİSANUR YILDIRIM / KAMERA: UĞUR DEMİRCİ
Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü'nden emekli Prof. Dr. Hüseyin Özel, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan'ın "asgari ücrete ara zam yok" açıklamasına ilişkin ANKA Haber Ajansı'na konuştu. Özel, "Sermaye kesimine yönelik herhangi bir önerecekleri şey yok, olması gereken o. Servet vergisinin ciddi ciddi konuşulmaya başlanması gerekiyor. Bütün şeyi ücret yüksekliğine bağlıyorlar. Bu standart, liberal bakış açısı. 70'lerden beri ısıtılıp ısıtılıp öne sürülen bir bakış açısı. O günden bu yana da çok fazla şey değişmiş gözükmüyor. Tümüyle siyasi hatta sınıfsal bir tercih" dedi.
Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü'nden emekli Prof. Dr. Hüseyin Özel, ekonomide yaşanan son gelişmeleri ANKA Haber Ajansı'na değerlendirdi.
Özel, Merkez Bankası'nın hükümete gönderdiği açık mektupta asgari ücrete yılda bir kez zam yapılması uyarısı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan'ın "asgari ücrete ara zam yok" açıklamasına ilişkin soruyu şöyle yanıtladı:
"Her şeyden önce siyasi bir tercih. Sonuçta enflasyonun bütün nedenini ücretlere özellikle de asgari ücrete bağlarsanız sonuçta geleceğiniz yer burasıdır. O iş o kadar basit değil. Aslında o işin böyle olmadığını onlar da biliyorlar. Bu tümüyle siyasi bir tercih. Sermaye kesimine yönelik herhangi bir önerecekleri şey yok. Daha doğrusu olması gereken o. Vergilemenin doğru dürüst yapılması gerekiyor. Servet vergisinin ciddi ciddi konuşulmaya başlanması gerekiyor. Bütün bunları konuşmak işlerine gelmediği için bütün şeyi ücret yüksekliğine bağlıyorlar. Bu standart liberal bakış açısı hala 70'lerden beri ısıtılıp ısıtılıp öne sürülen bir bakış açısı. O günden bu yana da çok fazla şey değişmiş gözükmüyor. Tümüyle siyasi hatta sınıfsal bir tercih."
Özel, Gelir İdaresi Başkanlığı'nın lokanta ve kafelerdeki KDV oranlarına ilişkin tebliğ tasarısı ve KDV'lerin artırılacağını ilişkin haberlerin ardından Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in KDV oranlarına "zam gelmediği" açıklamasını ise şöyle değerlendirdi:
"SERVET ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERİN GÜNDEME GETİRİLMESİ GİBİ SEÇENEKLER BU İNSANLARIN KAFASINDA YOK"
"Doğrudan vergileri yani gelir ve kurumlar vergilerini doğru düzgün toplayamıyorsanız ya da öyle bir niyetiniz yoksa dolaylı vergilere yüklenmek öteden beri, son 20 yıldır yapılan en büyük tercihlerden bir tanesi. Verginin tabanı denen şeyi neredeyse artık dolaylı vergiler oluşturuyor. Çünkü sermayeden vergi almak bir yana onlara sürekli vergi indirimi, teşviği veriyorsunuz. Böyle olunca da KDV'nin, dolaylı vergilerin nasıl arttırılacağı sizin için en önemli sorunlardan bir tanesi haline geliyor. 'KDV'nin arttırılması mümkün müdür, değil midir?' Çok zorda kalırlarsa bunu da kesin olarak yapacaklardır. O konuda çok endişe etmeye gerek yok. Sorunun özü doğrudan vergilerin toplanması, servet üzerinden alınan vergilerin gündeme getirilmesi gibi seçenekler ne yazık ki bu insanların kafasında yok. Tıpkı Merkez Bankası'nın bakış açısında olduğu gibi. Burada da standart, neoliberal bir bakış açısını, sınıfsal bir tercihi görmek mümkün."
Özel, Türkiye ile Dünya Bankası arasında imzalanan proje bazlı 18 milyar dolarlık ek finansman anlaşmasına ilişkin soruyu ise şöyle cevapladı:
"ENİNDE SONUNDA BELKİ IMF'NİN KAPISI ÇALINMAK ZORUNDA KALINACAK"
"Proje bazlı bir kredi olduğu için onu almak o kadar da kolay değil. Her ne kadar büyük bir zafermiş gibi sunuluyorsa da belli projelere bağlı olarak kullanabileceğiniz bir şey. Türkiye'nin dertlerine de ilaç olacak biçimde değil. Eninde sonunda belki IMF'nin kapısı çalınmak zorunda kalınacak. Çünkü çok fazla yapılacak bir şey yok. Çünkü beklediğiniz portföy yatırımları sıcak para denen sermaye pek de gelmiş gözükmüyor. Körfez ülkelerinden gelen giden bir şey yok. Sonuçta yine Batı'nın sermayesine, portföy yatırımlarına muhtaçsınız. Zaten Mehmet Şimşek de neredeyse finansal sermayenin sözcüsü gibi davranıyor. İnsan ister istemez Düyun-u Umumiye dönemini hatırlıyor. Bu iş siyasal ve sınıfsal bir tercih. IMF özelinde politik olarak onun riski çok fazla gözüküyor. Seçime daha çok süre olduğunu varsayarsak böyle bir adım da atılabilir. Hatta belki de Dünya Bankası'ndan alınan bu kredi bir prova niteliğinde de olabilir. Ama bu biraz komplo teorisine kaçıyor. Hükümetin bu konuda çok da fazla seçeneği kalmış gözükmüyor."