Kılıçdaroğlu: Emperyal Güçlerin Ortadoğu'daki Maşasıdır Erdoğan
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Emperyal güçlerin Ortadoğu’daki maşası Recep Tayyip Erdoğan’dır. Avrupalılar rahat etsin diye Türkiye’yi göçmen hapishanesi yaptılar” dedi. Kılıçdaroğlu, “Erdoğan bu milletin huzurunu parayla satan kişidir. Bu memleketin mahallelerini kaça sattın? Çık bu millete hesap ver. Avrupalılar rahat etsin diye bu ülkeye terörü getirdin, sığınmacılara gettolar oluşturdun, bu ülkenin dokularıyla oynadın, çık bunun hesabını ver” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonunda ise “Geleceğim ama sadece birisine değil beşinize birden geleceğim. Ne zaman geleceğim? Seçimlerden sonra geleceğim. Elektriklerini kestiklerinizden, helal lokmasını ağzınızdan aldığınız vatandaşların hakkını hukukunu sormak için geleceğim. Yemin olsun ki kaçacak delik bulamayacaksınız” diyerek “Beşli Çete”ye seslendi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Emperyal güçlerin Ortadoğu'daki maşası Recep Tayyip Erdoğan'dır. Avrupalılar rahat etsin diye Türkiye'yi göçmen hapishanesi yaptılar" dedi. Kılıçdaroğlu, "Erdoğan bu milletin huzurunu parayla satan kişidir. Bu memleketin mahallelerini kaça sattın? Çık bu millete hesap ver. Avrupalılar rahat etsin diye bu ülkeye terörü getirdin, sığınmacılara gettolar oluşturdun, bu ülkenin dokularıyla oynadın, çık bunun hesabını ver" diye konuştu. Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonunda ise "Geleceğim ama sadece birisine değil beşinize birden geleceğim. Ne zaman geleceğim? Seçimlerden sonra geleceğim. Elektriklerini kestiklerinizden, helal lokmasını ağzınızdan aldığınız vatandaşların hakkını hukukunu sormak için geleceğim. Yemin olsun ki kaçacak delik bulamayacaksınız" diyerek "Beşli Çete"ye seslendi.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, TBMM grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu, konuşmasının büyük çoğunluğunu Suriyeli mülteci ve sığınmacı tartışmalarına ayırdı. Sağduyu çağrısı yapan Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye de tepki gösterdi.
Kılıçdaroğlu, Bahçeli'ye "Sen Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman devleti yöneten kişinin bir başka devleti yöneten kişinin kapısında dakikalarca bekletildiğini gördün mü? Görmediysen hangi yüzle hangi ahlakla hangi milliyetçilikle destek veriyorsun?" diye sordu.
Kılıçdaroğlu, Soylu'ya "Sen açıkça diyorsun ki, biz Suriyelileri kaçak, kayıt dışı, sigortasız, vergisiz çalıştırıyoruz, emeklerini sömürüyoruz ve bunu da kalkıyorsun İçişleri Bakanı olarak dünyaya ilan ediyorsun ya. Böyle bir tablo ile ilk kez karşılaşıyoruz. Kaçak çalışmayı önlemesi gereken iktidar, 'kaçak çalışıyorlar' diyor. Vergi alması gereken iktidar, 'bunlar vergisiz çalışıyor' diyor. Sigortalı yapması gereken iktidar, 'sigortasız çalışıyor' diyor. 'Biz bunları sömürüyoruz' diyor kendilerini dünyaya ihbar ediyorlar" tepkisi gösterdi.
Kılıçdaroğlu, Erdoğan'a da "Avrupalılar rahat etsin diye bu ülkeye terörü getirdin, sığınmacılara gettolar oluşturdun, bu ülkenin dokularıyla oynadın, çık bunun hesabını ver, eğer sen gerçekten ülkeni seviyorsun ve gerçekten bu sorunu çözmek istiyorsan, çık bunun hesabını millete ver" diye seslendi.
Kılıçdaroğlu, Suriyelilerin iki yılda ülkelerine döneceği konusunda verdiği sözü anımsattı ve "O duruyor bir yerde, o konuda kimsenin endişesi olmasın" dedi. Kılıçdaroğlu, "Geliyor gelmekte olan çözeceğiz. 'Tahsildarı ucuza kapattık, mesele bitti, yeni gelen birisine de ona üç milyar.' Yok kardeşim yemezler! Üç milyar değil 53 milyar da versen yok kardeşim. Bu ülkenin iktidarını kimseye sattırmayız" diye konuştu.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşması şöyle:
"DEVLET YÖNETİMİ ŞAHSİLEŞTİRİLEMEZ: Devlet yönetimi şahsileştirilemez. Devletin yönetimini şahsileştirirseniz, yani bir kişinin iradesine bağlarsanız, o ülke sorunlardan bir türlü kurtulamaz. İki alanın Türkiye'de şahsileştirildiğini görüyoruz. Ekonomiyi şahsileştirdik, dış politikayı şahsileştirdik. Ekonomide bir kişi, 'ben ne dersem o doğrudur' dedi, dolar aldı başını gidiyor, faizler aldı başını gidiyor. Program üzerine program açıklıyorlar ama bir kişinin programı. Her açıklanan programla ekonomi biraz daha kötüye gidiyor. Çünkü 'ben ekonomistim diyen kişinin ekonominin 'e'sinden anlamadığını hep beraber gördük. O nedenle devlet yönetiminde şahsileştirme olmaz. Devlet nasıl yönetilirdi? Akılla, bilgiyle, birikimle, adaletle, liyakatle yönetilirdi… Gelişmenin 21. yüzyıldaki tanımı; küçük ayrıntılarda iş bölümüne giden ülke, gelişmiş ülkedir. Her alanın uzmanı vardır ve her alan giderek kendi içinde yeni alanlar oluşturuyor. Dış politika da şahsileştirildi. Bir tehlike daha var. Dış politikayı egemen güçlerin talebiyle yapmaya kalktığınızda çok daha derin sorunlar yaratıyorsunuz. Bugün geldiğimiz nokta budur.
BU KONUDA İDDİALIYIM, EN TUTARLI SÖYLEMDE BULUNAN CHP'DİR: Suriye konusu ve sığınmacılar. Bu konuda iddialıyım. Partimiz çok iddialı. En ciddi çalışan, en tutarlı söylemde bulunan, 2011 tarihinden bu yana en tutarlı söylemleri bugüne kadar dillendiren tek partinin adı CHP'dir. Biz komşumuzda olan bir savaşın bize yansımalarının tehlikeli boyutlarını her ortamda dile getirdik. Biz dile getirince bizi suçladılar. Egemen güçlerin talebi üzerine bizi suçladılar. Bugün tarih diyor ki 'CHP doğru söylemiş.' Artık sokaktaki vatandaş da hangi partiden olursa olsun elini vicdanına koyup vicdanının sesini dinlediğinde 'evet CHP doğru yapmış diyor.
AKLI BAŞINDA BİR İNSAN BUGÜNKÜ TABLO KARŞISINDA MİLLETİN HUZURUNA BİLE ÇIKAMAZ: Şimdi kısa tarihsel süreç vereceğim hep unutuyoruz ama bu olayı unutmamamız lazım, çünkü bu olay daha çözülmedi. Bakınız, Suriye yönetimiyle, savaştan hemen sonra eylül 2011'de, temasa geçtik. Yanlış yapıyorsunuz, iç savaş felaket olur' dedik. Aralık 2017'de muhalefetle geçtik, 'barışın uzlaşın, sizdeki savaşın yansımamaları olumsuz tabloya yol açacaktır' dedik. Bunlar yapmazken, iktidar sahipleri, biz ülkemizi, Suriye'deki akrabalarımızı, oradaki çocukları oradaki kadınları, savaşın acımasızlığını düşündük. Nisan 2012'de TBMM'ye bir genel görüşme önerisi verdik. 'Suriye'de bir savaş var, boyutları büyüyecek, TBMM'nin iktidar ve muhalefeti, dış politikayı milli bir eksene oturtması lazım gerek' dedik. Çünkü dış politikada iktidar ve muhalefet olmaz. Böyle yetiştik, böyle öğrendik. Bunların tamamını reddettiler. Suriye'de olayların çıktığı tarih 2011'den, Mayıs 2022'ye kadar; 91 meclis araştırma önergesi verdi CHP Grubu. Her olayın yansımalarını değerlendirmek ve parlamentonun bilgilendirilmesi için. Beyler parlamentoya gelip bilgi dahi vermiyorlardı, bilgi verme tenezzülünde dahi bulunmuyorlardı. Bu kadar kibirle bir devlet yönetilmez. Altı genel görüşme önergesi verdik, 336 soru önergesi verildi ve cevap alındı. Ama 432 soru önergesine bugüne kadar hala cevap verilmiş değil. 'Tek adam rejimi olursa her şey çok hızlı olacak' diyorlardı. 432, milletvekili arkadaşımızın verdiği soru önergesine bugüne kadar cevap dahi verilmemiş. Niçin? Cevabını bilmiyorlar, ne söyleyeceklerini bilmiyorlar. Böyle bir devlet yönetimi hiç olmadı Türkiye'de, ilk kez böyle garip bir durumla karşı karşıyayız. Nisan 2012'de, Arap Baharı konferansı düzenledik İstanbul'da, CHP olarak. Arap dünyasının yaşadığı ciddi sorunlar vardı, biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak yabancısı değiliz, ortak kültürümüz tarihimiz var. İktidarın yapamadığını yaptık. Arap dünyasından aktörleri davet ettik. Ne oluyor, ne bitiyor oralarda, diye. 24 Ağustos 2012'de olaylar büyüdü. Türkiye'nin çözüm üretmesi lazım. Çözüm üretemiyor. Bunun üzerine Erdoğan'a bir mektup yazdım. 24 Ağustos 2012'de Erdoğan'a bir mektup yazdım. Mektupta şunu söyledim: 'Sayın Başbakan komşu Suriye'deki gelişmeler, ülkemizin başta güvenliği olmak üzere ekonomisi, sosyal huzuru, turizmi ve taşımacılık alanı dahil çok geniş kapsamda artarak olumsuz etki yaratmaya devam etmektedir, lütfen hükümet olarak, bir uluslararası Suriye Konferansı toplayın Türkiye'de ve Suriye'de yaşanan dramı masaya yatırın, bir araya toplanıp, bu sorun nasıl aşılır, nasıl aşmalıyız bunu görüşün' dedik. Olmadı. Olmadı ama Erdoğan 5 Eylül 2012'de meşhur lafını söyledi. 'Emevi Camisi'nde namazımızı kılacağız' dedi. Düşünebiliyor musunuz? Devlet yönetimindeki şahsileşmeye bakabiliyor musunuz? 'Ben her şeyi bilirim, her şeyi yaparım, her şeye muktedirim' anlayışını görüyor musunuz? Bu anlayış nereye getirdi? Türkiye'yi bu hale getirdi. Devlet yönetiminde şahsileşme, inatlaşma olmaz; hele hele kibir hiç olmaz. Beyefendi, Emevi Cami'nde namaz kılacaktı, 3 milyon 600 bin Suriyeli Türkiye'ye geldi. Şu görüşe, yanlışa, sorumsuzluğa bakar mısınız? Ortalıkta geziyorlar, ya aklı başında bir insan bugünkü tablo karşısında milletin huzuruna bile çıkamaz. Utanır insan biraz.
KABAHAT SURİYELİ'DE DEĞİL, SINIRI KORUYAMAYAN HÜKÜMETTE: O dönemde de sorunlar çıktı, yine Suriyeliler ve bizim vatandaşlar arasında gerginlikler çıktı. 2013'te dedim ki 'kabahat Suriyeli'de değil kabahat sınırı koruyamayan hükümette' dedim. Suriyelinin ne kabahati var. Kapıyı açmışsın, 'istediğin kadar gel silahınla gel, bombanla gel' diyorsun. İstediğin zaman silahla gidiyorsun istediğin zaman dönüyorsun. Kabahat kimde? Suriyeli de değil ki o imkanı vermişsin. Kabahat, sınırı yok edende, sınır kavramını yok edende. Kim? İktidar sahipleri. Şubat 2013'te Sosyalist Enternasyonal'in üyesiyiz, dedik ki 'Suriye çalışma grubu oluşturun, kan akıyor orada, insanlar ölüyor, çocuklar var kadınlar var' dedik. Bir Suriye Çalışma Grubu oluşturduk. Yine CHP'nin girişimi ile. Bunların yapamadığını yapmaya çalışıyoruz. Ana muhalefet partisi olmamıza rağmen yapmaya çalışıyoruz. Çünkü biz ülkemizi seviyoruz. Komşularımızı da seviyoruz. Kimsenin burnu kanamasın istiyoruz.
PATRONDAN İZİN ALAMADIĞI İÇİN, EMPERYAL GÜÇTEN İZİN ALAMADIĞI İÇİN: Yetmedi ben Mart 2013'te BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'a ayrıca bir mektup gönderdim. Türkiye'deki olaylara dikkat çektim. Bu olayın, Suriye'deki olayın bir an önce durulması gerektiğini söyledim. BM'nin ağırlığını koymasını istedim. İktidar yapamıyor bakın, Erdoğan yapamıyor bakın. Ama biz söylüyoruz. Bunun yanlış olduğunu ve önlem alınması gerektiğini söyledim. Yeri gelince üfürüyorsun, 'dünya beşten büyüktür' diye. Bir mektup yazamadın mı sen? BM'ye gidemedin mi sen? Orada Suriye'yi masaya yatıramadın mı sen? Yatıramadı, niçin? Patrondan izin alamadığı için. Emperyal güçten izin alamadığı için.
O FOTOĞRAFIN SORUMLUSU BAŞTA OTURAN KİŞİDİR, ERDOĞAN'DIR: Eylül 2013. Şunu söylüyorum; bir devletin sınırları o devletin namusudur. Suriye'de sınır var mı? 900 kilometrelik sınırdan kimin girip kimin çıktığı belli değil. 900 kilometrelik sınır kontrolsüz bir vaziyette. İnsanlar geliyorlar, ellerinde silahları. Terör estiriyorlar Türkiye'de. ve göç dalgası geldi. Önce yüz binler, milyonlar, üç milyon 600 bin, resmi rakamlar. Bu beş, altı milyon da olabilir. Bilmiyoruz, kimse bilmiyor aslında. Ne olup ne bittiğini kimse bilmiyor. Gelen sığınmacılar Türkiye'de kalmak istemiyorlar. Gelişmiş ülkelere gitmek istiyorlar. Türkiye'de ne yapacak? Her birisi Akdeniz'den botlarla batıya gitmeye çalıştı ve Akdeniz bir sığınmacı mezarlığına dönüştü. Bir çocuk bedeninin dalgalarla kıyıya vurduğu fotoğrafı herhalde hiçbirimiz unutmadı. O fotoğrafın sorumlusu başta oturan kişidir, Erdoğan'dır, ikincisi emperyal güçlerdir.
ÜÇ MİLYAR AVROYA İNSAN ÜLKESİNİ, İRADESİNİ SATAR MI: Avrupa Birliği, 'bize göndermeyin' diye baskı kuruyorlar. 'Üç milyar avro vereceğiz size' diyorlar. 'Sonra gerekirse biraz daha vereceğiz' diyorlar. 'Sığınmacılar Avrupa'ya gelmesin.' Beylerin rahatı bozulacak, çünkü. Ben ne demişim? 12 Mart 2016. 'Efendim diyorlar size üç milyar avro verelim Suriyelileri, Afganları, Pakistanlıları burada tutun. Sonra isterseniz size 3 milyar avro daha göndeririz. Biz de diyoruz ki gerekirse altı milyar avroyu biz size ödeyelim, sığınmacıları siz tutun orada.' Rest mi, rest. Resti çekmesi gereken kişi kim? Ülkeyi yönetenler. Ülkeyi yönetenler rest çekemiyor, bu konuda ciddi ve tutarlı, kararlı adımlar atamıyorlar. Üç milyar avroya insan ülkesini, iradesini satar mı? 'Geri kabul anlaşmasını' yapmayın dedik. 16 Aralık 2013, AB ile geri kabul anlaşmasını imzaladılar. Böylece sığınmacılar Türkiye'de kalacak, Türkiye artık Avrupa'nın hapishanesi olacak.
O ANLAŞMAYI İMZALAYAN ZATIN ADI NE: Şimdi açıklama yapıyor İçişleri Bakanı. 'AB, Türkiye'nin göçmen deposu olmasını istiyor.' Günaydın beyefendi günaydın. Dünyadan bu kadar habersiz. İyi de göçmen deposu olmasını isteyen AB ise o anlaşmayı imzalayan zatın adı ne? Sen şu an onun emrinde çalışıyorsun, neden korkuyorsun? 'Geri kabul anlaşması yanlıştır, bu başımıza bela oldu' diye niye söylemiyorsun? Söyleyemez. Yetmedi. Biz 2016 Haziran'da, göç ve göçmen sorunlarını inceleme komisyonu ve mülteciler konusunda bir komisyon kurduk; çok sayıda milletvekili, akademisyenler ve sivil toplum örgütlerinin katılımı ile bu konuyu masaya yatırdık. Güzel ve tutarlı olan raporu hazırladık ve kamuoyuna paylaştık. İktidarın yapamadığını, bürokrasinin yapamadığını; tarihin bize yüklediği bir sorumluluk olarak CHP yerine getirdi.
EMPERYAL GÜÇLERİN ORTADOĞU'DAKİ MAŞASI RECEP TAYYİP ERDOĞAN'DIR: Bir süre sonra Amerika desteğini çekti, Suriye'de Türkiye'ye yönelik desteğini çekti; tercihini başka yerden yana koydu. 5 Aralık 2017. Erdoğan konuşuyor. Tarihi bir itiraftır. Hafızanızın bir yerinde hep diri tutacaksınız. Tarih açısından Türkiye'nin yüz karası olan cümledir bu cümle. Şöyle diyor, 'Biz ÖSO'yu ey Amerika seninle beraber kurduk ya, bunun adımını senden önceki Obama yönetimiyle beraber kurduk' diyor. Ne demiştim? Emperyal güçler, ateşi elleriyle tutmazlar maşa kullanırlar. Emperyal güçlerin Ortadoğu'daki maşası Recep Tayyip Erdoğan'dır. Türkiye'yi göçmen hapishanesi yaptılar, Avrupalılar rahat etsin diye. Bütün terör bizim başımıza kaldı, vatandaşlarımız perişan oldu, bugünkü tabloyla karşı karşıya kaldık ve bunu da Erdoğan AK Parti Grubu'nda itiraf etti. İtiraf ettiği için de teşekkür ederim.
'BİZ SİZİN HAMİLİĞİNİZE SOYUNDUK' DİYOR: 15 Şubat 2018, Binali Yıldırım tweet atıyor. 'Üç buçuk milyon Suriyeliyi ağırlıyor, her türlü ihtiyaçlarını karşılıyoruz ve onların Avrupa'ya gelmesinin bir anlamda önüne geçiyoruz, bunu yaparken terör örgütlerinin Avrupa'ya yayılmasının da önüne geçiyoruz' diyor. Yani 'terör örgütleri bizde zaten biz terör örgütleriyle içli dışlıyız, bizim insanlarımızı öldürüyorlar, bizden de kimse ses çıkarmıyor, biz sizin hamiliğinize soyunduk' diyor. Kim? Bu ülkenin başbakanı. Akıl var mı ya, aklın kabul edeceği, vicdanın kabul edeceği bir olay mı? Başına belayı nasıl sararsın? İşte böyle. Sardığın belayı nasıl itiraf edersin? İşte böyle. Biz söylesek kıyamet kopar. Ama beyler itiraf ediyor.
EN SON SIRADA BİLE LİDER OLAMAZSIN: 11 Mayıs 2013. Reyhanlı'da bir patlama oldu, derin bir çukur. O çukurda bir kadın, ellerini havaya açmış, fotoğraf hafızamın bir yerinde duruyor. 53 vatandaşımız hayatını kaybetti. Sorumlusu kim? Günahı kimin boynuna? Suriye'yi bu hale getirenler kim? Emperyal güçlerin taşeronluğunu yapan kim? Şimdi anne ve babalara bu sivil şehit nedeniyle kaç lira ödeniyor biliyor musunuz? 2022 rakamını vereyim. 270 lira ödeniyor. 'Dünya lideriyim' diyor ya, en son sırada bile lider olamazsın. Lider dediğin tutarlı adam olur. Lider dediğiniz, rüzgar gülü olmaz. Rüzgar gülünden lider olmaz.
BAHÇELİ'YE BİR PARAGRAF AÇMAK BOYNUMUN BORCU BURADA: Gencecik fidan gibi Suriyeliler geziyorlar. Bizim gencecik pırlanta gibi çocuklarımızı El-Bab'a göndereceğiz; Suriyeli gençler Türkiye'de volta atacak. Bu benim vicdanıma dokunuyor. Kendi ülkeni seviyorsan git kardeşim mücadele ise mücadele et kendi ülkende. Oradan geliyorsun. Çocuk olsan kadın olsan anlarım. Biz kendi evlatlarımızı gönderiyoruz. Evlatlarımız şehit ediliyor. Bu ülkeyi yöneten kişi, şehitlerin hesabını soracağına koşa koşa gidiyor Putin'in karşısında dakikalarca bekliyor. Bahçeli'ye bir paragraf açmak boynumun borcu burada. Sen Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman devleti yöneten kişinin bir başka devleti yöneten kişinin kapısında dakikalarca bekletildiğini gördün mü? Görmediysen hangi yüzle hangi ahlakla hangi milliyetçilikle destek veriyorsun? Biz bölge sorununun çözülmesini istiyoruz. Ortadoğu'ya barışın gelmesini istiyoruz. İnsan dramının bitmesini istiyoruz. Onun için proje ürettik. Mayıs 2018'de açıkladığımız seçim bildirgemizde, Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kuracağımı taahhüt ettik. Türkiye, İran, Irak ve Suriye sonra diğer ülkeler. Ortadoğu'da barışı sağlamak zorundayız.
KENDİLERİNİ DÜNYAYA İHBAR EDİYORLAR: 28 Eylül 2018. Uluslararası Suriye Konferansı'nı CHP düzenledi. Benim daha önce söylediğim, Erdoğan'a söylediğim ve reddedilen çalışmayı biz yaptık. Bütün ilgili ülkelerden yetkililer geldiler. Suriyeli iki taraf da geldi. 2019'da Suriyeliler ile ilgili iki rapor daha hazırladık, kamuoyuyla paylaştık. ve Suriyeliler bugün emeği sömürülen halk olarak aramızda duruyor. Emeği sömürülen, itilip kakılan insanlar olarak aramızda duruyorlar. Bunu da itiraf ediyorlar. Acı olan da bu zaten, devleti yönetenler itiraf ediyorlar. İçişleri Bakanı söylüyor. Bizim işverenlere kızıyor. 'Fabrikanda Suriyeli'yi çalıştır, sömür, sigortasını yaptırma sonra ayak ayak üstüne at, ne olacak bu Suriyelilerin hali de, bir milyon insan gidecek, o iş sahipleri isyan edecek.' Senin tanığın iş sahipleri o iş sahipleri değil. Vicdanlı iş sahipleri ile vicdansız iş sahibi ayrı. Vicdanlı olan sigortalı çalıştırır, izinli çalıştırır. Sen açıkça diyorsun ki 'biz Suriyelileri kaçak, kayıt dışı, sigortasız, vergisiz çalıştırıyoruz, emeklerini sömürüyoruz ve bunu da kalkıyorsun İçişleri Bakanı olarak dünyaya ilan ediyorsun ya. Böyle bir tablo ile ilk kez karşılaşıyoruz. Kaçak çalışmayı önlemesi gereken iktidar, 'kaçak çalışıyorlar' diyor. Vergi alması gereken iktidar, 'bunlar vergisiz çalışıyor' diyor. Sigortalı yapması gereken iktidar, 'sigortasız çalışıyor' diyor. 'Biz bunları sömürüyoruz' diyor kendilerini dünyaya ihbar ediyorlar.
BUNLARIN YAPAMADIĞINI YAPTIM: 16 Eylül 2021'de bir rapor daha hazırladık. 8 Ekim 2021, yine bunların yapamadığını yaptım. Defalarca söylüyordum. 'En geç iki yıl içinde bütün Suriyeli kardeşlerimiz davulla zurnayla hoşgörüyle kendi iradeleriyle kendi ülkelerine gidecekler' diyordum. Defalarca söyleyince İstanbul'da bulunan ve Suriye'den kaçan bazı siyasi partilerin genel başkanları, sivil toplum kuruluşları, kadın kolları, sanatçılar dediler ki 'nasıl göndereceksin gel bize anlat.' 8 Ekim 2021'de İstanbul'da bir toplantı yaptım. Bunların yapamadığını yaptım. Hangi önlemleri alacağımızı, ilişkilerimizi düzelteceğimizi, onların can ve mal güvenliklerini sağlayacağımızı, BM'yi davet edeceğimizi, onlara iş yerleri açacağımızı, yolların kreşleri okulları yapacağımızı sonra da 'evinize okulunuza gideceksiniz, hastaneniz olacak, burada yarı aç yarı tok asgari ücretin yarısıyla niye çalışacaksınız.' Hepsinin söylediği şu; 'bunlar olursa biz gideriz, bizim burada ne işimiz var.'
HALA USLANMIŞ DEĞİLLER, HALA MİLLETE YALAN SÖYLÜYORLAR: Hala uslanmış değiller, hala millete yalan söylüyorlar. Açıklama yapıyorlar, 'İstanbul'a sığınmacı almıyoruz' diyorlar. Aynı tarihlerde. Gazetelerde, televizyonlarda, açıklama yapıyor, '1-6 Mayıs tarihleri arasında iki bin 117 kaçak göçmen yakalandı.' Hani almıyordunuz? Bunların alınlarında mı yazıyor? Devleti nasıl yöneteceklerini bilmiyorlar. Devletin ne olduğunu bilmiyorlar. 'Ben devletim' diye ortaya çıkarsan devletin ne olduğunu bilmezsin. Kişi 'ben devletim her dediğim kanundur, bürokratlarda uymak zorunda' diyor. Yine diyorlar ki bu beyler, 'Sınırlarımız, Cumhuriyet tarihinin en kontrollü dönemini yaşıyor'. Lafa bakın Allah aşkına. Hemen gazetelerden haberler, havuz medyasının haberleri. Onları aldım ki, onları okudukları için. 7 Haziran 2020. 'Van gölünde 61 göçmen boğularak öldü.' Nereden geldi bunlar? Van Gölü de tıpkı Akdeniz gibi göçmen mezarlığına dönmüş durumda. 4 Ağustos 2021 'Van'ın Çaldıran İlçesi'nde tırın içinde 300 düzensiz göçmen yakalandı.' 15 Mart 2022. Van Valiliği'nin açıklaması. 'Van İl Jandarma Ekiplerince bin 533 düzensiz göçmen yakalandı.' Hani güvenliydi, hani ilk kez bu kadar kontrol ediliyordu. Dilin kemiği yoktur diye atasözümüz var ya. Söyle söylediğini nasıl olsa birisi inanır. Temel sorun ne? Devleti şahsileştirmek ne demektir? Dış politikada Dışişleri Bakanlığı'nı tamamen devre dışı bırakmak demektir. Eğer dış politikada devletin bürokratlarını devre dışı bırakıp sarayda oturup bir avuç kişiyle dış politikayı oluşturursanız, ülke bu hale gelir. Ülkeyi bu halden kurtaracak olan partinin adı CHP'dir.
EMPERYAL GÜÇ TALİMAT VERİYOR, BUNLAR DA ASKER, PAŞA PAŞA YAPIYORLAR: Sığınmacılar konusunda hiçbir politika yok. Denetimsizlik var. Sınırlardan isteyen elini kolunu sallayarak çıkıyor. 100 bin, kırmızı çizgiydi. Üç milyon 600 bin oldu. Herkes saraya bakıyor. Kimsenin yetkisi yok. Bir tek kişi var o da saraydaki zat. Hiçbirisinin öngörüsü yok. Öngörü olması için bir insanda akıl olması, sorgulama yeteneği olması lazım; yoksa öngörü de olmaz. Nasıl kapatıyorlar bu açığı? Şöyle kapatıyorlar. Emperyal güç talimat veriyor, beyler şöyle yapacaksınız diye, bunlar da asker, paşa paşa yapıyorlar. Sonra memleket bu hale geliyor. Plansızlık, zaten plan yok.
BU TEPKİYİ KAŞIMAMAK LAZIM: Sığınmacılar konusunda oluşan politikasızlık ve ekonomide yaşanan buhran yan yana geldiğinde Türkiye derin bir krizin içine adım adım gidiyor. Eğer bugün sığınmacılar ve göçmenler konusunda bir toplumsal tepki oluşmuşsa bu çok tehlikelidir. Bu tepkiyi kaşımamak lazım. Sonlandırmak lazım. Memleket bu hale getirdiler.
MEMLEKET BU HALDE OLDUĞU İÇİN ERDOĞAN SAAT BAŞI GÖRÜŞ DEĞİŞTİRİYOR: Memleket bu halde olduğu için Erdoğan saat başı görüş değiştiriyor. 'Sığınmacıları göndereceğiz', 'hayır göndermeyeceğiz', 'hayır misafirimizdir', 'hayır iki yıl içinde göndereceğiz, 'hayır ev yaptık', 'hayır onlar bizim misafirimiz.' Devlet böyle yönetilir mi? Akıl yok, mantık yok, bilgi yok, birikim yok, öngörü yok, planlama yok. Teslim etmişsiniz koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni istediği gibi oynuyor. Ama milletim unutmasın. Bu ülkenin köklü tarihi gelenekleri olan partisi var, adı CHP. Biz birbirimize muhtacız. Biz kenetlenmek zorundayız, beraber olmak zorundayız, yaşanan tabloyu tersine çevirmek zorundayız.
SİYASİ GÜÇ OLMADAN İNSAN SOKMALARI MÜMKÜN MÜ: Afgan sığınmacılar. Üç büyük şebeke organize yapıyor. İnsan kaçakçılığı yanında uyuşturucu kaçakçılığı yapıyorlar. Siyasi gücü olmadan insanların 30'ar-40'ar gruplar halinde Türkiye'ye insan sokmaları, kaçakçılık yapmaları mümkün mü? Van'dan İran sınır kapısına gittim, yetkililer ile görüştüm. Buradan kaçak geçen var mı? 'Hayır pasaportu olmayanları sokamayız, bir karakol diğerini görüyor, kuş uçsa tespit ederler?' Peki kuş uçsa tespit ediyorlar da nasıl oluyor da tırların içinde insanlar gelebiliyor? Devlet yönetilmiyor. O nedenle ben dört soru sormuştum. Sığınmacıların gerçek kimlik bilgilerini ispatlamalarını talep ettiniz mi? Neden vatandaşlık dağıtıyorsunuz, neye hazırlanıyorsunuz? Vatandaşlık verirken güvenlik soruşturması yapıyor musunuz? Sınırlarımızdan kaçak geçişleri bilerek neden izin veriyorsunuz? Cevap yok.
'İKİ YILDA GÖNDERECEĞİM' VAADİM VARDI, KİMSENİN ENDİŞESİ OLMASIN: Bir kaçak istilası altında ülkemiz. İnsanlarımızın mahalleleri gitti ve gerginlik artıyor, milletimiz burnundan soluyor, tehlikeli bir gelişme. Gettolar oluşmaya başladı. Buralar birer bomba gibi. Her an ne olacağı belli değil. Bu problemi sağ duyulu ve akılcı politikalarla çözmek zorundayız. Aynı zamanda sorumlu bir siyaset yapmak zorundayız. Sorumsuzca davranmak asla doğru değil. Gerginliğin artırılmasının bu ülkeye hiçbir faydası yok. 'İki yılda göndereceğim' vaadim vardı, o duruyor bir yerde, o konuda kimsenin endişesi olmasın. Herkese de anlattım. CHP, köklü bir partidir. Suriye'de iç savaşın başladığı günden bugüne en sorumlu davranan, uyaran tek parti CHP'dir. Görüşümüz gayet nettir, gidecektir. Bizim görüşümüz çok açık ve net. İki yıl içinde gidecekler göndereceğiz.
BU SÜREÇTE MİLLETİMİZİN TERTEMİZ ALNINA IRKÇILIK LEKESİNİ ASLA SÜRDÜRMEYECEĞİZ: Sorumlu siyaset yapmak zorundayız. Bu süreçte milletimizin tertemiz alnına ırkçılık lekesini asla sürdürmeyeceğiz. Bu nedenle asla kayıkçı kavgalarına asla dahil olmayacağız.
BİR ÜLKEYİ YÖNETEN KİŞİ EMPERYAL GÜÇLER TARAFINDAN PARAYLA SATIN ALINIYORSA ONUN BU ÜLKEYE NE FAYDASI OLABİLİR: Bizim bildiğimiz dünyanın da bildiği herkesin bildiği iki suçlu var. Suçlulardan birinin adı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Herkes bunu bilmeli. Avrolar yüzünden bu milletin mahallelerini sattı, gettolar öyle oluştu. Para yüzünden, avrolar yüzünden. Bir de Avrupa'ya seslenirken ne diyor, 'Avrupa halkları huzur içinde yaşıyorsa Türkiye sayesindedir' diyor. Tweet atıyor. Akıl alacak şey değil. Parayı ver ne yaparsan yap. Türkiye sömürge ülke mi? Yine, Bahçeli için parantez açalım. Ne diyorsun sen buna? Erdoğan bu milletin huzurunu parayla satan kişidir. Bu milletin huzurunu, bu milletin geleceğini, bu milletin mahallelerini parayla satan kişidir. Tahsildardır yani, parayı ver ne yaparsan yap. Parantez açalım. Para derken Türk lirası değil ya dolar ya avro olacak. Öyle Türk lirasına tenezzül etmiyor beyefendi, onlarla ilgisi yok. Bu memleketin mahallelerini kaça sattın? Çık bu millete hesap ver. Avrupalılar rahat etsin diye bu ülkeye terörü getirdin, sığınmacılara gettolar oluşturdun, bu ülkenin dokularıyla oynadın, çık bunun hesabını ver, eğer sen gerçekten ülkeni seviyorsan ve gerçekten bu sorunu çözmek istiyorsan, çık bunun hesabını millete ver. Verir mi? Veremez. Bu bir kişinin parayla satın alınması demektir. 'Parayı verdim sen bunları tutacaksın.' Ne demektir bu? Geri kabul anlaşmasını neye göre imzaladın? Bir ülkeyi yöneten kişi emperyal güçler tarafından parayla satın alınıyorsa onun bu ülkeye ne faydası olabilir? İkinci suçla AB. Beyler oturuyorlar. Söyledim. Kan gövdeyi götürüyor, çocuklar yaşlılar perişan vaziyette, beylerin kılı bile kıpırdamıyor. Ne zaman kıpırdadı? Türkiye'den sığınmacılar gelince 'vay efendim bunlar nereden geldi?' Nereden gelecekler? Bunlar gelişen ülkeye gidiyor. Sen demokrasi diyordun, insan hakları diyordun.
YEMEZLER, ÜÇ DEĞİL 53 MİLYAR DA VERSEN YOK KARDEŞİM: Geliyor gelmekte olan, çözeceğiz. 'Tahsildarı ucuza kapattık, mesele bitti, yeni gelen birisine de ona üç milyar.' Yok kardeşim yemezler! Üç milyar değil 53 milyar da versen yok kardeşim. Bu ülkenin iktidarını kimseye sattırmayız. Kimse unutmasın, yeni iktidar döneminde bu ülkenin tahsildarı değil bu ülkenin geleceği için canını vermekten vazgeçmeyecek bir kişi olacaktır. İran'dan gelenleri doğru İran'a göndereceğiz. Suriyeli sığınmacıları kendi bölgelerine göndereceğiz, parayı da onlar verecekler, Avrupalılar verecek, rahat etmek istiyorlarsa. Kendi ülkelerinde huzur içinde Ortadoğu'ya yönünü döndüreceksin. Yollar, köprüler gidecek, can güvenlikleri sağlanacak. BM gerekirse devreye girecek. Biz bunu yapacağız. Öyle onların önünde, 'üç beş milyar avro atalım' böyle bir dönem bitecek.
BEŞİNİZE BİRDEN GELECEĞİM. SEÇİMLERDEN SONRA GELECEĞİM: Dört milyon abonenin elektriği kesilmişti, biz de farkındalık yaratalım, bu insanlar fakir fukara insanlar seslerinin duyulması lazım… Paramızı ödemedik, elektriklerimiz kesildi, eşimle beraber bir hafta karanlıkta oturduk. Elektriği kesilen insanların dramını herkese bir anlamda duyurmuş olduk. Bu bireysel bir direnişti. Ziyaret ettiğimiz yerlerde elektriklerini hemen bağladılar ben söyledim, 'hemen bağlıyorsanız vallahi dört milyon aboneye gideceğim' diye. İktidarımızda hiçbir yoksul ailenin elektriği, doğal gazı asla kesilmeyecek. Tarihe gömeceğiz bunu. Ben bunlarla uğraşırken ve bu kesintileri yapan, devletin, Erdoğan'ın sağladığı imkanlarla 'beşli çeteler' bunu yaparken; bir gazeteci arkadaşım Cengiz Holding'in meşhur patronuyla söyleşi yapıyor. 'Kılıçdaroğlu'nu davet ettik, gelmedi' diyor. Kılıçdaroğlu gelir mi? Kılıçdaroğlu'nu sen ne zannediyorsun? Kılıçdaroğlu 'beşli çete'lerin değil milyonların adamıdır, milyonların sözcüsüdür. Ben bu ülkenin fakiri fukarası için bu ülkede işsizlerin bu ülkede çiftçilerin bu ülkede emeklilerin sözcülüğüne soyunurken sen 'Kılıçdaroğlu'nu bekledim gelmedi' diyorsun. Geleceğim ama sadece birisine değil beşinize birden geleceğim. Ne zaman geleceğim? Seçimlerden sonra geleceğim. Elektriklerini kestiklerinizden, helal lokmasını ağzınızdan aldığınız vatandaşların hakkını hukukunu sormak için geleceğim. Yemin olsun ki kaçacak delik bulamayacaksınız."