İstanbul Boğazı'ndaki Tekne Kazası Davası
İstanbul Boğazı'nda, kaçakları taşıyan teknenin alabora olması sonucu 27 kişinin öldüğü, 9 kişinin de kaybolduğu kazaya ilişkin yargılanan 3 sanığın "bilinçli taksirle birden fazla kişiyi öldürme" ve "göçmen kaçakçılığı" suçlarından 7 yıl 1 ay ila 35 yıl 9 ay arasında hapis cezasına çarptırılması istendi.
İstanbul Boğazı'nda, kaçakları taşıyan teknenin alabora olması sonucu 27 kişinin öldüğü, 9 kişinin de kaybolduğu kazaya ilişkin yargılanan 3 sanığın "bilinçli taksirle birden fazla kişiyi öldürme" ve "göçmen kaçakçılığı" suçlarından 7 yıl 1 ay ila 35 yıl 9 ay arasında hapis cezasına çarptırılması istendi.
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuklu sanıklar Doğan Odacıoğlu, Serkan Uyar ve Kerem Sinayi Çakan ile avukatları katıldı.
Duruşmada, sanık avukatları kovuşturmanın genişletilmesi talebinde bulundu.
Esasa ilişkin görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Ümit Zafer Çolak, 5 sayfalık mütalaasını mahkeme heyetine sundu.
Mütalaada, İstanbul Liman Başkanlığı Denizcilik ve Gemi Sürevey uzmanlarınca düzenlenen 4 Kasım 2014 tarihli durum raporda, "Torun" isimli teknenin muhtelif kısımlarında delik ve yırtıklar bulunduğu, bunların ne zaman oluştuğunun belirlenemediğinin aktarıldığı kaydedildi. Mütalaada, teknenin, yapısal özellikleri, makine gücü ve akaryakıt yeterliliği verilerine göre, açık denize elverişli olmadığı, yolculuk esnasında yakalanma riskinin düşürülmesi için teknede hiçbir aydınlatmanın kullanılmadığı, can yeleklerinin uzaktan fark edilmeyi sağlayacak fosforlu özellik taşımadığı ve kazazedelere görünmesinler diye koyu renk can yelekleri giydirildiğinin tespit edildiği belirtildi.
"Oğlumu göğsüme bastırıp su yutmasını engelliyordum.."
Kazanın gelişimine ilişkin bilgi verilen mütalaada, kazada eşini ve 4 çocuğunu kaybeden mağdur Mohammed Azim Shams'ın savcılıktaki ifadesine de yer verildi.
Mütalaada, teknede can yeleği olmayanların bulunduğunu, can simidi olmadığını, ailesine kendi temin ettiği, fosfor özelliği olmayan can yeleklerini giydirdiği ve herhangi bir aydınlatması olmayan teknede kaptanla beraber 43 kişinin olduğunu anlatan Shams'ın şu ifadeleri aktarıldı:
"Kadınlar ve çocuklar teknenin altındaki kapalı bölmeye indiler, ben de aşağıdaydım. Kesinlikle hareket edilecek bir durum yoktu. Birbirimize sıkışmış vaziyette ve kollarımız önde birbirine dirseklerden kavuşturulmuş halde sessizce oturuyorduk. Hareket ettiğimiz sırada denizde dalga fazla yoktu. Ancak açıldıkça dalgalanma arttı. Bulunduğumuz bölmenin zemininde az da olsa su birikmeye başladı. Ben bir pet şişeyi keserek, suyu boşaltmaya çalıştım. Kaptana durumu anlatınca o da telefonla görüşme yaptı ve bize, 'İleride dalgaların azalacağını, bir sıkıntının olmadığını' söyledi. Ancak dalgalar arttı ve bir anda yan yattık. Kaptan can yeleği olmaksızın suya atladı. Üst kattakilerin çoğu denize düştü. Biz alt tarafta olduğumuz için tekne ters döndüğünde yukarıda kaldık. Ben eşimi ve çocuklarımı kurtarmaya çalıştıysam da başaramadım. Sadece oğlum Muhammed'i yakalayabildim. Uzun bir süre tekneye tutunarak, bu şekilde kaldık. Zaman zaman suyun altına batıyor ve 30-40 saniye sonra tekrar yüzeye çıkıyorduk. Oğlumu göğsüme bastırıp su yutmasını engellemeye çalışıyordum. Ancak 5-6 saat sonra oğlumun artık nefes alamadığını fark ettim ve ben de umudumu kestiğimden bir ipi belime bağlayarak onu bırakmak durumunda kaldım. Suya gömüldük. Çok uzaktan tekneler geçiyordu ve bağırmamıza rağmen sesimizi ulaştıramadık."
"Mağdurlar göçmenler değil, uluslararası toplum"
Sanıkların, iştirak iradesiyle hareket ederek, maddi menfaat elde etmek amacıyla aralarında çocukların da bulunduğu Afgan uyruklu 42 kaçak göçmenin yasa dışı yollarla Türkiye'den çıkış yapmalarına ve Romanya'ya gitmelerine imkan sağladıkları, ancak meydana gelen facia nedeniyle bu eylemlerini tamamlayamadıkları aktarılan mütalaada, şöyle denildi:
"Teşebbüs aşamasında kalsa dahi bu suçlar tamamlanmıştır. Yargıtay uygulamalarına göre, sosyal olarak suçtan zarar gören göçmenlerin 'göçmen kaçakçılığı' suçunun yasal mağduru durumunda bulunmayıp, suçun konusu oldukları, suçun yasal mağdurunun ise uluslararası toplum olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle tek eylemde göçmenlerin sayıca çok olmasının Türk Ceza Kanunu'nun 61. maddesi uyarınca alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesini gerektireceği ve bu halde zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, bu bakımdan göçmen kaçakçılığı suçu yönünden ve tüm sanıklar için suçun unsurlarının oluştuğunda tereddüt bulunmadığı anlaşılmıştır."
Suçta kullanılan teknenin yapısı, boyutları, taşıma kapasitesi ve motor gücünün açık denize kesinlikle elverişle olmadığı ve bu hususların tüm sanıklarca da başından beri bilindiği belirtilen mütalaada, tekne kaptanı ile aralarında çocuklar da bulunan toplam 43 kişinin, maksimum kapasitesi 6-8 kişi olan tekneye tıka basa doldurulduğu ve tehlikeli olacağı kaçınılmaz görünen deniz yolculuğu için gerekli güvenlik önlem ve ekipmanlarının alınmasının kaçak göçmenlerin inisiyatif ve iradesine bırakıldığı anlatıldı.
"Facia engellenebilir miydi?"
Mütalaada Sahil Güvenlik Komutanlığı Marmara Boğazlar ve Bölge Komutanlığı'ndan ihbar sonrasında ne gibi çalışmalar yapıldığı yönünde gelen cevabi yazıya da yer verildi.
Yazıda, "ihbarcı tarafından verilen tarif ve enlemin deniz haritası üzerinde belli bir nokta ve mevki ifade etmeden geniş bir deniz alanını ifade ettiği, enlem bilgisiyle teknenin battığı mevki arasında yaklaşık 18 kilometre mesafe farkı olduğu, bu nedenle konumların çakışmadığı, bu hususun tüm çalışmalara rağmen sonuca ulaşılmasına başlı başına engel oluşturduğu, gece olumsuz deniz, hava şartları, akıntı ve sürüklenme nedeniyle yer tespitinin sağlıklı şekilde yapılamadığı, mağdurlara koyu renk can yelekleri giydirildiği, boğaz geçişi yapan deniz araçlarına çağrı yapılmasına rağmen yardım talebinde bulunan bir deniz aracı olduğu tespitinin yapılamaması hususlarının arama kurtarma faaliyetlerinin sonuca ulaşmasını engelleyen faktörler olduğu"nun bildirildiği aktarıldı.
Bu yanıtın dosyadaki delillerle örtüştüğü vurgulanan mütalaada, sanıkların "mağdurları onur kırıcı bir muameleye maruz bırakarak göçmen kaçakçılığı yapma" suçundan 4 yıl 6 ay ila 13 yıl 4 ay ve "bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölmesine ve yaralanmasına neden olma" suçundan da 2 yıl 8 ay ila 22 yıl 6 ay olmak üzere toplam 7 yıl 1 ay ila 35 yıl 9 ay arasında değişen oranlarda hapis cezasına çarptırılması talep edildi.
Mütalaada, firari sanık Murtaza Haşimi'nin tüm aramalara rağmen yakalanamaması gerekçesiyle dosyasının ayrılması ve tutuklu sanıkların bu hallerinin devamına karar verilmesi istendi.
Kastla öldürmek suçundan ceza isteniyordu
Mahkeme başkanı, haklarında "olası kastla öldürme" suçundan dava açılan sanıklara, "bilinçli taksir" suçunun uygulanma ihtimaline karşı ek savunma hakkı verdi.
Önceki savunmalarını tekrar ettiklerini belirten sanıklar, tahliyelerini istedi.
Sanık avukatları da mütalaaya karşı savunma yapmak için süre talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti, sanıkların tutukluluk hallerinin devamını kararlaştırarak, duruşmayı erteledi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, sanıkların kazada hayatını kaybeden 13 çocuk için "olası kastla ölüme sebebiyet vermek" suçundan ayrı ayrı müebbet, ölen 14 kişi için "olası kastla ölüme sebebiyet vermek" suçundan 280 yıldan 350 yıla kadar ve "göçmen kaçakçılığı" suçundan da 4,5 yıldan 12'şer yıla kadar hapisle cezalandırılması talep ediliyor.