Haberler

Meral Akşener'den Mahir Ünal'a Tepki: "Bu Sözleri Cahillikle Açıklamaya Kalkmak, Cahillik Kavramının İçini Boşaltmak Olur.

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın Cumhuriyet ile ilgili sözlerine tepki gösterdi. Akşener, “Bu sözleri cahillikle açıklamaya kalkmak, cahillik kavramının içini boşaltmak olur. Bu düpedüz, patolojik bir Cumhuriyet nefretine kılıf bulma gayretidir. Ve tepeden tırnağa art niyetlidir. Biz, bu arkadaşlardan, bu ülkenin kurucu değerlerine saygı göstermelerini, istiklal kahramanlarına vefa hissetmelerini veya en basitinden bir hayır dua etmelerini zaten beklemiyoruz. Ama yere batasıca nefretlerini kusmak için aziz Türkçemizi obje yapmalarını da kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal'ın Cumhuriyet ile ilgili sözlerine tepki gösterdi. Akşener, "Bu sözleri cahillikle açıklamaya kalkmak, cahillik kavramının içini boşaltmak olur. Bu düpedüz, patolojik bir Cumhuriyet nefretine kılıf bulma gayretidir. ve tepeden tırnağa art niyetlidir. Biz, bu arkadaşlardan, bu ülkenin kurucu değerlerine saygı göstermelerini, istiklal kahramanlarına vefa hissetmelerini veya en basitinden bir hayır dua etmelerini zaten beklemiyoruz. Ama yere batasıca nefretlerini kusmak için aziz Türkçemizi obje yapmalarını da kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz" dedi.

Meral Akşener, bugün partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener, grup toplantısında, AKP'den istifa ederek İYİ Parti'ye geçen Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba'ya rozet taktı. Fakıbaba, şunları söyledi:

"SANSÜR YERİNE DEMOKRATİK HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN YAŞANDIĞI BİR TÜRKİYE HAYAL EDİYORUM"

"Böylesine coşkulu, heyecanlı, davası vatan ve millet sevdası olan sizlerle beraber olmaktan ve aranızda bulunmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. 20 yıllık bir siyasetçi olarak samimiyetimle söylüyorum, siyasete ilk kez başlıyor gibi kendimi çok heyecanlı hissediyorum. Uzun yıllarını Anadolu'nun çeşitli yerlerinde hekimlik ve yöneticilik yaparak insanlığa hizmet için kendisini adamış, siyaseti halkın hizmetkarı olarak gören bir kardeşiniz olarak bugün burada olmamın tek sebebi, milletime duyduğum hizmet aşkıdır. Bu aşkın sizlerin de yüreğinde olduğunu görmek, aynı amaç için mücadele edeceğimizi bilmek beni son derece mutlu etmiştir. Sansür yerine demokratik hak ve özgürlüklerin yaşandığı, gelirin belirli bir zümre yerine tüm milletimize adil bir şekilde dağıtıldığı; kişiye veya menfaatlere uygun uyarlanan değil, herkese eşit davranan, kimsenin kayrılmadığı bir hukuk ve adalet sisteminin olduğu, ancak ve ancak daha önemlisi, kutuplaşan ve ayrışan bir toplum yerine kimsenin etnik kökenine, inancına bakılmaksızın herkesin birbirini sevgiyle kucakladığı bir Türkiye hayal ediyorum.

Şimdi artık bu hayalleri gerçekleştirmenin, her şeyi iyi yapmanın, hatta her şeyi çok iyi yapmanın zamanı gelmiştir. Hep birlikte ülkemizin hakkettiği refah seviyesini yakalayacağımıza canı gönülden inanıyorum. Bizim inancımız ve hayatıma yön veren değerlerimiz şunları söylüyor; eğer bir yerde yanlışlık, eksiklik, eğrilik, kötülük varsa bunu önce elinizle düzeltin. Yapamıyorsanız dilinizle düzeltin; konuşun, susmayın. Bunu da yapamıyorsanız hiç olmazsa kötülüğe, yanlışa taraf olmayın. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Zaza, Müslüman, Gayrimüslim, Alevi, Sünni ayırt etmeksizin insan ve vatan sevgisiyle kurduğu bu eşsiz Cumhuriyet'te kardeşçe, birlik ve beraberlik içerisinde yaşayacağımız, hak ve adaletin işleyeceği günler, inanıyorum çok yakında gelecektir."

Meral Akşener, grup toplantısında şöyle konuştu:

"DERİNLEŞEN YOKSULLUK, İNSANIMIZI İÇİNE ÇEKMEYE DEVAM EDİYOR"

Ülkemizin yaşadığı krizler sarmalı, maalesef her geçen gün büyümeye devam ediyor. Derinleşen yoksulluk, insanımızı içine çekmeye devam ediyor. Maaşlar kuşa dönmeye, cepler boşalmaya devam ediyor. Çünkü büyük ekonomi gurusu Bay Kriz ve üstün yetenekli ekonomi ekibinin 'Yeni Ekonomi Modeli' diyerek pazarladıkları ucube model yüzünden ekonomimiz can çekişiyor. Ülkemizi yap boz tahtasına çeviren, milletimizi de kobay olarak gören bu akılsız, şuursuz ve kuralsız ekonomi yönetimi, her hafta yeni bir zihni sinir deneyini Türkiye'ye dayatıyor. Bu deneyler zincirinin son halkasının adı belli oldu; Merkez Bankası olmayan bir ülke deneyi. Hayırlı uğurlu olsun.

Son zamanlarda varlığı zaten meçhul olan Merkez Bankası, geçtiğimiz günlerde 150 baz puanlık faiz indirimine gitti. Politika faizi yüzde 12'den yüzde 10 buçuğa indi. Ancak faizlerin düşüşü, sadece kağıt üzerinde kaldı. Çünkü artık piyasalar bile, Merkez Bankası kararlarını, piyasa deyimiyle söyleyeyim, 'satın almıyor'. Şirketlerin hiçbiri, Merkez Bankası'nın açıkladığı rakamlar üzerinden ticari krediye ulaşamıyor. Yani Bay Kriz'in maharetli yönetimi sayesinde artık, üfürme rakamlarla yapılan algı yönetiminin oyuncağı haline gelmiş bir Merkez Bankamız var. Piyasanın bile itibar etmediği bir Merkez Bankası, aslında yok hükmündedir. Bu kadar basit. ve maalesef geldiğimiz noktada, Bay Kriz'in sözüm ona faizle olan savaşının bedelini, ekonominin ağır gerçekleriyle karşılaşan cefakar milletimiz ödüyor. Bay Kriz'in keyfi uğruna 85 milyonun geleceğiyle oynanıyor.

"BU DÜNYADA FAİZCİLERİN EN ÇOK SEVDİĞİ KİŞİ RECEP TAYYİP ERDOĞAN'DIR"

Siz, Sayın Erdoğan'ın 'faize karşıyım' pozlarına bakmayın. Bu dünyada faizcilerin en çok sevdiği kişi, Recep Tayyip Erdoğan'dır. Bir yandan 'Faizle savaşıyorum' masalıyla milletimizi meşgul ederken öte yandan ne yapıyor? Milletin hazinesini gidip tefecilerin ayaklarına seriyor. 2022 yılı bütçesinde 240 milyar lira faiz ödemesi öngörmüşlerdi. Şimdi ne diyorlar? Faiz gideri 330 milyar lira. Üstelik öyle de rahat söylüyorlar ki arada 90 milyar lira fark var ama bunlarda en küçük bir utanma belirtisi bile yok. Bir düşünün, o 90 milyar lirayla neler yapılmazdı ki? Mesela gençlerimizin yurt sorunu çözülebilirdi. Mesela çiftçiye gübre desteği verilebilirdi. Mesela esnafa nakit desteği sağlanabilirdi. ya da mesela düşük emekli maaşlarının tamamı asgari ücret seviyesine çıkarılabilirdi.

Peki Bay Kriz bütün bunları yerine ne yaptı? 90 milyar lirayı götürdü faize ödedi. Peki neden? Tamamen iş bilmezliği yüzünden. Ekonomiden anlayan herkes uyardı. Hatta yanı başındaki vicdan ve sağduyu sahibi partilileri bile uyardı. O ise dinlemedi, bildiğini yaptı. Bitmedi. Aynı muhteşem ekip, 2023 yılı için de 290 milyar lira faiz ödemesi öngörüyorlardı. Getirdikleri bütçedeki faiz ödemeleri ne kadar biliyor musunuz? 565 milyar lira. Aradaki fark, bu kez 275 milyar lira. Yaklaşık 15 milyar dolar. Beceriksizlikleri yüzünden faize ödeyecekleri paraya bakın. Düşünsenize, 15 milyar dolarla milletin hangi dertlerine derman olunurdu?

Ekonominin bu altın çocuklarının 2024 yılı için öngördükleri faiz ödemesiyse 320 milyar liraydı. Şu anki tahminleri ne kadar biliyor musunuz? Tam 698 milyar lira. İki katından fazla. Tabii o da tutarsa. Üstelik bütün bu rakamlara, 1970 model kur korumalı mevduat uygulaması da dahil değil. Şimdi, bir bu rakamlara, bir de çiftçiye ödenen destek rakamlarına bakınca, sizce kim faizci? Bir bu rakamlara, bir de pandemide millete verilen nakit desteğine bakınca, sizce kim faizci? Milletimiz kan ağlarken faiz lobileri bayram ettiği bu tabloya bakınca, sizce kim faizci? Milletimiz enflasyon altında ezilirken bankaların 2022'in daha ilk 8 ayında geçen yıla göre 5 kat yüksek kar açıklamasına bakınca, söyler misiniz bana, sizce kim faizci?

"FAİZ BARONU BAY KRİZ İNAT ETTİKÇE, OLAN PİYASALARA, OLAN ÜRETİCİLERE, OLAN MİLLETİMİZE OLUYOR"

Faiz baronu Bay Kriz inat ettikçe, olan piyasalara, olan üreticilere, olan milletimize oluyor. Lafla, talimatla Merkez Bankası yönetmekte ısrar ettikçe, ekonominin gerçekleri bedel ödetiyor. Peki bu bedeli kim ödüyor? Tabii ki milletçe biz ödüyoruz. Çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız sıkıntıların sebebi, işte bu iş bilmezliktir. Türkiye'yi bu ucube sisteme mahkum eden Bay Kriz ve liyakatsiz kadrolarının dillere destan beceriksizliğidir. Bunun lamı cimi yok. Çünkü ekonominin limanı güvendir. Demokrasi olmazsa, adalet duygusu kaybolursa güven kalmaz. Güven olmazsa yatırım olmaz. Yatırım olmazsa iş olmaz, AŞ olmaz. İşte Bay Kriz'in bizi içine düşürdüğü sarmal, tam olarak budur.

Yıllar önce, bir reklam filminde ne diyordu? 'İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim.' İşte bu iktidar, artık insanlarımızın güvenini kaybetti. Milletimiz, Sayın Erdoğan'a güvendi, oy verdi. Ama bugün karşımızda artık bir başkası var. Bugün artık karşımızda, 'milletin adamı' diye ambalajlanan Sayın Erdoğan yok. Bugün artık karşımızda, Türkiye'yi enflasyon canavarına kurban eden; yandaşların, lobilerin, faizcilerin adamı Bay Kriz var.

"TOPLUMSAL BİR ÇÖKÜŞÜN AYAK SESLERİ ARTIK DUYULUR OLMUŞ, SAYIN ERDOĞAN HALA HAMASET PEŞİNDE"

Rahmetli Süleyman Demirel, enflasyonu tarif ederken der ki 'Enflasyon, sadece ekonomik bir hadise değildir. Ahlakı bozar, aileleri dağıtır. Enflasyon, aynı zamanda sosyal bir hadisedir'. Biliyorsunuz Bay Kriz, iş siyasi polemiğe geldiğinde, aile kurumu üzerinden hamaset yapmayı pek bir sever. Ama bu arkadaş, aile kurumu diye atıp tutarken sebep olduğu enflasyonun toplumda yarattığı sosyal erozyonun, ahlaki kırılmanın farkında bile değil. Ekonomik kriz almış başını gitmiş, bu arkadaş hala açılış peşinde. Evlerde tencereler kaynamaz olmuş, Bay Kriz hala nutuk atma peşinde. Toplumsal bir çöküşün ayak sesleri artık duyulur olmuş, Sayın Erdoğan hala hamaset peşinde. Yazıktır, günahtır. Gittiği her yerde miting gibi açılışlar olsun istiyor. Ama vatandaş artık, Bay Kriz'in mitinglerine gitmiyor. Çevresindekiler de aldıkları ballı maaşların hakkını verebilmek için talimatla işçileri, memurları miting meydanlarına gitmeye zorluyor. Arkasında hala kalabalıklar olduğunu zannetsin istiyorlar. Tıpkı Diyarbakır'da olduğu gibi.

"SANKİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'NİN AZİZ ÖĞRETMENLERİNDEN DEĞİL DE MARABALARDAN BAHSEDİYOR"

AK Parti iktidarının istisnasız her meslek grubuna karşı yürüttüğü kendisinden olmayanı itibarsızlaştırma politikası, geçtiğimiz hafta da öğretmenlerimizi vurdu. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerimizin mimarları olan öğretmenlerimiz, yine AK Parti'nin çarpık zihniyetinin prangalarına takıldı. Mesleki ve kişisel saygınlıkları bir kez daha çiğnendi. Sayın Erdoğan'ın Diyarbakır'da düzenlediği miting öncesinde Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürü'nün, ilçe müdürleriyle yaptığı bir toplantıda, adeta saadet zincirine yeni kurbanlar ararcasına, öğretmenlerimize miting alanında kalabalık yapmaları için talimat verdiği ortaya çıktı. Neymiş? Aralarında bir müdür, iki müdür yardımcısı, bir İŞKUR personeli, bir hizmetli, iki öğretmen de olmak üzere her okul, toplamda 10 kişi getirecekmiş. Güvenilir müdürler, müdür yardımcıları, kendilerine zimmetlenmiş öğretmenlerle yeterli kalabalığı sağlayacakmış. Şu utanmazlığa bir bakar mısınız? Sanki İl Milli Eğitim Müdürü değil de AK Parti İl Başkanı. Sanki bir devlet görevlisi değil de kast ajansı. Sanki Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin aziz öğretmenlerinden değil de marabalardan bahsediyor.

Bizim anlayışımıza göre, bir devlet görevlisinin elbette siyasi bir fikri olabilir. Ancak bir devlet görevlisi, görevini yaparken devleti yöneten kişilere değil, devletin kendisine bağlıdır. Yani milletin iradesine bağlıdır. Dolayısıyla kendisini göreve getiren siyasetçiye karşı kişisel bir minnet duygusu içerisinde hareket edemez. Siyasetçinin ikbal bekçisi olamaz. Yasaları da keyfine göre esnetemez. Şahsi fikirlerini ve beklentilerini talimata çeviremez. Hele de öğretmenlik mesleğinin onurunu asla zedeleyemez. Şimdiden uyarıyorum; herkes ayağını denk alsın. Bundan sonra gözümüz, bu tip haksız ve usulsüz uygulamaların üzerinde olacak. Çünkü üstadın da söylediği gibi; 'Sanma bu tekerlek kalır tümsekte. Yarın elbet bizim, elbet bizimdir.' Benden söylemesi.

"İKTİDARIN ISRARLA İTİBARSIZLAŞTIRMAYA ÇALIŞTIĞI BİR DİĞER MESLEK GRUBU DA DOKTORLARIMIZ"

İktidarın ısrarla itibarsızlaştırmaya çalıştığı bir diğer meslek grubu da doktorlarımız. Biliyorsunuz Sayın Erdoğan, en son 'Giderlerse gitsinler' demişti. Belli ki yetmemiş olacak, şimdi de gözlerini kalan doktorlarımıza dikmiş gözüküyor. Geçtiğimiz günlerde, Sağlık Bakanlığı bir yönetmelik yayınladı. Bu yönetmelik esasen, mevcuttaki bir açığı kapatmak için yapılacaktı. Ancak tabii ki klasik bir AK Parti hareketi olarak, yasakçı ve baskıcı bir yöntem geliştirildi. Normal şartlarda hekimlerimiz, üniversite hastanelerinde yarı zamanlı olarak çalışırken muayenehane açamıyorlar. Yani üniversitelerde yarı zamanlı çalışmak isteyenlere tek seçenek bırakılıyor, o da sözleşmeli çalışmak. Dolayısıyla serbest çalışma hakkı olmayan hekimlerimiz ya şehir hastanelerinde ya da özel hastanelerde çalışmaya mecbur bırakılıyor. Bu düzen, yaklaşık 10 yıldır bu şekilde işliyor. Ancak hekimlerimiz, bu durumdan dolayı hem özlük haklarını büyük ölçüde yitirdikleri hem de özel merkezlerin tahakkümünden bunaldıkları için, son yıllarda özel muayenehanelerde çalışmayı tercih etmeye başladılar. Bu da kamuda ve özellikle zincir özel hastanelerde, bazı branşlarda ciddi doktor açığına sebep olmaya başladı.

İşte geçen hafta çıkan yönetmeliğin tam olarak bu açığı kapatması beklenirken özel hastanelerin dışarıdan misafir hekim, konsültan hekim anlaşmalarına sınırlama getirildi. Bunun için belirlenen oran da özel hastanenin toplam hekim sayısının yüzde 15'i olacak şekilde ayarlandı. Yani şöyle düşünün; avukatların duruşmaya girecekleri mahkemelere sınır getirilmesi ne demekse bu yönetmelik de doktorlarımız için o demek.  Böyle bir saçmalık olabilir mi? Böyle bir sorun çözme anlayışı olabilir mi? Ayıptır, günahtır."

"ÖZEL HASTANELER YÖNETMELİĞİ'YLE ÖZEL HASTANE HEKİMLERİNİN AMELİYAT YAPMALARI ENGELLENMİŞTİR"

Akşener konuyla ilgili olarak operatör doktor Halit Urgan'a söz verdi. Urgan, "6 Ekim tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliği'yle özel hastane hekimlerinin ameliyat yapmaları engellenmiştir. Bu yönetmeliğe göre ülkemizdeki muayene hekimlerinin tamamına yakını, özel hastanelere getirilen kadro kısıtlamaları nedeniyle artık ameliyatlarını yapamaz hale gelmiştir. Birçok hekim arkadaşımızı, mevcut yasalar doğrultusunda muayene yatırımı yapmış, ruhsat almış, ertesi gün çıkartılan yönetmelikle ameliyat yapamaz hale gelmiştir. Özellikle cerrahi branş hekimlerinin, artık ameliyatlı tedavileri yapamayacağından hareketle bu yönetmelikten en çok zarar gören hekim kesimi olacağı, bununda fırsat eşitsizliğine neden olacağı aşikardır. Yönetmelikle hastaların hekim seçme hakkı kısıtlanacak, tedavisi devam eden birçok hasta mağdur olacaktır. İlgili yönetmeliğin hangi amaçla çıkartıldığı, bundan sonra muayene sahibi hekimlerin nasıl bir yol izleyeceği konusunda kamuoyu Sağlık Bakanlığı tarafından bilgilendirilmemiştir. Ne yazık ki Türk hekimi, kısa vadeli ve çoğunluğu palyatif olan sağlık politikalarının etkisiyle sık sık değişime uğrayan sağlık sistemi içerisinde yorgun düşmüştür" dedi.

Urgan'ın ardından sözlerine devam eden Akşener, şöyle konuştu:

"İNSAN SAĞLIĞI GİBİ ULVİ BİR KONUYU BİLE TİCARİ ALAN HALİNE GETİRDİLER"

"Buradan sağlık çalışanlarımıza ve vatandaşlarımıza sesleniyorum; iktidara geliyoruz, az kaldı ve iktidarımızdaki önceliklerimizden biri de milletimizi sağlık hizmetlerindeki, sağlık çalışanlarımızı da işlerindeki sıkıntılardan kurtarmak olacak. Konunun uzmanı arkadaşlarım çalıştı. İktidarımızda vatandaşlarımız, sağlık hizmetini engelsiz ve uygun şartlarda alacak, sağlık çalışanlarımız da huzurla çalışacak. Mesela mevcut sistemde, üniversite ve devlet hastanelerinde çalışan hekimler, özel hastanelerde çalışamıyor. Belli kurallar dahilinde bu kısıtlamayı kaldıracağız. İnsan sağlığı gibi ulvi bir konuyu bile ticari alan haline getirdiler. Bu saçmalığa son vereceğiz. Özel hastane ruhsatlarının taksi plakası gibi alınıp satılmasına izin vermeyeceğiz. Bu ticaret, özel hastane açmak isteyen yatırımcının önüne konan bürokratik engellerin bir sonucudur. Bu engelleri kaldırıp güvenilir bir denetimle sağlık yatırımlarının önünü açacağız.

Hastayla gerektiği kadar ilgilenmek yerine daha çok hasta görmeyi dayatan performans uygulamasına ve buna bağlı işleyen ücret politikasına son vereceğiz. Ek mesai imkanı getireceğiz. Hekimlerimiz, istedikleri takdirde, mesai saati sonrasında, hafta sonları da bir plan dahilinde çalışabilecekler. Hem bu emeklerinin karşılığını alacaklar hem de emeklilik haklarına yansıyacak. Görüyoruz ki ticarethaneye çevrilen sağlık kuruluşlarında ipin ucu kaçmış. Bölgesel entegrasyon sistemiyle sağlık işletmelerini, devlet-özel ayırmadan, bölgesel bir planlama kapsamına alacağız. Tüm potansiyel, yani mekan, ekipman ve sağlık çalışanları, bir planlama çerçevesinde en verimli şekilde değerlendirilecek. Tüm bu adımların teknik ayrıntılarını da arkadaşlarım daha sonra kamuoyu ile paylaşacaklar. Geri dönüşsüz bir hak kaybına sebep olacak bu yönetmelik konusunda da yürütmenin ivedilikle durdurulması ve hekimlerimizin bu haklı mücadeleden galip çıkmaları için İYİ Parti olarak sürecin takipçisi olacağız.

"SANDIK YAKLAŞTIKÇA AK PARTİ'Yİ BİR PANİK HALİ ALMAYA BAŞLADI"

Sandık yaklaştıkça AK Parti'yi bir panik hali almaya başladı. Yani bu arkadaşları artık, sandık sıkıştırmaya başladı. Bu durum, artık ayan beyan ortada. İktidarlarının sonuna yaklaştıklarını artık onlar da enselerinde hissetmeye başladılar. Bu yüzden de kirli zihniyetlerini apaçık ortaya döker oldular. Her hafta yaptıkları abuk sabuk çıkışlarla, imza attıkları yepyeni rezaletlerle artık siyasetin çivisini çıkardılar. Nitekim bu durumun yansımalarına, Sayın Erdoğan'ın son haftalardaki nefret dolu hezeyan ataklarında da şahit oluyoruz. Hadi biz zaten her haftanın olağan şüphelisiyiz de çiftçiler, kadınlar, gençler derken geçen haftanın talihli nefret objesi de Kürtler oldu. Tuttu, bu ülkenin eşit ve şerefli vatandaşları olan Kürtleri, PKK'lı ilan etti.

"CUMHURİYET'İMİZE DAİR HER ŞEYE, BASTIRAMADIKLARI BİR DÜŞMANLIK HİSSEDİYORLAR"

Peki kepazelik yarışı bununla bitti mi? Bitmedi. Çünkü biliyorsunuz, balık baştan kokar. Sayın Erdoğan'ın kendisinden görmediği herkese karşı duyduğu öfke ve nefretinin dışında, bir de bu arkadaşların bazılarında biliyorsunuz bir Cumhuriyet nefreti var. Bu memleketin temel değerlerine, kurucu iradesine ve Cumhuriyet'imize dair her şeye, bastıramadıkları bir düşmanlık hissediyorlar. Fıtratları böyle. Bunun son örneğini de Cumhuriyet Bayramı'nı idrak ettiğimiz bu hafta, AK Parti'nin bir grup başkanvekilinin ağzından çıkan ibretlik sözlerle gördük. Bu arkadaş, her bir cümlesi ayrı bir patolojik vaka olan bir açıklama yaptı. Dedi ki 'Maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir. Bugün konuştuğumuz Türkçeyle bir düşünce üretemeyiz. Sadece konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz.'

Şu rezalete bakar mısınız? Tarihi fesli meczuplardan öğrenmiş bir sözde entelektüelin hezeyan dolu şu analizine bakar mısınız? Neymiş? Bu fevkalade aydın arkadaşımız, çığır açıcı düşüncelerini Türkçe dilinde üretemiyormuş. Sadece konuşabiliyormuş ve bundan da çok mustaripmiş. İşte size, 'Keşke Yunan kazansaydı' diyen ucube bir zihniyetin Kahramanmaraş şubesi. Milli mücadelede destan yazan Kahramanmaraşlıların şanına ve Arslan Bey'in aziz hatırasına dil uzatan bu arkadaşa buradan hatırlatmak istiyorum: Biz, ezelden beri Türkçe konuşuyoruz. Yani Cumhuriyet ile bizim dilimiz değişmedi, sadece alfabemiz değişti. Bu değişim de Türkçe düşünen ve Türkçe konuşan milletimizin, yeni Türk harfleriyle Türkçe yazmayı da öğrenmesi ile kültürümüzün gelişimindeki en önemli adımlardan biri oldu.

"TÜRKÇE, NİCE TÜRK CUMHURİYETİ'NİN DİLİDİR"

Üstelik Türkçe, sadece Türkiye'nin değil, Azerbaycan'ın da Doğu Türkistan'ın da Özbekistan'ın da Kazakistan'ın da ve nice Türk cumhuriyetinin dilidir. Türkçe, Göktürklerden Selçuklu'ya, Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar binlerce yıllık kadim tarihimizi birbirine bağlayan harçtır. Eğer ki bugün Türkiye Müslüman ülkeler arasında en yüksek okuma yazma oranına sahip olabilmişse bunu, Cumhuriyet'in eğitim reformlarına borçludur. Evet, doğrudur. Düşüncenin tuğlası, kelimelerdir. Kelimeler olmadan düşünce inşa edemezsin. ve kelimelere ne kadar hakimsen düşüncen de o kadar zengin olur. Bu sebeple değişimler, ilk edebiyatta başlamıştır. Cumhuriyet, Türkçemizi sarayın zindanlarından kurtarmış, Türkçemize vurulan prangaları çözüp, dilimizi özgürleştirmiştir. Yusuf Has Hacip'in, Ali Şir Nevai'nin, Kaşgarlı Mahmut'un, Yunus Emre'nin, Pir Sultan Abdal'ın eşsiz Türkçesine yeniden kavuşmamızı sağlayan da bu olmuştur. Bu özgürleşme, önce edebiyatta dallanmış ve toplumun her alanına yayılmıştır. Yani aslında, Cumhuriyet ile başlayan harf inkılabı, Türk milletinin topyekün prangalarından kurtulma yolculuğunun da hayati bir adımıdır.

Bugün internetin bilgiye erişimi kolaylaştırdığından bahsediyoruz, değil mi? İşte Türkçenin özgürleşmesi de toplum ile bilim arasındaki bariyerleri aynı şekilde ortadan kaldırmıştır. Okuma yazma oranını yükseltmiş, düşüncelerimiz için yeni bir çağ açmıştır. Cumhuriyet'in edebiyata, düşünce dünyamıza, bilime ve eğitime katkılarını, Cumhuriyet'in ne büyük bir şahlanış olduğunu bu aziz milletin oyuyla seçilmiş olan bir vekile anlatmak zorunda olduğum için gerçekten utanç duyuyorum.

"BU DÜPEDÜZ, PATOLOJİK BİR CUMHURİYET NEFRETİNE KILIF BULMA GAYRETİDİR"

Neymiş? Bu Türkçe ile düşünce üretilmezmiş. Bu sözleri cahillikle açıklamaya kalkmak, cahillik kavramının içini boşaltmak olur. Bu düpedüz, patolojik bir Cumhuriyet nefretine kılıf bulma gayretidir. ve tepeden tırnağa art niyetlidir. Biz, bu arkadaşlardan, bu ülkenin kurucu değerlerine saygı göstermelerini, istiklal kahramanlarına vefa hissetmelerini veya en basitinden bir hayır dua etmelerini zaten beklemiyoruz. Ama yere batasıca nefretlerini kusmak için aziz Türkçemizi obje yapmalarını da kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz.

Türkçede düşünemiyor musun? O, senin kapasite problemin. Çünkü düşünce üretebilmek için, öncelikle düşünebilmek lazım. Asırladır Türkçe düşünen, Türkçe yazan ve Türkçe konuşan nice büyüğümüz düşünmüş, eserler üretmiş. Hepsinin külliyatı ortada. Aç oku. Siz en küçük bir düşünme yetisine sahip oldunuz da Türkçe mi size engel oldu? Siz bir kitap açıp okumayı denediniz de alfabe mi size engel oldu? Siz bu millete, bu memlekete yararı olan bir değer setine sahip oldunuz da Cumhuriyet mi size engel oldu? Yuh olsun. Yazıklar olsun.

"20 YIL BOYUNCA YAPAMADIKLARINI GİDERAYAK YAPABİLMEK İÇİN ÇIRPINIYORLAR"

Asıl mesele ne biliyor musunuz? 20 yıl boyunca yapamadıklarını giderayak yapabilmek için çırpınıyorlar. 20 yıl boyunca düşman bildikleri Cumhuriyet'imizi giderayak yıpratmak için çabalıyorlar. 20 yıl boyunca karınlarını ağrıtan kurucu değerlerimizi giderayak yok etmek için uğraşıyorlar. Cumhuriyet'imizin aç insanımızı tok kılma sevdasından, bozkırı yeşile çevirme kavgasından, milletine kol kanat geren kerim devlet anlayışından hiçbir zaman nasibini alamayanların, Atatürk'ümüzü anlamasını elbette beklemiyoruz. Ancak Cumhuriyet'i kuranları kötüleyip vatanı satanları yüceltenlerin, hürriyetin tarihini beğenmeyip istibdadın tarihini yazma heveslerinin ardında ne yattığını da çok iyi biliyoruz.

Onların sahip olmayı düşledikleri o düşünce setinin, Cumhuriyet düşmanı, Atatürk düşmanı, Türkçe düşmanı, Türk düşmanı ve öz kültürüne yabancı, gayri milli bir düşünce seti olduğunu da çok ama çok iyi biliyoruz. İşte o nedenle aslında bugünkü mücadele, AK Parti ve İYİ Parti mücadelesi değildir. Bugünkü mücadele, Vahdettin'in gemisine binenlerle Mustafa Kemal'in büyük vizyonunun peşinden gidenlerin mücadelesidir. ve bizler, dimdik ayakta oldukça kirli amaçlarına asla ulaşamayacaklar. Hürriyetine aşık aziz Türk milletine asla diz çöktüremeyecekler. Bu kadar açık, bu kadar net.

"AK PARTİ İKTİDARININ CİDDİYETSİZ ELLERİNDE, DEVLETE DUYULAN GÜVENİN DE İÇİ BOŞALTILIYOR"

Her bir vatandaşının gönlünde varlığıyla huzur ve güven vermesi gereken devletimiz, bu beceriksiz yönetim anlayışının elinde, artık varlığıyla sadece şüphe ve endişe hissettiriyor.  Mesela bir atama haberini duyduğumuz zaman, 'Acaba yine kimin akrabası bir yerlere atandı' diye düşündürüyor. Mesela bir müjde verileceği zaman, verilenin misliyle geri alınacağı biliniyor. Mesela bir mahkeme kararı çıktığı zaman, kararın mutlaka siyasi bir ayağının olduğu tahmin ediliyor. Mesela bir vergi indirimi söz konusu olduğunda, indirimin vatandaşa değil yandaşa yapıldığı görülüyor. AK Parti iktidarının ciddiyetsiz ellerinde, devlete duyulan güvenin de devletin niteliğinin de niceliğinin de asaletinin de içi boşaltılıyor.

Ülkenin kaynaklarının bir grup yandaşa tahsis edildiği, refah seviyelerinin arasındaki farkın her geçen gün daha da açıldığı, nüfusun büyük bir kesiminin yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir ülkede demokrasinin varlığından söz edemeyiz. Çünkü mesela, demokrasinin tam ve kamil bir şekilde uygulandığı ülkelerde, eğitime teşvik vardır. Eğitimli bir iş gücünün ekonomik büyümeye de yardımcı olacağına dair bir bilinç vardır. Mesela demokratik ülkelerde, kanunlar güçlü, mahkemeler bağımsız, haklar güvence altındadır. İktidarın ekonomiye keyfi müdahaleleri yoktur. Yani sözde bir ekonomistin 'yaptım oldu' kararları, demokratik ülkelerde işlemez. Mesela demokratik ülkelerde, kısıtlamalar çok azdır. Bütün modern ekonomiler de dürüstlüğe ve şeffaflığa dayanır. Yani TÜİK'in makyajlı enflasyon rakamlarının, doğruları daha rahat gizlemek için çıkarılan sansür yasalarının, Doçent Doktor Nebati Bakan'ın epistemolojiden kopuk açıklamalarının ve Bay Kriz'in aklı ve bilimi reddeden, doğruyu söyleyeni hain, terörist ilan eden nobran tavrının, demokratik ülkelerde yeri yoktur."

Meral Akşener'den Mahir Ünal'a Tepki:
Kaynak: ANKA / Güncel
Asgari ücret zammında 2 ihtimal üzerinde duruluyor

2 ihtimal üzerinde duruluyor! İşte asgari ücret zammı için beklenen rakam

Bakan Kacır'ın konvoyunda kaza: Milli Yol Partisi il başkanı öldü, yaralılar var

Bakan Kacır'ın konvoyunda kaza! İl başkanı hayatını kaybetti, yaralılar var

Meteoroloji'den 49 il için sarı ve turuncu kodlu uyarı

Bere, eldiven dolapta ne varsa çıkarın! Meteoroloji'den 49 il için kritik uyarı

Naci Görür'den kritik uyarı: Antalya'daki fay sistemi 7 ve üzeri deprem üretebilir

Naci Görür'den bir ilimiz için korkutan uyarı: 7 ve üzerinde deprem olabilir

title