Niyazı-i Mısrî Sempozyumu Sona Erdi
Malatya Bel. ve TÜRKKAD İstanbul Şube Başkanlığı İle Düzenlenen, İnönü Üniversitesi'nin Katkı Sunduğu ve 3 Gün Devam Eden Uluslararası Kulun Niyazı Niyazı-i Mısrî Başlıklı Sempozyum Sona Erdi.
Malatya Belediye Konferans Salonunda gerçekleştirilen sempozyumun son gününe Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik, Belediye Başkan Yardımcısı Ertan Mumcu, TÜRKKAD Genel Başkanı Emine Bağlı, TÜRKKAD İstanbul Şube Başkanı Cemalnur Sargut, bazı belediye meclis üyeleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, akademisyenler, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
Sempozyumun son günü programının ilk oturum başkanlığını İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitim Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hasan Kavruk yaptı. Prof. Dr. Kavruk, Niyazi-i Mısri Sempozyumu'nun ilkinin 2001 yılında yapıldığını belirterek, "Malatya Belediyesinin önemli katkılarıyla, Belediye Başkanı Ahmet Çakır'ın çabalarıyla tekrar bu sempozyum düzenlendi. Başta Belediye Başkanı Ahmet Çakır olmak üzere emeği geçenlere teşekkür ediyorum" dedi.
Oturumda Kayseri, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı görevlisi Yrd. Doç. Dr. Osman Nuri Küçük, Niyazi-i Mısri'nin Seyr-ü Süluk sürecine ilişkin Hatıraları ve Saliklere Tavsiyeleri konulu tebliği sundu.
Seyrü süluk kavramının genel tanımıyla insanın manevi yolculuğunu ifade etmek olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Nuri Küçük, "Bu anlayışa göre aslında her insan farkında olmasa da bir yolculuk içindedir. Ancak tasavvuf düşüncesindeki terim anlamıyla seyrü süluk belli bir farkındalığa erişen kişinin tasavvuf yoluna girmesiyle başlayan ve layık olduğu takdirde en yüksek manevi mertebe olan vuslat-ı Hakk'a uzanan tekamül sürecinin adıdır. Niyazi-i Mısri, "Her mürşide dil verme kim yolunu sarpa uğratır. Mürşidi kamil olanın gayet yolu asan imiş" der" dedi.
CEM Vakfı Malatya Şube Başkanı Eşref Doğan'da, Niyazi-i Mısri'de Ehl-i Beyt Anlayışı konulu tebliği sundu.
Niyazi-i Mısrı'nin Ehl-i Beyt Sevgisini anlatan Şube Başkanı Eşref Doğan, "Niyazi Mısri'nin yaşlı haliyle Limni'ye sürgün edilmesi üzerine Sultan ikinci Ahmed'e yazdığı mektup duygularının yanı sıra Ehlibeyt Sevgisi ve aşkına da vurgu yapmaktadır. "Ey Sultan Ahmed" diye başlayan mektubun son paragrafı şöyledir: "Senin bana şiddet-i adavetin İmam Hasan ve Hüseyin aleyhisselama evvel mümin olduğumdandır. 78 yaşıma girdim, ilimden ve amelden bir itimad edeceğim yoktur. Ancak ol iki sultanın nübüvetlerine evvel mümin olduğuma fahrederim. Bir elim Hasan'ın omuzunda bir elim Hüseyin'in. Mısri ol iki sultanın yoluna kurbandır. Ne zaman emredersen hemen celladını yolla, Mısrı'yi pare pare eylesünler. Vallahu yekülul hakka ve hüve yehdi-sebil" dedi.
Doğan, "Malatya'da başlayıp hayatının son dönemine kadar gerek kendisini irşad edenler gerekse Mısrı'nin irşad ettikleri Halvetisi, Mevlevisi, Bektaşisi tümünün ortak noktaları engin bir Hz. Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin sevgisi yani Ehlibeyt Sevgisidir" dedi.
ABD, Chapel Hill Kuzey Carolina, Türk Dili Edebiyatı ve Kültür Okutmanı Asya Çalışmaları Bölümü Doktoru Cangüzel Zülfikar ise Niyazi-i Mısri Hz.'nin Manevi Dünyası ile ilgili tebliği sundu.
Doktor Cangüzel Zülfikar, "Profesör Mustafa Tatçı Hoca "Hz. Mısri için büyük bir fedaidir, hakikati ne pahasına olursa olsun açmıştır, kendisine gelen celal tecellilerine göğüs germiştir" diye yazar. Hz. Niyazi-i Mısri'nin üzerimizdeki hakkının bize helal olması bileklerine takılan bukağılardan ve maruz kaldığı sürgünlerden sonra Osmanlı için 4. Semaya çıktığı karşı çıkışın temsili hayırla lehimize tecelli etsin, acizane dua ve niyazımdır. Niyazi-i Mısri hazretlerinin himmeti Malatya'mızdan ve bilhassa ülkemizin üzerinden eksik olmasın" dedi.
İlk oturumun son konuşmacısı olan Tasavvuf Araştırmacısı, Yazar Eylül Yalçınkaya da Kenan er-Rifai'nin eserlerinde Niyazi-i Mısri'ye atıflar adlı tebliği sundu.
Anadolu'da pek çok sufi şairin varlığın birliği ekseninde şiirler söylediğini belirten Yazar Eylül Yalçınkaya, "Yunus Emre, Mevlana Celaleddin, Eşrefoğlu Rumi bu şairlerden sadece bir kaçıdır. Niyazi-i Mısri de vahdet-i vücut düşüncesinin 17. yüzyıldaki en kuvvetli temsilcilerinden biridir. Aralarındaki iki yüzyılı aşan farka rağmen, Niyazi-i Mısri ile Kenan Rifai arasındaki iki temel ana nokta hemen göze çarpar: vahdet-i vücudu benimsemiş olmaları ve bu ontolojik kabulü saliklere seyrü sulük esnasında bir irşad vesilesi olarak kullanılmış olmalarıdır. Kenan Rifai metinlerinde Niyazi-i Mısri atıflarına bakıldığında; ilk dikkatimizi çeken her iki sufinin de bu öğretiyi tevhidi gerçekleştirmek isteyen salikler için bir seyrü suluk usulüne dönüştürdükleri gerçeğidir. Kenan Rifai sohbetlerinde ve şiirlerinde varlığın birliği öğretisini saliklere çeşitli örneklerle ilmi olarak izah eder. Niyazi Mısri yalın ifadeleriyle şiirlerinde bu öğretiyi dile getirir" dedi.
Öğleden sonraki son oturuma ise Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) Doç. Dr. Semih Ceyhan Başkanlık etti.
Son oturumda ilk olarak söz alan Araştırmacı, Roman Yazarı Dr. Sadık Yalsızuçanlar, Kuşdili'ne Aşine Çilekeş Bir Bilge: Niyazi-i Mısri konulu tebliği sundu.
Niyazi-i Mısri'nin İslam şiir tarihinin en parlayan yıldızlarından biri olduğunu söyleyen Dr. Sadık Yalsızuçanlar, "Niyazi-i Mısri gibi bukağı'ya vurulmayan özgürleşmiş ruhlar, aklı öteleyen, onu aşan ve kuşatan Külli Akl'ın konuşturduğu ruhlardır. Şiir bu anlamda, ruhsal özgürleşme yoludur. Dili aciz bırakma çabasıdır. Dili aciz bırakamayan bir şiir, bizzatihi şairin bukağıya vurur.
Almanya, Frankfurt Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi İlahiyat Bölümü ve Tıp Doktoru Hatice Dilek Güldütuna ise Hz. Niyazi-i Mısri ve 58. İrfan Sofrası: Ledun İlmi ve Tahsili konulu tebliği sundu.
Hz. Niyazi'nin, Kuran'ın insan ve alemin birbirlerinin aynası olduğunu ve gayenin insan olduğunu söylediğini belirten Doktor Hatice Dilek Güldütuna, "Yaşadığı 17. yüzyılda siyasi-sosyal atmosfer ve tasavvuf karşıtı zümre ile bütün varlığını ortaya koyarak yaptığı aktif mücadele Niyazi-i Mısri'yi dönemin şiir sanatının yanında kişilik olarak da en kayda değer ve göze çarpan şahsiyeti olarak tarih sayfalarına kaydettirmiştir" dedi.
Sempozyumun son konuşmacısı olan TÜRKKAD İstanbul Şubesi Başkanı, Tasavvuf Araştırmacısı Cemalnur Sargut, Niyazi-i Mısri Hazretlerinde, Hz. Adem ile temsil olunan insani hakikat'in idraki ile ilgili konulu tebliğini sundu.
Tebliğe doğaçlama olarak başlayan Tasavvuf Araştırmacısı Cemalnur Sargut, Niyazi-i Mısri'nin sıfatların çokluğunu, zatın birliğine zarar getirmeyeceğini vurguladığını, vahdet-i vücudcu bir yaklaşımla yeni bir yorum getirdiğini söyledi.
Sargut, "Hz. Niyazi Allah'ın birliğine çoklukta görme arzusunun, vahdeti zedelemeyip bilakis kesretin sıfatlarından kaynaklandığını anlatmaya çalışmıştır. Bu yorumunu şu mısralarda "Gerçi suret aleminde sandılar kesretteyiz. Kesret içre bilmediler, ferdi tenha olmuşuz" teyit eder. Niyazi-i Mısri, bazı sıfatların birbirine zıtlığını şöyle yorumlar: "Lütuf ve kahır gibi bazı sıfatlar görünürde farklı ve zıt olmasına karşın, hakikatte aynıdır" Mısri bunu daha da ileriye götürerek "Kim ki küfür ve imanı, kahır ve lütfu Hak'tan gayriden bile, şeytan odur ki ona lanet olur" der.
Burada Mısri görünürde ve anlam olarak farklıda olsa, bunların Allah'tan gelmesi yönüyle, yani teki göstermesi açısından özne aynı olduklarını belirtir. Niyazi-i Mısri'ye göre Allah'ın dışındaki diğer varlıklar, sıfatların bir tezahürü olması yönüyle gerçek varlıklar değillerdir. Gerçek vücud sahibi Allah'tır" dedi.
Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır ve Belediye Başkan Yardımcısı Ertan Mumcu tarafından sempozyuma katılanlara kayısı hediye edilirken, TÜRKKAD tarafından da katılımcılara şilt verildi.