"Küreselleşme, bütün renkleri yok etmeye yönelmiştir"
Felsefeci, akademisyen ve yazar Prof. Dr. Teoman Duralı, felsefenin evrensel olduğunu ancak yerel ve milli olandan beslendiğini söyleyerek, "Günümüzde böyle değil artık. Yere batasıca küreselleşme, bütün renkleri yok etmeye yönelmiştir.
Felsefeci, akademisyen ve yazar Prof. Dr. Teoman Duralı, felsefenin evrensel olduğunu ancak yerel ve milli olandan beslendiğini söyleyerek, "Günümüzde böyle değil artık. Yere batasıca küreselleşme, bütün renkleri yok etmeye yönelmiştir. Çok yakın bir geçmişe kadar dediğim gibiydi ve o dediğim karakteristik üniversiteleri, medreseleri yapıcı kılmıştır. Özgünlükler ortaya çıkmıştır. Rus, Alman ve Osmanlı-Türk düşünce hayatı vardı. İspanyol ve İtalyan felsefesi birbirinden farklı olaylardı. İçinden çıktığı kültürden nemalanmıştı. Zaten filozof, bir çeşit radara benzer. Çevresindeki değerleri toplayıp sistemleştirir ve bunu tekrar toplumuna geri verir." dedi.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi, kuruluşunun 150'nci yıl dönümü dolayısıyla bazı dersleri online erişime açtı.
"Darülfünun Dersleri" başlığı altında Youtube'da yayınlanan canlı derslerin üçüncüsüne Prof. Dr. Teoman Duralı konuk oldu.
Moderatörlüğünü İÜ Felsefe Bölümü'nden Prof. Dr. Cengiz Çakmak'ın üstlendiği üniversitenin anlamı ve önemi konulu derse katılan Duralı, "Üniversitenin anlamını anlatırız da önemini ölçmeye neredeyse imkanımız yok. Çünkü insanın kurduğu en önemli ve en hayati kurum olan okulun da bir parçasıdır." ifadelerini kullandı.
Teoman Duralı, yazının icadıyla okul kurumunun kuruluşunda paralellik olduğunu, okullaşmanın yeni bir sürecin başlangıcı olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Bizde, eğitim ve öğretim karıştırılır. Eğitim doğal bir öğrenme sürecidir. Yaşamın akışında cereyan eder. Nasıl oturulur, kalkılır, yenilir, içilir? En önemlisi de dil. Nasıl konuşulur? Bunların hepsini bize eğitim verir. Nereden devşirir malzemesini, toplumun sahip olduğu gelenek ve görenek servetinden. Buna, kültür diyoruz. Okul farklı bir olaydır, bir kurumdur. Kurumlaşmayla birlikte, sunilik baş gösterir, eğitimin tabiiliği dönüşür. Belirli bir mekanı vardır. Öğretici ve öğreten vardır. Eğitim, yaşama sanatını, yaşamanın girdisini çıktısını bize verirken, okul ise bilgiyi derleyip aktarmaktadır."
"Heraklitos, insanın akıl varlığı olduğu bilincini keşfetmiştir"
Okullaşmanın tarihini anlatan Duralı, "Heraklitos, insanın akıl varlığı olduğu bilincini keşfetmiştir. Bu bilinç üzerine yeni bir okullaşma olayı baş göstermektedir. İnsanın akıl varlığı olduğunun bilincine varması ve bu bilinci işleyerek kurumlaştırması felsefe bilimdir. Bu bilinç üzerine inşa edilen kurum, felsefe bilimdir. Eflatun, bu muazzam kurumun, tarihin en önemli kurumlarından biri olan felsefe bilimin temellerini atıyor. O kurumun inşası, anlam ve ehemmiyeti onun talebesi Aristoteles tarafından tayin ediliyor." diye konuştu.
Prof. Dr. Duralı, okulun ilk örneği olarak Eflatun'un Akademia'sını göstererek, bunun tarihteki ilk yüksek öğretim kurumu olduğunu aktardı.
Yüksekokul, üniversite denilen okulda söz konusu olanın "akıl" olduğunu vurgulayan Duralı, "Akıl, felsefe bilimin baş tacıdır, dinamosudur. Akli değerlerin belirleyeni mantık ve matematiktir. Eflatun da mantık ve matematiğe oldukça değer verip Akademia'nın kapısına 'Geometri bilmeyen buraya giremez' ibaresini yazdırıyor." ifadelerine yer verdi.
Teoman Duralı, Lykeion okuluna da değinerek, şu bilgileri verdi:
"Gerek Akademia gerekse Lykeion'da çok zengin kitaplıklar meydana getiriliyor. Kitaplık, kütüphane, üniversitenin olmazsa olmazıdır. Bunu öncelikle vurgulamak istiyorum. Hiçbir zaman dijital ortamda kütüphane olmaz. Kütüphane, binlerce yıldır geleneği süren kitap olayıdır. Lykeion'dan sonra bu gelenek Anadolu'ya yayılıyor. Özellikle Batı Anadolu'da, Bergama, Efes taraflarında yüksekokullar ortaya çıkıyor. Tarihin en önemli araştırma ve eğitim öğretim merkezlerinden biri İskenderiye Kütüphanesi ve onun bağlı bulunduğu öğretim kurumudur. O devirde, dünyada çıkan bütün kitaplar, İskenderiye Kütüphanesinde toplanmış. Akademia'dan itibaren devletlere, toplumlara yol gösteren, kılavuzluk eden felsefe bilimi ve onun tedris edildiği yükseköğretim kurumu olmuştur.
Kayda değer medeniyetler, öncelikle okula ve yükseköğrenime ağırlık vermiştir. İskenderiye ve öteki eski çağ yüksekokullarının devamı İslam medeniyetindeki medresedir. Buna itiraz edenler var. İtiraza mahal yok, o açık. Bin yıllık medrese geleneğinde, medreseler değişik biçimler almıştır. Yer yer ve zaman zaman kimi medreselerde dini konular ağırlık kazanmıştır. Zaman zaman da İslami ilimlerin yanı sıra, matematik, doğa bilimleri özellikle de gök bilimi, astronomi çok önem kazanıyor."
İslam medeniyetinde fenin ortaya çıkışına ilişkin de bilgi veren Duralı, "Fen, teknolojinin Türkçe'sidir. 10. yüzyılda Abbasi Halifeliği sırasında kendini göstermiştir." değerlendirmesinde bulundu.
"Avrupa'da medreselerden ilham alınarak üniversite vücuda getirildi"
Duralı, üniversitenin medrese dışında Beyt'ül Hikmet adını da aldığına dikkati çekerek, "Nihayet Orta Çağ'ın son günlerinde, klasik dönemde, Avrupa'da medreselerden ilham alınarak üniversite vücuda getirilir. İslam alemiyle çok sıkı temasta olan İspanya ile İtalya'nın güneyinde üniversitelerin ortaya çıktığını görüyoruz. Zamanla kuzeye doğru yayılır. Fransa'da Sorbonne, İngiltere'de Oxford ve Cambridge kurulur." dedi.
İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet'in de ilk iş olarak medrese kurduğunu söyleyen Duralı, "Bugünkü İÜ Merkez Binası'nın oralarda sarayı var. Hemen yanında da yükseköğretim kurumu üniversiteyi açıyor. Daha sonra Topkapı Sarayı'na alınan bir medrese var; enderun. Burası devlet adamlarının yetiştirildiği bir yer. Padişahın sürekli gözetiminde. Çok manidar bir olaydır. Adeta mülkiyenin öncüsü olarak görebiliriz enderunu." değerlendirmesini yaptı.
Teoman Duralı, medresenin Avrupai bir hal almasıyla üniversitelerin tesis edildiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"En eski üniversite Darülfünun'dur. Bir başka iddia, Darülfünun, Fatih'le başlayan geleneğe dayanmaktadır. Üniversitede medresenin kadrolarında bir devamlılık vardı. Kadroların devamlılığı, kültür hayatının devamını getirmektedir. Felsefe, içinde yeşerdiği kültürün yabancısı değildir. Arkasında dayandığı o toplumun, milletin kültürüdür. Ondan nemalanmaktadır. Bütün büyük devletlerde gördüğümüz üniversitelerin böyle bir niteliği vardır."
"Küreselleşme, bütün renkleri yok etmeye yönelmiştir"
Her bölgedeki üniversitenin birbirinden farklılık gösterdiğinin altını çizen Duralı, şöyle konuştu:
"Evet, felsefe bilimi evrenseldir ama beslendiği ortam mevzidir, yereldir, millidir. Bunu unutmamak lazım. Günümüzde böyle değil artık. Yere batasıca küreselleşme, bütün renkleri yok etmeye yönelmiştir. Çok yakın bir geçmişe kadar dediğim gibiydi ve o dediğim karakteristik üniversiteleri, medreseleri yapıcı kılmıştır. Özgünlükler ortaya çıkmıştır. Rus, Alman ve Osmanlı-Türk düşünce hayatı vardı. İspanyol ve İtalyan felsefesi birbirinden farklı olaylardı. İçinden çıktığı kültürden nemalanmıştı. Zaten filozof, bir çeşit radara benzer. Çevresindeki değerleri toplayıp sistemleştirir ve bunu tekrar toplumuna geri verir. O toplum da buradan kendisine yol bulur. Buna biz felsefileşmiş medeniyet diyoruz. Çok az toplumun mazhar olduğu bir şeydir, felsefileşmiş medeniyetin sahibi olmak."
Duralı, felsefe ve edebiyat ilişkisine de değinerek, "Bütün klasik üniversitelerin en önemli dayanağı akıldır. Eleştiri ve kritik, akıl işidir ve aklın dışa vurumu dildir. Dile dayanmış, ağırlık vermişlerdir. Dilin en müthiş işlediği saha, felsefe bilimin dışındaki edebiyattır. Felsefe, edebiyatın servetinden yararlanır. 'Günümüzde felsefe kalmadı' derken, aklın yararlanacağı, malzemelerini toplayacağı bir edebiyat serveti yok." değerlendirmesinde bulundu.
"Koronavirüs" ifadesine de işaret eden Duralı, bunun İngilizce olduğuna vurgu yaparak sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu kadar feci ve korkunç bir şey olamaz. İnsan bir dilde düşünür. Olabilir. Üç-beş dili bilirsin ama esas bir dili olmalı. Nasıl ki gemilerin bir limanı vardır, büyük milletlerin üniversiteleri de bulundukları ülkenin, milletin diliyle tedrisat yapar. Başka türlü icada geçebilmek, yeni bir şey ortaya koymak düşüncenin ürünüdür. Bu düşünme aslında dile dayanarak mümkündür. Bu bakımdan, bu salgında Türkiye'de Türkçe'yi bir tarafa atıp hangisi olursa olsun ecnebi bir dile yönelmek bir ihanettir."
İki saatlik canlı yayında öğrencilerin sorularını da yanıtlayan Duralı'nın dersine Prof. Dr. Hayati Develi ve Prof. Dr. Durmuş Günay da katıldı.