Kadın=erkek Ne Eksik! Ne Fazla" Semineri - İstanbul
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu, "Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, tarihi kuran ve her şeyin içinde bir süreç gibi bakıyorum.
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu, "Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, tarihi kuran ve her şeyin içinde bir süreç gibi bakıyorum. Bitmemiş ve bitmeyecek bir konu. Kökleri derinlerde derken, hem zamansal hem de kavramsal olarak derin bir konu olduğunu vurgulamak istiyorum." dedi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından Santral İstanbul Kampüsünde "Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine farklı disiplinlerden yaklaşımlar" ana temasıyla düzenlenen "Kadın=Erkek Ne eksik! Ne Fazla" seminerinde cinsiyet eşitsizliği ve kadın hakları konularında uzman ve araştırmacı konuşmacılar bilgi ve deneyimlerini paylaştı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu, açılışta yaptığı konuşmada, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin köklerinin çok derinlerde olan bir konu olduğunu belirtti.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine çok farklı açılardan ve detaylarıyla yaklaşılabileceğini dile getiren Nalçaoğlu, seminerde farklı disiplinlerden ve uygulama alanlarından gelen insanların toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunu masaya yatıracaklarını söyledi.
Prof. Dr. Nalçaoğlu, toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusuna tarihsel bir bakış açısı olamayacağına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Tarihsel bakış açısı dediğiniz zaman akla hemen mantıksal olarak bunun da bir öncesi geliyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine tarihi kuran ve her şeyin içinde bir süreç gibi bakıyorum. Bitmemiş ve bitmeyecek bir konu. Bu nedenle özellikle 'kökleri derinlerde' betimlemesini tercih ettim. Kökleri derinlerde derken, hem zamansal hem de kavramsal olarak derin bir konu olduğunu vurgulamak istiyorum."
Halkla İlişkiler Uzmanı Betül Mardin ise öğrencilere, "Korkmayın. Bir şeyiniz eksikse onu kendi kendinize tamamlayın. Her derdinizin altından kalkmayı öğrenin. Çocuklarınıza örnek olun. Biz Atatürk'ün çocuklarıyız. Biz yürürüz, ekmeklerimizi yeriz. 'Çalış, çalış, çalış' başka çareniz yok. Burası Türkiye. Doğru yolda gidin." tavsiyelerinde bulundu.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Proje Uzmanı Melisa Soran da sosyolojinin en temel argümanlarından birinin kimlik olduğunu, kimliklerin toplumsal olarak inşa edildiğini ve bunun öğretici olduğunu düşündüğünü aktardı.
Soran, kadın ve erkeğin konumlandırılmasının tarihselliği olduğunu ve bunun moderniteye dayandığını ifade etti.
Kadın ve erkeği çok farklı iki cins olarak dayatan bir sistem olduğunu ifade eden Soran, "Bu sistemde temel yargı, erkeğin mantıklı bir varlık olduğu, kadının ise çok daha duygusal ve zayıf bir varlık olduğudur. Belli şekillerde bütün bir eşitsizlik bu farka dayanıyor. Bu farkın kurulmasının da bir tarihselliği var. Bunu keşfettiğinizde her şeyin bir kurgu olduğu ve belli şekillerde öğretildiği gerçeği bize başka bir şey söylüyor. Böyle kurulduysa, başka şekilde de kurulabilir. Orada bir mücadele potansiyeli ortaya çıkıyor. Bu sosyolojinin insan hayatına kattığı en önemli şey. Her şey kurguysa, başka bir dünya mümkün." değerlendirmesini yaptı.
Soran, kadınlık, erkeklik, Türklük, Kürtlük, sakatlık gibi toplumsal kategorilere doğal türler olarak sabit ve değişmez bir öz atfedilğini sözlerine ekledi.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine farklı disiplinlerden yaklaşımlarla sorunlar, öncelikler ve çözüm önerilerinin tartışıldığı seminerde, "Türkiye'de Kadın ve Erkek Olmak" konulu sokak röportajları sinevizyonda gösterildi.