Marmara İletişim Dergisi Toplantıları
Gazeteci-yazar Turan Kışlakçı, "Medya en ufak bir sorunu öne taşıdığında bütün mülteciler aynıymış gibi algı oluşuyor.
Gazeteci-yazar Turan Kışlakçı, "Medya en ufak bir sorunu öne taşıdığında bütün mülteciler aynıymış gibi algı oluşuyor. Medyada görülenler aslında hakikati yansıtmıyor." dedi.
Kışlakçı, Sultanahmet'teki Marmara Üniversitesi Rektörlük binasında Marmara İletişim Dergisi Toplantıları kapsamında düzenlenen "Mülteciler ve Medya" toplantısında konuştu.
Orta Doğu'da göçe bakış hakkında değerlendirmelerde bulunan Kışlakçı, "Savaşlar ve siyasi baskılar, ulus devletlerin çöküşü sonrası bu coğrafyalarda sıkıntılar meydana geldi. Sınırlar sorunu var. Nüfus mübadelesine asla izin vermiyorlar. Mesela Ürdün, onların kendi halkına karışmaması için büyük önlemler alıyor. Birçok Arap ülkesinde aynı durum söz konusu." diye konuştu.
Kışlakçı, Orta Doğu ve Afrika'dan Avrupa'ya yapılan göçlere dikkati çekerek, mülteci ve göç konusunu medya başlığında değerlendirdi.
Göç algısında medyanın olumsuz haberler yapmasının etkili olduğunu dile getiren Kışlakçı, şunları kaydetti:
"Mültecileri iş üretemeyen, çalışmayan insanlar olarak gösteriyorlar. Türkiye'de özellikle bazı gazeteler bunu hükümete karşı kullanmak için yaptılar. Medya en ufak bir sorunu öne taşıdığında bütün mülteciler aynıymış gibi algı oluşuyor. Medyada görülenler aslında hakikati yansıtmıyor. 100 yıl sonra bu haberleri okuyanlar ne düşünecek? 100 yıl sonra belki de mülteci hiç kabul edilmeyecek. Bunlar tarihsel bir belge. Müslüman coğrafyada göç önemsenen bir şeydi. Bu dinin Peygamberi göç etti."
"Modern dönemde göç ve mülteci kötü gösteren bir medya var." diyen Kışlakçı, Orta Doğu'da olumsuz haberlerin ve tepkilerin giderek arttığını söyledi.
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Üyesi Doç. Dr. Yusuf Adıgüzel ise "Akademide ve Medyada Mülteciliğin Temsili" başlıklı sunumunda mültecilik ve göç kavramlarını açıkladı.
Adıgüzel, dünyadaki mültecilerin durumu hakkında bilgiler vererek, "Beyaz yakalıların göçleri mülteciler gibi değil. Bunlara daha makbul göçler diyebiliriz. Bir de mültecilerin göçleri var. Mültecilik dünyada neredeyse Müslümanlarla bir arada kullanılıyor. Avrupa'ya gidenlerin çoğunu Müslümanlar oluşturuyor. Mülteci konusu daha çok Müslümanlar üzerinden tartışılıyor. Göçmenlik yasal bir statü. Mültecilik ve göçmenlik aynı şey olmamasına rağmen bunlar günlük hayatta sıkça karıştırılıyor. Zorunlu göç insanlara büyük travmalar yaşatıyor. Uzun süreli başka bir toplumda yaşamak, sizin geçmişten getirdiğiniz şeyleri değersiz kılıyor. Farklı bir toplumla yüzleşmek sizi birçok şeyden fedakarlık yapmak zorunda bırakıyor. Ev sahibi toplumlar gelenleri kendilerinden kabul etmedikleri için davranışları farklı oluyor." değerlendirmelerinde bulundu.
Medyanın diğer aktörlerin de mülteci algısını etkilediğini aktaran Adıgüzel, Batı medyasında mülteciler konusunda oluşturduğu algı örneklerini anlattı.
Adıgüzel, mültecilerin bulundukları ülkelerde "farklı" olarak algılanması insanların Müslüman ülkelerden gelmesinden kaynaklı olduğunu dile getirerek, mültecilerin demografik, ekonomik ve kültürel manada tehdit olarak algılandığına dikkati çekti.
Mültecilerle alakalı haberlerde terör ve suç kavramlarının bir arada kullanıldığına vurgu yapan Adıgüzel, şöyle devam etti:
"Suçla özdeşleştirme göçmelere karşı bir fobi oluşturuyor. Avrupa'da sığınmacı veya yabancı korkusu diye bir korku türü var. Bu söylemin olumsuz olması Avrupa'da aşırı sağa kaymaya neden oluyor. Hatta ırkçı partilerde çok büyük yükselişler oldu. Almanya'da ilk defa meclise girdiler. Türkiye'de mülteci denince de akla Suriyeliler geliyor. Bunu siyasette araçsallaştırıldığını görüyor. Vatandaşlık üzerinden propaganda yapıldığını görüyoruz. Medyanın bakışı da siyasilerin bakışından pek farklı değil. Haberin dilinde bir sorun var. Haberler dili mülteciyi olumsuzluyor. Suçlu, yasa dışı kavramlarıyla bir arada kullanılıyor mülteci kavramı. Mültecilerin kendisi zaten bir zorunluluk. Ülkeye bir yol bulup girmeyi gerektiriyor. Mülteciyi olumsuzlayan ifadeler, insanların tercihen göç ettikleri algısını oluşturuyor."
Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gönül Eda Özgül de toplantıda "Sınır Kapıları, Dikenli Teller, Yollar, Kamplar ve Çocuklar: Kurban ve İstisna Olarak Mu¨lteci" başlıklı makalesini sundu.
Modernitenin yanılsamalar üzerinde durduğunu belirten Özgül, "mülteci krizi" adlandırmasının modern düzenin krizi olduğunu söyledi. Özgül, mülteci kavramının modernitenin dışında kalan bir figür olduğunu dile getirerek, "Her ne kadar modernite akış kavramıyla niteleniyor olsa da bu da bir tür yanılsama. Bu krizle birlikte sınırların pek de bulanıklaşmadığı görüldü. Bu anlamda mülteci figürü üzerinden modernliğin kendisini sorgulayabiliriz. Ötekileştirmeler ve ayrımlar modern dünyanın zeminini oluşturan bir hale geldi." dedi.
En temel sorunlardan birinin de mültecinin kurban olarak inşa edilmesi olduğunu aktaran Özgül, "Bu yolla mülteci özne olmaktan uzaklaştırılıyor. Kurban tanımlaması mülteciyi nesneleştiriyor. Kültürün alanında çıkararak doğanın alanına yerleştiriyor. Bu durumun modernlikten kaynaklanan bir sorun olduğunun üzeri örtülüyor. Kurbanlaştırılan mülteciler olaya sadakatlerini yitiriyorlar. Sorunun mültecilerden kaynaklandığı algısı oluşturuluyor." ifadelerini kullandı.
Toplantının moderatörlüğünü Marmara İletişim Dergisi Editörü Yrd. Doç. Dr. Hediyetullah Aydeniz yaptı.
Toplantı öncesinde "İMTİZAÇ: Ayrış-madan Uyuma Uluslararası Göç ve Toplumsal Uyuma Yönelik Araştırma Sergisi"nin açılışı yapıldı.