Kamu Denetçiliği Kurumu "Gezi Parkı" Raporunu Tamamladı
Rapordan: "Kamu Denetçiliği Kurumu, çevre duyarlılığı gerekçesiyle başlayan gösterilerin seyrinin, 31 Mayıs 2013 ve sonrasında, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun tarif ettiği ifade ve toplantı özgürlüğü kullanımı kapsamını hakkını ihlal ettiği gibi demokratik bir hukuk devletinde olması gereken bir hak arama mücadelesi sınırını da defaatle aşmış olduğunu tespit etmiştir" "Başta Başbakan, bakanlar, İstanbul Valisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı ve üst düzey yöneticilerin göstericilerle, STK'larla, Taksim Dayanışması temsilcileriyle bire bir diyaloğa geçip ikna ve inandırma, inisiyatif üstlenme yöntemiyle iyi yönetişim kurallarını uygulamalarına rağmen sokak muhalefeti giderek yayılmıştır.
AYLİN SIRIKLI DAL - Kamu Denetçiliği Kurumu, Gezi Parkı odaklı olaylarda kolluğun gösteride bulunanlara karşı hak hlalleri ve orantısız güç kullandıkları iddiasıyla 17 kişinin yaptığı şikayetleri birleştirek kabul etti ve raporunu tamamladı.
Kamu Başdenetçisi Nihat Ömeroğlu imzalı 176 sayfalık raporda, İçişleri Bakalığı, İstanbul Valiliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının bilgi ve belgeleri, Beyoğlu İlçesi Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi ile ilgili iş ve işlemlerle ilgili yazılara yer verildi.
Toplumsal olaylara müdahale boyutuyla ilgili İstanbul Valiliği, Emniyet Genel Müdürlüğünden istenen yazıların da yer aldığı raporda, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğünün 10 Temmuz 2013 tarihli Taksim Gezi Parkı Eylemleri ve Analizi başlıklı raporu da irdelendi.
Raporda, Türk Tabipleri Birliğinin 22 Ağustos 2013 tarihli olaylarda hayatını kaybeden ve yaralananlara ilişkin raporu, Türkiye'nin uğradığı ekonomik zararın tespitine yönelik bilgi ve belgelerle turizm sektöründe meydana gelen olumsuzluklarla ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığından alınan yazı da incelendi.
Olayların ardından Kamu Başdenetçisi ve bir kamu denetçisi tarafından idari, başvurucular ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri, gösteri içinde yer alan veya almayan kişilerle yapılan görüşmelerin tutanaklarına da yer verilen raporda, İstanbul Valisi, Belediye Başkanı ve diğer yetkililerle yapılan görüşmeler de yer aldı.
Kamu Başdenetçisi ve ilgili kamu denetçisi tarafından, idare ile bireysel başvurucular ve sivil toplum kuruluşları arasında bir uzlaşının sağlanması amacıyla arabuluculuk girişiminde bulunulduğu belirtilen raporda, Taksim Meydanı'nın yayalaştırılması ve meydan düzenlemesi ile Gezi Parkı Projesi çalışmalarında gelinen son durum ve yaşanan toplumsal olaylar, ayrıca bu olaylara müdahale noktasında oluşan siyasi ve toplumsal gerginliğin, demokratik iyi yönetişim ilkelerine uygun şekilde, karşılıklı uzlaşı ile yatıştırılmasını ve bir ortak kamuoyu açıklamasında bulunulmasını hedefleyen ve 19 maddeden oluşan bir "mutabakat metni" hazırlandığı kaydedildi.
Fakat arabuluculuk girişimi ve idare ile bir araya gelip uzlaşma sağlanması teklifinin, bireysel başvurucularca olumlu karşılanmadığı, Taksim Dayanışması bileşenince de benimsenmediği bildirildi.
-Görüntülerin çözümü izlendi
Rapor hazırlanırken, olayların başlangıcı, polisin müdahalesi, göstericilerin durumuna ilişkin kuruma ulaşan toplam 106 DVD ses ve görüntü çözümü yapıldı. Bu görüntüler arasında Divan Oteli, Ethem Sarısülük'ün vurulma anı ve öncesine ilişkin görüntüler ile çeşitli şehirlerde yaşanan gösterilere ait yüzlerce görüntü irdelendi.
Raporda ayrıca, Avrupa Parlamentosu tarafından alınan 13 Haziran 2013 tarihli karar, Stratejik Düşünce Enstitüsünün Taksim Gezi Parkı Eylemleri İzleme ve Değerlendirme Raporu, GENAR Gezi Parkı Profili, Cumhuriyet Halk Partisince hazırlanan Gezi Parkı Eylemleri İnsan Haklar İhlalleri Raporu, AK Parti Sosyal Medya Değerlendirmesi, Doç. Dr. Atilla Sandıklı ve Erdem Kaya'nın hazırladığı "Gezi Parkı Olayları: Çıkarılması Gereken Dersler" başlıklı rapor, SETA'nın Kurgu ile Gerçeklik Arasında Gezi Olayları, Mazlum-Der'in raporu ve Uluslararası Af Örgütünün olaylara ilişkin raporu, AB 2013 İlerleme Raporu, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin Taslak Raporu'nun özetlerine yer verildi.
-Hukuki değerlendirme
Kamu Başdenetçisi Nihat Ömeroğlu, tavsiye raporunun hukuki değerlendirme bölümünde, Gezi Parkı odaklı olayları, 27-31 Mayıs 2013 tarihleri arasındaki olaylar ve kolluğun müdahalesi ve 1 Haziran 2013'ten sonraki olaylar ve kolluğun müdahalesi olmak üzere iki aşamada ele aldı.
Özgürlükler yönünden delil, bulgu, belge, tanık, kamera görüntüsü, fotoğraf gibi somut bulgularla temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini irdeleyen Ömeroğlu, şu hukuki sonuçlara ulaştı:
"Birey ve birey gruplarının hukuku aşan, şiddet içeren eylemlerinin hukuk aleminde birer hak olarak koruma kalkanı bulamaması, bu eylemlere yönelik kamu idaresinin müdahale usul ve kurallarını değiştirmez. Yani ister barışçıl amaçla şiddet unsuru içermeyen toplanmalar olsun isterse de şiddet içeren ve barışçıl amaçtan uzak eylemler olsun, kamu idaresinin müdahalesi her şartta hukukun çizdiği sınırlar içerisinde kalmak zorundadır. Zaten barışçıl amaçla ve şiddet içermeyen toplanmalara müdahale teorik olarak akla gelmemesi gerekir. Bu noktada kamu idaresinin bir takdiri ve lütfu beklenemez.
Birey, birey grupları ve özel hukuk tüzel kişilerinden farklı olarak, devlet organları ve kamu yetkisi kullanan kişiler, her şart, durum ve olayda, hukukla bağlı olmak zorundadırlar. Özel hukuk gerçek veya tüzel kişileri çok değişik gerekçelerle hukuku çiğneyebilirler. Bu durum, hukuk kurallarının geçersizliği, önemsizliği veya çiğnenmesinin göz ardı edilebileceği anlamına yol açmaz. Ama idare hata yapma, hukuku çiğneme lüksüne hiçbir zaman sahip olamaz. İdare hata yapma lüksü olmayan, her daim hukuka bağlı hareket etmek durumunda kalan, toplumda tek taraflı buyurma ve davranma yetkisine sahip yegane güçtür. Bu anlayış sayesinde modern demokratik kamu idaresi anlayışı o toplumda yer bulmaktadır."
Raporda, "Mevzuata aykırı bile olsa kolluk kuvvetlerinin fiili saldırı ve şiddete başvurmayan birey ve birey gruplarına karşı mümkün olduğunca sabırlı ve sağduyulu hareket etmesi, kamu düzenini bozmayan ve suç teşkil etmeyen bir dizi unsurları müsamaha ile karşılaması, müdahale gibi kolaycı bir yönteme derhal başvurmaması demokratik hukuk devleti ilkeleri açısından da beklenir. Bu durumda hem kolluk güçleri hem de hukukun üstünlüğü kazanacaktır" değerlendirmesinde bulunuldu.
-"İyi yönetişim kurallarını uygulamalarına rağmen sokak muhalefeti giderek yayıldı"
Valinin il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiri olduğu, "belediye teşkilatının en üst amiri olarak belediye teşkilatını sevk ve idare etme"nin de büyükşehir belediye başkanının görevlerinden sayıldığı vurgulanan raporda, "diyalog, ikna ve inandırma, inisiyatif üstlenmek ve profesyonel sorumluluk taşıma"nın her üst düzey idarecide bulunması gereken vasıflardan olduğu belirtildi. Raporda, şu değerlendirmeler yapıldı:
"Dosyada mevcut ses ve görüntü kayıtlarına istinaden haftalar öncesi başlayan ve 27 Mayıs 2013'te patlak veren olaylarda, göstericilerle bu diyalogun sağlanması yerinde olacaktı. Ancak bu diyalog olsa dahi olayların sonraki günlerde seyrediş şekli dikkate alındığında organize direniş yanlısı göstericilerin 31 Mayıs 2013'ten itibaren gerçekleştirdikleri şiddet ve taşkınlıklarının önlenemeyeceği de bu olaylarla kanıtlanmıştır. Daha sonraki günlerde başta Başbakan, bakanlar, İstanbul Valisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı ve üst düzey yöneticilerin göstericilerle, STK'larla, Taksim Dayanışması temsilcileriyle bire bir diyaloğa geçip ikna ve inandırma, inisiyatif üstlenme yöntemiyle iyi yönetişim kurallarını uygulamalarına rağmen sokak muhalefeti giderek yayılmıştır. Gerçekte bunun takdir edilmesi gereken bir davranış olduğunun da altı çizilmek gerekir.
Alevlenen eylemlerde gözlemlenen bazı kolluk güçlerinin makul ölçüyü asan güç kullandıkları saptanmış ise de bu ihlallerin, daha çok barışçıl göstericilerin arasına karışıp provoke eden, yakıp yıkan grupların, kalabalık göstericilerin içinden daha büyük olaylara neden olmamak için tecrit edilememelerinden kaynaklandığı ancak bunun da özellikle sıralı amirler tarafından önceden öngörülmesi ve tedbirlerin alınması, bu unsurların grubun içerisine girmelerinin engellenmesi gerektiği de bir başka gerçektir.
Bilgi ve belgelere istinaden Kamu Denetçiliği Kurumu, çevre duyarlılığı gerekçesiyle başlayan gösterilerin seyrinin, 31 Mayıs 2013 ve sonrasında, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun tarif ettiği ifade ve toplantı özgürlüğü kullanımı kapsamını hakkını ihlal ettiği gibi demokratik bir hukuk devletinde olması gereken bir hak arama mücadelesi sınırını da defaatle aşmış olduğunu tespit etmiştir."
-"Değişik gruplar tarafından fırsat alanı olarak değerlendirdi"
Raporda, olayların, Gezi Parkı'nda yapılması planlanan projenin protesto edilmesi amacı ile gösteri şeklinde başlamasına rağmen takip eden günlerde toplumdaki değişik gruplar tarafından fırsat alanı olarak değerlendirildiği ve siyasi iktidara yönelik toplumsal muhalefetin topluca bir anda boşalması şeklinde şiddet içeren kitlesel bir eyleme dönüştüğü bildirildi. Raporda, şunlar kaydedildi:
"Gösteriye katılanlarla gerçekleştirilen ifadeyi açıklama ve toplanma özgürlüklerinin, tüm ikazlara ve tedbirlere rağmen şiddeti araç edinen bir dizi grupların manipülasyonundan arındırılamaması, büyük oranda sosyal medya üzerinden örgütlenen bireylerin oluşturduğu ve bu anlamda barışçıl olarak görülebilecek kitlelerin arasına bazı yasa dışı grupların karışması ile birlikte gösterilerin ve göstericilerin genel profili, sayıları on binleri bulan geniş çaplı, zaman zaman siyasi iktidarı devirmeyi hedefleyen yasa dışı bir kitlesel direniş, bir başkaldırış şekline bürünmüştür. Bu durumda kullanılan araç ve gereçlerin (biber gazı, gaz bombası, sprey vb.) miktarının oranlanması, bunu ortaya koyacak uluslararası bir kriterin olduğuna dair bilgi ve bilimsel veri elde edilememiştir. Yer yer makul ölçüyü aşan mühimmat kullanıldığı iddia edilmekle birlikte, kolluğun bunu kasıtlı ve istikrarlı, süreklilik arz edecek şekilde uyguladığına dair kesin bulgulara ulaşılamamıştır. Sadece kamera görüntülerinden bu sonucu çıkarmak ve hüküm vermek de kolay değildir."
-Gösterici profili
Raporda, olaylara karışan gösterici profili, "tepkilerini barışçıl yollarla ifade etmek isteyen münferit bireylerden oluşan topluluklar", "bu geniş, barışçıl kitleyi provoke ederek, bu kitleyi bir bütün halinde yasa dışı hale getiren terör örgütleri, yasa dışı örgütler", "siyasi iktidara muhalif yasal örgütler", "bir kısım sivil toplum örgütleri" ve "samimi düşünceler ve merak saiki ile toplananlar" olarak ayrıldı. Her biri farklı motivasyona sahip olduğu halde bu grupların, siyasi iktidara yönelik muhalefete dayalı ortak bir amaç etrafında hareket ettikleri belirtilen raporda, protestoların salt bir çevre duyarlılığı amacıyla yapılmadığı vurgulandı.
Sosyal paylaşım sitelerindeki bilgi kirliliği ve kışkırtmalarının etkisiyle gösterici grupların bir kısmının, eylemlerin artarak devam etmesi durumunda hükümetin istifa etmek zorunda kalacağına ve askerin yönetime müdahale edeceğine dair inanca sahip oldukları ve bu yönde propaganda yaptıklarının tespit edildiği belirtilen raporda, "Başlı başına bu olgu dahi 1 Haziran 2013 tarihinden sonra yaşanan olayların gerçek nedenini ortaya koymaktadır" ifadesine yer verildi.
Gösterilerin başlangıcı evresindeki müdahalede hukukun sınırları aşıldığı kabul edilse dahi ifade açıklaması ve toplanma özgürlüklerinin kullanılmasını, şiddet eylemleriyle istismar etmenin hiçbir zaman haklı gösteremeyeceği kaydedilen raporda, şu tespitler yapıldı:
"Büyük gösteriler sırasında can kaybının ve ciddi yaralanmaların daha fazla olmamasında şüphesiz kolluk güçleri ve sıralı amirlerinin büyük bir kesiminin mesai mefhumu gözetmeden asayişi sağlamaya gayretleri yatmaktadır. Yapılan bir kısım hatalar, ihlaller ve aşırı güç kullanılması nedeniyle kamu otoritesini sağlamakla görevli kolluğun tümünün suçlanmasına gerekçe olamaz. Bu tespit kuşkusuz kolluğun aşırı ve orantısız güç kullanımını haklı çıkarmak anlamına gelmemektedir. Sadece toplumsal olaylara hakim olan psikolojinin, taraflar arasında yol açtığı etkileşime ve olgulara işaret etmek amacını ortaya koymaktadır. Aksi düşünce, Kamu Denetçiliği Kurumunun, hukuk dışı ve kanunsuz eylem ve işlemlere hiçbir durumda cevaz vermeyeceği inancına gölge düşürür.
Kolluk birimlerinin, göstericilerden kaynaklanan şiddet içerikli eylemlerden sorumlu tutulmaları mümkün olmadığı gibi bu olaylara müdahale etmemesi esasen sorumluluktan kaçmak anlamına gelecektir. Zira heyecana kapılmış olan geniş kitleler içerisine karışan yasa dışı örgüt üyeleri veya yasa dışı kimliğe sahip olmamakla beraber karıştıkları olaylar itibarıyla hiçbir hukuki gerekçeye sığınamayacak bireylerin meydana getirdikleri manzara, gündelik hayatı tamamen kesintiye uğratan, kamu düzenini büsbütün ortadan kaldıran, can ve mal güvenliğine kasteden ve dolayısı ile demokratik hukuk devletlerinde asla müsamaha edilemeyecek türden şiddet ve suç örnekleri oluşturmuştur. Bu anlamda ölçü AİHM içtihatlarıyla istikrar kazanmıştır. Zira Mahkeme, müteaddit kararlarında, kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanmasını teminen, bu amaca ulaştıracak ölçüde orantılı güç kullanımına her zaman cevaz vermektedir."
- Ankara