Mhp'li Vural: Biz Bütçeye Helalinden "Hayır" Vereceğiz
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısına "3 Bakanı belediye başkanı adayı, 4 Bakanı da yolsuzluk ve rüşvet şüphelisi olan bakanlar kurulunun hazırladığı bu bütçeye de uygulayacaklara da güvenimiz yoktur.
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısına "3 Bakanı belediye başkanı adayı, 4 Bakanı da yolsuzluk ve rüşvet şüphelisi olan bakanlar kurulunun hazırladığı bu bütçeye de uygulayacaklara da güvenimiz yoktur. Biz bütçeye helalinden 'Hayır' vereceğiz" dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda partisi adına söz alan Vural, ilk olarak "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın diyenlerin bugün insanımızı milletinden, milletini devletinden, işinden aşından kopararak yalnızlaştıran, köleleştiren ve sömüren siyasal zihniyete karşı mücadele etmeye kararlıyız. Bu oyunu bozacağımıza and içtikBugün artık son konuşmaları yapıyoruz. İnşallah bu son konuşmalarımız ülkemizi, milletimizi ve vatandaşlarımızı huzursuz kılan yönetim anlayışından kurtulmaya vesile olur" diyerek şöyle devam etti:
"Ben her bedel ödemeye hazırım diyerek yanlış yönetimlerinin bedelini millete ödetip te, sırça köşklerde oturup sahte kahramanlık taslayanlara, işsizlerimizin, emeklilerimizin, esnafımızın, çiftçimizin sessiz hıçkırıklarını unutup, kamera karşısında gözyaşı dökenlere; ayakkabı kutusuna koydukları yeşil doların peşinde koşanlara hak ettiği dersi sandıkta verileceği günlere de giderek yaklaşıyoruz. Mukadder son yaklaşıyor. Daha da yakın olması en halisane dileğimizdir.
Şunu önceden ifade etmeliyim ki bu bütçeyi hazırlayan zihniyetin arkasında bölücülük, rüşvet ve yolsuzluk, teslimiyet, tehdit ve şantaj, tek adam anlayışı vardır.
Gerçekten böyle bir süreyi dikkate aldığımız zaman, bir partinin programında yazılı hususları hayata geçirebilmesi için zannederim bulabileceği başka bir mazeret kalmamıştır. Ama AKP, programına, hedeflerine yaklaşmak bir yana, sürekli geçmişten mazeretler arayışı içine girmiştir. Bu arayışın oldukça yenilikçi olduğunu da itiraf etmeliyim. Bugün bütçesini müzakere ettiğimiz siyasal düşüncenin söylemleri arasında tutarlılıkları tesbit etmek bazen gerçekten çok zor oluyor. Zaman ve mekana göre söylemler çok çabuk değişiyor. Mazeretler uyduruluyorEkonomik sıkıntıların çözülmemesinin sorumlusu olarak 'Bürokratik ve sivil oligarşi'yi bulan odur. O'na göre toplumun sorununu çözmek kendisine tuzak kurmaktır. O, İşsiz olan bir gence 'taşı sıkıp suyunu çıkaracaksın' diye cevap verip sorunu ona havale eder..
Şeker Pancarı fiyatından memnun olmayan çiftçiye 'önce şehirli olmak gerekir' cevabını veren odur. İşsiz üniversiteliye 'kimseye iş sözü vermedim' diyerek azarlayan odur. İşsiz kalmak istemeyenlere 'IMF'ye borcunuzu ödeyin öyle gelin' diyen odur. İşsizliğe çözüm için adres olarak işadamlarını gösterip, her biri bir kişiyi işe alsa işsizlik sorunu kalmaz diyen odur. Bankalara neden kredi vermiyorsun diyen odur. Banka lobisini besleyen, 5 kat büyüten odur, onlardan şikayet eden de Ona göre Krizin müsebbipleri ekonomik sıkıntı var diyenlerdir. Terörün artmasının sebebi ülkemizin gidişatının iyi olmasıdır. Medya eleştiriyorsa, hortumları kesildiğindendir. Anayasa değişikliğini gündeme getirip, Taslak benim değil diyen odur. Uzlaşma komisyonundan kaçan da odur.
O'na göre Küresel Likidite genişlerken ülkemize yabancı sermayenin girmesi kendi başarısıydı, küresel likidite daralırken, ülkemize sermaye girişinin azalmasının müsebbibi ise küreseldir. O'na göre Enerji fiyatları azalınca kendisinden artınca dolar ve dünyadaki petrol fiyatı artışındandır. Yaşadığımız krizi dünyanın krizi olarak mazur gören odur. İhracatı artıran odur ama, ithalatı artıran başkasıdır. Ona göre Borç batağına sokulan vatandaşımızın kredi kartı kullanmasıdır sorun. Mahkûm ettiği Kredi kartı kullananlara dürüst gözle bakmayan da odur. Ona göre tasarruflarını kaptıran yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız sahtekârdır, hortumlayanlar değil. Ona göre yolsuzlukları yapan değil çıkaranlardır sorun Benim ülkemde Benim ülkemde temiz eller operasyonunu yapana niye durmadan vuruyorsunuz deyip ondan sonra rüşvet operasyonu yapan emniyet ve yargıya vuran odur. Ülkeyi çetelerden temizlediğini söyleyip, bugün yine iktidarda çetelerin varlığından şikayet eden odur. Askeri vesayeti kaldırdık, paralel devlet yapılanmalarına izin vermedik diyen, şimdi de devlet içinde paralel devletten illegal örgütlerden bahseden de odur. Ona göre kapanan kepenkler, kaybedilen işler, borç artışı, yükselen işsizlik, şok zamlar, ekonomik sıkıntıların hepsi psikolojiktir tesbiti yapan odur"
-"TEFLON HÜKÜMET"-
Bütün bu ifadelerin ülkeyi yönetenlerin sorumlu olup olmadığını gösterdiğini vurgulayan Vural, "Bütün bu sorumluluktan kaçan kimdir? O kimdir? Bence o bir zihniyettir. O her şeyi bilendir O mağrurdur Bazen de fedakârdır Bazen de mağdurdur Her zaman mazurdur Aslında bu hükümetin tek bir adı vardır 'teflon hükümet'. Bu hükümete bir türlü sorumluluk yapışmıyorSorumlu olan ya halktır, Ya bankalardır, Ya işverenlerdir, Ya emniyettir, Ya bakanlarıdır, Ya bürokratik oligarşidir, Ya küresel sermayedir. Ya küresel güçlerdir. Bazen 1923'tür, bazen 1940'lar, bazen 1960, bazen 28 Şubat, bazen 2002'dir sorumlu. Hatta bazen kendi döneminde yarattığı sanal güçlerdir. Ya banka lobisidir, ya faiz. Ya kendine destek olmayan işadamlarıdır, İşine geldiğinde medyadır. Ama özelikle de her zaman muhalefettir. Aslında bütün bunların sorumlusu odur. Ama o kendini bulunmaz hint kumaşı zannetmektedir" diyerek şöyle devam etti:
"Her şeyi yapanda odur. Bundan önce hiçbir hükümetin dikili bir ağacı yoktur. Hep kendisi dikmiştir. Devraldığı Herşey kötüdür. Komünizm iktidara geldiği her yerde, geçmişten köklü ve temelli bir kopuş amaçlamıştır. Bolşevikler kendi geçmişlerini kirletmek ve inkar etmek için her yolu denediler. Tıpkı AKP Hükümeti gibi. Mao Çin Uygarlığını hiçe saydı. Tıpkı AKP Hükümeti gibi. Lenin, Stalin, Hitler, Mao, Franco gibi totaliter isimler geçmişin direncini, kendi ikbal ve siyasi hedefleri için engel gördüler. Bunun için bizzat geçmişlerine savaş açtılar. Aynen Başbakan gibi
Bankacılık sektörünün sağlamlığından bahsetmektedir ama 23 Haziran 1999 tarihinde yürürlüğe giren 4389 sayılı Bankalar Kanunu, bankacılık sistemine çeki düzen verdiğini görmez. Kamu bankalarının karlılığında bahseder, artık hazinenin yükü değil der ama 25 Kasım 2000 tarihinde yürürlüğe giren Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası Hakkındaki Kanun ile de anılan bankaların çağdaş bankacılığın ve uluslararası rekabetin gereklerine göre çalışmalarını sağlayacak biçimde yeniden yapılandırılmaları sağlanmasından bahsetmez. Bankların görev zararı yok, bizden önce sürekli zarar yazdılar der ama bankaların görev zararlarını 2 Mayıs 2001'de biz sıfırladığımızı söylemez. Bütçe açıklarından dem vurur ama 1 Ocak 2002'de 69 tane fonu kapatarak kayıt dışı bütçe uygulamasına son vermemizden bahsetmez.
Ecdadımın hayalidir deyip Marmaray'dan bahseder ama ihalesini bizim yaptığımızı görmez. Mekece-Bozüyük hattını, hızlı tren ihalesini, Çanakkale-İzmir otoyolunu ihalesini, körfez geçişini ihaleye çıkarırken, üçüncü köprünün projesi hazırlığını görmeyen odur. Biz onların IMF borcunu sıfırladık der ama, IMF borcunun 13 milayar dolarını onların kullandığını, 10 milyar dolar onun borçlandığını görmez. Onların borcunu ödüyoruz deyip kendi döneminde dış borcumuzu 3 kat artıran da odur. Treni getiren, uçmamızı sağlayan, yolumuz yapan, elektrik ve suyumuzu getiren odur."
-"O BİR POLİANNA'DIR"-
AK Parti hükümeti döneminde en çok "Çul serme ve iyimser hava oluşturma" yönteminin kullandığını vurgulayan Vural, "O bir poliannadır. Aslında 1919 yılında John Maynard Keynes 1. Dünya Savaşı sonrası Paris Barış Konferansı sırasında yaşadıklarını Barışın Ekonomik Sonuçları eserinde şunu ifade ediyordu. 'Çevreye uyum sağlayabilme gücü insanoğlunun belirgin bir özelliğidir. Son dönemdeki olumlu gelişmelerin normal, kalıcı ve güvenilir zannederek planlarımızı ona göre yapıyoruz' Evet aslında bugüne kadar ekonomideki gelişmeleri normal, kalıcı ve güvenilir zannederek karmaşık, güvenilmez ve geçici olduğu unutturuldu. İyimser hava oluşturarak ekonomik gelişmeler sağlıklı değerlendirilmedi. Sanal bir iyimser ortam içinde çevreye uyum gösteren vatandaşlarımıza gerçekleri iletmek oldukça zor oldu. Öyle ki ithalat daha hızlı artarken, ihracat artışında dem vurdular" dedi.
Vural şunları söyledi:
"Cari açık artarken önemli olan finansmanı dediler görmediler. Suni bir şekilde kur politikasıyla TL'yi değerli kılıp, dolar bazında sanal büyümeyi pazarladılar. Ekonomi sosyal eşitsizlik yaratırken, sosyal yardımlara bağımlı kitleler oluşturup sosyal adaletten dem vurdular. İthalatla hormonlu büyümeyi pazarlayıp, üretime dayalı büyümenin üstünü örttüler. Milleti borçlandırıp, tüketimi kredi köpüğüyle finanse ettirdiler, sonra da büyüme var dediler. 2002'ye göre sabit fiyatlarla yüzde 40 artan büyümeyi, Kur ve enflasyonla köpükleyerek 3 kat arttı diye pazarladılar, caka sattılar.
Yabancı kredi kuruluşları rüşvetle iş yapıyorlar dediler, sonra da bunların not artışını bize pazarladılar. İşsizliği görmezlikten gelip, iş arama umudunu yok ettiler, işsizliğin üstünü örttüler. Üretmeden tüketip, tüketileni üretmiş gibi pazarladılar. Kazanmadan borçlandırıp, gelir artışını sattılar. Milletin tasarrufunu azaltıp, dış kaynağa yol açtılar sonra da bakın ne kadar sermaye geliyor diye böbürlendiler.
Evet her olumsuz gelişmenin üstünü örtmek için Aysel Gürel gözlüğü kulandılar. Her şey iyi dediler pazarladılar.
Her şeyi kendilerine yonttular. Olumsuzluklara gözlerini kapatıp iyimserlik yontular. Aslında sonuçta milletimizi yoldular. Taktik başarıları stratejik kazanımlara çeviremeyen yönetimler AKP gibi, sürekli mirastan tüketirler.
Onlara göre Rize, İstanbul ve Siirt de mübarektir. Çünkü bu 3 şehir, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük liderinin doğmasına vesile olmuştur. Pazarlık ve 3 çocuk güya onun Sünnetidir. Ezel ve ebed başkandır O. 'Ona dokunmak ibadettir'
Uslubu 'bize Allah'ın bir lütfudur' Asrın lideri odur. Allah'ın gönderdiği bir lütuftur o. Bu yaklaşım ve ifadelerin milletimizin, muhafazakar ve mütedeyyin masum kardeşlerimizin itikadına ne kadar uygun olduğunu takdirlerine bırakıyorum. Muhafaza edilen örselenmeyen hangi milli ve manevi değerlerimiz kalmıştır sorusunu sorma vakti geçmedi mi?
Milletimiz arasındaki rabıtalar çözülmekte, şark meselesi bugün Kürt meselesi olarak hortlatılmak ve Sevr barış anlaşması yenilenerek uygulanmaya konulmak istenmektedir. Bölücülüğe uyabilmek için milleti yontan bir zihniyet iktidardır. Milletimizin ortak değerleri yok sayılmakta milli kimlik altüst edilmekte, milli kültür ayrıştırılmakta, dilimiz bölünmektedir.Siyaset terzileri iş başındadır, milletimize ve devletime ameliyat için baş cerrah işbaşındadır.
Çözüm ve barış süreci diyenlerin bu süreç sonunda varmak istedikleri hedefi milletten saklamaları onlarca gizli ama bizce malumdur. Amaç ve hedef Türk milletini, etnik kimliklere ayırmak, Türkiye cumhuriyetini milli devletten çıkartmak ve üniter yapıyı bozarak federasyonlar oluşturmaktadır. Çözüm ve barış süreci olarak adlandırılan bu süreç esas itibariyle Türkiye cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milletiyle çözülmesidir."
-"SAYIŞTAY RAPORLARI"-
Hesap verebilirlik kamu harcamalarının can damarı olduğunu belirten Vural, "Maalesef hükümet bu can damarını kapatmıştır. Bütçeler aynı zamanda hazırlayan, onaylayan ve uygulayanlar içinde bir ahlak belgesidir" dedi. "Türk milleti adına denetim görevi TBMM tarafından Sayıştay vasıtasıyla yapılmaktadır. Toplam 212 adet kamu idaresi hakkında düzenlenen denetim raporu TBMM'ne sunulmamıştır. Sayıştay tarafından TBMM'ne sunulan 146 denetim raporunda, kamu idarelerine ait 226 hesap hakkında denetim görüşüne yer verilmiştir" iddiasında bulunan Vural, şöyle devam etti:
"Buna göre, 146 kamu idaresine ait; 15 hesap hakkında olumsuz görüş verilmiş, 50 hesap hakkında da görüş verilememiştir.
Sayıştay kendi kanununun uyumlu olmadığı gerekçesiyle, 2005 yılında yürürlüğe giren 5018 sayılı Kanunun öngördüğü denetimi yıllarca yapmamış, dolayısıyla gerekli raporları TBMM'ne sunmamıştır. Sayıştay Kanunu 2010 yılı Aralık ayında yürürlüğe girmesine rağmen 2011 yılı denetim raporları TBMM'ye sunulmamıştır. 2012 yılı denetim raporları ise sözde sunulmuş, ancak hem raporların hepsi gönderilmemiş, hem de gelen raporlar kamu zararına ilişkin tespitleri ve ekleri çıkarılarak gönderilmiştir. Sayıştay'la ilgili performans denetimi yerine, yerindelik denetimini getirmek suretiyle bu milletin kullandığımız kaynaklarının verimli kullanılıp kullanılmadığını tespit edecek Verimli kullanmayanları sorumlu kılabilecek bir imkândan bile mahrum bırakıldı. TBMM'nden bilgi saklamıştır. TBMM'nin güncel, yeterli ve güvenilir verilere ulaşması engellenmiştir.
-"SUÇ DUYURUSUNDA BULUNUYORUM"-
Muhtemelen bu kadar baskıya ve tehdide rağmen artık yeter diyerek 'Vicdanları İsyan' edenlerin ortaya çıkardığı manzara esasen bu zihniyeti deşifre etmiştir. Bugün ayıplar örtülemeyecek düzeye gelmiştir. Türkiye 17 Aralık'tan beri muhatabı iktidar olan çok ciddi yolsuzluk iddia ve haberleriyle çalkalanmaktadır. 4 bakanla ilgili vahim iddialar piyasaya çıkmıştır. Öyle isnatlar, öyle suçlamalar vardır ki, bunların birisi bile doğruysa hükümetin yerinde durması mümkün değildir. Görünen odur ki, yolsuzluk dalgası AKP hükümetini şaşkına çevirmiş, gaflet anında yakalamıştır.
Yöneltilen suçlamalar hafife alınacak türden değildir. Bu hadise yakın tarihimizin en önemli gelişmesi olup iktidarın maskesini indirmiştir. Ortaya çıkan görüntüler, basına yansıyan bilgi, belge ve bulgular, evlerde adeta banka kuran, kasalarca para biriktiren yüzler AKP hükümetinin eseri ve asla altından kalmayacağı vebalidir. Rüşvetçi bakanlar ilgili ortalıkta dolaşan şayialar da kolay kolay hazmedilecek ve geçiştirilecek bir konu değildir. Bu iddiaların hepsi aydınlığa kavuşmalı, suçlular hak ettikleri cezaları bulmalıdır. AKP hükümeti bu yolsuzlukta deşifre olmuştur. Deşifre olan hükümet çeşitli taktiklerin peşindedir.
-OPERASYONLAR-
Öncelikle soruşturmaya müdahil olmak ve yönlendirmek istenmektedir. Aynen Deniz Fenerinde oludğu gibi. İktidar soruşturmanın karartılması için elinden geleni yapmaktadır. İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler'in milyonlarca dolarla ifade edilen vatandaşlık belgesi sağlama, kara para aklama operasyonun kilit ismi olarak gözaltına alınmışken, polis müdürlerini görevden alma, savcılara gözdağı mesajları verme, Adalet Bakanı'nı alelacele Ankara'ya çağırma taktikleri, soruşturmayı daha fazla büyümeden kapattırma çabasından başka bir şey değildir. Sizce operasyonu yapan polis şeflerinin görevden el çektirilmeleri bu yolsuzluk soruşturmasının akıbeti konusunda bir ip ucu vermiyor mu?
Hiçbir hukuki ve idari gerekçeyle izah edilemeyecek bu tavır, yargıya, soruşturmaya açık ve ağır bir müdahaledir.
Bu soruşturma savcılarının kollarını biçmek, eldeki delillerin ve sonraki aşamalarda bulunabilecek delillerin alenen karartılması demektir. Düşünebiliyor musunuz, bu polislerin görevden alınmasını İçişleri Bakanlığı yapıyor?
Ve İçişleri Bakanı'nın oğlu da soruşturmada gözaltında. İstanbul emniyet müdürünü görevden alıp yerine adeta parti emniyet müdürü atanmaktadır. Soruyorum bu emniyet müdürü, atanmasını yapan içişleri bakanının da isminin dahil olduğu soruşturmaya nasıl dahil olacaktır. Türkiye cumhuriyeti makamları böyle çete mantığıyla dağıtılamaz. Alınan polislerin yerine getirilen polisler hükümetten gizli yürütülmek zorunda olunan soruşturmanın tüm detay ve istikbalini savcıdan izin almadan gerekli yerlere bildirecekler. Deliller artık kesinlikle güven altında değildir. Belli ki soruşturmadaki bu polislere siyaset güvenmemiş, yeni gelenlere hukuku uygulayacaklarından değil, kesinlikle siyaseten kendi yanlarında olduklarından itibar etmektedirler. Soruşturmada yeni sanıklar, yeni tanıklar olmadığı halde, soruşturmayı 'çabuklaştırma' bahanesiyle iki yeni savcının atanması bu yolsuzluk soruşturmasının akıbeti hakkında bir ipucu vermiyor mu?
HSYK'dan müdahaleyle sonuç almayı riskli görenler, çareyi başsavcılığa müdahalede görmüşlerdir. Hele Adalet Bakanı'nın İstanbul Başsavcısı'na baskı yaptığı iddiaları, işin ucunda bazı bakanlar hakkındaki yolsuzluk iddialarının olduğu bir serencamda, sonradan savcı ekibi değiştirmek veya savcı ilavesi yapmak yargıyı siyasete göre şekillendirme çabasından başka bir şey değildir. Adli soruşturma kamuoyunun gözleri önünde fütursuzca karartılmaya, engellenmeye, durdurulmaya çalışılmaktadır. Milleti soyanların yaptığı bu soygun operasyonunu milletten kaçırmaya çalışıyorlar. Soruyorum bu ayakkabı kutusu içindeki paralar milletin parası, milli servet değil mi? Şimdi bunun içinde bir ayakkabı kutusu müzesi kurmak gerekmez mi? Yolsuzluk ve rüşveti görmeyenler hedefi saptırmak için klasik AKP numarası çekmeye başlamış mazeretler ve sorumlular üretilmiştir. Hükümetin bu iddiaları soruşturmayı itibarsızlaştırmaya, sulandırmaya dönüktür.
Savcı görevini mi yapıyor, yoksa elinde hiçbir suç malzemesi olmadığı halde keyfi ve yönlendirmeyle mi hareket ediyor buna bakmak gerekir. Bir zamanlar yolsuzluğu yapan babamın olsa cezalandırırım diyen bir başbakanın, yolsuzluğu ortaya çıkaranlar babamın oğlu olsa cezalandırırım demesi sizce bu yolsuzluk operasyonunun akıbeti hakkında bir şey söylemiyor mu? Zannedersiniz ki rüşvet ve yolsuzluğu yapan emniyet mensuplarıdır, görevi kötüye kullanan onlardır, savcılardır.
Başbakan Erdoğan ve hükümetinin başta İstanbul Emniyeti'ndeki polis müdürlerini görevden alması, hatta soruşturma açması tam olarak suçluluğun vermiş olduğu panik halidir. Hele hele soruşturmayı sürdüren savcılarla ilgili herhangi bir tasarruf, direkt olarak Başbakan ve bakanların suçlamalardan kaçmak ve kurtulmak arayışıdır. Buradan suç duyurusunda bulunuyorum. Başbakansa başbakan, başbakan yardımcısıysa başbakan yardımcısı, bakansa bakan bu rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasına müdahale edenler hakkında suç duyurusunda bulunuyorum."
-"HELALİNDEN HAYIR"-
Türkiye'nin yolsuzluk illetinden temizlenmesi için soruşturmaya hiç kimsenin engellemeye kalkmaması gerektiğini söyleyen Vural, "Artık takke düşmüş yolsuzluğun sevk zinciri belirmiştir. Yolsuzluk mahzeninin kapısı açılmış, pis kokular her tarafa yayılmıştır.Bu soruşturma sonuna kadar sürdürülmeli, ucu kime değerse değsin söz konusu hukuki süreç sağlıklı ve düzgün şekilde ilerletilmelidir. Bu soruşturma Cenevre'deki, Dubai'deki hesaplara, gizli ortaklıklara, gemiciklere, rant lobisine kadar gitmelidir.Ve Türkiye pırıl pırıl temizlenmeli, yolsuzluk illetinden çıkmalıdır" dedi.
Hazırlanan bütçeye güvenlerinin olmadığını belirten Vural, "3 Bakanı belediye başkanı adayı, 4 Bakanı da yolsuzluk ve rüşvet şüphelisi olan bakanlar kurulunun hazırladığı bu bütçeye de uygulayacaklara da güvenimiz yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devleti kayınpeder, eniştelerin; mahdumların; gemiciklerin kutucukların kurduğu A.Ş.'lerle yönetilecek bir devlet değildir. Biz MHP olarak bütçeye helalinden 'hayır' oyu vereceğiz" dedi.