Peygamber Torunları Dernek Kurdu
Peygamber Efendimiz (S.A.V) hazretlerinin soyundan gelen Seyyid ve Şerifler, Diyarbakırlı Seyyid Hüseyin Ağaçkıran başkanlığında bir dernek çatısı altında bir araya geldi
Peygamber Efendimiz (S.A.V) hazretlerinin soyundan gelen kutlu zatların bir araya geldiği Dünya Seyyidler ve Şerifler Kültür ve Araştırma Derneği merkezi İstanbul'da kuruldu. Derneğin başkanlığını Hz. Muhammed'in 38'ci göbekten torunu, Diyarbakırlı Nakıbül-Eşraf Uzmanı, Ehlibeyt, araştırmacı-yazar ve tarihçi Seyyid Hüseyin Ağaçkıran yapıyor.
Peygamber Efendimizin torunu Hazret-i Hasan (r.a.)ın soyundan gelenlere "şerif" deniliyor. Hazret-i Hüseyin (r.a.)ın soyundan gelenlere de "seyyid" deniliyor. Bu iki soydan gelen kutlu soy kütüğünde kaydı bulunan seyyid ve şerifler bir çatı altında bir araya geldi.
DERNEĞİN GENEL BAŞKANI DİYARBAKIRLI SEYYİD
Merkezi İstanbul'da olan Dünya Seyyidler ve Şerifler Kültür ve Araştırma Derneği'ni Nakıbü'l-Eşraf, konusunda uzman ve geniş malumat sahibi aynı zamanda araştırmacı yazar olan es-Seyyid Hüseyin Ağaçkıran (Zerrâkî soyundan) birkaç arkadaşıyla beraber dünya kenti olan İstanbul'da kurdu. Diyarbakır doğumlu olan Seyyid Hüseyin Ağaçkıran, derneğin amacını şu sözlerle ifade ediyor:
"Derneğimizin amacı Türkiye Cumhuriyeti anayasasının öngördüğü esaslar doğrultusunda Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretlerinin dünyada ve Türkiye'de soyu ve ehli beyt olan Seyyid ve Şerif aileler arasında imkanlar ölçüsünde her türlü maddî ve manevî yardımda bulunmak, dayanışmayı sağlamak seyyidlik ve şeriflik makamının ve Nakıbül-eşraf makamının anlaşılması ve gelişmesi ile ilgili bu alanda bilimsel etkinlikler ve yayınlarda bulunmak; seyyidlik ve şeriflik makamına haiz olanların nesep şecerelerinin soy şeceresi kaydını tutmak; seyyidlik ve şeriflik makamına haiz olanların görevlerini bildirmek bu amaçlardan birine hizmet diğer dernekler ve yapılar ile dostluk ilişkilerini kuvvetlendirmek derneğimizi kurduk. Dünyada ve Türkiye'de bütün seyyidlere, şeriflere ve insanlığa hayırlı ve uğurlu olsun"
"TÜM SEYYİD VE ŞERİFLERE KAPIMIZ AÇIK"
Dünya Seyyidler ve Şerifler Derneği Genel Başkanı Seyyid Hüseyin Ağaçkıran, gayelerinin, bütün seyyid ve şerifleri büyük bir sevgi ve saygıyla kucaklama olduğunu belirterek, "Kapımız hepsine açıktır. Bütün seyyid ve şerifleri derneğimizde görmek ve onlara hizmet etmekten büyük bir kıvanç duyarız. Çünkü seyyidlere ve şeriflere hizmet etmek, Hazret-i Fatıma Radiyallâhü Anhâ annemize hizmet etmektir. Hazret-i Fatıma Radiyallâhü Anha Hazretlerine hizmet etmek, Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretlerine hizmet etmektir. Allâhü Teâlâ Hazretlerinin rızasını kazanmanın yolu da Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretlerinin rızasına kazanmaktan geçer" dedi.
ŞECERE YOKSA KİMSE SEYYİD OLDUĞUNU İDDİA ETMESİN
Kutlu soy olarak bilinen Seyyidlik, şeriflik müessesesinin yıllar içinde insanlar tarafından saygı ve hürmet görmek, mevki ve makam sahibi olmak için kullanıldığını üzülerek anlatan Seyyid Hüseyin Ağaçkıran, ancak 1400 yılında başlatılan çalışmalarda kurulan Nakibül Eşraf kurumundan bu güne gelen defterlerde seyyidlerin ve ailelerinin isimlerin bulunduğunu söyledi.
Bu defterde ismi bulunanlardan biri olan ve belgeye göre Peygamber Efendimizin 38. Torunu olan Araştırmacı-yazar, ehlibeyt ve nakibül eşraf uzmanı Seyyid Hüseyin Ağaçkıran, Seyyid olduğunu iddia edenlerin ellerinde Nesep şeceresi bulunması gerektiğini de söyledi. Ağaçkıran, "Bu şecere yoksa kimse seyyid olduğunu iddia etmesin. Bu yanlış olduğu gibi çok ta günahtır" dedi.
ÖzellikleDoğu ve Güneydoğu'da ne çok seyyid olduğunu söyleyen aile var. Bunlar gerçekten Hz. Muhammed'in soyundan mı geliyor? Yoksa çoğu "çakma seyyid" (müteseyyid) mi? Seyyid olmanın tek temel ölçütü vardır; Hz. Muhammed'in ailesi, yani Ehl-i Beyt'e mensubiyettir.
NESEP ŞECERESİ ŞARTTIR
Konuyla ilgili olarak yıllardır araştırma yapan Peygamber Efendimizin 38. Torunu olan Dünya Seyyidler ve Şerifler Kültür ve Araştırma Derneği Genel Başkanı, araştırmacı-yazar, ehlibeyt ve nakibül eşraf uzmanı Seyyid Hüseyin Ağaçkıran, bu soydan gelenlerin elinde 'Nesep Şeceresi' bulunmasının şart olduğunu belirtti.
Şecerenin olmaması durumunda gerçeğin ortaya çıkmasının çok zor olacağını ve sahte seyyidlerin türemelerine fırsat vereceğini ifade eden Ağaçkıran, "Şecere yoksa gerçekten kim seyyid?Kim değil? Bunu gerçekten kimse bilemez. Seyyid ve şeriflik müessesi öyle 'bende seyyidim' demekle olmaz. Bazıları çıkmış seyyid olduğunu iddia ediyor ancak yaptıkları icraatlar ve yaşam tarzı bu kutlu soya hiç uymamaktadır. Eğer seyyid iseniz bunu şecere ile ispatlayın. Bunu yaptıktan sonra da varsa yanlışlarınız bunu biran önce düzeltin çünkü yanlışlıklar, kutlu soya yakışmayacak hareketler doğru değil" dedi. Ağaçkıran, kimden söz ettiği ile ilgili sorulara ise, "İnsanları deşifre etmek hoş bir durum değil, ancak yazıyı okuyan Seyyidler veya Seyyid olduğunu iddia edenler hemen anlayacaktır" diye kişi ismi vermekten sakındı.
ALEVİLER ARASINDA DA SEYYİDLER VAR
Aleviler arasında da seyyidlerin bulunduğunu ancak tanıdığı tüm seyyidlerin namazında niyazında olduğunu ifade eden Ağaçkıran, "Bazıları seyyid olduğunu iddia ediyor. Ancak seyyidliğin ne demek olduğundan bile haberleri yokmuş gibi bir yaşattı sürüyor. Bir kez bu kutlu soydan gelen insanların namaz kılmama, oruç tutmama gibi bir lüksleri yoktur. İstisnalar hariç tatbiki. Ben kendisine 'aleviyim' diyen namaz kılmayan ve oruç tutmayan insanlara şunu söylüyorum. Alevi olduğunuzu söylüyorsunuz. Hele bakın bakalım İmam Hz. Ali'nin hayatı nasıl geçmiş başını secdeden kaldırmış mı? Oruçsuz günü geçmiş mi? Bu yeterlidir" diye konuştu.
HALKTAN HELALLİK İSTEYİN
Bölgede de geçmişte seyyid olduğunu iddia eden birçok kişinin bulunduğunu ve bu kişilerden bazılarının mevki makam, saygı değer görmek için bunu kullandıklarını öne süren Ağaçkıran, "Seyyid olduğunu iddia edenlerin ellerinde Nesep şeceresi bulunması gerekir. Bu yoksa kimse seyyid olduğunu iddia etmesin. Bu yanlış olduğu gibi çok ta günahtır. İnsanları kandırmadır. Bu dünyanın güzelliklerinden yemek için ahretini bitirmektir" şeklinde konuştu. Seyyid Ağaçkıran, seyyid olmadığı halde seyyid olduğunu iddia edenlere de bir tavsiyesinin bulunduğunu belirterek, bu kişilerin bir an önce halkın karşısına çıkıp helallik istemesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
HZ. MUHAMMED'İN KUTLU SOYU: SEYYİDLER VE ŞERİFLER
Hazret-i Fâtımâ ile Hz. Ali'nin evlâdından Hz. Hüseyin'in soyundan gelenlere seyyid; Hz. Hasan'ın soyundan gelenlere şerîf denir. Evlâd-ı Resûl olan bu kıymetli insanlara Abbâsîler, Memlûkler gibi İslâm devletlerinde hürmet gösterilirdi. Osmanlı Devletinde de gösterilen hürmetin yanında, onlara âit işleri görmek için vazifeli memur tayin edilmiştir. Nakibüleşraf adı verilen ve sâdâttan (seyid ve şerîflerden) seçilen bu memur, Peygamber efendimizin torunlarının işlerine bakar, neseplerini kayd ve zapteder, doğumlarını ve vefatlarını deftere geçirir, onları adi işlere ve şanlarına uygun olmayan sanatlara girmekten men ederdi. Fena hâllere düşmelerine mâni olur, haklarını korurdu. Fey ve ganimetten onların hisselerini alıp aralarında dağıtırdı. Bu sülâleden olan kadınların küfvü, dengi olmayanlarla evlenmelerini men eylerdi. Nakibüleşraf bütün bu vazifeleriyle, Peygamber efendimizin torunlarının umumi bir vasisi durumundaydı.
OSMANLI, BAŞKA MEMLEKETLERDE GÖRÜLMEYEN BİR SEVGİ VE SAYGI VERİRDİ
Osmanlı sultanları, Osmanlı topraklarına gelen seyyid ve şerîflere, başka memleketlerde misli görülmeyen bir sevgi ve saygı gösterirlerdi. Onların râhat ve huzur içinde yaşamaları için gereken her türlü hizmeti yaparlardı. Onları her çeşit vergiden muaf tutarak, bunları belgeleyen birer berat verirlerdi. Osmanlı Devletinde Nakibüleşraf olarak ilk tayin edilen zât, Emir Sultan'ın talebelerinden olan Seyyid Ali Natta bin Muhammed'dir.
Seyyid Ali Natta, Yıldırım Bayezid Han zamanında, devlet dâhilindeki sâdâtın (seyyidlerin ve şerîflerin) Osmanlı Devletiyle münasebetlerini temine başlamıştır. Tayin beratı ile birlikte bu zata Bursa'daki İshâkiye Zaviyesi vakfının idareciliği de verilmiş ve bu vazifenin evlâtlarına intikali şart olarak, beratta belirtilmiştir. Seyyid Ali Natta'nın vefatından sonra yerine SeyyidZeynelâbidîntâyin edildi. Nakibüleşraflık bir ara lağvedildiyse de, seyyid ve şerîf olmadıkları hâlde hürmet görmek için bu iddiada bulunan bazı sahtekârların ortaya çıkması üzerine, Sultan İkinci Bayezid Han devrinde 1494 yılında yeniden ihdas edildi. Nakibüleşraf ismi de bu tarihte verildi. Bu teşkilâtın başına SeyyidMahmûd tayin edildi. Zamanla nakibüleşraflar yeni tahta çıkan padişaha kılıç kuşattılar.
AYAKTA KARŞILANIR, KAHVE, GÜLSUYU İKRAM EDİLİRDİ
Nakibüleşraflık müessesesi ilmiye sınıfından olmakla beraber, tayinler on yedinci asırda mutlaka yüksek dereceli ulemadan olmazdı. Bu asırdan itibaren seyyid ve şerîf olup da, İstanbul kadısı veya kazasker olanlardan emekliye ayrılan zatlar, nakibüleşraf tayin edilmeye başlandı. Bu makamda kalmanın muayyen bir süresi olmadığından, tayin edilenler uzun müddet vazife yaparlardı. Nakibüleşraflık vazifesine yeni tayin edilecek olan zât, Paşa Kapısına yâni Bâb-ı âlîye dâvet edilir, burada Sadrazam tarafından ayakta karşılanır, kahve, gülsuyu ve buhur ikram edildikten sonra, samur erkân kürkü giydirilerek, memuriyeti ilan edilir ve beratı kendisine takdim edilirdi.