Mezar Başında Bekleyen Çocuk Ölenleri Sayıyordu
Mezar Başına Çökmüş Dört Erkek Çocuk. Biri, Sayıyor; "Amcam Öldü, Karısı Öldü, Onun Bir Çocuğu Öldü..." Bir Yandan da Parmak Hesabı Yapıyor.
Mezar başına çökmüş dört erkek çocuk. Biri, sayıyor; "Amcam öldü, karısı öldü, onun bir çocuğu öldü..." Bir yandan da parmak hesabı yapıyor.
KATLİAM BU EVDE YAŞANDI
KANLI BASKINDAN GERİYE BU FOTOĞRAFLAR KALDI
KANLI BASKIN İŞTE BU KÖYDE MEYDANA GELDİ
İŞTE 44 KİŞİYE MEZAR OLAN EV
İŞ MAKİNELERİYLE MEZAR KAZIYORLAR
İŞTE ÖLENLERİN İSİMLERİ
Güneşin pırıltılarının bile matem havasını dağıtamadığı Bilge Köyü’nde hayat durmuş. Herkes güzelim bir papatya tarlasıyla çevrili küçük mezarlıkta. Kadınlar, mezarlık dışında, Kürtçe ağıtlarla gözyaşı döküyor.
Erkekler ise tersine suskun. Ağızları bıçak açmıyor. Bakışlar iş makinalarıyla kazılmış sıra sıra mezarlara çevirmiş. Her mezar başında üzerine yeşil yağlı boyayla isim yazılmış ve acele yapıldığı belli beton mezar taşları duruyor.
Mezarlar da ölüleri bekliyor. Öldürülen sayısı o kadar çoktu ki, Mardin’dekiler yetmemiş, Ankara’dan uzman çağrılmıştı, Mardin Havaalanı’nda "Adli Tıp uzmanları" yazılı bir karton karşılıyordu onları.
Uçaktan inen uzmanlar, jandarmayla çevrili hastaneye gidip arkadaşlarına yardım ettiler. Otopsisi biten cenaze bekletilmeden köye gönderildi. Ne yazık ki, cenazelerin geçtiği 4 kilometrelik köy yolu, sabahtan itibaren iş makinalarıyla düzeltilmişti. Sağlıklarında kötü yoldan geçen köylülerin cenazeleri düzeltilen, toz kalkmasın diye sulanan toprak yoldan döndü köylerindeki mezarlarına. Tek tek gömüldüler. Eli megafonlu bir din adamı, cenaze namazlarını mezar başında kıldırarak gömdü vahşetin kurbanlarını. Mezar başında oturmuş konuşan dört erkek çocuğuna sordum. "Siz gördünüz mü olayı?" Hayır anlamında başlarını salladılar. "Peki silah seslerini duyunca dışarı çıkmadınız mı?" deyince şaşkınlıkla baktılar bana. İçlerinden biri fısıldadı:
"Çıkılır mı? Leşini sererler..."
Hemen arkalarında duran yaşlılar grubuna yöneldim. 60 yaşlarındaki Ekrem Özel, civar köylerden birinden gelmişti. Sarı kehribar tesbihini çekmeyi sürdürdü benimle konuşurken:
"Böyle vahşet görmedim. Öldürenler de aynı aileden. Aralarında husumet varmış, nedenini bilmiyoruz. Kan davası diyorlar ama kan davasında çocuk, kadın öldürülmez."
Onun yanındaki başka bir köylü, korkunç cinayete sahne olan ilerdeki yeşil evi eliyle işaret ederek anlattı:
"Yemekler yenmiş, kadınlar şerbetlerini içiyormuş. Erkekler yan odaya yatsı namazını kılmaya geçmişler, tam namaza durmuşlar. O zaman girip ateş açmışlar. Dördü bir odaya girmiş, dördü kadınların o tarafa. İçlerinden bir tek pencereden atlayan Cengiz kurtulmuş. O gidip teşhis etmiş. Yoksa üzerlerini değiştirip evlerine gitmişler."
Tanıksız terördü, tanık kaldı oldu töre
Köye gelen DTP’li Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ve milletvekilleri de bu noktaya dikkat çekiyor. "Amaç hiç tanık bırakmamakmış. Biri kurtulunca yakalanmışlar." Onlara göre sorun, koruculuk sistemi. Sistemin şiddet ürettiğini ve cinayetlere yol açtığını düşünüyorlar, ekliyorlar; "Tanık olmasaydı terör olacaktı, tanık kaldı oldu töre."
Yakınlarını kaybeden Osman Çelebi de İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a, "Ablamın çocukları yaptı. Amaçları şahit bırakmadan bizi tamamen silmekti, ama Allah bırakmadı" dedi.
Köydeki Korucular Derneği Başkanı Orhan Kandemir ise bu suçlamalara karşı çıkıyor. Korucuların suçlanmaması gerektiğini söylüyor, olayı kınıyor.