Nesil Yayınları'nın Yeni Kitabı Raflardaki Yerini Aldı
Gençler için Dört Halife Dönemi, Türk Basınında Bediüzzaman ve Risale-i Nur ve Din Neden Gereklidir? isimli yeni kitap çıktı.
Yazar Hasan Köksal ile Ömer Faruk Paksu'nun hazırladığı, Nesil Yayınları'ndan çıkan "Türk Basınında Bediüzzaman ve Risale-i Nur" isimli eserde, Risale-i Nur ismini verdiği eserlerle iman hareketi başlatan Said Nursî ile talebelerinin 1935-1960'ta yaşadığı sıkıntıları, tek parti rejiminin yaptığı baskıları basının gözünden anlatıyor.
Söz konusu dönemde rejimin medyayı nasıl kullandığının resmi çekilerek, doğru bilgilenirme, toplumu kutuplaştırmama gibi görevleri olan medya organlarının bir dönemine ışık tutuluyor.
Dindarların "düşman" seçildiği, dini yaşamanın "yok etmek" için bir saldırı bahanesi edildiği, İslamî gerekliliğe göre yaşamak isteyenlerin "fert fert" hedef haline getirildiği dönemde medyanın Said Nursi ve çevresindeki sevenlerine yönelik yaptığı taraflı haberler gözler önüne seriliyor.
Belirtilen yıllara ilişkin basın taraması niteliğinde, bir dönemin sosyolojisini ortaya çıkarmak ve araştırmacılara kaynak oluşturmak amacıyla hazırlanan kitapta, Türkiye'de çıkarılan ulusal gazeteler sayfa sayfa tarandı, beş yüze yakın haber ve makale tespit edilerek, yazıya döküldü. Kitapta geçen her konu hangi gazeteden alınmış, hangi tarihte yayınlanmış ve kime aitse belirtilerek, kupürleriyle eserde yer aldı.
İlk defa 1935'te gazetelerin gündemine giren Bediüzzaman Said Nursî'nin aleyhinde, "Gizli cemiyet kuruyor, rejimin temel nizamlarını yıkıyor" şeklindeki uydurma ithamlarla Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nde bir dava açıldığı kitapta bahsediliyor.
Yüz yirmi talebesiyle tutuklanan Said Nursî, bundan sonraki süreçte belirli aralıklarla medyanın gündeminde yer almaya devam ettiği görülüyor. Özellikle 1950'den sonra neredeyse her gün manşetlere konu olan Nursi'nin vefatı bütün ayrıntılarıyla dönemin gazetelerinde yer aldı.
Said Nursi'ye ilişkin söz konusu haberler, dönem basının bu harekete bakışını anlatmak için eserde şöyle anlatılıyor:
"Dönemin "rejimin sözcüsü" konumundaki gazetelerden birinde yer alan bir haber:
"İspartada, vaktile şeyh Said isyanında methaldar olduğundan dolayı istiklâl mahkemesince mahkûm edilen ve mahkûmiyetini bitiren, bir Kürt şeyhi oturmaktadır. Bu şeyh hâlâ akıllanmamış ve zehrini saçabilmek için kendisine yeni zeminler aramıya başlamıştır. Bir çok yerlerde muhabir bulmuş ve Milâstada bazı kimseleri zehirli çemberine almıştır." (5 Mayıs 1935, Tan)
"Neresini düzeltelim?" cinsinden bir haber…
Bediüzzaman Said Nursî, Şeyh Said isyanına karışmamış, tam tersi Şeyh Said'i isyandan vazgeçirmek için büyük çaba harcamış. İstiklal mahkemesinde herhangi bir mahkumiyeti yok, dolayısıyla mahkumiyetin bitmesi de sözkonusu değil… Bediüzzaman Said Nursî bir "şeyh" değil… "Zehir" denilen şey, dinin kendisi, iman ve Kur'an hakikatleri… "Zehir saçmak, zehirli çemberine almak" ifadelerini yorumlamaya bile gerek yok."
Bediüzzaman ve talebeleri: "Serseri, vatansız ve soysuz" (!)
Bu da bir Cumhuriyet haberi:
"Halkevinde Cumhuriyet Halk Partisi dördüncü Kurultayının açılması büyük merasimle kutlulandı. Sonra halk, Cumhuriyet Halk Partisi binası önünde, İspartanın temiz adını kirletmek istiyen ve bu memleket ve toprakla hiçbir alâkası bulunmıyan birkaç serseri vatansız ve soysuzun işledikleri suçu nefret ve lânetle protesto ettiler. Bütün teşekküller bu protestoyu telgrafla büyüklerimize bildirdiler." (10 Mayıs 1935, Cumhuriyet)
Bahse konu kişiler, Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nur talebeleri… Nasıl vasfediliyorlar:"Isparta'nın temiz adını kirletmek isteyen ve bu memleket ve toprakla hiçbir alakası bulunmayan birkaç serseri, vatansız ve soysuz… (!)"
Kur'an-ı Kerim'in arasına Stalin fotoğrafı koyan "Nurcu" (!)