Kılıçdaroğlu, Deprem Bölgesinde Geceyi Geçireceği Çadırda: "Bu Kadar Halktan Kopuk Bir Yönetim Olabilir mi Her Şeyi Rant, Her Şeyi Bina, Her Şey...
Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, deprem bölgesinde geceyi geçireceği çadırdan, Fox TV’de yayınlanan Orta Sayfa programının canlı yayınına katıldı. Kılıçdaroğlu, “Bu kadar halktan kopuk bir yönetim olabilir mi? Her şeyi rant, her şeyi bina, her şeyi inşaat değil. Eğer bir şeyde her şey arıyorsanız, o her şey insan için olmak zorundadır. Canlılar için olmak zorundadır. Bir kenti yaşayanları terk ederse siz kenti yokluğa mahkûm ediyorsunuz… Fabrikaların çalışması lazım. Esnafa dükkân yapmak nedir? Bize yer göstersinler, 100 150 dükkanı bir ayda teslim ederiz onlara. Baktım Kahramanmaraş’ta insanlar sokağa tezgah açmışlar. Çok basit çözümleri bile akıl edemeyen bir yapı ile karşı karşıyayız” dedi.
Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, deprem bölgesinde geceyi geçireceği çadırdan, Fox TV'de yayınlanan Orta Sayfa programının canlı yayınına katıldı. Kılıçdaroğlu, "Bu kadar halktan kopuk bir yönetim olabilir mi? Her şeyi rant, her şeyi bina, her şeyi inşaat değil. Eğer bir şeyde her şey arıyorsanız, o her şey insan için olmak zorundadır. Canlılar için olmak zorundadır. Bir kenti yaşayanları terk ederse siz kenti yokluğa mahküm ediyorsunuz… Fabrikaların çalışması lazım. Esnafa dükkan yapmak nedir? Bize yer göstersinler, 100 150 dükkanı bir ayda teslim ederiz onlara. Baktım Kahramanmaraş'ta insanlar sokağa tezgah açmışlar. Çok basit çözümleri bile akıl edemeyen bir yapı ile karşı karşıyayız" dedi.
Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün deprem bölgesi ziyaretleri kapsamında bu gece Kahramanmaraş'ın Nurhak ilçesinde geceyi geçireceği çadırdan FOX TV'de Orta Sayfa programına katıldı, Doğan Şentürk'ün sorularını yanıtladı.
Şentürk'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecine ilişkin sorusuna Kılıçdaroğlu şu cevabı verdi:
"CUMHURBAŞKANI ADAYININ BELİRLENMESİ GEREKİYORDU, O KONUDA DA NE KADAR TARTIŞMA OLSA DA BU TARTIŞMALARI DA SİYASET KÜLTÜRÜ AÇISINDAN OLAĞAN KARŞILIYORUM"
"Altı liderin çıktığı yolculuk sıradan bir yolculuk değildi. Türkiye'nin geleceği açısından her birimizi sorumluluk yüklenmesi gerekiyordu. Bizi bir araya getiren temel unsurda demokrasiydi. Gerçekten demokrasi kültürünü hem pekiştirmek hem yaygınlaştırmak hem içselleştirmek açısından altı lider bir araya geldik. Yaklaşık bir yılı aşkın süre çalıştık. Anayasa değişikliklerini çalıştık, ortak mutabakat metnini çalıştık. Sadece altı lider çalışmadı, altı liderin altında partilerin yetkin kadroları vardı, onlar belirli aralıklarda hemen hemen toplanıyorlardı; metin hazırlıyorlardı. Metinler, genel başkana sunuluyordu. Daha sonra bunlar bizim Millet İttifakı'nın oluşturan parti liderlerinin olduğu masada kabul edildikten sonra da kamuoyu ile paylaşıyorduk. Dolayısıyla uzun bir süreç, son süreçte elbette ki Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi gerekiyordu, o konuda da her ne kadar tartışma olsa da bu tartışmaları da siyaset kültürü açısından olağan karşılıyorum. Ama asıl olan sonuç elde etmektir. Son olarak bir araya geldik, yine uzun ve nitelikli bir tartışma oldu. Sonuçta Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda görüş birliği sağlandı. Bir metin hazırlandı, yol haritası hazırlandı ve biz bunu kamuoyu ile paylaştık. Yol haritasını metnini kamuoyu ile paylaşırken aynı zamanda Cumhurbaşkanı olarak da benim ismim geçti. Saadet Partisi'nin Genel Başkanlığı'nda ev sahibi Saadet Partisi'nin Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu benim adaylığımı açıkladı. Daha sonra orada kısa bir konuşma yaparak duygularımı ifade ettim.
"GENEL MERKEZE GİTTİĞİMDE GENEL MERKEZ ÇALIŞANLARI BAŞTA OLMAK ÜZERE HEPSİNDE BÜYÜK BİR HEYECAN VARDI"
Türkiye'nin geleceği açısından da aldığımız kararın çok önemli olduğuna inanan birisiyim. Çünkü, karamsar bir tablo vardı ve bu karamsar tablonun yarattığı pek çok sorun vardı. Bu bürokrasiye, iş dünyasına yansıyordu. Dış politikaya yansıyordu. Sonuçta Türkiye demokrasi, inan hakları konusunda önemli adımlar atmış bir ülke olma durumundaydı. Cumhuriyet kurulurken tüm mazlum milletlere örnek olan bir Cumhuriyet'ti, demokrasi konusunda da Türkiye'nin böyle bir işlev yüklenmesi gerektiği kanısındaydık. Sonra genel merkeze gittiğimde kalabalık bir grup partililerimiz, vatandaşlarımız bekliyordu. Orada iki arkadaşımla beraber, inşallah onlarda Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacaklar. Sayın Ekrem İmamoğlu ve Sayın Mansur Yavaş ile birlikte vatandaşların huzuruna çıktık. Orada kısa bir konuşma yaptım. Dolayısıyla böylece olayı en azından kamuoyu önündeki pozisyonumuzu sonlandırdık. Ayrıldım, eve gittim… Eşim de oradaydı. Genel merkeze gittiğimde genel merkez çalışanları başta olmak üzere hepsinde büyük bir heyecan vardı. Ben heyecanını çok rahat dışarı yansıtan birisi değilim, yapım böyle. Daha sakin, olayları daha sağ duyulu karşılayan birisiyim. Çok önemli bir görev üstlendiğimin farkındayım. Önemli görev ama bu önemli görevin çok zor olduğunun farkındayım. Dolayısıyla çok zor bir görev üstlendik, sadece ben değil; Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak arkadaşlar da aynı zor görevi üstlendiler zaten.
"TÜM TERCİHLERİMİZİ HALKTAN YANA, ÜLKEDEN YANA, VATANDAŞTAN YANA YAPARSAK AŞAMAYACAĞIMIZ HİÇBİR SORUN YOK"
Ben şuna inanıyorum kararlılıkla, azimle ve gerçekten tüm tercihlerimizi halktan yana, ülkeden yana, vatandaştan yana yaparsak aşamayacağımız hiçbir sorun yok. Türkiye, pek çok sorunu aşan bir ülkedir. Dolayısıyla bir araya geldiğimizde önceliğimiz ve hedefimiz güzel ülkemiz olduktan sonra, vatandaşımızın refahı olduktan sonra anlaşamayacağımız hiçbir konu olacağını sanmıyorum. Bütün sorunları aşabiliriz. Elbette ki sorunların bir kısmı kısa vadelidir, bir kısmı uzun vadelidir. Uzun vadeli sorunlar konusunda da yetkin, liyakatli kadrolara ihtiyacımız var. Bunların büyük bir kısmı şu anda kamuda, o yetkin kadrolara yetki verdiğiniz zaman pek çok sorunu çözen, hesabını yapan ve sonra siyaset kurumunun önüne koyan kurumlar, insanlar olacaktır.
"EVDE SİYASET KONUŞMUYORUZ"
Eve gelince doğrusunu isterseniz evde çok fazla siyaset konuşan birisi değilim, hatta o yüzden eşim zaman zaman 'bugün ne yaptınız' diye sorarken, ben çalışma odama geçer, bilgisayarımı açarım. Orada çalışmaya başlarım. Dolayısıyla evde siyaset konuşmuyoruz, konuşmuyorum. Oğlum, kızlarım kutladılar başarılı olursunuz diye. Ben de, 'sadece bizim için değil, ailemiz için değil; Türkiye hayırlı olsun' dedim."
"BELEDİYE BAŞKANIMIZIN İŞ GÜDÜMÜNDE SORUNLARINA EĞİLİYOR, SORUNLARA ÇÖZÜMLER ÜRETİLİYOR"
Şentürk, Kılıçdaroğlu'na deprem bölgesinde ziyaretleri kapsamında bu geceyi Nurhak'ta çadırda neden geçirmek istediğini sordu. Kılıçdaroğlu, şu yanıtı verdi:
"Deprem bölgesini hiç unutmadım. Hiç aklımdan da çıkmadı. Deprem bölgesinde bütün belediye başkanlarımız çalışıyorlar. Her bir deprem bölgesi, her bir büyükşehir belediye başkanımızın iş güdümünde sorunlarına eğiliyor, sorunlara çözümler üretiliyor. Dolayısıyla, Ankara'da bulunduğum süre içinde de belediye başkanı arkadaşlarımız kendilerinin sorumlu oldukları illere, ilçelere gidiyor, hizmet götürüyorlardı. Ben daha önce depremin ikinci günü yine gelmiştim, Hatay'a üçüncü kez gitmiştim. Buraya ikinci kez geliyorum, dolayısıyla deprem konusunda burada kalma kararı yarın Kahramanmaraş'ta değişiklik yerlere gideceğiz. Özellikle büyük kayıpların yaşandığı ilçelere ve Kahramanmaraş merkezine. Bu gezide amacım şuydu: depremzedeleri görüyoruz, çadırlara gittik; çocuklara hayran olmamak mümkün değil, geldiler sarıldılar; kucaklaştık. Onların gülümsemeleri bizi de gülümsetiyor. Bazılarını kucağıma aldım, bazılarını kucağıma almak istedim annelerinden ayrılmadılar. Onların çadırlarına gittim, çadırlarında eğleniyorlar. Başlarında öğretmenleri var.
"BU ÇADIRLARDA EĞİTİM GÖREN ÇOCUKLARIMIZA DESTEK VERECEK BİR PSİKOLOG GÖREVLENDİRİLSE ÇOK DAHA İYİ OLACAK"
Şunu ifade etmek isterim, her çadırda bir psikoloğun olması gerektiğine inanan birisiyim. Keşke Milli Eğitim Bakanlığı böyle bir görev üstlense ve bu çadırlarda eğitim gören çocuklarımıza en azından psikolojik destek verecek bir psikolog görevlendirilse çok daha iyi olacak. Aileler için de bu yapılabilir. Ama nedense bu konuda sağırlar. Malatya merkezde iş dünyası ile görüştüm. Bu seyahatimin özünü depremzedelerin çadırlarına girdim, çaylarını içtim. Oturduk sohbet ettik, dertlerini anlattılar. Halen daha sıkıntılar var, o sıkıntıları anlattılar.
"BU SEYAHATİMİN ÖZÜNÜ, İŞ DÜNYASI OLUŞTURUYOR"
Onlara Türkiye'nin büyük bir ülke olduğunu, bütün bu sorunları aşma kapasitesine sahip olduğunu, zaman zaman aksaklıklar var ama az bir süre kaldığını, inşallah kısa süreden sonra değişimle beraber pek çok şeyin değişeceğine onların yaşayabileceklerine, anlayabileceklerine ifade ettim. Bu seyahatimin özünü, iş dünyası oluşturuyor. Şimdi, hep depremzedeler çadırlara yerleştirdiler, çadır sıkıntısı var; konteynıra ihtiyacı var. Çok sayıda konteynır talebi geliyor.
"DEPREM DOLAYISIYLA MALATYA'YI TERK EDEN KİŞİLER MALATYA'YA DÖNSÜN İSTİYORSAK ONLARA BAZI POZİTİF AYRICALIKLAR SAĞLAMAK GEREKİYOR"
İş dünyasının beklentileri nedir, siyaset kurumundan beklentileri nedir… İş dünyası ile bir araya geldim, çiftçiler ile bir araya geldim, esnaf ile sanayiciler ile bir araya geldim. Doğrudan onları dinledim, ne yapalım, ne bekliyorsunuz diye sordum. Malatya'da şunu söylediler, çok sayıda vatandaşımız, belli bir entelektüel düzeye sahip olanlar da dahil olmak üzere kenti büyük ölçüde terk ettiklerini, fabrikaların büyük ölçüde çalışabilir durumda olduğunu ama usta başı, mühendis gibi pek çok nitelikli personelin Malatya'yı terk etmesi nedeni ile eleman sıkıntısı çektiklerini ifade ettiler. Bu elemanların tekrar Malatya'ya gelmesi için bir şeylerin olması gerektiğini, bazı pozitif kararların alınması gerektiğini söylediler. Kendi düşüncemi söyledim. Eğer, Malatya'da fabrikada çalışan ama deprem dolayısıyla Malatya'yı terk eden kişiler Malatya'ya dönsün istiyorsak onlara bazı pozitif ayrıcalıklar sağlamak gerekiyor. Örneğin, gelir vergisi belirli bir süre alınmayabilir, sosyal güvenlik birimleri belirli bir süre kamu tarafından yaratılabilir. Böylece Ankara'da, İstanbul'da, Mersin'de gidip oralarda iş arayan kişiler Malatya'da çok daha yüksek bir ücret ile çalışma olanağı bulacaklar.
"ET VE SÜT KURUMU ŞU ANDA BUGÜNKÜ ORTAMDA ÇİFTÇİNİN SÜTÜNÜ ALAMIYORSA, NE ZAMAN ALACAK?"
Çiftçilerin sorunları var, bir hayvan üreticisi şunları söyledi, 'Süt üretiyoruz ama süt alacak kimse yok; elimizde kaldı' diye. Et ve Süt Kurumu var, sosyal bir devletiz, Et ve Süt Kurumu şu anda bugünkü ortamda çiftçinin sütünü alamıyorsa, ne zaman alacak? Üstelik yüksek bir bedelle almalı. Çünkü, yem bulamıyorlar. Yem fiyatları da çok fazla. En azından biraz yüksek bedel ödenirse yem de alacak hayvanlarına. Et ve Süt Kurumu'nun harekete geçmesini istedim. Esnaf, kısa süre içerisinde en azından çalışabileceği mekanlar istiyor. Kendilerine şunu söyledim, 100-150 dükkanlık bir yer ayarlayabilirlerse, belediye başkanlarım bunu yapabilirler diye söyledim. Burada, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş ile birlikteyiz. Kahramanmaraş'tan sorumlu olan belediye başkanımız. Aynı zamanda diğer belediye başkanlarımız da var burada. Onlarda kendilerine düşen görevi yerine getirmeye çalışıyorlar. Nitelikli elemanın Malatya'ya dönmesi onların en büyük arzuları. Yarın Kahramanmaraş'ta sanayicilerle, esnaf odası, ziraat odası onlarla bir araya geleceğiz. Onlarla da konuşacağız. Var olan sorunları çözmeye çalışacağız.
"ŞU ANDA YOĞUN BİR ŞEKİLDE KONTEYNIR İHTİYACI VAR"
Karamsar bir atmosfer var hala ama ihtiyaçlar her aşamada biraz daha değişiyor. Şu anda yoğun bir şekilde konteyner ihtiyacı var, çünkü çadırlar burayı görüyorsunuz. Ben de bu akşam bu çadırda kalacağım. Daha önce ilk geldiğimde Hatay'da Arsuz'da kalmıştım. O akşam da soğuk bir atmosfer vardı. Burası da soğuk. İnsanların insani koşulda geceleri geçirmesi hepimizin ortak arzusu."
"YÖNETİMİNİN ŞEFFAF OLMASI LAZIM"
Şentürk'ün ihale ve pazarlık ile konteynırların yapılmasına ilişkin sorusuna ise Kılıçdaroğlu şu cevabı verdi:
"Ben AKP'nin devlet yönetiminde şeffaflığı değil, gizliliği esas aldığını bilen birisiyim. Çünkü bütün uygulamalarında böyle. Oysa devlet yönetiminin şeffaf olması lazım, devleti yöneten kadrolara ve devleti yöneten iktidar sahiplerine aylığı vatandaş veriyor. Dolayısıyla her vatandaşa ödediği verginin hesabını da siyasal iktidar somut olarak vermek zorunda.
"MANSUR BAŞKAN KAHRAMANMARAŞ TİCARET VE SANAYİ ODASI İLE OTURDU BİR PROTOKOL İMZALADI"
Türkiye bugünkü tablo ile karşı karşıyaysa şeffaf olmamasını büyük payı var. Malatya'da çiftçiler ile görüşürken, kayısı üreticileri de vardı. Kayısı üreticileri, ellerinde kayısı kaldığını, kayısı alacak kimse bulamadıklarını, büyük sıkıntıya girdiklerini söylediler. Normalde Toprak Mahsulleri Ofisi'nin bu kayısıları alması lazım. Sağlıklı işleyen bir devlet yönetimi de bunu gerektirir. Ama almıyorlar, niye almıyorlar bilmiyorum.
Mansur başkan, bu konuda önemli bir adım attı. Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası ile oturdu bir protokol imzaladı. Belediye başkanlarımız ve Mansur Başkan bir miktar kayısı alacak. Daha sonra Ankara'da belirli yerler ayrılacak, ayrılan yerler dolayısıyla hiçbir kira almayacak ve orada satışlarını yapıp gelir elde edecekler.
"EĞER BİR ŞEYDE HER ŞEY ARIYORSANIZ, O HER ŞEY İNSAN İÇİN OLMAK ZORUNDADIR"
Bakın, çok basit bir çözümün bugüne kadar iktidar sahiplerinin aklına gelmemesine bile şaşırıyorum. Bu kadar halktan kopuk bir yönetim olabilir mi? Her şey rant, her şey bina, her şey inşaat değil. Eğer bir şeyde her şey arıyorsanız, o her şey insan için olmak zorundadır. Canlılar için olmak zorundadır. Çabanız bunun için olmak zorunda. Bir kenti, nitelikli elemanları terk ederse, kentin çalışanları terk ederse, o kentte yaşayanlar terk ederse siz kenti yokluğa mahküm ediyorsunuz. Bakın, bir sanayici şunu söyledi, 'Bir deprem oldu doğru ama önlem alınmazsa ekonomik deprem olacak' dedi. Bu benim değil, 'ekonomik deprem' lafı Malatyalı bir sanayiciye ait. Sosyal devletin harekete geçmesi lazım. Fabrikaların çalışması lazım. Esnafa dükkan yapmak nedir? Bize yer göstersinler, 100 150 dükkanı bir ayda teslim ederiz onlara. Biz büyük binalar falan değil; kuracaksanız tuvaleti olacak, tezgahı olacak bu insanlar burada çalışacaklar. Baktım Kahramanmaraş'ta insanlar sokağa tezgah açmışlar. Çok basit çözümleri bile akıl edemeyen bir yapı ile karşı karşıyayız. Böyle bir gerçeğimiz var."
"ADAMIN EVİ YIKILMIŞ, DÜKKANI YIKILMIŞ SİZ FAİZİ ARTIRIYORSUNUZ; SIFIR FAİZLİ KREDİ VERECEĞİNİZ YERİNE BİR DE KALKIP BUNLARDAN PARALARI GERİ İSTİYORSUNUZ. AKIL DIŞI BİR POLİTİKA"
Kamu bankalarının deprem bölgesinde faizleri 0,9'dan 1,50'ye çıkarması ve Adıyaman Valisi'nin istifa etmesine ilişkin ise Kılıçdaroğlu şöyle değerlendirdi:
"Faizi yükseltmeleri tam bir facia. Siz kredi vereceksiniz, üstelik faiz almamanız gerekiyor. Krediyi almışsa zaten dükkan çökmüş vaziyette, bu parayı nasıl alacak? Hem ana parasını hem faizini silmek zorundasınız. Bunu yapmadığınız takdirde bir kenti ayağa kaldıramazsınız. O kentin ekonomisini ayağa kaldıramazsınız. Akılcı bir politika değil, açıkça söylemek gerekirse akıl dışı bir politika bu yönetemediklerini gösteriyor. Ben bina yaptım, mesele bitti. Mesele bina yapmakla bitmiyor, mesele temel atmakla bitmiyor. Mesele insan. İnsanın yaşayabileceği bir ortam. Esnaf, satış yapabileceği bir ortam ister. Esnaf gelir elde etmezse çoluk çocuğu nasıl geçindirecek? Pek çok sorunu bir arada ele alıp akılcı politikalar ile çözmek lazım. Bir yandan esnaf çalışacak, bir yandan sanayici çiftçi çalışacak, onların rahat çalışabilmeleri için üretebilmeleri için faizlerini sıfırlayın. Zaten siz isteseniz de alamazsınız. Düşünün, dükkanı çökmüş, yakınları vefat etmiş; siz bu adamın yakasına yapışıyorsunuz kredini öde bir de faizi yükseltiyorsunuz, faizini de ödeyeceksiniz. İnsaf… Beşli çeteye bunu yapmıyorsunuz ama, gelince garibana bunları yapıyorsunuz. Bunların tamamını değiştireceğiz. Yeter ya, adamın evi yıkılmış, dükkanı yıkılmış siz faizi artırıyorsunuz; sıfır faizli kredi vereceğiniz yerine bir de kalkıp bunlardan paraları geri istiyorsunuz. Akıl dışı bir politika.
"50 BİN KİŞİNİN ÖLÜMÜNDEN KİM SORUMLU?"
İstifaya gelince şöyle söyleyeyim, ben Sayın Vali'nin istifa etmesini olağan karşıladım. En azından 50 bine yakın insan öldü, hiç kimse istifa etmedi, bari ben edeyim erdemini göstermiştir. Bu erdemi ne sarayda ne de sarayın bakanlarında görmedik. 50 bin kişi hayatını kaybetti. Bir Allah'ın kulu sorumluluk almadı, bu sorumluluk bana aittir demedi. 50 bin kişinin ölümünden kim sorumlu? Vicdan sahibi herkese bu soruyu sorup sözlerimi bitirmek isterim."