Haberler
İsrail ile Lübnan arasında sağlanan ateşkes antlaşması yürürlüğe girdi

Ateşkes başladı! Biden'dan dikkat çeken Türkiye açıklaması

İsrail ile Lübnan antlaşmasının ardından bir ateşkes çağrısı da Hamas'tan geldi

Hamas'tan Orta Doğu'ya nefes aldıran imza sonrası kritik çağrı

Özgür Özel'den Cumhurbaşkanı Erdoğan'a 'Esad' çağrısı

Özgür Özel "Ben de gelirim" diyerek duyurdu

Kendisinden ayrılmak isteyen sevgilisine sabaha kadar işkence etti

"Sana bir sürprizim var" deyip genç kıza sabaha kadar işkence etti

ÖZEL GÜNDEM

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

13 yaşındaki Dilvin'in ölümünde yanlış iğne iddiasıAydın'ın Nazilli ilçesinde, karın ağrısı ve yüksek ateş şikayetiyle gittiği hastanede yaşamını yitiren ortaokul öğrencisi Dilvin Ak'ın (13) dedesi Servet Akoğlan, torunun ölümünde hastanenin ihmali olduğunu düşündüğünü söyledi.

13 yaşındaki Dilvin'in ölümünde yanlış iğne iddiası

Aydın'ın Nazilli ilçesinde, karın ağrısı ve yüksek ateş şikayetiyle gittiği hastanede yaşamını yitiren ortaokul öğrencisi Dilvin Ak'ın (13) dedesi Servet Akoğlan, torunun ölümünde hastanenin ihmali olduğunu düşündüğünü söyledi. Torununa, çocuk doktorunun uyarısına rağmen genel cerrahın isteğiyle 18 yaşından küçüklere uygulanmaması gereken bir iğne vurulduğunu öne süren Akoğlu, "Sonrasında torunum fenalaştı. Yoğun bakıma aldılar. 15-20 dakika sonra doktor 'çocuğun nefesi kesildi' dedi. 5 dakika sonra tekrar çıkıp, 'Çocuğun kalbi durdu, tekrar çalıştırmak için uğraşıyoruz' dedi. Ardından ölüm haberini aldık. O an dünyam karardı" diye konuştu.

Nazilli Beşeylül Ortaokulu 8'inci sınıf öğrencisi Dilvin Ak, 31 Aralık Salı günü gece saatlerinde karın ağrısı ve yüksek ateş şikayetiyle, yakınları tarafından ilçedeki özel hastaneye götürüldü. Gecenin ilerleyen saatlerinde fenalaşan Dilvin, yoğun bakıma alındı ancak burada doktorların tam çabasına rağmen yaşamını yitirdi. Dilvin'in ölümü şüpheli bulunup, savcının talimatıyla cesedi, otopsi için Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Adli Tıp Kurumu morguna gönderildi. Otopsi işleminin tamamlanmasının ardından Dilvin'in cenazesi, yakınları tarafından perşembe günü, Nazilli'nin kırsal Durasıllı Mahallesi Camii'nde öğlen kılınan namazın ardından mahalle mezarlığında toprağa verildi.

'ACIYA DAYANAMAYIP, ANNEANNESİNİN ELİNİ ISIRMAK İSTEDİ'

Torununu kendisinin büyüttüğünü ve göz göre göre yaşamını yitirdiğini söyleyen Servet Akoğlan, şöyle konuştu:

"İki torunum var. Kızım Fadime Akoğlan, ikinci torunum Dilvin'in doğumundan 55 gün sonra, eşi Çetin Ak'tan boşandı. İki torumun da velayetini üzerime aldım. Onları ben büyüttüm. Torunum Dilvin, 28 Aralık'ta rahatsızlanmış, karın ağrısı ve yüksek ateş şikayetiyle annesi Nazilli'deki özel hastanenin acil servisine götürmüş. Gribal enfeksiyon olduğunu söyleyip, ilaç yazmışlar. Annesi, 'Durumu kötü, en azından bir serum taksaydınız' demiş. Ancak, yer olmadığını söyleyip, eve göndermişler. Hemen aile hekimine gidip, torunum için 2 günlük rapor aldık. Ancak 31 Aralık'ta torunumun durumu daha da ağırlaşınca, tekrar aynı özel hastaneye götürdük. Ben otomobilimi park edene kadar annesi, tekerlekli sandalye ile doktorun yanına götürmüş. Ben de peşlerinden yetiştim. Doktor torunum Dilvin'e tekerlekli sandalyeden inmesini söyledi. Ancak, 'İnemiyorum. Ayakta duracak halim yok" demesi üzerine doktor, torunumun yatırılmasını istedi. Ancak, bu sırada torunum bayılıp, sedyede kusmaya başladı. Doktor 4 serum taktırdı. Torunum, bir ara kendine geldi, 'Sürekli olarak karnım ağrıyor, dayanamıyorum' diyordu. Gerekli filmleri çekilip, tahlillerini yaptılar. Saat 22.00 sıralarında servise aldılar. Torunum karnı ağrıdığını söyleyip, sürekli ağlıyordu. Saat 24.00'de tekrar kusmaya başladı. Çok sancısı vardı. Bir ara anneannesine 'Elini ısırabilir miyim?' demiş. O da dayanamayıp, kabul etmiş. Halen diş izleri eşimin elinde duruyor."

'O İĞNE, 18 YAŞINDAN KÜÇÜKLERE VURULMAZMIŞ'

Hastanede bir ara kızı Fadime Akoğlan'ın ortadan kaybolduğunu fark ettiğini belirten Akdoğan, daha sonra yaşananlar şöyle anlattı:

"Hemşirelerin odasına gittiğini öğrendim, peşinden gittim. Orada genel cerrah ile çocuk doktoru aralarında tartışıyorlardı. Cerrah, 'Çocuğun hiçbir şeyi yok. Bu psikolojik bir olay. Belirli periyotlarla bağırıyor. İğne yapalım' demiş. O sırada elinde bir şırınga ile bir hemşire içeri girdi. Bunun üzerine kızım Fadime, 'Baba, Dilvin'e iğne yapılsın mı?' diye sordu. Çocuk doktoru, 'Bu iğne nefesini keser yaptırmayalım' demiş. Sonradan öğrendiğimize göre o iğne, 18 yaşından küçüklere vurulmazmış. Ancak, iğne vurdular. Saat 05.30 sıralarında torunumun durumu daha da ağırlaştı. Yoğun bakıma aldılar. Doktor bana, 'Hiç korkma, bunlar psikolojik olay. Bundan insan ölmez' diyerek, sakinleştirmeye çalıştı. 'Her şey temiz' dedi. Biz de güvendik. Yoğun bakımının kapısında bekliyordum. 15-20 dakika sonra doktor çıktı, 'Çocuğun nefesi kesildi' dedi ve içeri girdi. 5 dakika sonra tekrar çıkıp, 'Çocuğun kalbi durdu, tekrar çalıştırmak için uğraşıyoruz' dedi. Şok oldum."

'VURDUKLARI İĞNEYLE TORUNUMU ÖLDÜRDÜLER'

Torununun duran kalbinin çalıştırılamadığını belirten Akdoğan, "O an dünyam karardı. Şikayetçi olmamız üzerine doktor, torunumun ölümünü şüpheli bulup, otopsi yapılması için Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi Adil Tıp Morgu'na gönderdi. Otopsi sonucunda gerçek ortaya çıkacaktır. Vurdukları o iğne ile torunumun nefesini kesip, öldürdüler. Ölümünde hastanenin ihmali olduğunu düşünüyorum" diyerek, tepkisini dile getirdi.

Hastane yönetimi ise, konuyla ilgili açıklama yapmadı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

Servet Ak'ın evinden görüntü

Dilvin Ak'ın dedesi Servet Akoğlan ile röp.

Dilvin Ak'ın fotoğrafı

Haber-Kamera: Bahattin ALBAYRAK / NAZİLLİ (Aydın),

=============================

Anne cinayeti sanığı: Öldürmedim ama ölmesi için dua ediyordum

İzmir'de, annesi Görgün Baştosun'u (85) döverek öldürdüğü suçlamasıyla tutuklanan Bekir Baştosun'un (55), İzmir 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasına başlandı. Mahkemede suçlamaları kabul etmeyip, annesinin düştüğünü ileri süren Baştosun, "Zamanla anneme bakamaz hale geldiğim için, 'Allah'ım annemin canını al da bu sıkıntıdan kurtulsun' diye dua ediyordum" dedi.

Olay, 25 Temmuz'da, Eski İzmir Mahallesi'nde meydana geldi. Eşinden ayrılan ve psikolojik sorunları olduğu belirtilen Bekir Baştosun, birlikte yaşadığı görme engelli annesi Görgün Baştosun'u iddiaya göre dövdü. Vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanan Görgün Baştosun, kendisini ziyarete gelen iki kızı tarafından kanlar içinde yerde yatarken bulundu. Görgün Baştosun, kızlarının çağırdığı sağlık ekiplerince İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı. Burada bir süre tedavi gören Baştosun, daha sonra kentteki özel hastaneye sevk edildi. Olayın ardından gözaltına alınan Bekir Baştosun ise emniyette darp suçlamalarını kabul etmedi ve annesinin düştüğünü ileri sürdü. Bekir Baştosun'un çelişkili ifade vermesi üzerine, Karabağlar Emniyet Müdürlüğü ekipleri soruşturmayı derinleştirdi. Yapılan çalışmada Bekir Baştosun'un annesini döverken gören bir tanık ortaya çıktı. Bekir Baştosun, emniyetteki işlemlerinin ardından sevk edildiği adliyede çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Hastanede tedavisi süren Görgün Baştosun ise yaşamını yitirdi. Bekir Baştosun hakkında, 'Beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan üstsoyu kasten öldürme' suçundan dava açıldı.

'ONU ÖLDÜRMEM MÜMKÜN DEĞİL'

İzmir 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ilk duruşmaya, tutuklu sanık Bekir Baştosun, bazı müştekiler, tarafların avukatları ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı avukatı Müjgan Bilgen Özen katıldı. Annesini öldürmediğini öne sürüne Bekir Baştosun, hakkındaki suçlamaları reddetti. Annesinin sık sık düştüğünü ve olay günü de tuvalette düştüğünü iddia eden Baştosun, ifadesinde şunları söyledi:

"Annemin sol gözü önceden beri görmüyordu. Sağ gözünden ameliyat olduktan sonra zaman içinde hiç göremez oldu. Hayatını idame ettiremediği için sık sık düşüyordu. Olay gecesi dışarıda yeğenimle sohbet ederken, komşularımızdan biri aradı ve annemin düştüğünü söyledi. Hemen eve gelip annemi sandalyeye oturttum. Annemin düşmesine çok sinirlenerek 'Allah'ım bu halimiz ne olacak?' diyerek kendi kendime sinirlendim. Ardından da annemi yatağına yatırdım. Ertesi gün anneme tuvalete gitmesi için yardımcı oldum. Dışarı çıktığımda tuvaletten bir gürültü sesi geldi. Geri döndüğümde annemin iki ayakları havada yattığını gördüm. Hemen kaldırdım ve oturttum. O sırada kardeşim Faruk geldi ve annemi hastaneye götürmek için ambulansı aradık. Faruk'un durumu haber vermesiyle eve gelen kardeşim Sevim bana, 'Sana göstereceğim' dedi. Kız kardeşlerimle, anneme bakma hususunda aramız kötüydü. Annem o gün düştüğünü de beyan etti. Kardeşimin yarattığı gerginlik sebebiyle hastaneye de gidemedim. Ardından da tutuklandım ve cezaevinde annemin ölüm haberini aldım. Anneme bakan bendim. Onu öldürmem mümkün değil."

'ALDIĞI MAAŞ İLAÇLARINA GİDİYORDU'

Annesini, huzurevine yatırmak istediğini, fakat bu teklifin kabul görmediğini iddia eden Baştosun, "Annemin malı mülkü yoktu. Sadece babadan kalma bir gecekondumuz var. Babadan kalma evimize, bir müteahhit gelerek kat karşılığı 1 daire ve 11 hissedara 20'şer bin lira teklif etti. Annem, 'Ölene kadar böyle yaşamak istiyorum' deyince ben de teklifi kabul etmedim. Olayı kardeşlerime aktardığımda aramızdaki sıkıntılar baş gösterdi. Zamanla anneme bakamaz hale geldiğim için, 'Allah'ım annemin canını al da bu sıkıntıdan kurtulsun' diye dua ediyordum. Annenim her ay aldığı 600 TL'lik dul ve yetim maaşının büyük bir kısmı ilaçlarına gidiyordu. Kendisini huzurevine yatırmayı teklif ettim, ancak kabul etmedi" diye konuştu.

'ANNEMİ, BEKİR ÖLDÜRDÜ'

Müşteki Sevim Tozluk, annesinin katilinin Bekir Baştosun olduğunu iddia ederek, "Ağabeyimin, annemi döverek öldürdüğünden eminim. Çünkü annem zaman zaman, 'Bekir beni dövüyor' derdi. Hatta bir keresinde, 'Bekir beni yastıkla boğmaya kalktı' deyince hemen ağabeyimi aradım ve tartışma yaşadık. Kardeşler arasında kopukluk vardı ve aramız iyi değildi" dedi.

'ANNESİNİ ÜSTÜNE ABANARAK SARSIYORDU'

Ailenin komşusu olan tanık Süheyla Ekinci, pencereden baktığında Bekir Baştosun'un annesini dövdüğünü gördüğünü belirterek, "Olay gecesi pencereden baktığımda Bekir ağabeyin, Görgün teyzenin üstüne abanarak sarstığını gördüm. Dakikalarca bağırdıktan sonra yine sarsarak ayağa kaldırdı. Ardından ikisi birlikte yere düştü. Seslerden rahatsız olan bir çevre sakininin, 'Polise haber vereceğim' diyerek bağırmasının ardından ışıklar kapandı ve sesler kesildi. Fakat ardından cam kırılması sesi geldi. Sonrasında zaten polisler geldi" ifadelerini kullandı.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı avukatı Müjgan Bilgen Özen, kendini koruyamayacak derece birine karşı ve bu kişinin annesi olan sanığın yaptıklarının kabul edilemez olduğunu ifade ederek, şikayetçi oldukları sanığın en ağır cezaya çarptırılmasını talep etti.

Mahkeme heyeti, Baştosun'un tutukluk halinin devamına, İzmir Adli Tıp Kurumu'ndan gelecek olan otopsi raporunun beklenmesine karar vererek duruşmayı erteledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

Hastaneden görüntü

Hastaneden anons

Adliyeden görüntü

Haber: Tolga TAHÇI -Kamera: Hande NAYMAN /İZMİR,

=============================

Burdur'dan Irak'a solucan gübresi ihracatı

Burdur'da, 4 yıl önce, solucan gübresi üretimine başlayan Atilla Bozoğlan (52), Irak'a 25 ton katı solucan gübresi ihraç etti. Bozzoğlan, "Şu anda Lübnan'da alıcıyla görüşmelerimiz sürüyor. Anlaşma sağladığımız takdirde 200 ton solucan gübresini Lübnan'a göndereceğiz" dedi.

Merkez Menderes Mahallesi'nde, 2015 yılında Atilla Bozoğlan, 500 metrelik kapalı alanda, solucan gübresi üretimine başladı. O dönem 250 bin solucanla gübre üretimine yönelen Atilla Bozoğlan, günümüzde 20 milyon solucana kadar ulaştı. Oğlu Abdullah (22) ile solucan gübresi üretimi yapan Atilla Bozoğlan, kentte bu işi resmi olarak yapan iki işletmeden biri oldu. Atilla Bozoğlan, Irak'a gönderdiği 25 ton katı solucan gübresiyle, kentte bu alanda ilk ihracatı da gerçekleştirdi.

'TOPRAĞI BESLER VE ÜRETİMDE VERİM ARTIŞI SAĞLAR'

Türkiye'de ilk defa granül solucan gübresi ürettiklerini vurgulayan Atilla Bozoğlan, şu anda aylık 6 ton solucan üretim yaptıklarını, hedefinin bunu 12,5 tona çıkarmak olduğunu söyledi. Atilla Bozoğlan, "Çiftçilerimizin makineyle rahatça tarlalarına atabilmeleri için granül gübre ürettik. Solucan gübresi üründe yüzde 10 ile yüzde 40 arasında artış sağlar. Tahıl ürünlerinde yüzde 10, sera ürünleri, sebze ve meyvelerde ise yüzde 40'a kadar verim artışı olduğunu biliyoruz. Solucan gübresi toprağın organik maddesini artırarak, toprağın canlanmasını sağlar, toprağı besler ve üretimde verim artışı sağlar. Solucan gübresinin en önemli faydalarından biri mikrobiyal nüfusu ihtiva etmesidir. Diğer bir deyişle toprağın mikrobiyal aktivitesini artırarak bitki zararlılarıyla mücadele eden ve atıkları bitkiler için son derece faydalı organik maddeler içeren faydalı mikropları içinde barındırmasıdır. Kimyasal gübrelerin ve tarımsal ilaçların yok ettiği bu faydayı toprağa yeniden kazandırır" diye konuştu.

'LÜBNAN'DA BİR ALICIYLA GÖRÜŞMELERİMİZ SÜRÜYOR'

Geçen günlerde Burdur'dan ilk defa Irak'a 25 ton katı solucan gübresi ihraç ettiklerini aktaran Bozoğlan, "Şu anda Lübnan'da bir alıcıyla görüşmelerimiz sürüyor. Anlaşma sağladığımız takdirde 200 ton solucan gübresini Lübnan'a göndereceğiz" dedi.

Bozoğlan, Burdur'da solucan gübresi üretimini resmi olarak yapan iki işletme olduğunu, ancak merdiven altı tabir edilen üretim şeklinde de birçok üretici bulunduğunu kaydetti.

SOLUCAN GÜBRESİ

Kırmızı Kaliforniya solucanlarının bitkisel ve hayvansal organik atıkları işlemesi sonucu meydana gelen solucan dışkısıdır. Solucan gübresi, mikroflora ve özel solucanların organik maddeleri humik maddelere dönüştürme işlemi sonucu çıkan üründür.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

Solucanlar

Tesisin içinden görünüş

Abdullah Bozoğlan çalışırken

Atila Bozoğlan ile röp.

Detay

HABER- KAMERA: Mesut MADAN/BURDUR,

=============================

AÜ'nün ilk robotik böbrek nakilli hastası taburcu oldu

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Hastanesi'nde ilk kez uygulanan 'robotik böbrek nakli' yöntemiyle Doğan İnat'tan (45) alınan böbrek, yine aynı yöntemle kızı Tuğba Sabuncular'a (28) nakledildi. Türkiye'den ve çeşitli ülkelerden 380 cerrah ve organ nakil koordinatörünün izlediği ameliyat sonrasında sağlığına kavuşan baba ve kızı, taburcu edildi.

AÜ Hastanesi'nde 7 Aralık'ta inşaat işiyle uğraşan Doğan İnat'tan robotik yöntemle alınan böbrek, yine aynı yöntemle ev kadını kızı Tuğba Sabuncular'a nakledildi. İlk kez bu yöntemin kullanıldığı ameliyatta, AÜ Hastanesi Başhekimi ve Organ Nakli Merkez Müdürü Prof. Dr. Bülent Aydınlı'ya dünyaca ünlü Hintli cerrah Prof. Dr. Rajesh Ahlawat da eşlik etti. Türkiye'den ve çeşitli ülkelerden 380 cerrah ve organ nakil koordinatörünün izlediği ameliyat sonrasında sağlığına kavuşan baba ve kızı, taburcu edildi.

ÜÇ YIL TEDAVİ GÖRDÜ

Prof. Dr. Bülent Aydınlı, 3 yıldır ilaç tedavisiyle hayata tutunan Tuğba Sabuncular'ın, babası Doğan İnat'ın bağışladığı böbrekle sağlığına kavuştuğunu söyledi. Sabuncular'a, AÜ Hastanesi'nde ilk kez uygulanan robotik böbrek nakli yöntemiyle nakil yaptıklarını belirten Prof. Dr. Bülent Aydınlı, "Bu yöntem dünyada pek çok merkezde uygulanıyor. Ancak biz hastane olarak ilk kez uyguladık. Hindistan'dan gelen Prof. Dr. Rajesh Ahlawat da bize eşlik etti. Robotla ilk alıcı böbrek nakli ameliyatını gerçekleştirdik" dedi.

ROBOTLA BÖBREK NAKLİ YAPAN MERKEZ

Hastanın taburcu olduğunu, böbrek fonksiyonlarının çok iyi olduğunu belirten Prof. Dr. Aydınlı, robotik böbrek nakil yönteminde diğer ameliyatlara göre daha az kesi izi olduğunu, hastanın daha az ağrı hissettiğini kaydetti. Prof. Dr. Aydınlı, "Bundan sonraki amacımız da bu ameliyat yöntemini yaygınlaştırmak. Dünya da robotla böbrek nakli yapan merkezler arasında yer almak istiyoruz" dedi.

EĞİTİM VEREN MERKEZ

Bundan sonra hedeflerinin robotik yöntemle yapılan ameliyat sayısını artırmak olduğunu ifade eden Prof. Dr. Aydınlı, yılda yaklaşık 250 böbrek nakli yaptıklarını, bu ameliyatların yüzde 15-20'sini robotik cerrahi yöntemiyle gerçekleştirmeyi planladıklarını söyledi. Prof. Dr. Aydınlı, " Türkiye'de bu yöntem 1-2 merkezde yapılabilmektedir. Bunlardan biri de hastanemiz olacak, aynı zamanda dünyada robotik cerrahi ile ameliyatlar konusunda eğitim veren bir merkez olma yolundayız. Bu yönde de bize talepler var" diye konuştu.

Yapılan ilk ameliyatı canlı yayınla Türkiye'nin yanı sıra dünyanın birçok yerinden cerrahlar canlı izletildiğini de hatırlatan Prof. Dr. Bülent Aydınlı, robotik cerrahinin avantajlarından da bahsetti. Prof. Dr. Bülent Aydınlı, şunları kaydetti:

"Aşırı kilolu hastalarda bu yöntemin avantajı öne çıkıyor. Çok büyük kesi yapmaktansa karın bölgesine küçük bir kesi ile böbrek robot sayesinde o bölgeye yerleştirilebiliyor. Daha az kozmetik hasar veriliyor. Hasta daha az ağrı duyuyor ve kısa sürede taburcu olabiliyor. Ayrıca hekim güvenliği de önemli, hastanın başında olmadan bir konsolla ameliyat yapabiliyorsunuz. Belki ilerleyen dönemlerde bir konsola oturup il dışından, yurt dışından hastaları da bu sayede ameliyat edebileceğiz."

ROBOTİK YÖNTEMLE VERİCİ VE ALICI AMELİYATI

Verici ve alıcı ameliyatlarının da bu yöntemle ameliyat edilebileceğini ifade eden Prof. Dr. Bülent Aydınlı, "Vericilerde de bu yöntemi kullanıyoruz. Bu yönde de tecrübemiz var. Hastaya en zarar verir şekilde robotla böbrek çıkarılabiliyor. Önümüzdeki dönemde robotla verici ve alıcı ameliyatlarına aktivasyon sağlayacağız" dedi.

İLK ROBOTİK BÖBREK NAKLİ AMELİYATI

Kasım ayında AÜ Hastanesi'ne başvurduklarını söyleyen Doğan İnat ise "Kızıma 2016 yılında protein kaçağı teşhisi konuldu. Üç yıldır ilaç tedavisi görüyor. Son dönemlerde sağlığının çok kötüleştiğini gördüm. Bir böbreğimi vermek istedim. Yapılan testler sonunda bağışçı olabileceğimi söylediler. Doktorlarımız ilk defa robotik yöntemle ameliyat yapacaklarını bu ameliyat için bizim uygun olduğumuzu söyledi. Biz de aile olarak buna izin verdik. Prof. Dr. Bülent Aydınlı ve ekibi Hindistan'dan gelen bir cerrah eşliğinde nakil ameliyatını gerçekleştirdi. Robotik böbrek nakli ameliyatından sonra kızımın sağlığı düzeldi. Bir baba başka ne ister. Her babanın bunu yapması gerekir. 6 çocuğum var, kızımın ilaçla yaşaması beni çok rahatsız ediyordu. Bende bir böbreğimi verip hayatını kurtardım" dedi.

4 çocuk annesi Tuğba Sabuncular ise babasının verdiği böbrekle hayata tutunduğunu, babası sayesinde yeniden hayata döndürdüğünü ifade etti.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

Doktorların hazırlanması

Ameliyathaneden görüntü

Ameliyattan görüntü

Doğan İnat ve kızı Tuğba Sabuncular'dan görüntü

Röp: Doğan İnat

Röp: Tuğba Sabuncular

Detay

Röp: Prof. Dr. Bülent Aydınlı

Haber- Kamera: Emrah GÜL/ANTALYA-DHA

=============================

Müsabaka sonrası ölen Alperen'in babası: Çocuğumun katillerini istiyorum

Antalya'da, 2018 yılının ocak ayında düzenlenen Türkiye Açık Kick Boks Şampiyonası'nda müsabaka sırasında başına aldığı darbe sonucu beyin kanaması geçiren ve 4 gün sonra hayatını kaybeden Alperen Atabay'ın (18) babası Muharrem Atabay (47), olayda ihmaller olduğunu iddia ederek, "Sadece oğlumun katillerini istiyorum. Kimin eli, parmağı varsa bu işin içinde, cezalarını çeksin istiyorum" dedi.

Antalya'da 8- 14 Ocak 2018 tarihleri arasında 60 ilden bin 200 sporcunun katılımıyla düzenlenen Türkiye Kick Boks Şampiyonası'na, Kemer Alakuş Çamyuva Kick Boks Okulu adına katılan Alperen Atabay, 12 Ocak'ta çıktığı müsabakada başına aldığı darbe sonucu beyin kanaması geçirdi. Kaldırıldığı hastanede yoğun bakım ünitesinde tedaviye alınan Alperen Atabay, 4 gün süren yaşam mücadelesini kaybetti ve ailesinin oturduğu Kemer ilçesine bağlı Çamyuva Mahallesi'nde toprağa verildi.

2010'da, 9 yaşındayken kick boksa başlayan ve ölümüne kadar olan süreçte katıldığı turnuva ve şampiyonalarda 19 madalya kazanan Alperen Atabay, çevresinde genç yaşına rağmen ağırbaşlı tavırları, hayvan sevgisi ve yardım severliğiyle tanınıyordu.

Atabay ailesinin şikayeti üzerine olayda ihmali olduğu öne sürülen doktor, hakem ve antrenör hakkında dava açıldı.

'EVLAT KAYBETMEK ÇOK ACI BİR ŞEY'

Alperen'in babası Muharrem Atabay, "Olay günü eşimle otelde çalışıyorduk. Bir telefon geldi, antrenörü tarafından, 'Oğlunuz bir kaza geçirdi, acil buraya gelmeniz gerekir' diye söyledi. Biz de eşimle gittik hastaneye. O anda yoğun bakıma almışlardı zaten. Ameliyat yapılmıştı. Kafasına aldığı bir darbe sonucu beyin kanaması geçirdiğini söyledi doktor. Bütün beyin hücreleri ölmüş vaziyetteydi zaten. Ambulans çok geç gelmiş. İlk yardım çok geç ulaşmış. Ambulansla acil bir şekilde kaldırılmamış. Hastaneye çok geç getirilmiş. O yüzden de oğlumuz 4 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra yaşamını yitirdi. Evlat kaybetmek çok acı bir şey. Bugün hala bu acıyı yaşıyor ve hissediyorum" dedi.

Görüntü ve fotoğraflara ulaşamadığını öne süren Atabay, "Bu olay başka ailelerin de başına gelebilirdi. Olay günü sahada olan diğer ailelerden görgü tanığı varsa bize yardımcı olsunlar. Ki duyan ve gören var. Alperen'in pek çok arkadaşı bu sporu yapıyor. Olayı saha içinde görenler var, orada fotoğraf çeken, video çekenler de var. Bu görüntülerin aynı zamanda federasyonun elinde olduğunu da biliyorum. Fotoğrafı da var, kamera kayıtları da var, ama nedense federasyon bunu bize bir türlü ulaştıramıyor ve 'Bizde yok' diyor" diye konuştu.

'KİMİN ELİ, PARMAĞI VARSA CEZALARINI ÇEKSİN'

Olayı görenlerin başta şahitlik yapmak istediklerini, ancak ne olduysa sonradan vazgeçtiklerini anlatan Muharrem Atabay, şöyle konuştu:

"Görgü tanıkları da diyor ki 'biz gördük'. Baştan şahitlik yapmaya kalktılar. Sonra vazgeçtiler. 'Biz yapmıyoruz' dediler. 'Biz böyle bir şey görmedik' diyorlar. Yardım istiyorum açıkçası. Oğlumun katillerini istiyorum. Başka da bir şey istemiyorum, sadece oğlumun katillerini istiyorum. Kimin eli, parmağı varsa bu işin içinde cezalarını çeksin istiyorum. Acım büyük. Çok çok büyük. İki yıl oldu hemen hemen. Ben bu acıyı hala yaşıyorum içimde. Yetkililerden yardım istiyorum. Bunu istemek herhalde bir babanın hakkıdır. 18 yaşında bir genci kaybettim."

'ODASI HİÇ BOZULMADI'

Alperen'in annesi Ceylan Atabay (40) ise gözyaşları içinde, "Söyleyecek söz bulamıyorum. Ailelerden yardım bekliyorum. Olayı gören şahitlerin bana şahitlik yapmasını bekliyorum. Başka diyecek hiçbir şey bulamıyorum. Odası hiç bozulmadı ve kimse girmiyor" dedi.

'ALPEREN'İN EMANETİ'

Ceylan Atabay ayrıca oğlunun hayvan sevgisini de evde 12 yıldır baktıkları kediyle anlattı. Ceylan Atabay, 'Mina' adını verdikleri kedilerinin yanında durarak, "12 yıl oluyor. Geldiğinde 1 yaşındaydı. Alperen okuldan gelince onu karşılardı. Alperen uyanıp okula giderken de yola kadar götürür, geri gelirdi eve. Çok seviyordu kediyi ve kedi de onu çok seviyordu. Hala biz kedimize bakıyoruz evimizde. Alperen'in emaneti o da bize" diye konuştu.

'OLAYI GÖRÜP DE SÖYLEMEK İSTEMEYEN ÇOK KİŞİ VAR'

Alperen'den ablası Ceren Atabay (23) ise şunları söyledi:

"Aramızda 2.5 yaş vardı Alperen ile yani çocukluğumuz beraber geçti sayılır. Her şeyi beraber yapıyorduk. Beraber yiyip, beraber içiyor, beraber geziyorduk. Aynı odada beraber uyuyorduk. Alperen'in vefatından sonra bu odaya fazla giremiyorum. Girdikçe onu hatırlıyorum. Aynı yerde uyuyorduk. Onun yatağının yan tarafında benim yatağım var. Alperen'in vefatından sonra nadiren, yani işim olmadığı sürece çok nadir giriyorum. Çünkü Alperen'i hatırlatıyor. Bütün eşyaları burada, her şeyi burada. Benim ve ailemin isteği, arkadaşlarının şahitlik yapmaları. Çünkü olayı görüp de söylemek istemeyen çok kişi var. Bunları talep ediyoruz. Gerek savcılık, gerek federasyon, gerekse arkadaşları aileleri tarafından baskı gören arkadaşları var. Alperen için şahitlik yapmak istemiyorlar. Benim o ailelerden ricam, ailemin de ricası ufacık bir kelime bile yeterli şu anda bizim mahkeme sürecimiz için. Gelip bir kelime bile söyleseler bize yeterli. Tek isteğimiz bu ailelerden ve federasyon ile savcılıktan."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

Alperen'in duvardaki fotoğrafı detay

Duvardaki Alperen yazısı

Türkiye Kick Boks Federasyonu flaması

Baba Muharrem Atabay röportaj

Alperen'in son müsabakasında yerde kaldığı fotoğraf

Alperen'in madalyaları detay

Baba Muharrem Atabay röportaj

Alperen'in odasında anneden detaylar

Anne Ceylan Atabay röportaj

Boks eldiveni

Fotoğraflar detay

Odadan genel detay

Abla Ceren Atabay röportaj

Alperen'in yatağının üstünden detay

Alperen'in kedisinden detay

Babanın evden çıkması

Yolda yürüyüş detay

Oğlunun anısına isminin verildiği parkta baba ile konuşma ve detaylar

HABER- KAMERA: Levent YENİGÜN / KEMER(Antalya),

=============================

Nesli tükenme tehlikesi altındaki kuşlar Kızılırmak Deltası'nda

Samsun'daki Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti, nesli tükenme tehlikesi altındaki türleri barındırıyor. UNESCO Dünya Mirası Daimi Listesi'ne alınması için çalışmaların sürdüğü 56 bin hektar alanda, şu ana kadar tespit edilen kuş türlerinden 18'inin nesli tükenme tehdidi altında olduğu, 21'inin ise nesli tehlike altına girmeye yakın türler arasında yer aldığı bildirildi.

Türkiye'nin en önemli sulak alanlarının başında gelen ve 359 kuş türünün bulunduğu 56 bin hektarlık Samsun Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti, 13 Nisan 2016'da Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alındı. Daimi listeye alınması yönünde çalışma yürütülen Kızılırmak Deltası için hazırlanan rapor, UNESCO'ya sunuldu. Ancak, Dışişleri Bakanlığı dosyasındaki bazı eksiklikler nedeniyle başvuruyu geri çekti. Dosyanın yeniden hazırlanması için Samsun Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde ilgili kurumlar tarafından yeniden çalışma başlatıldı. Kuş Cenneti'nin korunmasına yönelik ilave tedbirler hayata geçiriliyor.

Başvurunun kabul edilmesiyle Türkiye'den bu listeye giren ilk doğal miras olacak Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti, sadece ülke çapında değil tüm dünyanın tanıdığı bir alan haline gelecek. Delta, yürütülen koruma faaliyetleri açısından en üst düzeyde uluslararası bir koruma statüsüne kavuşacak. Bu durum koruma faaliyetlerinin etkinliğini artırırken, deltanın gelecek nesillere aktarılmasına önemli bir katkı verecek. Başvuru dosyası UNESCO'nun 2020 yılı toplantısında yeniden sunulacak.

18 KUŞUN, NESLİ TÜKENMEKTE

359 kuş türünün bulunduğu Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti, dünyada nesli tükenme tehlikesi altındaki türleri barındırıyor. UNESCO Dünya Mirası Daimi Listesi'ne alınması için çalışmaların sürdüğü alanda, şu ana kadar tespit edilen kuş türlerinden 18'inin nesli tükenme tehdidi altında olduğu, 21'inin ise nesli tehlike altına girmeye yakın türler arasında yer aldığı belirtildi.

'KUŞLAR AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR REZERV ALANI'

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ornitoloji Araştırmalar Merkezi görevlisi Doç. Dr. Kiraz Erciyas Yavuz, Kızılırmak Deltası'nın Türkiye'de var olan 486 kuş türünün 359 tanesine ev sahipliği yaptığını belirterek, "Bu kuşlar farklı zamanlarda Kızılırmak Deltası'nda gözleniyor. Bazılar göç sırasında konaklıyorlar, bazıları üremek için, bazıları ise kışlamak için buraya geliyorlar. Dolayısıyla değişik zamanlarda farklı kuş türlerini görebiliyoruz. Şu an kış dönemi çok sayıda örneği burada görebiliriz. Kızılırmak Deltası son birkaç yıldır avcılıkta en azından doğu yakasında engellendiği için kuşlar açısından önemli bir rezerv alanı ve güvenli bir bölge. Besin açısından da çok zengin bir bölge burası onlar için" dedi.

Doç. Dr. Yavuz, Kızılırmak Deltası'nın çok farklı yapıda habitatlara da sahip olması nedeniyle farklı ekolojik özelliklere sahip kuş türleri tarafından tercih edildiğini söyleyerek "Şu ana kadar tespit edilen türlerden 18'i nesli tükenme tehdidi altında olan, 21'i ise nesli tehlike altına girmeye yakın türler arasında. Türkiye genelinde toplam 38 nesli altında tür var onlarla kıyasladığımızda Kızılırmak Deltası birçoğuna ev sahipliği yapıyor. Bu da bu bölge için çok önemli bir özellik. Bölgenin ne kadar kıymetli bir sulak alan olduğunun en önemli göstergelerinden birisi" diye konuştu.

359 KUŞ TÜRÜ YAŞIYOR

Samsun'da, 359 kuş türünün yaşadığı, 56 bin hektarlık Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nin korunması için bölge Temmuz 2018'de araç girişine kapatıldı. 5 bin 174 hektarlık kısmı Yaban Hayatı Geliştirme Alanı olan ve Uluslararası Ramsar Sözleşmesi kapsamında koruma altında bulunan deltada irili ufaklı 20 göl ile büyük bataklık ve sazlık alanlar yer alıyor. Avrupa Kuş Alanları Envanteri'ndeki en önemli 4 kriterden 3'üne sahip olan Kızılırmak Deltası, göç sırasında Karadeniz'i doğrudan aşan kuş türleri için yaşamsal önem taşıyor. Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nin Dünya Mirası Daimi Listesi'ne alınması ile bölgenin daha etkin korunması amaçlanıyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Deltadan detaylar

-Drone ile detaylar

-Röportaj

-Detaylar

Haber-Kamera: Yaprak KOÇER-Hüseyin KALAY / SAMSUN,

=============================

Soluk borusuna şeker takılan bebeği eczacı kurtardı

Gaziantep'te, soluk borusuna şeker takılması sonucu, boğulma tehlikesi geçiren 1 yaşındaki bebeğin hayatını, annesiyle gittiği eczanedeki durumu fark eden eczacı kurtardı. Bebeğin ölümden döndüğü anlar, güvenlik kamerası görüntülerine yansırken, eczacı Bülent Yılmaz, "Çok hızlı davranarak duruma müdahale ettik. Çocuğu kurtard. Anne çok mutlu şekilde eczaneden ayrıldı" dedi.

Olay, geçen Kasım ayında Beşyüzevler Mahallesi'ndeki eczanede meydana geldi. İlaç almak için eczaneye gelen ismi öğrenilemeyen anne, bebek arabasındaki 1 yaşlarındaki erkek çocuğuna ağladığı için şeker verdi. Şeker, bir süre sonra bebeğin soluk borusuna kaçtı. Çocuğunun nefes alamadığını fark eden annenin telaşlandığını gören eczacı Bülent Yılmaz, hemen duruma müdahale etti.

Nefes alamayan bebeği kucağına alıp, ardından sırtına vurarak şekeri çıkarmasını sağlayan eczacı Bülent Yılmaz, olayı anlarını şöyle anlattı:

"Ben annenin telaşlandığını görünce yerimden kalkıp ne olduğunu öğrenmeye çalıştım. Bebeği kucağıma aldığımda bebeğin nefessiz kaldığını, morardığını ve boğazına bir şey takıldığını fark ettim. Çocuğu yüz üstü çevirerek, midenin üst tarafına baskı yapıp, sırtına elimle vurarak cismin çıkması için çabaladım. Birkaç defe yaptıktan sonra bebeğin ağzındaki şeker yere fırladı. Büyük bir şekerdi. O anda çocukla beraber, ben, annesi ve eczane çalışanları derin bir nefes aldık. Çok şükür çocuğumuza bir şey olmadı. Tabi burada annelerin, ailelerin, küçük bebeklere ulaşabilecekleri yerlere şeker, küçük oyuncaklar, küçük eşyalar gibi şeyleri etraflarında bırakmamaları gerekiyor. Burada yaşadığımız olayda bunu anladık. Olay anında anne çok telaşlıydı. Çok hızlı davranarak müdahale ettik. Anne çok mutlu şekilde eczaneden ayrıldı."

OLAY GÜVENLİK KAMERASINDA

Olayda bebeğin nefes alamaması, annenin telaşlanması ve eczacı Bülent Yılmaz'ın bebeğe müdahale anı saniye saniye eczanenin güvenlik kamerası görüntülerine yansıdı. Görüntülerde, müdahalenin ardından bebeğin rahat nefes almaya başlaması ve annesiyle birlikte eczaneden ayrılması da yer alıyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

Güvenlik kamerası

Eczacının çocuğu kurtarması

Annenin telaşı

Bülent Yılmaz ile Röp.

Genel ve detay görüntüler

Haber: Kamera: Mustafa KANLI -GAZİANTEP-DHA

=============================

Bobo, ameliyat edilmezse hiç görmeyecek

Mersin'de, katarak nedeniyle görme yetisini kaybeden 12 yaşındaki doberman cinsi 'Bobo' adlı köpeğin tekrar görmesi için ameliyat edilmesi gerekiyor. Köpeğin sahibi Ferda Şahin, kentte tedavi imkanı olmayan Bobo'nun operasyon için İstanbul ya da Ankara'ya gönderilmesi gerektiğini, ancak ameliyatı karşılayacak maddi imkanının olmadığını söyledi.

Ev kadını Ferda Şahin'in 12 yıl önce 3 aylıkken sahiplendiği Bobo, yaklaşık 5 ay önce görme sorunu yaşamaya başladı. Katarak olduğu belirlenen Bobo, 1 ay önce de görme yetisini tamamen kaybetti. Bunun üzerine Şahin, kentte veterinerle yaptığı görüşmede Bobo'nun Ankara ya da İstanbul'daki bir pet kliniğinde özel olarak ameliyat edilmesi gerektiğini öğrendi.

Ferda Şahin, veterinerlerin tavsiyesi ile yaptığı araştırmada İstanbul'daki pet kliniğine ulaşarak, sorunu anlattı. Klinik yetkilileri Bobo'nun ameliyatını yapabileceklerini, bunun içinde yaklaşık 6 bin TL gerektiğini bildirdi.

'ÇOCUĞUM GİBİ AMA GÜCÜM YOK AMELİYAT ETTİREMİYORUM'

Babasından kalma emekli maaşı ile geçinen Şahin, ameliyat için maddi gücünün olamdığını belirterek, "Ev kadınıyım. Bobo 12 yıldır bizimle birlikte yaşıyor. 3 aylıkken bize geldi. 4- 5 aydır görme sorunu vardı, ancak son 1 ayda katarak tamamen gözlerini kapattı ve kör oldu. Yemeğini yiyemiyor, yürüyemiyor, korkuyor, son derece mutsuz bu durumdan. Benim çocuğum gibi, ailemin bir bireyi gibi. Maddi durumu iyi değil, emekli maaşı ile geçiniyorum. Köpeğimin tedavisini Mersin'de yapabilecek doktor yok. Ancak İstanbul'da, Ankara'da kliniklerde özel cihazlarla yapılabiliyor. Bu tedavinin en az 6 bin TL masrafı var" dedi.

'AĞZI VAR DİLİ YOK, BİR ŞANSI VAR BUNU ONA VERELİM'

Bobo'nun içinde bulunduğu durum nedeni ile çok acı çektiğini ifade eden Şahin, "Hayırseverlerden yardım bekliyorum. Çünkü uzmanlar tarafından yapılması gereken bir ameliyat kalıcı körlüğe kadar gidebiliyor. Bobo'nun tek bir şansı var. Bu şansı ona verelim. Ağzı var, dili yok, derdini anlatamıyor. Sağa sola çarpıyor, acı çekiyor. Elimden de bir şey gelmiyor. İmkanı olanlardan yardım istiyorum. Bobo'nun gözlerini açtıralım" diye konuştu.

'BOBO'NUN SESİ OLMAK İSTİYORUZ'

Hayvansever Öğretmen Yasemin Durgun da, Bobo'nun özel bir köpek olduğunu kaydederek, "Biz Bobo'nun sesi olmak istiyoruz. Katarak oldu ve göremiyor. Gözlerinin açılmasını istiyoruz. Bir an önce müdahale edilmesi gerekiyor. Yardım bekliyoruz. Hayvanlar, sahipleri öldükleri zaman gelip mezarı başında bekliyorlar. Onların da duyguları var. Bir yere çarptığı zaman canı acıyor. Psikolojisi bozuldu. Lütfen yardım elinizi uzatın" ifadelerini kullandı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Ferda Şahin köpeği Bobo ve arkadaşı ile birlikte yürürken

-Şahin'in köpeği gezdirmesinden genel ve detay

-Köpeğin gözlerinin görüntüsü

-Ferda Şahin ile röp

-Yasemin Durgun ile röp

Haber-Kamera: MERSİN;

=============================

Servis almayınca, makam aracıyla okula götürülüyor

Düzce'de, beyninde şant takılı olan Senanur Yeşilyurt'u (7) hayati risk taşıması nedeniyle servis şoförleri taşımak istemeyince, durumu öğrenen Düzce Belediye Başkan Yardımcısı Celal Kasapoğlu harekete geçti. Başkan Kasapoğlu, ilkokul 1'inci sınıf öğrencisi Senanur'u her gün makam aracıyla okuluna götürmeye başladı.

Düzce'de, Aralık ayının son haftası etkili olan yağmur nedeniyle Beyciler Mahallesi'nde bazı evlerin bodrum katlarını su bastı. Düzce Belediye Başkan Yardımcısı Celal Kasapoğlu çalışmaları incelemek için gittiği Beyciler Mahallesi'nde doğuştan bedensel engelli olan ve zaman içinde geçirdiği ameliyatlar sonrası beyninde şant takılı olan Senanur Yeşilyurt ile tanıştı.

Başkan Yardımcısı Kasapoğlu, beyninde şant takılı olan Senanur'un hayati risk taşıması nedeniyle servis şoförlerinin küçkü kızı taşımak istemediklerini ve u yüzden okuluna devam edemediğini öğrendi. Kasapoğlu, Metek Mahallesi'ndeki Mehmet Akif Ersoy İlkokulu öğrencisi Senanur Yeşilyurt'u makam aracıyla her sabah evinden alarak okula bırakırken, akşamları da yine makam aracıyla okuldan alınıp evine bırakıyor. Ayrıca Kasapoğlu, Senanur'un tüm eğitim masraflarını karşılama sözü verdi.

'YARDIMCI OLMAK İSTEDİK'

Evinden alınarak okula bırakılan Senanur Yeşilyurt, bu durumdan oldukça memnun olduğunu söyledi.

Belediye Başkan Yardımcısı Celal Kasapoğlu, "Su baskınının yaşandığı akşam tesadüfen anneannesi ile konuşurken servis problemi yüzünden okula gidemediğini söyledi. Bizde yardımcı olmak istedik. Okula devam edebilmesi açısından ihtiyaç olduğunu söylediler. Bu sebeplerden dolayı sabahları alıyoruz, okul çıkış saatinde de evine bırakıyoruz." dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

Çocuğun evinden alınırken görüntüsü

Çocuğun başkan yardımcısının kucağında görüntüsü

Çocuğun okula bırakılırken görüntüsü

Senanur Yeşilyurt ve başkan yardımcısı ile röp detaylar

HABER-KAMERA: Tezcan SOLMAZ /DÜZCE,

=============================

Sakarya Üniversitesi'nde ilk defa endoskopik yöntemle kalp ameliyatı yapıldı

Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde, Türkiye'de ilk defa endoskopik yöntemle kalp ameliyatı yapıldı. Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü Kalp Damar Cerrahisi'nde görevli Prof. Dr. İbrahim Kara, "Bugüne kadar Türkiye'de endoskopik kalp ameliyatı yapılmadı. Geçen hafta 3 hastayı bu şekilde ameliyat ettik" dedi.

Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde geçen hafta endoskopik yöntemle kalp ameliyatı yapıldı. Hastalar göğüslerinde ameliyat için kesi açılmaması sayesinde kısa sürede sağlıklarına kavuştu. Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü Kalp Damar Cerrahisi'nde görevli Prof. Dr. İbrahim Kara, "Türkiye'deki açık kalp ameliyatları genellikle göğüs kemiği kırılarak veya kaburga arasından yapılmaktaydı. Bizim yaptığımız ameliyatların farkı ise, tıpkı safra kesesi ameliyatları gibi 3 tane küçük delik açarak her türlü ameliyatın yapılması. Bunun farkı, Türkiye'deki ilk ameliyatlar olmasıdır. Bugüne kadar Türkiye'de endoskopik kalp ameliyatı yapılmadı. Geçen Cuma günü Türk Kalp Damar Cerrahisi Derneği'nin de desteği ile burada yaptığımız bu farklı ameliyatımızı burada tanıttık. Geçen hafta 3 hastayı bu şekilde ameliyat ettik. Bunu da derneğimiz yoluyla meslektaşlarımızla paylaştık. Bu ameliyatın faydası, göğüs kemiği açılmadan ya da vücutta büyük bir kesi olmadığı için hasta çok kısa sürede normal hayata dönebilmektedir. Ağrı çok az olmakta ve kozmetik açıdan da çok önemli faydaları var. Göğüs kemiği açılmadığı içinde kalp-akciğer makinesine bağlı tüm komplikasyonları bertaraf etmiş oluyoruz" dedi.

'BU BİZİM İÇİN GURUR KAYNAĞI'

Yaklaşık 1 santimetrelik 3 kesik ile yapılan kalp ameliyatlarının geleneksel yöntemle yapılan ameliyatlarla arasında hasta sağlığı konusunda büyük farklılıklar olduğunu belirten ve bu 3 ameliyatın Türkiye'de ilk kez yapıldığını vurgulayan Prof. Dr. İbrahim Kara, "Türkiye'de yapılmış ilk endoskopik vakalar bunlar. Türkiye'de klasik yöntemin dışında küçük kesi ya da pahalı bir yöntem olan robotik cerrahi ile yapılan ameliyatlar var, ancak bunda ameliyata alabileceğiniz hasta sayısı çok azdır. Bunu yapan çok değerli hocalarımız var, ancak bu şekilde yapılan ilk ameliyatı biz Sakarya Üniversitesi'nde gerçekleştirdik ve bu bizim içinde ayrıca bir gurur kaynağıdır" diye konuştu.

'ÖĞRENME EĞRİSİ ÇOK ZOR VE BELLİ BİR TECRÜBE GEREKLİ'

Endoskopik Kalp Ameliyatı konusunda operatörün iyi eğitimli ve tecrübeli olması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. İbrahim Kara, şöyle konuştu:

"Bu endoskopik vakaları Türkiye'de yapmamızı sağlayan aslında bir Türk kalp damar cerrahı. Kendisi Belçika'da yaşıyor ve orada bir klinikte çalışıyor. Biz 2016 yılında sertifikasyon için ekibimizle birlikte gittik, sağ olsun bize kliniğini açtı ve tüm teknikleri bize gösterdi. Sağ olsun buradaki ilk vakalarımızda da yanımıza gelerek bize destek oldu. Çok teşekkür ediyoruz kendisine, çünkü bu şekilde ameliyat yapan kişi sayısı 5 ve ya 6'dır. Öğrenme eğrisi çok zor ve belli bir tecrübe gerektiriyor. Ayrıca sonuçta bu bir kalp ameliyatı, kalp ameliyatındaki tüm riskler bu ameliyatta da geçerli, teknik olarak bu ameliyat, oluşabilecek komplikasyonlar açısından daha riskli, bu yüzden bir tecrübe ve eğitim kesinlikle gerekiyor."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

Doktorların ameliyat hazırlığı detay

Ameliyathane detay

Endoskopik ameliyat detay

Ameliyat sırasında doktorlar için ekrana yansıtılan görüntü detayı

Prof. Dr. İbrahim Kara açıklama

HABER-KAMERA: Ramiz Kaan OKTAR-ADAPAZARI-SAKARYA-DHA

=============================

Bucalılar cezaevinin havalarını kirletmesinden şikayetçi

İzmir'in Buca ilçesi sakinleri, Kapalı Açık Ceza İnfaz Kurumu'nda vasıfsız ve yüksek kükürt içeren yakıtların kullanılması nedeniyle hava kirliliği oluştuğunu, sağlıklarının tehlike altında olduğunu öne sürdü. Cezaevinin taşınması için imza kampanyası başlatan Menderes Mahalle Muhtarı Çiğdem Çetinsöz, "Sabah çok ağır bir kokuyla uyanıyoruz. Simsiyah bir havada yaşamak istemiyoruz" dedi.

Buca'da komple arsa alanı 73 bin 924 metrekare olan Buca Kapalı Açık Ceza İnfaz Kurumu'nun taşınmasıyla ilgili tartışmalar sürerken, halk cezaevinden çevreye yayılan kötü koku ve kirli havadan şikayet etti. Buca'daki Menderes, Barış, Vali Rahmi Bey ve Yiğitler mahallelerinin sakinleri, cezaevi bacalarından çevreye yayılan atıklar nedeniyle balkona dahi çıkamadıklarını söyleyerek sağlıklarının tehlike altında olduğunu öne sürdü ve önlem alınmasını istedi.

Menderes Mahalle Muhtarı Çiğdem Çetinsöz, cezaevi çevresinde oturanların hava kirliliği nedeniyle büyük mağduriyet yaşadığını söyleyerek, "Ben 21 yıldır bu mahallede oturuyorum. 9 aydır muhtarlık yapıyorum. Bu mahallede yaşayan 3 aile KOAH hastalığına yakalandıkları için İzkent Mahallesi'ne taşındı. Çamaşır asamıyor, balkona çıkamıyorlar. Ciğerlerimizdeki havanın ne olduğu önemli. Oksijen alamamak insanı öldürür. Sabah çok ağır bir kokuyla uyanıyoruz. Simsiyah bir havada yaşamak istemiyoruz. Bakanlık cezaevine yatırım yapılmayacağını, çünkü buranın kaldırılmak üzere olduğunu söylemiş. Fakat yıllardır konuşulan taşınma konusuyla ilgili de henüz bir tarih vermediler. Biz güzel bir Buca istiyoruz. Aslında cezaevinin burada olmaması lazım. Fareler, uçan hamam böcekleri bir yana, son dönemde gittikçe artan hava kirliliği sabrımızı taşırdı. Ben bir imza kampanyası başlattım. Bu imzaları Adalet Bakanlığı'na göndereceğim. Asıl temennimiz cezaevinin buradan kaldırılması, ama bu mümkün değilse yaşam kalitesi yükseltilsin" diye konuştu.

'YAKITIN KALİTESİYLE İLGİLİ CİDDİ ENDİŞELERİMİZ VAR'

Mahkumları ve çalışan personeli ısıtmak için kullanılan kömürün karbonmonoksit yaydığını ve halk sağlığını tehdit ettiğini vurgulayan mahalle sakinlerinden Baki Kanıcı, "Defalarca müracaat etmemize rağmen herhangi bir yanıt alamadık. Bu cezaeviyle ilgili önlemlerin alınmasını istiyoruz. Çocuklarımızı temiz hava ve temiz doğada yaşatmak istiyoruz. Önlemlerin bir an önce alınmasını istiyoruz. Yaz kış bu sorunla karşı karşıyayız. Yakıtın kalitesiyle ilgili ciddi endişelerimiz var" ifadelerini kullandı.

Buca'da 20 yıldır oturduğunu anlatan Engin Öner, özellikle son yıllarda pencereleri açamadıklarına dikkat çekerek, "CİMER'e şikayet ettik. Dilekçelere gelen cevapta sadece sabah ve akşam kaloriferlerin yandığı belirtildi. Ama biz çevrede oturanlar evlerimizi havalandıramıyoruz. Sağlığımız önemli. Biz bu havayı soluyoruz" diye konuştu.

Yaklaşık 34 yıldır cezaevi çevresinde oturduğunu dile getiren Öznur Kutkan ise şunları söyledi:

"1986'dan beri mülk sahibiyim. O zaman da cezaevi vardı. Ama bu kadar rahatsız edici olması son yıllarda oldu. Ne yakılabilir de bu kadar rahatsız eder anlayamıyorum. Dumanın rengi bile farklı, kahverengi, siyah. Ağır bir bulut gibi binaların üzerine çöküyor. Balkonlar is içinde. Kaliteli bir yakıt kullanmadıkları kesin. Daha ben bu evi alırken taşınacak diyorlardı. 2020'ye geldik. İnsanları kansere bile bile mahkum ediyorlar."

MASKEYLE DOLAŞIYOR

Alerjik astım hastası olduğunu belirten ve maskesiz sokağa çıkamadığını anlatan mahalle sakini Kadriye Beyazoğlu, "Yazın tatile gidiyorum. Geldiğimde kapımın önünde beni duman karşılıyor. Benim alerjik astımım var, nefes alamıyorum. Hastalıklar çoğaldı. Artık buradan kaçmak istiyorum. Apartmanda üst daire boştu. Gelinim geldi, ama 'burada yaşayamam' dedi" diye konuştu.

Ayaz Keleş'in (10) babası Sercan Keleş de "Benim çocukluğum buralarda geçti. Her sene cezaevinin buradan kalkması ümidiyle yaşadık. Ben büyüdüm. Ama çocuğum da bu pisliğe mahkum oldu. Cezaevleri doldu taştı. Hala içeride yeni bina inşaatı sürüyor" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

Cezaevi çevresinde toplanan vatandaşlardan görüntü,

Cezaevi bacasından çıkan siyah dumandan görüntü,

Vatandaşlarla röp.

Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Ahmet Turhan ALTAY / İZMİR,

=============================

Sağlık ekibi, atla geldikleri köydeki hastayı kızakla götürdü

Erzurum'un Hınıs ilçesine 30 kilometre uzaktaki Çilligöl Mahallesi'nde rahatsızlanan Songül Yılmaz'a (41), karla kaplı yolda at sırtında giderek ulaşan sağlık ekipleri, hasta kadını kızakla çekerek ambulansa taşıdı.

Erzurum'da gece etkili olan kar yağışı nedeniyle yolu kapanan Çilligöl Mahallesi'nde oturan 9 çocuk annesi Songül Yılmaz rahatsızlandı. Rahim içi kanama ve karın ağrısı şikayeti bulunan Yılmaz'ın yakınları, durumu sağlık ekiplerine bildirdi. İhbar üzerine yola çıkan sağlık ekibi, karla kaplı yolda ambulansla ilerlemekte zorlandı. Hınıs'a 30 kilometre uzaklıktaki mahallenin 23 kilometresine kadar ambulansla gidebilen ekip, kar nedeniyle yolda kaldı. Yolun açılması için bölgeye greyder gönderildi. Ancak greyder de kara saplandı. Bu sırada durumu fark eden çevre sakinleri, bölgede toplandı. Sağlık ekibindeki paramedik Yunus Yavuz, bir kişinin getirdiği ata binip, Çilligöl Mahallesi'ndeki hastaya ulaştı.

Hasta kadına evinde ilk müdahalesini yapan Yunus Yavuz, Songül Yılmaz'ın hastaneye kaldırılması gerektiğini söyledi. Mahalledeki atlı kızağa alınan Yılmaz, 4 saatlik yolculuğun ardından 7 kilometre uzaklıktaki ambulansa ulaştırıldı. Ambulansta sağlık ekiplerinin müdahale ettiği Songül Yılmaz, Hınıs Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Sağlık ekibinin atla gitmesinden fotoğraflar

-Atlı kızağın hazırlanması

-Hasta kadının kızakla evinden alınması

-Hasta kadının atlı kızakla ambulansa götürülmesi

Haber: Hümeyra PARDELİ / ERZURUM,

=============================

Edirne'ye akın eden Bulgar ve Yunan turistler 270 milyon Euro bıraktı

Edirne'ye, geçen yıl alışveriş için 2 milyon 736 bin 865 Bulgar ve Yunan turist geldi. Edirne Ticaret ve Sanayi Odası (ETSO) Başkanı Recep Zıpkınkurt, 2019'un Edirne için çok parlak geçtiğini belirterek, "Gelen Yunan ve Bulgar turistin kentte harcadığı para ile ilgili yaptığımız anketlerde kişi başı yaklaşık 100 Euro harcıyorlar. Buna göre  270 milyon Euro ülke ekonomisine katkı sağlandı. Bu da sevindirici. 2020 hedefimizde 5 milyon Yunan- Bulgar turisti ağırlamak" dedi.

Edirne, geçen yıl, komşu Bulgaristan ve Yunanistan'dan gelen turistlerin akınına uğradı. Dövizde kur farkı nedeniyle alışveriş için özel araçlar ve turlarla kente gelen turistler, gıdadan tekstile hemen her şeyi satın alıyor. Yunanistan ve Bulgaristan'a açılan Kapıkule, İpsala, Hamzabeyli, Pazarkule Sınır Kapısı'nda 2019 yılı verilerine göre Edirne'ye, 2 milyon 166 bin 483 bin Bulgar, 570 bin 382 Yunan turist giriş yaparken, iki ülke vatandaşlarını sayısı 2 milyon 736 bin 865 oldu. Özellikle hafta sonlarını tercih eden Bulgar ve Yunan turistler, alışverişlerini yaparken, geceleri otellerde konaklıyorlar.

'270 MİLYON EURO HARCADILAR'

Edirne Ticaret ve Sanayi Odası (ETSO) Başkanı Recep Zıpkınkurt, alışveriş için Bulgaristan ve Yunanistan'dan gelen turistlerin 2019 yılında 270 milyon Euro harcayarak, ülke ekonomisine ciddi oranda döviz girdisi sağlandığını söyledi. Yunan ve Bulgar turistin döviz kur farkı nedeniyle Edirne'ye alışveriş için geldiğini söyleyen Zıpkınkurt, "Edirne için 2019 yılı çok parlak bir yıl oldu, Yunan ve Bulgar turist sayısında artış var. Bu doğrultuda önümüzdeki yıl Edirne için hedef belli oldu. Geçen yıl Edirne'ye gelen Yunan ve Bulgar turist sayısına göre 2020- 2021 yıllarında hedefimiz komşu 2 ülkeden 5 milyon turistin gelmesi. Bunlar bizim için sevindirici. Geçen yıl 2 milyon 700 bin civarında Yunan ve Bulgar turist ağırladık. Gelen Yunan ve Bulgar turistin kentte harcadığı para ile ilgili yaptığımız anketlerde kişi başı yaklaşık 100 Euro harcıyorlar. Buna göre 270 milyon Euro ülke ekonomisine katkı sağlandı. Bu da sevindirici. Dolayısıyla esnafımız da mutlu, turizm şirketleri de durumdan memnun. 2020 hedefimizde 5 milyon Yunan- Bulgar turisti ağırlamakla beraber yerli ve yabancı turist sayısında 2023'e kadar 10 milyona çıkarmak" dedi.

'HİZMET SEKTÖRÜNDE BÜYÜME VAR'

Zıpkınkurt, Edirne'de hizmet sektöründe hızlı büyüme olduğuna dikkat çekerek, "Edirne'de hizmet sektöründe çok ciddi bir büyüme var. Bunun dışında tekstilden konfeksiyona, gıdadan kozmetiğe, aklınıza ne gelirse her şeyi alıyorlar. Bu nedenle Edirne'de yeni mağazalar açılıyor. Edirne yeni markalarla tanışıyor, bu bizim için sevindirici. Edirne tam anlamıyla bir turizm kenti oldu. Edirne Valiliği, Edirne Ticaret ve Sanayi Odası, Edirne Esnaf Odası ile birlikte, esnafa ücretsiz Yunanca ve Bulgarca kurslar veriyoruz. Bu kurslar tüm yıl devam ediyor. Bu kursa katılanlara basit iletişim kurma öğretiliyor. Esnafımız da bu kurslardan çok memnun" diye konuştu.

ESNAF SATIŞLARDAN MEMNUN

Kent pazarında tezgah açarak kıyafet satan Mehmet Can, satışlardan memnun olduklarını söyledi. Pazara en çok Bulgar turistin geldiğini söyleyen Can, "Bulgar turistler sabahın erken saatlerinde gelip alışveriş yapıyorlar. Kur farkı nedeniyle toptan satışta yapıyoruz. Satışlardan memnunuz" dedi.

Pazardaki bir esnaf da satışlardan memnun olduğunu ifade ederek Yunan ve Bulgar turistin kent ekonomisine büyük katkı sağladığını söyledi.

'HER ŞEY ÇOK UCUZ'

Bulgaristan'da Türklerin yoğun olarak yaşardığı Kırcaali kentinden ailesiyle alışveriş için Edirne'de kent pazarına gelen Hasan Ahmetov, "Burada her şey yarı fiyatına. Her şeyi buradan satın alıyoruz. Ucuz olmasının yanı sıra Türk malları daha kaliteli. Her hafta sonu Edirne'ye gelip tekstilden gıdaya alışveriş yapıyoruz" ifadelerini kullandı.

NİŞAN ÇİKOLATASINI EDİRNE'DEN ALDI

Bulgaristan'dan yaşayan soydaşlardan Osman Mustafa, nişan çikolatasını Edirne'de aldığını belirterek, "Önümüzdeki hafta nişanlanıyorum. Bu nedenle Edirne'ye gelip nişan alışverişi yaptık. Buradan nişan çikolatamızı, kıyafet ve ev ihtiyaçlarını karşıladık. Fiyatlar çok uygun" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

Bulgar ve Yunan turistlerden detaylar

Kent pazarından genel

Pazarda alışveriş yapanlar

Alışveriş yapanlar ile röp.

Detay görüntüler

Esnaflarla röp.

-Muhabir Ali Can Zeray'ıın anonsu

-Farkı açılardan detay

ETSO Başkanı Recep Zıpkınkurt ile röp.

-Kentten detay

Haber-Kamera: Ali Can ZERAY-Olgay GÜLER/EDİRNE,

=============================

Buzla kaplanan Çıldır Gölü, 2020'de de gözde

Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki dondurucu soğuklar nedeniyle yüzeyi tamamen buzla kaplanan Ardahan'ın Çıldır ilçesindeki Çıldır Gölü, 2020'de de ziyaretçi akınına uğruyor. Dünyanın dört bir yanından Çıldır Gölü'ne gelen yerli ve yabancı turistler, bölgede düzenlen atlı kızak ve jet ski turlarına katılıp, Eskimo usulü balık avlıyor.

Denizden 1959 metre yükseklikteki Çıldır Gölü'nün yüzeyi, hava sıcaklığının geceleri sıfırın altında 20 dereceye kadar düşmesi nedeniyle buzla kaplandı. Doğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük ikinci gölü olan Çıldır Gölü, Doğu Ekspresi sayesinde her gün ziyaretçi akınına uğruyor. Yöre halkı göle gelen turistleri atlı kızak ve jet ski ile göl üzerinde gezdirip, Eskimo usulü balık avlamayı gösteriyor. Misafirler, göl üzerindeki sobada demlenen tavşan kanı çaylardan yudumlayarak bölgenin keyfini doyasıya çıkarıyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Çıldır Gölü'nün ziyaretçi akınına uğradığını söyleyen Orhan Göller (32), "Göl, yöre halkının ekmek teknesi oldu. Her mevsim farklı güzellikler sunan turistlere hizmet vererek para kazanıyoruz. Ben de yüzeyi buz tutan Çıldır Gölü'nde soba yakıp, üzerine demlediğim çayları satıyorum" diye konuştu.

Özellikle kışın güzel manzaraların oluştuğu bölge, gün batımı sırasında farklı bir görüntüye bürünüyor. İstanbul'dan arkadaşları ile birlikte ilk kez geldiği Çıldır Gölü'ne hayran kaldığını söyleyen Meltem Uskun, "Gölün yüzeyinde yürümek, kızakla kaymak, balık tutmak ve buz üstünde ikram edilen çayı yudumlamak ayrı bir keyif yaşatıyor. Yüzeyi tamamen buz tutan gölün üzerine onlarca insanın çıkması, atlı kızakların ve jet skilerin olması, bazen otomobillerin bile gezdiği gölün kırılmaması tamamen bir mucize" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Atlı kızakların gidişi

-Jet-skiler

-Sobada demlenen çayın içilmesi

-Kadın üzerine hoş geldin 2020 yazılması

-Eskimo usulü balık avlanması

-Vatandaşlarla röp

Haber-Kamera: Suat İNCEDERE / ÇILDIR (ARDAHAN),

=============================

26 öğrenci ilk kez sinemaya gitti

Erzurum'un Oltu ilçesinin kırsal Orcuk Mahallesi'ndeki ilkokulda okuyan 26 öğrenci, ilk kez sinemaya gitti. Sinemada animasyon filmi izleyen çocuklara ayakkabı ve kırtasiye malzemesi de hediye edildi.

Atatürk Üniversitesi Oltu Meslek Yüksekokulu İnşaat Bölüm Başkanı öğretim görevlisi Sait Taşçı ve öğrenciler, Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında desteklenen sosyal sorumluluk projesinde hiç sinemaya gitmemiş öğrencileri, beyaz perdeyle tanıştırıldı. Taşçı ve öğrenciler, kırsal Orcuk Mahallesi'ndeki ilkokulda öğrenim gören 26 öğrenciyi otobüsle ilçe merkezine getirdi. İlçedeki sinemada 'Yeti Efsanesi' isimli animasyon filmini izleyen öğrencilerin heyecanı gözlerine yansıdı. İzledikleri filmin sahnelerinde kahkaha atan öğrenciler, beyaz perdeyle tanışmanın keyfini yaşadı. Film gösterimi sonrası üniversiteli gençler, küçük misafirlerine ayakkabı ve kırtasiye malzemesi hediye etti.

Oltu Meslek Yüksekokulu İnşaat Bölümü Başkanı öğretim görevlisi Sait Taşçı, sosyal sorumluluk projesi kapsamında öğrencileri sinemayla buluşturduklarını söyledi. Bölüm öğrencisi Hanife Güç ile Muhammet Akyüz, sinemayla buluşan çocukların mutlu olduğunu, bu nedenle kendilerinin de mutluluk duyduğunu söyledi.

Orcuk İlkokulu öğretmenlerinden Eyüp Ensan Akdemir, "Öğrencilerimiz ilk defa sinema ortamını gördü. Biz bu durumdan çok mutluyuz, bizlere bu ortamı hazırladıkları için üniversitedeki arkadaşlara çok teşekkür ederiz" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Münübüsün gelişi

-Öğrencilerin  binaya girişi

-Salonda görüntü

-Çocuklar film izlemeleri

-Hediye verilişi

-Öğretim görevlisi yüksek okul öğrencileri ve ilkokul öğremeni çocuklar röp

Murat AYDIN / OLTU (ERZURUM),

=============================

Tescilli 'Sivas katmeri', yurt dışına da gönderiliyor

Sivas'ta, coğrafi işaret alarak tescillenen, kahvaltı sofralarının vazgeçilmezi 'Sivas katmeri', yurt dışındaki Sivaslılardan yoğun ilgi görüyor. Katmer, sipariş üzerine kargoyla hem yurt içine, hem de yurt dışına gönderiliyor.

Sivaslıların en çok tükettikleri gıda ürünleri arasında yer alan, yöreye özgü Sivas katmeri ve çöreklerin ünü, Türkiye'den sonra yurt dışına da ulaştı. Genellikle kahvaltılık olarak tercih edilen, ancak her öğün tüketilebilen katmer, kentte en fazla üretilen unlu mamul olarak dikkat çekiyor. Taze olarak tüketilen katmer, kentte olduğu kadar yurt genelinde de ilgi görüyor. Sivaslıların en yoğun bulunduğu İstanbul, İzmir, Antalya gibi şehirlere kargo veya günlük otobüslerle paketler halinde gönderiliyor. Sivas Ticaret ve Sanayi Odası'nın girişimiyle coğrafi işaret olarak tescillenen 'Sivas katmeri', yurt dışındaki Sivaslılardan da büyük ilgi görüyor. Katmer, talep doğrultusunda başta Almanya olmak üzere Avrupa'nın çeşitli ülkelerine de gönderiliyor. Diğer ülke veya şehirlerde oturup da tatil için kente gelenler de yaşadıkları yere dönerken koliler dolusu Sivas katmeri götürüyor.

'ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ TEL TEL OLMASI'

Katmerin yapılışı hakkında bilgi veren fırın işletmecisi Mustafa Karabayır, "5 yıldır kendi işletmemizi çalıştırıyoruz. Sivas katmeri mayasız hamurdan, özel kullandığımız böreklik yağdan, merdane yoluyla, çeşitli katlama yöntemleri ile yaptığımız bir katmer çeşididir. Hazırlandıktan sonra üstüne yumurta sürüyoruz. Daha sonra falçata ile çiziyoruz. Sivas katmerinin en önemli özelliklerinden birisi tel tel olmasıdır. Yörelere göre değişebilir ancak bizim katmerimizin kat kat olması diğerlerinden ayıran bir özelliktir. Peynirli, patatesli ve tereyağlı olmak üzere toplam dört çeşit katmer bulunmaktadır. En çok tercih edileni ise sade katmer. Sivas katmerinin tescillenmesi bizim açımızdan gurur verici. Sivas'ın kendine özgü diğer ürünlerinin de tescillenmesini bekliyoruz. Yaz aylarında gurbetçilerimizin gelmesiyle daha çok rağbet görüyoruz. Hatta giderken valizlerinde götürüyorlar. Yurt içinde birçok şehre kargo ile gönderiyoruz. Yakın zamanda Yunanistan'a ve bazı Avrupa ülkelerine de kargo aracılığı ile katmer gönderdik" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Fırından görüntüler

-Katmer hamurunun hazırlanması

-Fırında pişirilmesi

-Fırından taze olarak çıkışı

-Fırın işletmecisinin konuşmaları

Haber-Kamera:  Hüsnü Ümit AVCI-Rahmi MEYVECİ/SİVAS

=============================

Profesör ve fotoğrafçı eşi ele verip serada çilek üretiyor

Aydın'ın İncirliova ilçesinde, emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Aykut Aysın, fotoğrafçı eşi Dilek Aysın ile 15 dekarı topraksız, 22 dekarlık serada çilek üretiyor. Ürettikleri yıllık toplam 140 ton çileği iç piyasaya satan Aysın çifti, hedeflerinin bu ürünün ihracatını yapmak olduğunu söyledi.

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü'nden 3 yıl önce emekli olan Prof. Dr. Aykut Aysın ve fotoğrafçı eşi Dilek Aysın, İncirliova'nın Kurtuluş Mahallesi'ndeki 35 dekarlık arazilerinin 1600 metrekarelik bölümüne, 2017 yılında topraksız sera kurup, çilek üretimine başladı. Yapılan bu üretimden verim almaları üzerine Aysın çifti işi büyütüp, 15 dekarı topraksız olmak üzere 22 dekarlık serada üretimlerine devam etti. Topraksız serada yıllık 140 ton çilek üreten Aysın çifti, ürünü iç piyasaya satıyor. Topraklı seradan henüz ürün almayan çift, ürettikleri çilekleri kalitesine göre kilosunu 10 ila 15 TL'den satıyor. Seralarında 10 kişiye istihdam sağladıklarını belirten Prof. Dr. Aysın, 11 aylık dönemde bu sayının zaman zaman 60 kişiye kadar çıktığını kaydetti. Prof. Dr. Aysın, hedeflerinin ürettikleri çileklerin ihracatını da yapmak olduğunu söyledi.

'DEDEMDEN KALMA ARAZİMİZ VARDI, 'DEĞERLENDİRELİM' DEDİK'

Prof. Dr. Aysın, çilek üretimine başlama hikayelerini şöyle anlattı:

"Dedemden kalma bir arazimiz vardı. Emekli olduktan sonra burayı değerlendirelim istedik. Çilek üretimi için tarıma adım attık. Topraksız çilek üretimine, yatırım maliyeti çok olmasına rağmen, getirisi fazla olduğu için yöneldik. Çilek çok karlı bir üründür. Hormon asla kabul etmiyor. Çilekte yatırımı iyi yapıp, iyi bakarsanız kar da çok iyi olur. Ama bunun için de çocuk gibi bakmanız gerekiyor. Topraksız serada, otomasyon cihazınız mutlaka olacak. İlacını da kıvamında verdiğiniz zaman, sonuç da mükemmel oluyor. Yaptığımız iş sadece kar değil, karı başkalarıyla da paylaşmaktır. Burası bir örnek oldu. Bizden sonra birkaç kişi daha başladı."

'HEDEFİMİZ SOĞUK HAVA DEPOSUNU KULLANARAK İHRACAT YAPMAK'

Topraksız sera alanına yaklaşık 800 bin TL civarında yatırım yaptıklarını söyleyen Prof. Dr. Aysın, "Ancak, buna dayalı altyapı, çalışanlar, otomasyon sistemi ve benzeri yatırımları hesaba katarsak 2 milyon TL'nin üzerinde bir yatırım oldu. Tabi ki, bunu yaparken devletten kredi desteği de aldık. Çilekte pazar çok geniş, herkes gelip almak istiyor. Konya'dan bile çilek almak için gelen oluyor. Şu an kilosu 15 TL civarlarında alıcı buluyor. Hedefimiz soğuk hava deposunu daha iyi kullanarak, yurt dışına bu ürünü ihraç etmek. Çilek değerli bir ürün, onun için toplu ve küçük tonajlarda gönderilebilir" dedi.

'KADINLARA İŞ İMKANI SAĞLADIK, EKİP HALİNE GELDİK

Dilek Aysın ise Aydın'ın ilk kadın fotoğrafçılarından olduğunu belirtip, "3 yıl önce mesleğimi bıraktım. Toprakla ilgilenmek benim küçük yaşlardan beri hayalimdi. Lise yıllarımda çalıştım. Eşimle birlikte topraksız çilek üretimine başladık ve çok büyük farklılıklar olduğunu gördük. Öncelikle çalışacak kadınlara çilek dikimini öğrettik. Çünkü, dikim çok önemlidir. Herkes her işi yapamaz. Madem bu işi yapmaya karar verdik, bu dalda eğitim verdik. Atanamayan öğretmen ve bankacı kadınlar vardı. Onlara bu işi öğreterek, istihdamlarını sağladık. Yol arkadaşlarımızla bir ekip haline geldik. Ege Bölgesi'nde topraksız çilek üretimi, olmazsa olmazlardan. Sadece biz değil başkaları da üretsin. Talebi hep birlikte karşılayalım" diye konuştu.

SERADA ÇALIŞAN AİLESİNE YARDIM EDİYOR

Aysın çiftine yardım eden, serada çalışan ailenin çocuğu üniversite mezunu Ayşen Kenek (23) ise, "Konya Selçuk Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Bölümü mezunuyum. Şu an rehberlik sınavlarına hazırlanıyorum. Bu süreçte aileme destek olmaya çalışıyorum. Burada çilek üretimi yanında traktör kullanmayı da öğrendim" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

Topraksız seradan görüntü

Kadınların çilek toplamasından görüntü

Prof. Dr. Aykut Aysın ve eşi Dilek Aysın ile röp.

Çalışan Ayşen Kenek ile röp.

Çileklerden ve seranın kurulu olduğu araziden görüntü

Genel ve detay görüntüler

Haber - Kamera: Burhan CEYHAN / AYDIN,

=============================


Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel
title