İstanbul Üniversitesi'nde Gazze Sempozyumu: Soykırımın Medyada Algı Yönetimi
İstanbul Üniversitesi'nde düzenlenen 'Gazze'de Soykırımın Kanıtları ve Medya Sempozyumu'nda, İsrail'in medya dili stratejisi ve algı yönetimi tartışıldı. Uzmanlar, uluslararası medyanın İsrail'in söylemlerini nasıl benimsediğini ve bunun sonuçlarını ele aldı.
İstanbul Üniversitesinin (İÜ) düzenlediği "Gazze'de Soykırımın Kanıtları ve Medya Sempozyumu"nda, İsrail'in medya dili stratejisi ve algı yönetimi ele alındı.
İÜ Rektörlüğü Doktora Salonu'nda düzenlenen sempozyumun ilk oturumunda, üniversitenin İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Betül Önay Doğan, Anadolu Ajansı (AA) Dış Politika Danışmanı Özcan Tikit ve gazeteci Merve Şebnem Oruç konuşmacı olarak yer aldı.
AA'nın Gazze soykırımındaki tanıklığına değinen Tikit, İsrail'in gazetecileri kullanarak iletişim stratejilerini çarpıttığını, bunun kompleks bir kötülük olduğunu söyledi.
İsrail'in tüm evrensel değerlerin ayaklar altına alınabileceği ve uluslararası hukukun yok sayılabileceği fikrini dünyaya yaymaya çalıştığını belirten Tikit, ABD başta olmak üzere Batı toplumlarının ise tüm yaptıklarına rağmen İsrail'i demokrasi ülkesi olarak gördüğünü kaydetti.
Tikit, "İsrail önce suyu kaynağında kurutuyor. Gazze'de neler olduğunun görülüp dünyanın bağışıklık sisteminin devreye girmemesi için stratejisinin ilk ayağı olarak Gazze'ye gazeteci sokmuyor. Gazze'deki gazetecilerin yüzde 10'unu 7 Ekim'den bu yana katletti. İsrail'in işlediği suçların delilleri ortaya dökülebilirse, uluslararası hukuku nasıl ayaklar altına aldığı gösterilebilirse, o zaman dünya İsrail'e 'dur' diyebilecek." ifadelerini kullandı.
"Soykırım ne zaman meşru müdafaa oldu?"
Gazeteci Oruç ise dünya medyasının İsrail'in söylemlerini satın aldığını belirterek, belli başlı uluslararası medya organlarında çalışan gazetecilerin röportaj yaparken bile editörleri tarafından önceden belirlenmiş talimatların dışına çıkamadıklarını vurguladı.
İsrail'in medya aracılığıyla kullandığı söylemleri aktaran Oruç, uluslararası medya sitelerinde "Filistinli" yerine, kasıtlı ve bilinçli olarak "Arap" kelimesinin kullanıldığına dikkati çekti.
Oruç, " İsrail'in en başarılı olduğu yerlerden biri, insanlardan Filistinlilerin 'insan' olduğu düşüncesini almak. Bunu en başta İsrail medyasında gördük. 7 Ekim'den beri Yahudi toplumunu doğrudan buna hazırlayan bir söylemleri vardı. 'Bunlar insan değil' cümlesi çok açık bir şekilde İsrail medyasında kullanıldı." dedi.
İsrail'in, yaptığı soykırımı "meşru müdafaa" hakkına atıfta bulunarak savunmaya kalkıştığını ancak işgal edilen yerde bu hakkın olamayacağını kaydeden Oruç, şunları söyledi:
"İsrail'in gerçekten kendi savunma hakkı var mı? Bu bir meşru müdafaa mı? Soykırım ne zaman meşru müdafaa oldu ve daha da önemlisi, kendini savunanlara karşı kendini savunabilir misin? Çünkü aslında Filistinliler Gazze'de kendilerini savunurlarken sen bunları yaptın ve günün sonunda kendini savunan da sen oldun. Yani, meşru müdafaaya karşı meşru müdafaa yapılabilir mi gibi bir argümanın peşinde koşmak durumundayız."
Akademinin tepkisi
Doç. Dr. Doğan, "Soykırım ve Batı merkezli medya" başlığı altında yaptığı konuşmada, Filistin'de yaşanan gelişmelerle ilgili akademiden ses çıktığını ancak bunun yetersiz kaldığını söyledi.
Akademinin sunduğu içeriklerin kanıt niteliğinde olduğunu, bu nedenle sempozyumların uluslararası düzeyde artarak devam etmesi gerektiğini dile getiren Doğan, "Akademi bunun bir tarafı. Diğer tarafı ise medya. Medya ayağı çok önemli. Çünkü medya, algı yönetimi, uluslararası diplomasiye yön vermesi, şekillendirmesi açısından çok önemli bir alan." dedi.
Batı medyasına odaklanılması gerektiğine işaret eden Doğan, şu değerlendirmede bulundu:
"Bu noktada Anadolu Ajansı çok güzel bir şey yapıyor. Eksik gördüğünüz güvenin sarsılma ihtimali olan noktalarda bulunmak zorundasınız. Güven karşı tarafta, alternatif denge unsuru olan medyada inşa edildikçe, bilgi otoritesi olarak gözüken diğer alan ve diğer medyanın kendini konumlandırış şekli de değişecektir. Anadolu Ajansı güvenilir olarak gözüken medyanın karşısında güven inşa ediyor. Bunu yaparken açık kaynaklı erişimler kullanıyor. 'Kanıt' kitabında olduğu gibi şeffaf ve güvenilir kaynaklarla yola çıkıyor. Anadolu Ajansı gibi yapıların sayısının artırılması lazım."