İstanbul'daki Kck Ana Davası
Terör örgütü PKK'nın üst yapılanması KCK'ya ilişkin 205 sanığın yargılandığı davada savunma yapan Prof. Dr.
Terör örgütü PKK'nın üst yapılanması KCK'ya ilişkin 205 sanığın yargılandığı davada savunma yapan Prof. Dr. Büşra Ersanlı, "Sadece ifade özgürlüğü, akademik özgürlük ve örgütlenme özgürlüğü haklarım çerçevesindeki faaliyetlerim ve görüşlerim, gizli ve silahlı bir örgütlenmeyle, böyle bir örgütün talimatlarıyla uzaktan yakından ilgili değildir. Böyle bir suçlamayı kuvvetle reddediyorum." dedi.
İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesindeki ondördüncü duruşmaya, akademisyen Prof. Dr. Büşra Ersanlı'nın da aralarında bulunduğu 43 tutuksuz sanık katıldı. Diğer sanıkları ise avukatları temsil etti.
Duruşmada, Ersanlı'nın da arasında bulunduğu 15 sanığın daha önceki celselerde savunma yapmak için süre istedikleri ve savunma yapmadıklarının tespit edildiği belirtilirken, yazar Ragıp Zarakolu'nun da aralarında bulunduğu 48 sanığın ise daha önce savunma yapmadıkları ifade edildi.
3 sanık hayatını kaybetti
Haklarında daha önce yakalama emri verilen ve bu kararları geri alınan 9 sanığın savunmasının da alınamadığı kaydedilen duruşmada, sanıklardan Zeynal Çelik, Muhsin Yenisöz ve Şemsettin Dülek'in ise süreçte hayatını kaybettiğinin anlaşıldığı dile getirildi.
Bir kısım sanıklar adına söz alan avukat Sinan Zincir, bugün Büşra Ersanlı, Lütfi Balbal, Necla Nergiz, Mülazım Özcan, Cemale Eser, Hülya İpek ve Cemalettin Gördegir'in savunma yapacaklarını bildirerek, savunmalarının alınmasını talep etti.
İlk olarak savunma yapan Ersanlı, hazırladığı yazılı savunmayı okudu ve mahkemeye sundu.
BDP yöneticileriyle ilgili iddianameyi hazırlayan savcı Adnan Çimen'in daha sonra görevden alındığını ve başka bir davadan suçlu bulunduğunu belirten Ersanlı, "2012'de de bugün de şahsıma yönelik suçlamalar her açıdan gerçeklerden uzaktır. O iddianamede silahlı örgüt yöneticisi olduğum ileri sürülüyor. Ne gizlilik ne de şiddet ve silah, ne düşünce ne de faaliyet olarak hayatımın hiçbir döneminde olmadı. Gerekli istihbarat yapılsa bu çok kolay anlaşılırdı." dedi.
Sosyalist düşünce çerçevesinde sorunlara çözüm aradığını ancak hiçbir zaman illegal bir parti üyesi olmadığını söyleyen Ersanlı, "Kendimi ne bir bireyin (ki bunlar hep erkekti) ne de bir grubun talimatlarına teslim ettim. İlk kez 58 yaşında eş başkanlık sistemini benimsemiş olan bir partiye girdim. Faaliyetlerin doğru bulduğum kadarını, kadın erkek eşitliği için çalışmak, evrensel siyasal bilimi çerçevesinde partileri ve ideolojileri ders olarak sunmak gibi kabiliyetlerim doğrultusunda canla başla yaptım ve partisiz bir akademisyen olarak da ölünceye kadar yapacağım." ifadesini kullandı.
Özerklik ya da yerel öz yönetim konusunun siyasi bir konu olduğunu ve Kürt siyasal muhalefetinin ilk kez gündeme getirdiği bu konuyu suçmuş gibi algılandığı için bir siyaset bilimci olarak bilimsel araştırma yapma gereği duyduğunu savunan Ersanlı, şöyle devam etti:
"İddianamede bana yöneltilen suçlamalar bu konudaki çalışma notlarımla ilgilidir. Hiçbiri ders notu değildir. Ancak ısrarla bu notların akademide verdiğim ders notları olduğu iddia edilmiştir. Aralık 2010'da DTK tarafından ortaya konulan özerklik açıklaması eksikler ve hatalar barındırmaktaydı. Ben de bu noktada bir adım attım ve özerkliği de içeren bir kitap derledik meslektaşlarımla. İddianamede geçen ve beni suçladığını ileri süren tüm notlar bu çalışmayla ilgilidir. İşe yeni başlamış bir gazetecinin bile kullandığı kaynakları kullanmam bir suçlama vesilesi olamaz. BDP yöneticisi olmam ve akademide ders vermem cezalandırma vesilesi yapılmış. Vatanımız ortaktır. Kan bağından çok daha değerli olan insani değerler benim hayat felsefemdir, barış istemek de bunun doğal uzantısıdır. BDP programındaki ilkeler eksik uygulanmış olsa da benim inandığım ilkelerdir. Daha sonra kurulan Halkların Demokratik Partisine girmedim çünkü eksikliklerin BDP çerçevesinde düzeltilebileceğine inanıyordum. Sadece ifade özgürlüğü, akademik özgürlük ve örgütlenme özgürlüğü haklarım çerçevesindeki faaliyetlerim ve görüşlerim, gizli ve silahlı bir örgütlenmeyle, böyle bir örgütün talimatlarıyla uzaktan yakından ilgili değildir. Böyle bir suçlamayı kuvvetle reddediyorum. Savcı Adnan Çimen iddianamesi sonucu 8,5 ay tutuklu kalmamın izahıyla birlikte beraat etmeyi heyetinizden talep ediyorum."
Diğer sanıklar Kürtçe savunma yaptı
Duruşmada hazır bulunan diğer sanıklar Mülazım Özcan, Necla Nergiz, Cemale Eser, Hülya İpek, Lütfi Balbal ve Cemalettin Gördegir ise savunmalarını, tercüman aracılığıyla Kürtçe yaptı. Bu sanıklar, suçlamalarla ilgilerinin olmadığını ileri sürerek, beraatlerine karar verilmesini istedi.
Sanıklardan Lütfi Balbal, "Bizim bu davamız başlayıp kriminalize edildiği süreçte Ergenekon davası da vardı. Farklı isimlerle de davalar vardı. Ama onların sahipleri vardı ve hepsi beraat etti. Davaları ortadan kaldırıldı, kapatıldı ve kendilerine büyük tazminatlar verildi. O davaları açanlar daha sonra devlet tarafından düşman ve hain olarak ilan edildi. Fakat aynı insanların açtığı, hiçbir illegal yönü bulunmayan bizim davamız halen devam etmektedir. Öğrenmek, eğitim görmek suç değildir." diye konuştu.
Söz alan bir kısım sanıkların avukatı Sinan Zincir, savunması alınamayan sanıklarla tek tek irtibat kurup mahkemeye getirebilmek için izin istedi. Avukat Mahmut Taşçı da savunması alınan tüm sanıkların duruşmaya gelme zorunluluklarının kaldırılmasını talep etti.
Mahkemenin ara kararı
Davaya ilişkin ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, savunması alınan tüm sanıkların duruşmaya gelme zorunluluğunu kaldırdı. Sanıkların yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması talebiyle ilgili ise heyet, yasağın Kanun Hükmünde Kararnamenin (KHK) 5. maddesi uyarınca, yargılanılan suçtan pasaportlarının iptal edilmesi sebebiyle konulduğunu vurgulayarak, iptale yönelik işlem yapılamayacağını bildirdi.
Savunması alınamayan tüm sanıklara, duruşmaya katılmaları için yeniden davetiye gönderilmesine de hükmeden heyet, duruşmayı 15 Aralık'a erteledi.
Davanın geçmişi
Özel yetkili İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 71'i tutuklu 205 sanığın yargılandığı ana dava, 6526 sayılı kanunun yürürlüğü girmesiyle özel yetkili mahkemelerin kapatılmasının ardından, İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesince görülmeye başlanmıştı. Bu mahkemece yapılan yargılamalarda, tutuklu olan sanıkların tümünün tahliyesine karar verilmişti.
Sanık avukatları, 6526 sayılı yasanın 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'na (TMK) eklenen geçici 14/4. maddesinde belirtilen, "bulundukları aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek üzere" ibaresinin anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla, dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesini talep etmişti. Mahkeme heyeti de 3 Aralık 2014'te verdiği ara kararla, anayasanın 152/1. maddesi gereğince dava dosyasının, anayasaya aykırılık iddialarının incelenmesi için Anayasa Mahkemesine gönderilmesi ve davanın karara dek geri bırakılmasını kararlaştırmıştı.
Mahkeme heyeti, 15 Ocak 2016 tarihli duruşmada, Anayasa Mahkemesince 5 aylık sürede herhangi bir karar verilmemesi nedeniyle yargılamanın kaldığı yerden devamına hükmetmişti.
Kapatılan özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede sanıklara, "silahlı terör örgütü yöneticisi, üyesi olmak" ve "terör örgütüne yardım" gibi suçlamalar yöneltiliyor.