İstanbul'daki "Askeri Casusluk" Davasının Gerekçeli Kararı (1)
Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 56 sanığın beraat ettiği İstanbul'daki "askeri casusluk" davasına ilişkin gerekçeli kararını hazırladı.
Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 56 sanığın beraat ettiği İstanbul'daki "askeri casusluk" davasına ilişkin gerekçeli kararını hazırladı.
Davaya ilişkin kararını 29 Ocak'ta veren mahkeme heyeti, 559 sayfalık gerekçeli kararın yazımını da tamamladı.
Onaylanmasının ardından dijital ortama aktarılan ve avukatlara da verilen gerekçeli kararda, sanıkların kimlik tespiti ve savunmaları, sanıklara yöneltilen suçlamalar, Cumhuriyet Savcısının mütaalası gibi bilgilere yer verildi.
Gerekçeli kararın "delillerin değerlendirilmesi ve gerekçe" bölümünde, kamuoyunda İstanbul'daki "Askeri Casusluk" davası olarak bilinen bu davanın başlamasına neden olayın, 28 Nisan 2010 günü yurt dışından gönderilen e-posta ihbarı olduğu anlatıldı.
Yapılan ihbarda "Vika", "Dilara" ve "Gül" isimli şahıslar liderliğinde bir fuhuş çetesinin yurt dışından kadın getirterek zorla fuhuş yaptırdığı, bu çete içerisinde 18 yaşından küçük kadınların da olduğu ve fuhuş yaptırılan kadınların uyuşturucu bağımlısı yapılarak kullanıldığı şeklinde bilgiler bulunduğu aktarılan gerekçeli kararda, sanıklardan İbrahim Sezer'in fuhuş çetesi olarak gösterilen "Vika", "Dilara" ve "Gül" isimli şahıslarla irtibatlı olduğu, sık sık Kadıköy'de bulunan ikametini fuhuş amaçlı olarak kullandırdığı, yine asker olduğu tespit edilen sanık Zeki Mesten'in de fuhuş örgütüyle irtibatlı olduğunun iddia edildiği kaydedildi.
Gerekçeli kararda, bu kapsamda sanık İbrahim Sezer'in bir arkadaşına ait olup ara sıra uğradığı ve anahtarı kendisinde olan Kadıköy'deki evinde arama yapıldığı, bir kısım fiziki belgelerle dijital materyallere el konularak özellikle dijital materyallerdeki bilgiler gerekçe gösterilerek sanıklar hakkında suçlamalarda bulunulduğu kaydedildi.
Yine 2 ve 4 Ağustos 2010 tarihlerinde, 155 polis hattına gelen ihbarla "TSK içerisinde bir fuhuş çetesi olduğu, bu çetenin özel olarak kiraladığı evlerde temin ettiği kadınlarla, üst düzey komutanların, subayların ve öğrencilerin fuhuş yapmasını sağladıkları" şeklinde iddialarda bulunulduğu kaydedilen gerekçeli kararda, bu kapsamda Emrah Karaca adına çıkartılan arama kararıyla sanık Mehmet Emrah Küçükakça'nın evinde, Burak Bekar adına çıkarılan arama kararı ile sanık Burak Çetin'in evinde ve sanık Deniz Mehmet Irak'ın evinde yapılan aramalarda dijital materyallere el konulduğu kaydedildi.
Gerekçeli kararda, sanıklar hakkında aramada bulunan dijital materyallerdeki verilerde sanıkların bir kısmının fuhuş, şantaj ve tehdit amaçlı suç örgütü kurdukları, kiminin örgütün üyesi oldukları, bir çok TSK personeli hakkında kişisel verileri hukuka aykırı bir şekilde kaydettikleri ve örgüte teslim ettikleri, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin ederek örgüt arşivine ulaştırdıkları, özel hayatın gizliliğini ile haberleşmenin gizliliğini ihlal ettikleri iddiası ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca kamu davasının açıldığı belirtildi.
"Arama ve el koyma işlemlerine ilişkin değerlendirme"
Gerekçeli kararın, "soruşturma aşamasında yapılan arama ve el koyma işlemlerine yönelik değerlendirme" bölümünde ise, yurtdışından gönderilen ihbar ile Vika, Dilara ve Gül isimli şahıslar liderliğindeki fuhuş çetesinin sanıklarla ilişki içerisinde oldukları iddiası üzerine, sanıklardan İbrahim Sezer'in 114 Temmuz 2010 tarihinde Saffet Kaplan adlı arkadaşıyla yaptığı telefon görüşmesinde "Eşme'ye uğrayacağım" sözünün "Vika'ya uğrayacağım" şeklinde tutanaklara geçirildiği vurgulandı.
Bu durumun 9 Aralık 2010 tarihinde düzeltildiği ve 17 Aralık 2010 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na bildirildiği kaydedilen gerekçeli kararda, buna rağmen iddianamede sanık İbrahim Sezer'in "Vika" isimli fuhuş çetesi üyesiyle ilişkili olduğunun iddia edilmesinin anlaşılabilir bir durum olarak görülmediği vurgulandı.
Gerekçeli kararda, TSK içerisinde bir fuhuş çetesi olduğu, bu çetenin özel olarak kiraladığı evlerde temin ettiği kadınlarla üst düzey komutanların subayların ve öğrencilerin fuhuş yapmasını sağladıklarının iddia edilmesi üzerine mahkemece ihbarda adı geçen Emrah Karaca adına arama kararı verildiği, bu karar üzerine sanık Mehmet Emrah Küçük Akça'nın evinde yapılan aramalarda dijital materyaller bulunduğu ve sanığa ait olduğu iddia edildiği aktarıldı.
Sanık Mehmet Emrah Küçükakça'nın evinde bulunan dijital materyaller incelendiğinde, dijital verilerde bu sanığın adının geçmediği, tam aksine yapılan ihbarda adı geçen Emrah Karacan'ın adının geçtiğinin görüldüğü belirtilen gerekçeli kararda, şunlar kaydedildi:
"Emniyete yapılan e-mail ihbarının Emrah Karaca adına yapılmış oluşu, arama kararının Emrah Karaca adına verilmiş oluşu, bulunan dijital materyallerde sanık Mehmet Emrah Küçükakça'nın adının hiçbir yerde geçmemiş oluşu, tam tersine Emrah Karaca adlı şahsın adının geçmiş oluşu, Emrah Karaca adlı askeri personelin gerçekte var olup kısa bir süre önce başka bir ile tayininin yapılmış oluşu, sanık Mehmet Emrah Küçükakça'nın aramanın yapıldığı tarihte Gölcük'te olmayıp görev nedeniyle başka yerde olduğunun anlaşılmış oluşu dikkate alındığında, yanlış şahsın evinde yapılan aramada ihbar ve arama kararında adı geçen Emrah Karaca'nın da adının geçtiği, dijital materyallerin bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı bir durum olarak görülmüş, önceden görevlilerin planlama yaptıkları dijital materyali yanlış kişinin evine önceden yerleştirdikleri, yanlış kişinin evinde planladıkları doğru kişiye ait delilleri bulduklarına dair mahkememizce ciddi kuşkuların oluşmasına neden olmuştur."
"Dosya kapsamında somut her hangi bir delil bulunmamıştır"
Gerekçeli kararda, "Sanıkların hücre yapılanması şeklinde örgütlendikleri, bu kapsamda TSK, TÜBİTAK, HAVELSAN ve GES Komutanlığında arı ayrı hücre yapılanmasına gittikleri iddia edilmiş, yapılan yargılamada bu hücrelerde görev alan sanıkların bir birlerini tanıdıklarına telefon görüşmesi yaptıklarına, bir araya geldiklerine dair, telefon görüşme kayıtları, fiziki takip, elektronik imza, kamera görüntüleri gibi somut ve ispat edilebilir herhangi bir delil dosya kapsamında olmadığı, bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğu görülmüştür" görüşü aktarıldı.
Sanıkların tüm aşamalarda suçlamaları reddettiği belirtilen gerekçeli kararda, iddianamede sanıklar tarafından kurulan suç örgütünün gizlilik ve hücre yapılanmasını esas aldıkları iddia edildiği, tek dayanak olan dijital materyaller incelendiğinde, örgüt üyesi olarak adları geçen sanıkların isim, kimlik bilgileri ve iletişim bilgilerinin açık bir şekilde dijital materyallerde yer aldığının görüldüğü vurgulandı.
Gerekçeli kararda, "Gizliliğe çok önem veren ve ayrı ayrı hücre yapılanmasına giden sanıkların örgütün arşivi de dahil tüm dijital verileri sanık İbrahim Sezer'in arkadaşına ait olup zaman zaman kullandığı bekar evinde bulundurması, yine suç tarihinde bekar oldukları anlaşılan ve başka şahıslarla da evi birlikte kullandıkları anlaşılan sanıklar Deniz Mehmet Irak ile Burak Çetin'in örgüte ait olduğu iddia edilen dijital belgeleri başka şahısların rahatlıkla girip çıkabildikleri bu tür evlerde bulundurmaları, örgütün gizlilik ve hücre yapılanmasını esas aldığı iddia edildiği de dikkate alındığında hayatın olağan akışı ile uyumlu bulunmamıştır" görüşü aktarıldı.
Çıkar amaçlı suç işlemek üzere kurulan örgüt üyelerinin herhangi bir yabancı ülke veya ajanlarından yine yurtiçinde herhangi bir gerçek ya da tüzel kişiden menfaat ettiklerine dair dosya kapsamında herhangi bir delil bulunmadığı vurgulanan gerekçeli kararda, şu ifadelere yer verildi:
"Örgütün hangi eylemi nerede ve kiminle yaptıkları, fuhuş için hangi evleri kullandıkları veya hangi gizli belgeyi vererek veya kişisel verileri kullanarak menfaat temin ettiklerine dair dosya kapsamında somut her hangi bir delil bulunmamıştır. Dosya kapsamında hiç bir askeri personel kendisine ait veriler kullanılarak şantaj yapıldığını, tehdit edildiğini veya terfisinin engellendiğini ifade etmemiş olup, ordu içerisinde terfileri etkilemeye çalıştıkları iddia edilen örgütle ilgili bu yönde hiç bir şikayetçinin olmaması hayatın olağan akışına uygun görülmemiştir."
(Sürecek)