Orta Anadolu'nun gezgin ve aşık abdalı: Muharrem Ertaş
Abdallık geleneğinin ve Bozlak türünün önemli isimlerinden Muharrem Ertaş'ın vefatının ardından 40 yıl geçti.
Abdallık geleneğinin ve Bozlak türünün önemli isimlerinden Muharrem Ertaş'ın vefatının ardından 40 yıl geçti.
Bin yıllık abdallık geleneğini 20. yüzyıla taşıyan Neşet Ertaş'ın babası ve ustası olan Muharrem Ertaş, zurnacı Kara Ahmet ile Ayşe Hanım'ın beş çocuğundan biri olarak 1913 yılında Kırşehir'in Yağmurlu Büyükoba köyünde dünyaya geldi.
Müzik hayatına henüz küçük yaşlarda başlayan ve yörenin en önemli ustalarından müziği öğrenerek kendini geliştiren Ertaş, gelenek ve göreneklerini yerine getiren büyük bir halk ozanı olarak anılıyor.
Abdallık geleneğinin inceliklerini Yusuf Usta'dan öğrendi
Ertaş, dayısı Bulduk Usta'dan eserler dinledi, daha sonra Aşık Said'in türküleriyle ünlenmiş Yusuf Usta'nın çırağı oldu. Yusuf Usta ile birlikte köylerdeki düğünlere, eğlencelere giderek kendini geliştirip, zamanla tek başına çalıp söylemeye başladı.
Yedi yıl Yusuf Usta'dan geleneğin inceliklerini öğrenen Ertaş, İç Anadolu'nun birçok yerini bağlamasıyla dolaştı.
Muharrem Ertaş, o günleri şöyle anlatmıştı:
"Çalıp söyleme merakım küçük yaşlarda başladı. Bulduk adındaki dayımın çok güzel sesi vardı. Bir köyde türkü söyledi mi diğer köyde dinlenirdi. Hatta seferberlikte asker kaçaklarını yakalamak için subaylar dayımı yanlarına alıp köy köy dolaşırlarmış. Dayıma türkü söylettirip kendileri de pusuya yatarlar ve dayımın sesine dağlardan köye inen kaçakları yakalarlarmış. Derken Yusuf Usta beni çok severdi, merakımı görünce beni yanına aldı, her gittiği yere götürdü. Düğünlerde, bayramlarda, eğlencelerde yanından ayırmayarak ustalarından öğrendiğini bana da öğretirdi. 7 yıl onunla çalıştıktan sonra artık tek başıma çalıp söylemeye başladım."
Hatice Hanım'la ilk evliliğini yapan Muharrem Ertaş, eşinin vefatı üzerine Kırşehir'in ardından Çiçekdağı, Yerköy, Keskin ve Kırtıllar'da sanatını sürdürdü. Kırtıllar'da ikamet ettiği sırada ikinci evliliğini Döne Hanım'la yaptı. Bu evlilikten Necati, Neşet, Ayşe, Nadiye ve Muhterem adında beş çocuğu oldu.
Burada da yaklaşık altı yıl kaldıktan sonra Çiçekdağı ilçesinin İbikli köyüne göç eden Ertaş, ikinci eşi Döne Hanım'ı kaybetti. Ardından üçüncü evliliğini Yozgat'tan Arzu Hanım'la yaptı. Bu evlilikten de Ekrem, Ali, Muhterem ve Cemal olmak üzere dört çocuğu oldu.
Sesi ve sazı Nida Tüfekçi aracılığıyla TRT stüdyosunda kayda alındı
Muharrem Ertaş, radyoyla Nida Tüfekçi'nin İstanbul Radyosu Türk Müziği Şube Müdür Muavinliği döneminde (1964-1971) tanıştı. Tüfekçi ile ilk karşılaşmalarında kendisini, "Ben Kırşehirli Muharrem, Neşet Ertaş'ın babasıyım." şeklinde tanıtmıştı.
O dönemde 60'lı yaşlarda olan Muharrem Usta'nın sesi ve sazı Nida Tüfekçi aracılığıyla TRT stüdyosunda kayda alındı. Kayda alınan seslendirdiği eserler arasında "Başımda Altın Tacım", "Vay Gülüm Gülüm", "Şu Dağlar Ulu Dağlar", "Evlerinin Önü Marul", "Aydos Bozlağı", "Avşar Bozlağı", "Türkmen Bozlağı (Kırat)", "Abidin Paşa Bozlağı", "Yusuf Paşa Bozlağı", "Ceren Bozlağı" ve "Kayabaşı Bozlağı" yer alıyor.
Şöhretine rağmen hayatı boyunca yoksulluk çeken Ertaş, 3 Aralık 1984'te Kırşehir'de vefat etti.
Muharrem Ertaş'ın dünyadaki en önemli maddi varlığı olan eşeği arkada, kendisi bir taşın üzerine oturmuş elinde bağlaması ve "sözümün emaneti" dediği oğlu Neşet Ertaş'ı çocukluk yıllarında gösteren bir heykeli Kırşehir'de Terme Caddesinin sonunda yer alan kaplıca parkının üst tarafına 6 Eylül 2003'de konuldu.
Ertaş'ın adı ayrıca sağlığında oturduğu Kırşehir Bağbaşı Mahallesi'ndeki bir caddeye de verildi.
İki albümü yayınlandı
TRT Türk halk müziği repertuvarına 25 eser kazandıran Ertaş'ın seslendirdiği bu eserlerden 7'si kırık hava, 18'i ise bozlaktır. YouTube'da ise Muharrem Ertaş adına kayıtlı ve erişime açık 42 eser bulunuyor.
Ertaş'dan derlenerek kayıtlara geçen tek halk hikayesi de "Arzu ile Kamber" oldu. 27 Mayıs 1982'de makara teyp vasıtasıyla yapılan kayıt, 2010 yılında 2 VCD ve 1 kitapçık olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayımlandı.
Sanatçının vefatından sonra ayrıca 14 parçalık "Kalktı Göç Eyledi (1998)" ve "Başımda Altın Tacım (2000)" adlı iki albümü yayımlandı.
Muharrem Ertaş'ın sanatı
Muharrem Ertaş, kökü Orta Asya Türk müzik geleneğine dayanan müzikal formun sazı ve sözü elektronik ortama aktarılabilen ilk temsilcisi oldu.
"Horasan" ve "Anadolu" aşık geleneklerinin icra tarzlarını birleştiren bir müzik ustası olarak öne çıkan Ertaş, bu gelenek içinde çok değerli bir somut kaynak olarak gösterildi.
Muharrem Ertaş başta Aşık Said olmak üzere çeşitli ozanların yaklaşık 300 eserini seslendirdi. Neşet Ertaş bu duruma ilişkin şunları aktarmıştı:
"Babam, Kerem'in, Pir Sultan Abdal'ın, Karacaoğlan'ın kitaplarını karşısına alır havalandırırdı. 'Sen niye demiyorsun?' diye sordum. 'Söylenecek söz çok, söyleyecek yer yok. Bütün ozanlar hep aynı şeyi söyler, ha onlar, ha ben!' dedi. Babam öyle şiir yazsaydı, kendi üretimlerini çoğaltırdı. Kendi benliğinden söylememek için, yani 'Muharrem Usta şunu şöyle söylüyor' lafını kullanmamak için, Karacaoğlan'ın, Kerem'in, Pir Sultan Abdal'ın, ona benzeyenlerin şiirlerinden havalandırırdı."
Sanatçının vefatının ardından hakkında birçok tez kaleme alındı.
Geniş ses aralığı ve özgün ses renginin yanı sıra gırtlak nağmeleri, çarpma, titretme ve trilleri, kendine has ses kullanma teknikleri ve serbest yorumuyla, kendisinin Japonya'daki konservatuvarlarda örnek gösterildiğine dair ilk yazı Erol Aktı tarafından 27 Mayıs 1981 tarihli Gong Dergisinde yayımlandı.