Patrick Süskind'den... Aşk ve Ölüm Üzerine
"Hakkında ne kadar az düşünürsek bizim için o kadar apaçıktır aşk; ama etraflıca düşünmeye başladığımız anda başımızı belaya sokarız."
Patrick Süskind, aşkın izini sürdüğü denemesinde geçmişten günümüze Batı'nın düşünce, kültür ve edebiyat dünyasının yönünü belirlemiş İlkçağ düşünürlerini, mitik ve kurmaca kahramanlarını ve yazarlarını yanına alarak, duygu dünyasına doğru düşünsel bir yolculuğa çıkartır okurunu. Aşk nasıl tanımlanagelmiştir? Sokrates'in Phaidros'ta ifade ettiği gibi bir coşkunluk hali, bir tür delilik midir aşk? Yunan düşünürün Diotima'ya söylettiği gibi "güzelliğin içinde doğurma ve yaratma sevgisi" midir gerçekten de? Stendhal'in ifade ettiği gibi ölümle doğal bir ilişki içinde midir? Yoksa düpedüz ahmaklık mıdır? İşte bu ve bunun gibi soruların peşine düşerken bir yandan gündelik yaşantılarımızın deneyimlerine yöneltir bakışını, diğer yandansa Orpheus'tan İsa'ya, Platon'dan Sokrates'e, Mozart'tan Wagner'e, Mann'dan Kleist'a uzanan hatlar üzerinde ilerler: Aşk ile ölümü uzlaştırma girişiminde bulunan Orpheus; hayatında Eros'a yer vermeyen, bunun yerine mutlak iktidara tutkun bir İsa figürü; aşk ölümlerini tümden romantikleştiren 19. yüzyıl âşıkları; 21. yüzyılın hızlı âşıkları Süskind'in eleştirel süzgecinden geçirilir.
Süskind'in, zaman zaman sivri bir alaya uzanan sevecen bir ironiyle kaleme aldığı metni, Batı kültürünün aşkı anlamlandırma, deneyimleme ve sanat düzleminde ölümsüzlüğe kavuşturma tarihine ilişkin bir yeniden bakış olarak da değerlendirilebilir.