Kaçakçıların Ölümle İmtihanı - 2
"Doğuda kaçakçılık" dosyasının ikinci ve son bölümünde bu kez acı dolu yaşanmış hikayeler ve gözyaşı var.
Köylüler toplanır, katırlar hazırlanır; Van'dan İran'a yolculuk var bu akşam. Kaçak sigara ya da mazot alınacak, Türkiye'de satılacak, para kazanılacak… Ama dönüş garanti değil. Cesedi dönenler, ya da bir parçasını sınırda bırakanlar da var.
Haberler.com muhabiri Bilal TEYMUR'un hazırladığı "doğuda kaçakçılık" dosyasının ikinci ve son bölümünde bu kez acı dolu yaşanmış hikayeler ve gözyaşı var.
İşte Haberler.com farkı ile "A'dan Z'ye kaçakçılık" gerçeği dosyasının ikinci perdesi
Dünkü yazımızda değinmiştik; "ulaşım araçları dışında kaçakçılığın yöntemlerinin değişmediğine…" Bir de ülkeler arası ilişkilerin, kaçakçılığın yönünü değiştirdiğine… Bir zamanlar çok büyük oranda köylülerin katırlarla yaptığı mazot ve sigara kaçakçılığı, Van'da İran askerlerinin Türkiyelileri öldürmeye başlamasıyla neredeyse son buldu. Ve artık sınır kapısı açıldığı için İranlılar mazot ve sigarayı çoğunlukla kendileri getiriyor ancak köylülere satmıyor. Araçların yakıt deposu ve altlarındaki özel bölmeler İran'da doluyor, ve direkt Van merkeze gidip boşalıyor. Araç altlarındaki özel bölmeler zaman zaman aracın altının tümünü kaplayacak kadar büyük yapılıyor.
"ONA O KADAR GİTME DEDİM, ONA GİTME DEDİM"
Van'ın Özalp ilçesine bağlı Yukarı Turgalı köyünden Salih D., bir dönem kaçakçılıkla sağlamış geçimini, 2 senedir de hiç gitmemiş "mazota"… 6 erkek, 5 kız olmak üzere 11 çocuğu var. Oğlu Recep D. 29 Ocak 2011'de, 17 yaşında İran askerleri tarafından öldürülmüş. Salih D. ile önce Özalp'da konuşuyoruz, daha sonra köydeki evine gittiğimizde karısı her zamanki doğulu güler yüzü ve sıcaklığıyla karşılıyor bizi kapıda. Biraz konuşmaya başlıyoruz, anne duygulanıyor. Daha sonra ne oluyorsa oluyor, içerden çocuğun, Recep'in fotoğrafı getiriliyor. Anne öyle bir ağlamaya başlıyor ki, 6 – 7 kişi bir aradayken bir anda her birimiz farklı bir yöne, bir duvarın dibine sığınıyoruz. Neredeyse başlamadan bitiyor konuşmamız. Biz gitmeye çalışırken "Ona o kadar gitme dedim, ona gitme dedim..." diyor Kürtçe "ağlamaktan her yerinin yara olduğunu" ekliyor…
"İLK GİDİŞİNDE ÖLDÜRÜLDÜ"
Recep, kardeşleri arasında 'mazota giden' tek çocukmuş ve ilk gidişinde öldürülmüş. "Bu işi başka geçim kaynağımız olmadığı için yaptık" diyor babası Salih. "Bir tek küçük bir bakkalımız var ama onun da geçimimizi sağlaması mümkün değil. PKK da hayvancılığı bitirdi. Şu anda zaman zaman batıya gidip çalışıyoruz".
Bir baba kendi ağzıyla oğlunun, evladının vurularak öldürülme olayını anlatıyor bize:
"Bana ilk köylüler haber verdi, "oğlun vurulmuş" dediler, aralarında Recep'le beraber gidenler de vardı. Diğer köylülerle gitmişti Recep, grubun hepsine ateş edilmiş. Bazıları kaçıp kurtulmuş. Haber verildiğinde Türkiye askerlerinin yanına gittik, onlarla beraber aldık cenazeyi. Oğlum İran tarafında vurulmuş. Ölüm olaylarının yoğun olduğu dönemlerde İran askerleri "dur" bile çekmezdi, kaçak görünce direkt ateş ederdi.
Oğlumu aldıktan sonra savcılık morga götürdü, inceleme yaptı ama bize hiç bilgi vermedi. Hangi mesafeden ateş edildiğini bilmiyorum. Grupta yaralanan küçük yaşta bir genç daha vardı, bir de 10 – 15 civarında katır öldü". Son olarak "devletinden" bahsediyor baba Salih; "burada insanlar başka geçim kaynağı olmadığı için kaçakçılık yapıyordu. Ben devletimizden buradaki insanlara iyi birer geçim kaynağı temin etmesini istiyorum. Çünkü bir insanın ölmesi demek, bir ailenin perişan olması demektir."ARKASINDA DOĞMAMIŞ BİR BEBEK, 2 ÇOCUK VE GENÇ BİR DUL BIRAKTI"
Aynı köyden; Türkiye'ye ait eski ve yeni sınır karakolunun çıplak gözle göründüğü Yukarı Turgalı'dan Osman K., 12 çocuğu var. Erkek çocuklarının bazıları çiftçilik yapıyor, bazıları batıya gidip çalışıyor. Çocuğu, 84 doğumlu İslam K. 1 yıl önce kaçakçılık yapmaya giderken öldürülmüş. Oğlu öldürüldükten sonra bir daha mazota gitmemiş. Ölen çocuğu mal getirmeye gittiğinde karısı 1 aylık hamileymiş. Şu anda en küçük çocuğu 4 aylık, diğeri 2 yaşında, en büyüğü ise 3 yaşında olmak üzere arkasında 3 çocuk ve genç bir dul kadın bırakmış. Oğluna Türk askerlerinin yakın mesafeden ateş ettiğini söylüyor.
İlk kurşunu yediğinde yanına hemen gittiklerini ama askerler almalarına izin vermediği için 2 buçuk saat sonra kan kaybından öldüğünü iddia ediyor, "bunlar savcılık raporlarında var" diyor. 4 avukat tutup hem Türkiye'de, hem de Avrupa İnsan hakları mahkemesinde dava açmış, çünkü "savcılık kurşunun Türkiye askerlerine ait olduğunu kanıtladı" diyor. Oğlu İran'a altı yüz katırın bulunduğu bir kafileyle gitmiş. İlk yola çıktıklarında Türkiye askerlerinin önce gitmelerine göz yumduğunu, daha sonra at başına 5 lira para istediklerini, oğlu vermek istemeyince onu öldürdüklerini iddia ediyor."SINIR KARAKOLLARI GÜNDE 5 – 6 BİN LİRA TOPLUYORDU"
Osman K., kaçakçılığın yoğun yapıldığı zamanlarda sınır karakollarının gecede 5 – 6 bin lira topladığını iddia ediyor. "Türkiye vatandaşları İran'a geçince Türkiye askerleri İran askerlerine haber veriyor, aynı şekilde İran vatandaşları Türkiye'ye geçince de İran askerleri Türkiye askerlerine haber veriyor" diyor. Böylece iki tarafın da kendi vatandaşlarına ateş etmemek için karşı tarafın ateş etmesine göz yumduğunu anlatıyor.
Kendi çocuklarıyla beraber gelinine ve torunlarına sahip çıkamadığından ve bakamadığından yakınıyor, baba Osman K... Devletin onlara yardım etmeleri için kaymakama kadar çıktığını ama sonuç alamadığını söylüyor. "İsmimi de, fotoğrafımı da rahatça kullanabilirsiniz" diyor. Herkesin evladının öldüğünü, ama kimsenin olayının kendisininkine benzemediğini belirtiyor, "çocuğum can çekişerek" öldü diyor.
BU KÖYDE HİKAYE, DRAM BİTMİYOR
Bu köyün her tarafında kan, her evinde bir yara var, hem de hâlâ kanayan bir yara. Yukarı Turgalı Köyünden Murat A., 23 yaşında. 6 - 7 yıl önce Mazota "yol almadan", yani iki tarafın da askerlerine görünmeden gitmeye çalışırken atı mayına basmış, o esnada atının üzerinde olan Murat'ın iki gözü birden kör olmuş. "Doktora gittin mi" sorumuzu, "her sene gidiyorum ama hiçbir şey söylemiyorlar" şeklinde cevaplıyor. Fazla irdelemiyoruz, yanından ayrıldığımızda ise öğreniyoruz ki ailesi onu her yıl para bulduğunda birkaç kez doktora götürüyormuş; sırf umudunu kaybetmesin, hayata tutunabilsin diye… Çünkü doktorlar teşhisi koymuş aslında; "bütün damarlar patlamış, çaresi yok, bir daha göremez…"
"BEN MURAT'I YARI YOLDA BIRAKMAM"
Murat'ın hikâyesinin en ilginç yönü de bu olayı yaşadığı zaman nişanlı olması… Gözleri kör olunca nişanlısının ailesi kızını vermekten vazgeçmiş, kız vazgeçmemiş… "Ben onu yarı yolda bırakmam" demiş. Şu anda biri kundakta 3 çocukları var. İşte her şey burada donuyor; çünkü Murat, en çok çocuklarını görmek istiyor… Aile geçimini ise devletten 3 ayda bir aldığı 500 liralık maaş ve yardımlarla sağlıyormuş.
Aslında kalabileceği doğru düzgün bir evi de yok. "Verileceğini bilsen, devletinden ne istersin" sorumuza "bir ev yapsın" diye cevap veriyor. Ev yapmak için evinin yakınında boş bir araziye bir miktar taş getirilmiş ama evin yapımının oradan sonrası yürümemiş.Murat'ın Türkçe bilmeyen, Kürtçe konuşan yaşlı annesi gazeteci olduğumuzu anlayınca hemen yanımıza geliyor. Mağdur durumda olduklarını anlatıyor. "Bu çocuğun hali ne olacak?" diye soruyor. "Bir ineğimiz var, 15 kişi onunla geçinmeye çalışıyoruz, bir de askerde oğlumuz var" diyor…
"Kaçakçıların Ölümle İmtihanı" haberinin ilk bölümü için