Mevsimlik Tarım İşçisi Kadınların Zorlu Mesaisi: "Beraber Çalışıyoruz, Bizim Erkeklerden Ne Farkımız Var?"
Ankara'nın Şereflikoçhisar ilçesinde, sabahın ilk ışıkları bile görülmeden tarlaların yolunu tutan mevsimlik tarım işçisi kadınlar, memleketleri Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinden kilometrelerce uzakta, çocuklarıyla birlikte bir mevsimi toprakla iç içe geçiriyorlar. Gün doğmadan tarlada başlayan mesaileri akşam 19.00'da bitse de çadırların yolunu tutan kadınları bu kez diğer işler bekliyor. Kadınlar, elektriğin, suyun, tuvaletin dahi olmadığı arazilerde aileleriyle birlikte tarlada çalışırken hem de çadıra döndükten sonra yaşadıkları zorlukları ANKA Haber Ajansı'na anlattı.
HABER: KADİR DEVİR / KAMERA: GURBETELLİ YALÇIN
(ANKARA) - Ankara'nın Şereflikoçhisar ilçesinde, sabahın ilk ışıkları bile görülmeden tarlaların yolunu tutan mevsimlik tarım işçisi kadınlar, memleketleri Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinden kilometrelerce uzakta, çocuklarıyla birlikte bir mevsimi toprakla iç içe geçiriyorlar. Gün doğmadan tarlada başlayan mesaileri akşam 19.00'da bitse de çadırların yolunu tutan kadınları bu kez diğer işler bekliyor. Kadınlar, elektriğin, suyun, tuvaletin dahi olmadığı arazilerde aileleriyle birlikte tarlada çalışırken hem de çadıra döndükten sonra yaşadıkları zorlukları ANKA Haber Ajansı'na anlattı.
Ankara'nın Şereflikoçhisar ilçesinde, sabahın karanlığı henüz dağılmadan saat 05.00'te uyanan mevsimlik tarım işçisi kadınlar, soğuk sabah rüzgarı eşliğinde soğan tarlasının yolunu tutuyor. Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinden gelerek, farklı bir coğrafyada koca bir mevsimi toprakla iç içe geçiren tarım işçileri her sabah tarlaya giderken açtıkları gözlerini gece saatlerinde kapatıyor. Sabahtan, geceye kadar süren uzun mesai saatleri içerisinde kadınların yaşadıkları zorluklar ise diğer tarım işçilerine göre kat be kat daha fazla. Çocuklarıyla birlikte tarlada çalışan kadınlar sağlık sorunları kapılarını çaldığında, en yakın hastane onlarca kilometre uzaklıkta yer alıyor. Öyle ki hastaneye ulaşma şansları da "dayı" olarak adlandırılan sorumlunun lojistiği ile sağlanıyor.
Göç yolunda trafik kazaları yaşayan, gittikleri bölgede ise hem doğa olayları hem de alt yapı ile savaşan tarım işçilerinin zorlu hayatını tarlada çalışan kadınlar aktardı. Gün doğarken başlayan soğan hasadı güneş batana dek devam ediyor. Yüzlerinde yorgunluk, yüreklerinde ise daha iyi bir yaşamın hayali ile çalışan kadınların her birinin ortak isteği çocuklarının daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi.
Fatma Cengiz, 6 çocuk annesi yıllardır mevsimlik tarım işçiliği yaparak geçimini sağlayan tarım işçilerinden biri. Eşiyle tarlada çalışan Fatma Cengiz, "Bedava çalışıyoruz, aldığımız para günlük bir yiyeceğimize yetmiyor" sözleri ile mevsimlik tarım işçilerinin emeğinin karşılığını alamadığını şu cümlelerle anlatıyor:
"Buraya 6 yıldır geliyoruz. Çoluk, çocuğumuzla geliyoruz. Günlük 600 TL, her yerde günlük bin, bin 200 TL. Biz burada dikenlerin içinde sürünüyoruz, soğan topluyoruz çocuklarımızla. Eşimle 8 kişiyiz, burada çalışıyoruz. Sabah 5'te kalkıp gelip tarlalarda çalışıyoruz, geçim zor oluyor. Sabah erkenden kalk gel, istirahat yok bir şey yok. Çoluk çocukla burada sürünüyoruz memleketimizden buraya kadar geliyoruz. Hayatımız riskte, biz akrep içindeyiz. Akşam gidiyoruz ekmektir, yemektir, çamaşırdır, iştir güçtür, elektriğimiz yok, karanlıktayız. İşçinin hiçbir değeri yok getirip tarlalarda süründürüyorlar. Günlük bu yevmiye ile çalışıyoruz, biz bunu mu hak ediyoruz? Bedava çalışıyoruz, aldığımız para günlük bir yiyeceğimize yetmiyor. Akşama kadar çalışıyoruz 600 TL'ye, 6 öğrencim var gelip burada günlük 600'e çalışıyorum. Urfa'dan buraya kadar geliyorum. Kaç memleketin üzerinden buraya kadar geliyorum. Ben bu soğandan ne anlayacağım? Akşama kadar günlük yevmiyem bu soğandan çıkar mı? Çıkmaz? 40 gün burada çalışacağım ama ben burada yevmiyemi çıkartamıyorum ki, çocuklarımla rezil oluyorum çıkartamıyorum."
"Eksik bir şey olursa üzerine bize kızıyor erkekler"
Tarım işçisi kadınların yaşadıkları sıkıntılara dikkati çeken Cengiz, "Erkekler kadınları umursamıyor. Biz gelip beraber çalışıyoruz, bizim erkeklerden ne farkımız var" cümleleriyle tarladaki cinsiyet eşitsizliğine tepki gösteriyor:
"Kadınların sıkıntısı nedir ben sana anlatayım. Sabah kalkıp erkeklerin çaylarını, yemeklerini, çoraplarını baş ucuna verir, kalk der. Onlar yine de sinirleniyorlar. Kadınlara demezler ki 'siz eziliyorsunuz, size günahtır, yardımcı olalım' yok. Biz yemeği yapıp sepeti hazırlıyoruz. Eksik bir şey olursa üzerine bize kızıyor erkekler, eşim bile olsa bu herkes için geçerli. Akşam gidince 'hemen çayı hazır olsun, yemek hazır olsun' beraber tarladan geldik sonuçta. Beraber arabadan indik, ben hemen çayla, yemeği nereden getireceğim? Bunun üzerine bize sinirleniyorlar. Yemeği yapıp getiriyoruz, ondan sonra bulaşık, çamaşır derken saat 11.00'i buluyor. Sıkıntımız çok yani. Erkekler kadınları umursamıyor. Biz gelip beraber çalışıyoruz, bizim erkeklerden ne farkımız var. Aynıyız sonuçta ama bizim yaptığımızı erkekler bize yapmıyor. Tabi ki kızlarım da beni suçluyor, tarla hayatı zor. Hastayım bel fıtığım, astım hastalığı var. İlaçlarımı üzerimde taşıyorum. Bizim geçimimiz budur, rezillik çoktur. Ne yapalım mecburuz, başka gidecek yerimiz yok, işimiz budur. Gelip yapıyoruz, bu parayla da kışın gidip oturuyoruz. Elimizi sokacak bir evimiz bile yok. Gidip oturup yiyoruz kışın, yazın tekrar çocuklarımızı okuldan çıkartıp gelip bu işin arkasına düşüyoruz. O kadar yol geliyoruz, hiçbir şeyimiz yok tarlalarda böyle sürünüyoruz tarlalarda."
"Bir kadın hastalandığı zaman tarlada kalıyor"
Tarlada yaşanan hastalık durumunda gerekli lojistik sağlanmadığı takdirde kadınların tarlada beklediğini belirten Cengiz, devletin kendilerine sahip çıkmadığını vurguladı. Çocuklarının da kendisiyle tarlada çalışmasına tepki gösteren Cengiz, "Bu çocukların hepsi okuması gerekirdi" diyerek, şöyle konuştu:
"Dayı başı diyoruz onun arabası var o hazır olduğu zaman bizi götürüyor. Hazır olmadığı zaman hasta kalıyor, o gelene kadar. O da sürekli hazır olmadığı için hastalar sıkıntı çekiyor. Biz burada 10 aileyiz, arabamız yok. Bir kadın hastalandığı zaman tarlada kalıyor. O gelmeyene kadar kimse bizi götürmüyor. Biz çalıştığımızı da doktora veriyoruz. Kimisi günlük hasta oluyor, gece yarısı rahatsız oluyor. Biz perişan olup gidiyoruz. Hayat şartlarımız zor. Biz de isterdik temiz bir hayat herkes gibi kendi evimizde çocuklarımızla hayat geçinip giderdi ama kısmet olmadı. Bizim de rızkımız tarlalarda sürünüyoruz. 6 ay gelip bu çölde çalışıyoruz. Akrep, yılan, kırkayak elimize de geldi bizim hayatımız risktedir. Devlet bize sahip çıkmıyor. Demiyor tarım işçisidi, bize diyorlar ki 'yaylaya gidiyorlar'. Biz Urfa'dan buraya kadar geliyoruz, napalım memleketimizde iş olmadığı için, biz kalkıp oradan buraya kadar bu işe geliyoruz. Çocukları okuldan çıkartıp geliyoruz. Okula 2-3 ay geç kalıyorlar. Sorunlarımız oluyor, her yıl bir yerdeyiz. Devlet fakir, fukaraya sahip çıkmıyor böyle sürünüyoruz. Gidip zenginlere destek çıkıyor, fakirlere destek çıkmıyor. Elini bana uzatamıyor. Benim oturacak bir evim bile yok. 6 kızla ben tarlada sürünüyorum. Bu çocukların hepsi okuması gerekirdi, 2 aydır ben okuldan çıkardım. Kızıma 4 yıllık geleceğine 2 yıllık geldi, neden?"
"Bütün zorluk kadınların üzerinde"
Fadile Kurt da 3 çocuğu ve eşi ile birlikte mevsimlik tarım işçiliği yapıyor. Çocuklarının tarlada olmasını değil okul sıralarında olması gerektiğini vurgulayan Kurt, şöyle konuştu:
"Akşam gittiğimizde yemek yapıyoruz, çamaşır yıkıyoruz, çocukların banyosu derken geç vakite kadar çalışıyoruz. Sabah erken kalkıyoruz, aynı şartlarda onlara kahvaltı hazırlayıp getirmek zorundayız. Bütün zorluk kadınların üzerinde. Onlar için istediğimiz tarlada değil evde olsalardı, onları okutsaydık güzel şartlarda. Onların güzel birer meslek sahibi olmaları için okutup, tabi ki kimse böyle tarlada çocuklarını çalıştırmak istemez. Bu zorluklarda, bu şartlar altında bu sıcakta. Geçen sene yevmiye 304 liraydı bu yıl 607. Her şey pahalandıkça, yevmiye arttıkça değişen bir şey yok. Kazancımız ancak yememize yetiyor, başka bir şeye yetmiyor. Her şey pahalı oluyor, millet ne alacağını şaşırıyor. Akşama kadar biz 5 kişi çalışıyoruz bir günün ihtiyacını zor karşılıyoruz. Kazanç ne kadar pahalı olsa da her şey pahalı olunca değişen bir şey olmuyor."
Zeliha Kılıç, kadın olmanın mevsimlik tarım işçisi şartları altında daha da zor olduğunu, toplumun kadınlardan daha fazla şey beklediğini dile getirerek, şunları söyledi:
"Bu işin bitmesini, hayatımın daha iyi olmasını istiyorum. Bu soğanın bitmesini istiyorum, zaten eskisi gibi de soğan yok. Artık soğan eskisi gibi yetişmiyor. Geçen sene 400 TL idi yanlış hatırlamıyorsam bu yıl 600, arasında 200 lira fark var. Diğer yerlerle hemen hemen aynı. Suruç'tan buraya geliyoruz, buradan kazandığımız bir yarım yevmiyenin tamamını da yol parasına veriyoruz. Bu hayatta kız olanlar anlar bunu, çok zorluk yaşıyoruz kız olarak. Dışarı çıkmak istediğinde yer bulmak için bayağı bir çaba harcıyorsun. Bir erkek çaba harcamaz ama kızlar çok çaba harcıyor. Mesela bir kız eğer burada çalışmazsa 'neden çalışmıyorsun?' derler, erkek çalışmazsa öyle bir sorun yok. 'Çalışmak istemiyor' der, çalışmaz."
"Köyümüzde ne tarlamız, ne suyumuz, ne evimiz var, mecburuz"
Sorunlarını anlatmaya Türkçesinin yetmeyeceğini belirten Zeynep Noyanlı Kürtçe yaptığı açıklamada, kadınların alt yapının olmadığı tarlalarda yaşadıkları zorlukları dile getirdi. Noyanlı, çamaşırı ve bulaşığı elle yıkadığını belirterek, şu ifadeleri kullandı:
"İşimiz gerçekten zor. Biz sabahtan akşama kadar tarlaya gidip çalışıp eve geliyoruz. Çamaşır yıkamak, yemek yapmak, ekmek yapmak, çocukları yıkamak derken tek başıma zorlanıyorum. Ne sigortamız var ne de başka bir şeyimiz. 2 kişi çalışıp 4 kişiyi okula göndereceğiz, nasıl olacak? Bizi kurtaracak mı kazandığımız? Mecburen ben çalışmaya geliyorum. Köyümüzde ne tarlamız, ne suyumuz, ne evimiz var, mecburuz. Geç saatte geliyoruz, mecburen ateş yakıyoruz yemek yapmak için ama elektrik olsaydı ocağın üzerinde yemeğimi yapardım. Elektrik olsaydı makineyi çalıştırır çamaşırlarımı yıkardım. Şuan ateş yakıp, elle yıkamaya mecburum. Erkekler bize nereden destek olacak? Gelip yıkanıp, oturuyorlar çayları önünde biz de rezilliğini çekiyoruz. Çocuklarım da aynısı, bir kızım üç oğlum var. En büyük oğlum ortada bile yok."