"Kültürel Miras Taşıyıcılarıyla Hüsn-i Hat Söyleşileri" başladı
İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından Yaşayan Miras ve Kültürel Etkinlikler Genel Müdürlüğü desteğiyle hüsnühat söyleşileri başladı.
İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından Yaşayan Miras ve Kültürel Etkinlikler Genel Müdürlüğü desteğiyle hüsnühat söyleşileri başladı.
Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde ilki gerçekleştirilen "Kültürel Miras Taşıyıcılarıyla Hüsn-i Hat Söyleşileri" başlıklı etkinlikte, hat sanatının geçmişi ve bugünü konuşuldu.
Sanatçıların hüsnühat sanatıyla tanışma hikayelerini anlattığı ve bu sanatın manevi yönünü de ele aldığı etkinlikte sanatseverler konuşmaları ilgiyle dinledi.
"Sadece hatla meşgul olmaya karar verdik"
Hattat Selim Türkoğlu, Cağaloğlu'nda bir gencin elinde kalemle yazdığını görmesiyle hüsnühata ilgisinin başladığını, daha sonra bu sanatı çeşitli hocaların yanında öğrendiğini ve hayatının değiştiğini söyledi.
İcazetini 1990'da aldığını, hocasının tavsiyesiyle çalıştığı işini bırakarak, İstanbul'da bir hat yazıhanesi açtığını belirten Türkoğlu, "Biz sadece hatla meşgul olmaya karar verdik. O gün bugündür aşağı yukarı 40 seneye yaklaştı hüsnühat sanatıyla meşgul oldum. Buna vesile olanlardan, bizi bu yola sevk edenlerden, bize ders verenlerden Allah razı olsun." dedi.
Hat sanatının bir ilim vasfı taşıdığını vurgulayan Türkoğlu, şunları kaydetti:
"Hüsnühat sanatını, diğer sanatlardan ayıran şahsına münhasır hususiyetleri var. Mesela bir hattat yazı yazarken mutlaka abdestli olmaya dikkat eder. Hattat bir yazıyı yazarken, yazdığı yazının hakiki müşterisinin Allah olduğunun düşüncesiyle o yazıyı yazar. Hat sanatının genelde görünen zahiri taraflarını anlatırız ama hat sanatının manevi boyutu, maddi boyutundan daha büyüktür. Hat sanatını tamamen bir mistik havaya sokmak istemiyorum ama manevi boyutu hakikaten büyüktür."
"Hüsnü hat çok emek vermeniz gereken bir sanat dalı"
Sanatçı Serap Bostancı, 1985'te tezhip sanatına başladığını, hatla tanışmasının ise 1990'da olduğunu, Hekimoğlu Ali Paşa Camii Medresesi'nde hattat Hüseyin Kutlu'dan ders aldığını aktardı.
Hüsnühattın hem manevi hem de bedenen çok emek verilmesi gereken bir sanat dalı olduğunun altını çizen Bostancı, "Hattat olmak niyetiyle değil, hattı tanımak, hattı yazarken ya da baktığım zaman yapacağım tezhiplerin nasıl olduğunu, nasıl bir tezhip yapacağımı hissetmek için devam ettim ama çok da sevdim. Fakat 'daha çok hangisini seviyorum' diye düşündüm ve tezhipte devam ettim. Gençken her şeyi yapmak istiyordum. Ancak gençlere tavsiyem, her şeyi bilin, öğrenin fakat bir şeyde devam edin." değerlendirmesini yaptı.
Hattat Mehmet Arif Vural da 1999'da İstanbul'a geldikten sonra çeşitli sanatlarla ilgilendiğini belirterek, şunları anlattı:
"2002-2003'lerde daha çok nesih yazı üzerinden yola çıktım ve Cenabıhakk'a temenni olarak 'Ya Rabbi senin kelamını yazmak istiyorum bana bir Kur'an'ı Kerim yazmayı nasip et.' dedim ve 2005-2008 arasında Cenabıhak nasip etti. Bir Kur'an-ı Kerim yazdık, elhamdülillah Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 2016'da basıldı. Bu benim için hakikaten büyük bir lütuf oldu. Daha sonra kendimi sanat hayatının içerisinde buldum. O dönemden bugüne farklı bir şekilde eserler üretmeye, halen çalışmaya ve öğrenmeye çalışıyoruz."
Hattat Mahmut Şahin, 1982'de Almanya'dan Türkiye'ye geldiklerini, 1991'de Caferağa Medresesi'nde hat sanatıyla tanışmadan önce hat sanatının Osmanlı'dan sonra bittiğini düşündüğünü ifade etti.
Pek çok zorluğa rağmen eğitime ve meşke devam ettiğini, 2001'den sonra Anadolu'ya açıldığını, Bursa, Eskişehir, Kütahya, Kocaeli gibi şehirlere giderek dersler verdiğini belirten Şahin, "2023 yılında Anadolu'yu sonlandırdım. Elhamdülillah onlarca öğrencimiz orada devam ediyor." dedi.
"Camilerdeki yazıları görünce bu bende bir merak uyandırdı"
Zeliha Rüvayda Akkılıç, İstanbul Fatih'te dünyaya geldiğini ve halen bütün zorluklarına ve özlemlerine rağmen burada yaşamaktan büyük mutluluk duyduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Hat sanatıyla tanışmam biraz da bu sur içinde yaşamamdan kaynaklandı. Ecdat yadigarı camilerdeki eşsiz yazıları çok küçük yaştan itibaren görme şansı elde ettiğim için bu bende bir merak, bir heyecan uyandırmaya başlamıştı. Yaşım 15'e geldiği zaman ben bu yazıyı acaba nasıl öğrenebilirim, nasıl meşk edebilirim diye düşündüm ve el yordamıyla duyduğum, bildiğim yerlere, Caferağa Medresesi'ne yolum düştü."
İlkokul öğretmeninin yönlendirmesiyle daha sonra Hekimoğlu Ali Paşa Medresesi'ne giderek eğitimine orada devam ettiğini anlatan Akkılıç, "Yıl 1997 civarıydı. Medrese ortamı enteresan bir yer, caminin o atmosferi falan yaşım da daha küçük, hocamız kabul etti. O şekilde durumu arz edince de bizi talebe olarak kabul etti." diye konuştu.
Hattat Levent Karaduman ise etrafında bu sanatla ilgilenen çok fazla kişi göremeyince "Bu sanat hem Türk hem İslam sanatı. Buna birilerinin sahip çıkması lazım." diyerek, hat sanatını kendine dert ve dava edindiğini söyledi.
Hoca arayışının 1992'de başladığını, 2003'te icazetini aldığını ve atölyesini açarak bu sanatı icra etmeye devam ettiğini anlatan Karaduman, "Hüsnü hat güzel çizgi, güzel anlam demek. Bu çizgi aslında dünyanın bütün sanatlarının temelini teşkil eder. Sadece alelade yazı, harflerin kıvrımları, istiflerin, dizgilerin bir araya gelmesiyle oluşan bir şey değildir. Çizgilerin boşluklarını ve doluluklarını birbiriyle dengeliyor. Aynı evrendeki gibi hattın kompozisyonu da hiç boşluk kabul etmiyor." görüşünü paylaştı.