'Medyanın kadına şiddeti besleyen bir dili var'
Kolaylı: "Medyanın kadına şiddeti besleyen, körükleyen bir dili var. Bu dili kesinlikle ret ediyorum. Özellikle bu noktada kadın gazetecilere çok görev düşüyor. Bu işi aşacak olanlar kadın gazeteciler ve kadın aktivistlerdir."
(Röportaj: Ömer ALMAS-İPEKYOL)
Huriye Gül Kolaylı, aktivist, yazar, gazeteci… Kadın hareketlerinin temsilcisi ve öncüsü… Yaklaşık 30 yıldır çeşitli gazete ve dergilerde fikirlerini dile getiren Kolaylı'yla Urfa'da düzenlenen Gazeteciler Konfederasyonu Başkanlar Kurulu'nun 3. Toplantısı'nda buluştuk. Son yıllarda çok sık olarak gündeme gelen kadın cinayetlerini, bunların altında yatan sebepleri, medyanın kullandığı dili, toplumun bu tür cinayetlere yaklaşımını sorduk, Kolaylı cevapladı.
Huriye Gül Kolaylı Kimdir?
Bursa'da 30 yıla yakındır gazetecilik yapıyorum. Çeşitli yerel gazeteler ve dergilerde çalıştım. Uzun yıllardır Bursa'daki tüm kadın hareketlerinin takipçisiyim. Bursa'da ciddi bir şekilde gelişme gösteren sanayiden dolayı emek haberciliğine ağırlık veriyorum. Bunları ben kent savunması olarak görüyorum. Bu çalışmaları yerinde yani sokakta takip ediyorum. Benim tarzım bu. Kısacası kendimi saha ve sokak gazetecisi olarak tanımlandırıyorum.
Uzun yıllardır bu mesleğin içerisindesiniz peki medyada kadın nasıl yansıtılıyor peki?
Medyanın kadına şiddeti besleyen, körükleyen bir dili var. Bu dili ben kesinlikle ret ediyorum. Özellikle bu noktada kadın gazetecilere çok görev düştüğünü düşünüyorum. Bu işi aşacak olanlar kadın gazeteciler ve kadın aktivistlerdir. Türkiye'de medyanın toplumsal cinsiyetçi dili üzerine ilk isyan bayrağını çekenler üniversitelerde kurulan kadın araştırma merkezleridir. Bunlar bu konuyu gündeme getirdiler ve medyanın cinsiyetçi yayınını tartışmaya açtılar. Ardından kadın örgütleri bu konuyu Türkiye'nin her yerinde gündeme getirmeye başladılar. Geçtiğimiz günlerde Bursa'da bir haber ajansı tarafından servis edilen bir haberde aynen şu ifadeler yer aldı: 'Kocası cezaevinde olan bir kadın, sevgilisi ile gezerken eski sevgilisi tarafından öldürüldü.' Haberin veriliş biçimi öylesine toplumsal cinsiyetçiliği kullanıyor ki, katili masumlaştırıp ve haklılık payı veriyor. Üstelik Bursa'da yayınlanan 8 yerel gazetede aynı başlık ile verilmiştir. Üstelik bu haber çok güzel bir habermiş gibi servis edildi. Ben haberi birçok insana gösterdim ve hepsi aynı cevabı verdi: 'Su testisi suyolunda kırılır'. Üstelik bunu farklı birçok siyasi görüşü farklı olan kişilere sordum. Ama hepsi aynı cevabı verdi.
Yani Urfa, Bursa fark etmiyor, erkek her yerde aynı düşünüyor?
Evet, hiçbir şey bir kadının özel yaşantısından dolayı öldürmeyi hak ettirmez. Söz konusu olan bir can ve insan hayatı... Ama medya kullandığı toplumsal cinsiyetçi dil ile cinayeti tetikleyen bir dil kullanıyor. Yapılan bütün haberlere baktığımız zaman namus ve töre gibi katile masumiyet yükleyen gerekçileri sürekli öne sürüyorlar. Bu Urfa'da ve tüm basında mevcut. Onun dışında kadınları üçüncü sayfa ve arka kapak güzelleri olarak vermesi... Bunun yanında topluma bir kadın modeli dayatması, aslında Türkiye'nin gelenekleri ile örtüşmeyen bir kadın modeli dayatması. Yine televizyon ekranlarındaki evlilik programlarında kadını aşağılayan ve ezen, kadını bir meta olarak kullanması. Bunlar hep medyanın cinsiyetçi dillerini körükleyen ve kadına şiddetin özendirdiğini düşünüyorum.
Kadına yönelik şidette doğu ve batı arasında bir fark varmı?
Kadına şiddet tüm dünyada olan bir şey. Bu olayı batı ülkelerinde de görmek mümkün. Ama bu durum Türkiye'de daha fazla. Son 12 yıldır bin 400'ün üzerinde kadın cinayeti yaşandı. Örneğin Bursa bazında baktığımız zaman gelenekler, kültür, yoksulluk ve özellikle eğitim ile sanırım kadına şiddet doğuda daha fazla. Ama İstanbul gibi sanayileşmiş ve göç alan yerlerde benzerlikler görülüyor. Sonuçta pek bir şey değişmiyor. Kadın İstanbul, Ankara, Urfa, Hakkâri ve bütün illerde benzeri nedenlerle canından oluyor.
Peki, son zamanlarda gündeme gelen devletin kadına bakışı var. Mesela Türk Dil Kurumunun 'müsait kadın' tabiri?
Bunlar kesinlikle kabul edilebilir değil. Sonuçta erkek egemen toplum kendi dilini, kendi tavrını, eşitsizlikçi bakış açısını zaten topluma her şekilde dayatıyor. Türk Dil Kurumu, Türk Ceza Kanunu ve eğitim sistemi ile dayatıyor. Örneğin eğitim sistemine baktığınız zaman erkek çocuğu 'Ali top at', kız çocuğu ise 'Ayşe bebek al' şeklinde ayrımlar mevcut. Aklınıza gelen her alanda kadını ötekileştiren ve üretimin dışına ve eve iten bir bakış açısı var. Biraz uç bir düşünce olacak ama ben kadın örgütlerinin toplantılarına gittiğim zaman 'kadın annedir kutsaldır' söylemi ile karşılaşıyorum. Ben bu söylemi ret ediyorum. Ama kimse kusura bakmasın ben önce kadınım sonra anneyim. Kadın olmasaydım anne olmam mümkün değildi. Annelik kimliğinin öne çıkarılması ile kadın eve hapsediliyor. Bu kutsallığın altına kadın sığdırılıyor. Böyle olunca çalışma hayatı başta olmak üzere birçok şeyden öteleniyorsun. Kadının hatun ve bayan gibi sıfatlarla isimlendirilmesine de karşıyım buda cinsiyetçi bir dil.
Yerel ve ulusal medyaya bu noktada ne görev düşüyor?
Özellikle medyanın kadına karşı bir dil geliştirmesi gerekiyor. Kadına şiddet ve tecavüz haberlerini verirken, katilleri ve zanlıları verirken, katilleri masumlaştırma söyleminden uzak durması gerekiyor. Bu haber editöründen yazı işlerine, haberi yapan muhabire kadar zincirleme bir eğitim süreci. Özellikle bu süreçte kadın gazetecilere büyük rol düştüğünü düşünüyorum. Bu medyanın cinsiyetçi dili durduracak olan yine kadın ve kadın dostu gazeteciler.
Sahada çalışan bir kadın gazeteci olarak ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Bir dönem medyada kadın diye bir araştırma yapmıştım. Son yıllarda Bursa'da kadın yazı işlerinin sayısı arttı. Ama tüm iş alanlarında karar verme mekanizmasında erkek ağırlıklı. Ayrıca erkek üniforması giyip yönetici olup, kadına dair bir farkındalık üretmeyen kadınlar bunlar.Ben kadın bakış açısı derken erkek cinsiyetini de ötelemiyorum. Erkek insan, kadın insan, sonuçta insan olması önemli. Aslında bu sorunun asıl temeli kadını insanda eşitlemek.
Adaletin taciz ve tecavüz suçlularına yaklaşımını nasıl buluyorsunuz? Toplum vicdanı rahat mı?
Türkiye'de birçok taciz ve tecavüz olayında kişiler gereken cezayı almıyor. Özellikle tacizcilere ve tecavüzcülere en büyük cesareti veren bu. Yasaların uygulanması ve bunların ellerini kollarını sallayarak gezmesi... Örneğin Bursa'nın Çalı ilçesinde 14 yaşında bir kıza 14 kişi tecavüz etti. Bunlar gözaltına alındılar. Fakat kısa bir süre sonra bunlar tekrar serbest bırakıldılar. Serbest bırakılmalarının ardından aile çocuklarını köyde kurban keserek ve hediye alarak kutladı bu durumu. Sanki erkekliklerini ispatlayayım iyi bir şey yapmışlar havası oluştu. Sonuçta bu döngü kırılmadığı sürece taciz ve tecavüz gibi olaylar devam edecek. Kadına ölümden bir önceki en büyük şiddet tecavüz. Tecavüzü de ben iki başlıkta topluyorum. Biri toplumsal tecavüz, diğeri ise bireysel tecavüz.Bireysel tecavüz az önce bahsettiğimiz gibi. Bunda da Özgecan Aslan olayı Türkiye'de bir milatoldu. Örneğin Bursa'da gezi eylemlerinden sonra en büyük yürüyüş Özgecan için yapılan yürüyüş oldu. Bu yürüyüşte A'dan Z'ye bütün siyasi duruşlar yan yana geldiler ve tek sloganda birleştiler. Sanırım bundan sonraki yasaları halkın ve sivil toplumun Özgecan olayında olduğu gibi zorlaması gerekiyor. Tecavüzün toplumsal yanına gelince bu duruma biraz farklı bakıyorum. Tecavüz savaşı çıkaran erkek egemen toplumun yenen tarafın yenilen tarafı ezmek ve yok etmek için kullandığı bir araç hali. Bu yüzlerce yıl kullanılmış. Biz bunun adına etnik tecavüz diyoruz.
Siz bir haberci olarak hiç karşılaştınız mı böyle mağdurlarla?
Yakın tarihte ikinci dünya savaşında ve Saray-Bosna'da yaşanmıştı. Ben Saray-Bosna'da tecavüze uğrayan kadınlarla konuştum. Onlar şunu anlattılar: 'Bizim her gün beraber oturduğumuz mahalle komşumuz melek gibi insan bir anda kitle psikolojisi ile canavara dönüştü. Ve bu insan benim küçük bebeğime bile tecavüz etti.' Şimdi bunun bir benzeri Suriye'de IŞİD tarafından yaşanıyor. Bu bir savaş silahı olarak kullanılıyor. Birde gözaltındakilere tecavüzler var. Dünyanın neresine giderseniz gidin "faşist iktidarlar" gözaltında tecavüzü sistematik olarak uygulamışlar. Latin Amerika ülkelerinden tutunda batıda Sırplara kadar.
Ya Türkiye'de?
Türkiye'de 12 Eylül öncesi ve sonrası tecavüzler sistematik şekilde uygulandı. Güneydoğu'da yakın bir tarihe kadar kadınlara sistematik olarak tecavüz uygulandığını biliyorum.