Özgür Özel, Gelecek Partisi'ni Ziyaret Etti.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu ziyaret etti. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, iktidarın TÜSİAD'a yönelik tutumuna ilişkin; "Sivil toplumun sustuğu yerde demokrasi olmaz. Hukuk teminatı olmayan bir ekonominin sürdürülebilirliği olur mu? İşadamları hukuktan memnun değilse, ‘Hukuk teminatı istiyoruz’ diyecekler. 28 Şubat döneminde ‘Milli Sermaye’ diyorduk. 28 Şubat’ın hoşlanmadığı sermayeye baskı yapıldığında hepimiz sesimizi yüksek çıkarmıştık. Hukukun olmadığı yerde ekonomi, demokrasi, düzen olmaz. Bütün görüşlerine katılmayabiliriz ama her STK’nın fikir özgürlüğüne saygı duymak zorundayız" dedi.
(ANKARA) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nu ziyaret etti. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, iktidarın TÜSİAD'a yönelik tutumuna ilişkin; "Sivil toplumun sustuğu yerde demokrasi olmaz. Hukuk teminatı olmayan bir ekonominin sürdürülebilirliği olur mu? İşadamları hukuktan memnun değilse, 'Hukuk teminatı istiyoruz' diyecekler. 28 Şubat döneminde 'Milli Sermaye' diyorduk. 28 Şubat'ın hoşlanmadığı sermayeye baskı yapıldığında hepimiz sesimizi yüksek çıkarmıştık. Hukukun olmadığı yerde ekonomi, demokrasi, düzen olmaz. Bütün görüşlerine katılmayabiliriz ama her STK'nın fikir özgürlüğüne saygı duymak zorundayız" dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün Gelecek partisine iadei ziyarette bulundu. Özel'e, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, CHP Genel Başkan Yardımcıları Gül Çiftci ve Ensar Aytekin eşlik etti. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve Yeni Yol Partisi Grup Başkanvekili Selçuk Özdağ, Özel'i kapıda karşıladı. Gelecek Partisi Genel Merkezi'nde yaklaşık iki saat süren görüşmenin ardından iki lider ortak basın açıklaması yaptı.
"İktidar, yargıyı da kullanarak çoğu zaman muhalefet üzerinde yoğun bir baskı yöntemiyle kutuplaştırıcı siyasetini sürdürüyor"
Ortak basın toplantısında konuşan Davutoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şunlar:
"Dünya ve ülke şartlarını konuştuk. Dünyada bugün gündeme baktığımızda öylesine büyük bir fırtına öncesi hareketlilik ve kaos var ki, çevremizde o kadar çok ateş çemberi içinde kırılgan ülke var ki ve her an patlamaya hazır ekonomik kriz dahil her konuda uluslararası ekonomi politiğin sarsıldığı bir dönemde Türkiye'de kısır gündemlerin dışına çıkıp istişareyi yoğunlaştırmak lazım. Siyasetin kutuplaştırılarak birbirine slogan atma dönemi bitmiştir. Herkesin karşılıklı olarak birbirini dinlemeye, konuşmaya ihtiyacı var. Türkiye'deki şartlar itibariyle de yanı başımızda bu ateş çemberi sürerken maalesef iktidar yargıyı da kullanarak çoğu zaman muhalefet üzerinde, muhalif basın üzerinde yoğun bir baskı yöntemiyle kutuplaştırıcı siyasetini sürdürüyor. Böyle bir dönemde hepimizin Türkiye'nin demokratikleşmesi için atılacak adımlar konusunda, özellikle artan yoksulluk karşısında halkın dertlerini sahiplenme konusunda çok daha sık bir araya gelme, görüş ifade etme sorumluluğumuz var. Bu şartlar altında siyasilerin asli görevi, iktidarda olsun, muhalefette olsun diyaloğu kesmemektir.
Sayın Özel, seçim sonrası bence son derece doğru bir kararla Sayın Cumhurbaşkanı'nı ziyaret ettiğinde de destek vermiştim. Son dönemlerde Sayın Bahçeli'nin girişimleri sonrası başlayan siyasi iklim konusunda da Türkiye'nin toplumsal barışı için doğru adımlar olursa destek vereceğimizi ifade etmiştik. Her düzeyde siyasi diyaloğa ihtiyaç olan bir dönemde bizlere yaptığı ziyaret ve CHP açısından son derece önemli süreçleri samimi bir şekilde bizle paylaşmış olması her türlü takdirin üstündedir. Biz de kanaatlerimizi kendisine ifade ettik. Bundan sonra da çok daha sık görüşerek, ola ki görüş ayrılığımız olan hususlarda -ki bu konularda da açık sözlü bir şekilde birbirimizle bunları paylaşmaya hazırız- bundan sonra da sık sık görüşmeye hazırız."
Açıklamaların ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Davutoğlu, Hüda-Par'ın düzenlediği "Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı"na ilişkin gelen soruya Ortadoğu ve Rusya-Ukrayna arasındaki gerilimlere dikkat çekerek cevap verdi. Davutoğlu'nun açıklaması şöyle:
"Bir partinin yaptığı bir çalıştaydan bahsediyoruz. Her şeyden önce bu ülkede her fikir tartışılabilir dediğimiz zaman demokrasi vardır. Fikirlere ket vurduğumuzda insanların bir çalıştayda veya herhangi bir konuda yaptığı konuşmayla ilgili kırmızı çizgiler koyduğumuzda fikir hürriyeti tartışmaya açılır. Dolayısıyla o çalıştaydaki görüşler, o partinin ve kişinin görüşleridir. Biz de iki sene önce hem Van'da hem Diyarbakır'da iki çalıştayda Kürt meselesinin demokratik ve uluslararası boyutuyla ilgili 10 maddelik açıklama yapmıştık. Biz, 3 ayaklı olarak meseleye bakıyoruz.
"Büyük bir sistemik depremin içindeyiz"
Artık 2013'teki çözüm süreci dünyasında değiliz. Terörle mücadele açısından 2016'daki dünya da da değiliz. Hatta 3 ay önceki dünyada da değiliz. Bütün siyasilerin kafasını yorması gereken mesele şu anda özellikle Trump'ın 20 Ocak'ta görevi aldıktan sonra aldığı kararlarla uluslararası sistemin yerle bir edildiğidir. BM fiilen içeriğini kaybediyor, BM İnsan Hakları Konseyi'nden çekiliyor ABD. NATO içinde AB ve ABD arasındaki açık artıyor ve Türkiye'nin NATO'da ne yapacağı konusunda bir belirginleşmeye ihtiyaç var. Sadece Münih Konferansı'nda yaşananları eğer biraz takip etseydi siyasilerimiz, gazetecilerimiz, aydınlarımız Türkiye'deki kısır tartışma boyutunun dışına çıkarlardı. Büyük bir sistemik depremin içindeyiz. Şimdi bu durumda ne yapacağız? Böyle bir sistemik depremin içindeysek yapacağımız ilk şey, binamızın kolonlarını güçlendirmek. Binamız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Bir deprem varsa bu devletin yapısını nasıl güçlendireceğiz? Bu devletin sakinleri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları. Etrafımızda ülkeler kırılgan, Suriye kırılgan. Suriye konusunda zamanla ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıktı ama bir an önce normal düzene ve bütün toplumsal kesimleri kuşatan bir düzene geçmek lazım. Irak, Lübnan Ukrayna kırılgan, Filistin kırılganlığın ötesinde bir soykırım yaşıyor.
"Bir taraftan 'toplumsal barış' diyeceksiniz bir taraftan kayyum atamaları, sivil topluma baskılar, gazetecilik tutuklamaları!"
Böyle bir ortamda Türkiye'nin yapması gereken şu: Bir sorunumuz var mı, var. Kürt, Alevi vatandaşlarımızın, muhafazakar kitlelerin, sivil toplumun sorunları mı var, üstünü örtmek yerine bu sorunları tartışıp Türkiye'nin binasını güçlendirmek lazım. Öncelikli şart ülke genelinde bir demokratikleşmedir. Ülkenin bütün demokratikleşmeden Türkler, Kürtler, Sünniler, Aleviler demokratik bir ortamda olmaz. Onun için iktidar, Sayın Bahçeli'nin yaptığı girişimle ilgili samimiyse bugünkü çelişkili adımları atmamalı. Bir taraftan 'toplumsal barış' diyeceksiniz bir taraftan arka arkaya kayyum atamaları, sivil topluma baskılar, gazetecilik tutuklamaları! Tam ve gerçek anlamda demokrasi yerleşmeden hiçbir sorun çözülmez. Türkiye'nin genelinde büyük bir demokratikleşme ihtiyacı var. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, özellikle son olarak Van'da atanan kayyum meselesinde olduğu gibi orada yaşanan sıkıntılar ve Kürtçe üzerindeki psikolojik yasaklar da dahil olmak üzere Türkiye'deki herkesin kendi kültürünü, adetini rahatlıkla yaşadığı, düşüncesini ifade ettiği ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duyacağı bir ülke inşa etmek durumundayız.
Dünyaya yansıyan görüntümüz son derece kötü. Eğer ülkede 400 bin tutuklu varsa, 50 bin terör suçlaması varsa burada bir anormallik var, demek ki sistem yürümüyor. Bir otelde yangında 78 vatandaşımızı kaybetmişsek, depremzedeler hala 691 bin vatandaşımız konteynerde yaşıyorsa bunlarla ilgilenmek zorundayız. Birbirimize slogan atmanın vakti değil.
"Her Kürt, 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının aidiyetini benimsiyorum' dediği zaman sorun çözülür"
Washington'a giderken Netanyahu dedi ki, 'Trump'la birlikte Ortadoğu haritasını yeniden çizeceğiz.' Ne demek bu? Hangi haritayı çizeceksiniz? Zaten kendi çizdiğiniz Sykes-Picot haritasının belasını ödüyoruz şu ana kadar. Böldünüz halkları, Ortadoğu'daki şehirleri. Şimdi tekrar çizeceklermiş beyefendiler, aynı günlerde Trump diyor ki, 'Gazze'yi alacağız, orası bize ait.' Nereden size ait oluyor? Burası bize uzak bir diyar değil.
Kürt sorunu, Kürtlerin Ortadoğu'daki mevcudiyeti demokratik bir yolla hangi ülke tarafından çözülürse Kürtler oraya aidiyet hisseder. Burası da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Suriye'deki, Irak'taki Kürtler, I. Dünya Savaşı'ndan sonra herhangi bir süreklilik içinde Irak ve Suriye vatandaşı olmadılar. Bir tek Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan Kürtler, Toroslar'da Osmanlı tebaasıyken Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçen bir Türkmen, nasıl geçmişse Hakkari'deki bir Kürt de Osmanlı tebaasından Türkiye Cumhuriyeti'ne geçti. Bu imkanımızı kullanmamız lazım. Kürt meselesini herhangi birinin bize karşı kullanmasına izin vermememiz lazım. Ortadoğu'da harita çizmek isteyenlere fırsat vermememiz lazım. Türkiye'yi gerçekten korumak istiyorsak bunu koruyacak olan şey aidiyet bilincidir. Her Kürt, 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının aidiyetini benimsiyorum' dediği zaman sorun çözülür.
DEM heyeti geldiğinde de kendilerine bunu söyledim. Devleti sahiplenin, 'Bir daha teröre ve silaha başvurmayacağız diye açık ve net ifade edin.' Ama öteki taraftan Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu söyleyenlerin de Kürtçe'ye saygı duyması lazım. Sayın Bahçeli söylemini sürdürürken atılan adımlar çelişkili ve Sayın Cumhurbaşkanı'ndan net bir açıklama gelmedi."
"Hukukun olmadığı yerde ekonomi, demokrasi, düzen olmaz"
Davutoğlu, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras'ın açıklamalarına iktidar kanadından gelen tepkilere ilişkin soruya da şöyle yanıt verdi:
"Sivil toplumun sustuğu yerde demokrasi olmaz. Sivil topluma şunu diyemezsin: 'O senin alanın değil, sen ekonominin kalkınmasından bahset.' Ekonomi dediğiniz şey boşlukta olmaz ki. Hukuk teminatı olmayan bir ekonominin sürdürülebilirliği olur mu? İşadamları hukuktan memnun değilse, 'Hukuk teminatı istiyoruz' diyecekler. 28 Şubat döneminde 'Milli Sermaye' diyorduk. 28 Şubat'ın hoşlanmadığı sermayeye baskı yapıldığında hepimiz sesimizi yüksek çıkarmıştık. Bazı firmalar kara listeye alınmıştı. O zaman da biz buna karşı çıkmıştık.
Hukukun olmadığı yerde ekonomi, demokrasi, düzen olmaz. Bütün görüşlerine katılmayabiliriz ama her STK'nın fikir özgürlüğüne saygı duymak zorundayız. Son dönemde artan bu baskılara karşı Gelecek Partisi'nin de tutumu nettir. Herkes görüşünü ifade edebilmeli, özgüre örgütlenebilmeli ama hukuk dışına da kimse çıkmamalı. Hiç kimsenin de hukuk çiğneme özgürlüğü yoktur. Yürütmedekiler de herhangi bir başka organ da buna saygı duymak zorunda."
