Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu KDK yetkililerini dinledi

Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu, Kamu Başdenetçisi (Ombudsman) Mehmet Akarca ile Kamu Denetçisi Fatma Benli Yalçın'ı dinledi.
Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu, Kamu Başdenetçisi (Ombudsman) Mehmet Akarca ile Kamu Denetçisi Fatma Benli Yalçın'ı dinledi.
Komisyon, AK Parti İstanbul Milletvekili Hulki Cevizoğlu başkanlığında toplandı. Toplantıda, Kamu Başdenetçisi Akarca ve Kamu Denetçisi Yalçın, komisyon üyelerine sunum yaptı.
Akarca, kadına yönelik şiddetin kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zararla sonuçlanan ya da sonuçlanması muhtemel bir ayrımcılık biçimi olarak ülkelerin öncelikle çözmesi gereken alanlarından biri olduğunu söyledi.
Kadına yönelik şiddetin yalnızca mağdurları değil, bu bireylerin ailelerini, çocuklarını, nihayetinde toplumu ve gelecek nesilleri olumsuz etkilediğini belirten Akarca, toplumda, kadınlara karşı ayrımcılığın kadına yönelik şiddeti doğurduğunu, şiddet önlenmedikçe de ayrımcılığın ve şiddet sarmalının karmaşık bir yapıya bürünebildiğini ifade etti.
Bu konuda kendilerine yapılan başvuruların incelenerek idarelere tavsiyelerde bulunulduğunu, zaman zaman da bu alanda iyileştirmeye ihtiyaç duyulan konularda kurumlar arası koordinasyona katkı sağlandığı bilgisini veren Akarca, diğer kurumlardan farklı olarak, Türkiye'deki kız çocukları dahil tüm çocukların doğrudan başvurabilecekleri bir yapı oluşturulduğunu bildirdi.
Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK) Çocuk internet sitesi üzerinden çocuk başvurularının alındığını aktaran Akarca, "Türkiye'de 18 yaş ve altı çocuklardan herhangi bir veli-vasi onayı, izni gerekmeden doğrudan başvuru alan tek Kurum Kamu Denetçiliği Kurumudur." dedi.
Son yıllarda yaşam hakkı ihlalinde erkeğin eşi, çocukları, anne ve babasından sonra kendini de öldürdüğü örneklerin çokça görüldüğüne dikkati çeken Akarca, sadece yasal düzenlemede cezaların artırılmasının bu sorunun çözümünde yeterli olmadığını, bunun "dar bir yaklaşım" olduğunu vurguladı.
Akarca, "Mevzuat anlamında çok büyük bir eksiklik olduğunu düşünmüyorum. 6284 sayılı kanun başta olmak üzere, kadınları koruma altına alan, çocuklarla ilgili kanun düzenlemesi var." ifadelerini kullandı.
Akarca, sorunun sosyolojik, ekonomik ve kültürel boyutlarının da incelenmesinin önemine dikkati çekti. Şiddetin medyada yer almasının "büyük bir sorun" olduğunu ifade eden Akarca, sosyal medya, internet ve toplumda değer yargılarının aşınmasının şiddet olaylarında öne çıktığını söyledi.
Akarca, 6 bin 400 denekle yapılan araştırma sonuçlarını paylaştı
Bir kamu kuruluşu tarafından 2024 yılında 6 bin 400 denekle yapılan araştırma sonuçlarını paylaşan Akarca, "Türkiye'de kadın cinayetlerinin temel nedeni sizce nedir?" sorusuna deneklerin yüzde 30'unun "yetersiz eğitim" cevabı verdiğini bildirdi.
Kamu Başdenetçisi Akarca'nın paylaştığı verilere göre, aynı soruyu, deneklerin yüzde 22'si "ekonomik problemler", yüzde 18'i "yasal eksiklikler", yüzde 10'u "toplumdaki yanlış değer yargıları", yüzde 8'i ise "medyanın yanlış yönlendirmesi" şeklinde yanıtladı.
"Kadın cinayetlerinde failin cezasını toplumda ibret olacak şekilde artırmak doğru bir yaklaşım mıdır?" sorusuna "doğru" diyenlerin oranı yüzde 40, "kesinlikle doğru" diyenlerin oranı yüzde 27, "yanlış" diyenlerin oranı yüzde 16, "kesinlikle yanlış" diyenlerin oranıysa yüzde 9 oldu.
"Kadın cinayetlerinde zanlıya uygulanan haksız tahrik indirimi tamamen kaldırılmalı mıdır? sorusuna ise deneklerin yüzde 72'si "kesinlikle kaldırılmalı" ve "kaldırılmalı" cevabını verdi.
"Kadın cinayet haberlerinin detaylarının kamuoyuyla paylaşılması suçun yaygınlaşmasında etkili midir?" sorusuna "Evet" cevabı verenlerin oranı yüzde 61, "Kadın cinayetlerin önlenmesi için mevcut yasaların yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusuna "Hayır" yanıtını verenlerin oranı yüzde 56, "Size göre kadın cinayetlerinde toplumsal infiale neden olan suçlarda idam cezası çözüm olabilir mi?" sorusuna "Evet" diyenlerin oranı da yüzde 65 olarak belirlendi.
Kadın cinayetlerinde medya paylaşımları toplumu yönlendiriyor mu? sorusuna deneklerin yüzde 63'ü "Evet" cevabı verdi. Akarca, buna ilişkin, "İntihar gibi, şiddet gibi toplumda, medyada, özellikle televizyonlarda, basında böyle reklamı yapılır gibi en ince ayrıntısına kadar verilmesi çok vahim sonuçlara yol açıyor. Bunu gerçekten de gözlemleyebiliyoruz. Sonucu itibarıyla, intihar eğilimli olanlar, şiddet eğilimli olanlar bundan etkileniyorlar. Tabiri caizse, suçu nasıl işeyeceğini orada kendisine bir pay çıkararak daha da geliştiriyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Ama, asla ve katiyen kabul edilebilir bir olgu değil"
Kamu Denetçisi Fatma Benli Yalçın da yaptığı sunumda, "Kadına karşı şiddet konusunda 'ama' asla ve katiyen kabul edilebilir bir olgu değil." dedi.
Şiddetin tüm dünyada var olduğunu ancak Türkiye'de olmaması gerektiğini ifade eden Yalçın, her yerde şiddet bulunduğu gerçeğine rağmen evin içerisi olan ailenin, kişinin en güvende olması gerektiği yer olduğu değerlendirmesinde bulundu.
Her şeyin bir gerekçesinin bulunabildiğini, her davranışa bir gerekçe bulmanın mümkün olduğunu ifade eden Yalçın, şöyle konuştu:
"Ama aynı gerekçeler bir kişinin patronuna ya da kendisine haksızlık yapan bir arkadaşına karşı şiddette bulunmasını gerektirmiyor. Bu kişi kendisine çok daha ağır hakaretlerde bulunan, çok daha haksızlık yapan patronuna fiziksel olarak şiddette bulunmayı aklına dahi getirmiyor. Çünkü biliyor ki bu şiddeti gerçekleştirdiğinde bunun somut bir karşılığı olacak. ya da sağlıkta şiddet var, doğru. Ama aynı sağlıkta şiddeti gerçekleştiren kişi hakim karşısına çıktığında hakim çok ağır ceza verse bile en ufak bir şekilde tepki vermiyor ve otokontrol sistemini devreye sokuyor. Çünkü biliyor ki orada mahkeme salonunda ya da savcı karşısında ya da işveren ortamında ya da kamu kurumlarında bunu gerçekleştirdiğinde bunun bir karşılığı olacak. Dolayısıyla kadına karşı şiddetle mücadelede etkin rol oynamak istiyorsak öncelikle bu cezasızlık, yani onun bir karşılığının olmadığı algısının değiştirilmesi gerekiyor."
Bu algının ayrılık ya da boşanma anında ölüm gibi çok daha ağır suçlara yol açabildiğine işaret eden Yalçın, toplumda cezasızlık algısının değiştirilmesinin önemini vurguladı.
Şu an şiddet mağduru olmasa bile bir kadın öldürüldüğünde ağırlaştırılmış müebbet cezası verildiğini, bir kadın yaralandığında dahi en ağır cezaların verildiğini belirten Yalçın, "Biz sadece şiddet olduğunda, sokakta kadına karşı şiddet gerçekleştiğinde ya da bir kadın öldürüldüğünde haberlerde ya da sosyal medyada bunu biliyoruz. Biz, kişiye karşı verilen cezadan haberdar olmuyoruz. Kişiler sadece bunun olabilirliğini düşünüyorlar. Artık sadece eşini değil, çocuklarını öldüren bir zihniyetin olabileceği konusunu normalleştirilen bir sistemle karşı karşıyayız." ifadelerini kullandı.
Tüm dünyada şiddet içerikli, özellikle mafya dizilerinde şiddeti normalleştiren, onlarca kişiyi öldürse de çok temiz kalpli gibi gösterilen karakterlerin bulunduğuna dikkati çeken Yalçın, kadına şiddet konusunda toplumsal değişimi sağlamanın medyanın olayı veriş tarzını değiştirmesiyle mümkün olabileceğini söyledi.
Madde kullanımını, akıl hastalıkları gibi nedenlerin istisna haline getirilebileceğini bildiren Yalçın, "Sadece bu yönde somut, hayata yönelik çalışmalar yapmamız gerekiyor. Kadına karşı şiddet konusu sloganlarla çözülebilecek bir konu değil." dedi.
Sunumun ardından Kamu Başdenetçisi Akarca, komisyon üyelerinin sorularını yanıtladı.