Haberler
Malatya'nın Doğanşehir ilçesinde 4,6 büyüklüğünde deprem

Malatya'da şiddetli deprem! Sarsıntı çevre şehirlerden de hissedildi

Kabine sonrası Erdoğan'dan yetkisiz çakar kullananlara net mesaj: Kimsenin gözünün yaşına bakmayacağız

Erdoğan'dan Kabine sonrası net mesaj: Kimsenin gözünün yaşına bakmayacağız

İşte 7 kişiyi öldüren Bahtiyar Aladağ'ın son görüntüleri

İşte 7 kişiyi katleden caninin son görüntüleri

16 ilde daha okullar tatil edildi

16 ilde daha okullar tatil edildi

İsrail'in Nüfus Hesapları Barış Sürecini Zora Sokuyor

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

3 yıl önceki barış müzakerelerini baltalayan yasa dışı Yahudi yerleşimciler sorunu yeniden gündemde İsrail'in yeni konutlar inşa etme kararı iki gün sonraki görüşmeleri sıkıntıya soktu Nüfus dengelerini hesaplayan İsrail, 500 bin yasa dışı Yahudi yerleşimcinin durumunu güvenceye alma çabasında Milyonlarca Filistinli mülteci ise yarım asırdan fazladır topraklarına dönüşü gözlüyor

Ayşe Sarıoğlu - İsrail ve Filistin yönetimi arasında 3 yıl önce barış müzakerelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olan yasa dışı Yahudi yerleşimciler sorunu barış umutlarını bir kez daha tehdit ediyor. İsrail'in 5 milyonu aşkın Filistinli mültecinin durumunu da hesaba katarak yaptığı planlar, barış sürecinin önündeki en büyük engelleri oluşturuyor.

ABD'nin arabuluculuğunda 30 Temmuz'da Washington'da barış müzakerelerine başlayan İsrail ve Filistin tarafı, çarşamba günü Kudüs'te Amerikalı yetkililerin de katılımıyla ikinci görüşmelerini yapacak. Ancak İsrail kabinesi, görüşmelerden hemen 3 gün önce Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da bin 200 civarında yeni konut inşası için ihale açma kararı aldı. Konutlardan 793'ünün Doğu Kudüs'te, 394'ünün Batı Şeria'nın farklı bölgelerinde inşa edileceği bildiriliyor. Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki konutların Har Homa, Gilo, Pisgat Zeev, Beytüllahim, Maaleh Adumim, Efrata ve Beitar Ilit bölgesinde olacağı açıklandı.

İsrail hükümetinin kararı karşısında Filistin tarafı soğukkanlılığını korumaya çalışırken, süreci sabote edilmesi olasılığından kaygı duyuluyor. Nitekim, barış görüşmeleri eylül 2010'da yine İsrail tarafının yasa dışı Yahudi yerleşimlerini genişletme faaliyetleri nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Filistin tarafı da uzun süredir, müzakerelere başlanması için yerleşim yerlerinin inşasının askıya alınmasını talep ediyordu.

ABD yönetimi İsrail'in yerleşim yerleri konusunda geçen ay hız kazanan ve devam eden hazırlıkları için geçen cuma yaptığı açıklamada, faaliyetlerin meşruiyetini kabul etmediğini bildirmişti. Ancak 31 Temmuz'da bir Beyaz Saray yetkilisi konuyla ilgili değerlendirmesinde, "ABD'nin itirazlarına rağmen, İsrail'in yeni yerleşim yerleri inşasının sürmesini beklediklerini" dile getirmişti.

9 ay içinde nihai statü anlaşması imzalanması hedeflenen İsrail-Filistin müzakerelerinde, sorun İsrail'in 1967 sınırlarına çekilmeyi kabul etmemesinde düğümleniyor. Kudüs'ün doğusunun Filistinlilere bırakılması, Filistin devletinin tanınması ve nihai sınırları, Kudüs ve Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşimleri, 5 milyonu aşkın Filistinli mültecinin dönme hakkı ve iki devletli sistemde güvenlik meselelerinin düzenlenmesi sorunları görüşmelerin can alıcı noktalarını oluşturuyor.

Batı Şeria'da ve Kudüs'te 1967 savaşından sonra sayıları giderek artan Yahudi yerleşimlerinin varlığı İsrail iç kamuoyunda büyük bir hassasiyetle ele alınırken, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının kabul ettirilmesi de Mahmud Abbas yönetimi için büyük bir sınav niteliğinde.

Barış sürecinin kesintiye uğradığı 2010'dan sonra sayıları hızla artan Yahudi yerleşimcilerin sayısının yarım milyonun üzerinde olduğu ve bu sayının İsrail'in toplam Yahudi nüfusunun onda birine denk geldiği belirtiliyor.

Yarım asırdan fazladır mülteci statüsünde yaşayan, 5 milyonun üzerindeki Filistinli'ninse üçte biri komşu ülkelerdeki kamplarda zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyor.

Yarım asırdır topraksızlar

İsrail tarafı, 1948 savaşından sonra BM'nin Filistin topraklarını iki toplum arasında paylaştıran taksim planında elde ettiğinden fazlasıyla devletin kuruluşunu ilan ederken, bölgedeki Arapları da zorunlu göçe tabi tuttu. Gerek savaşın yarattığı olumsuz koşullar gerek İsrail'in savaş öncesinde ve sonrasında uyguladığı politikalarla özellikle Hayfa, Akra, Tiberiyas, Bet Şean gibi şehirlerde Arap nüfusun yüzde doksanı topraklarını terk etti.

Savaş sırasında, Tel Aviv-Kudüs hattında yerleşik 70 bin Filistinli, Operasyon Danny olarak adlandırılan hareketle göçe tabi tutulurken, Mısır ve Ürdün sınırı başta olmak üzere çeşitli bölgelerde yapılan İsrail operasyonlarıyla 700 binin üzerinde Filistinli mülteci konumuna düştü.

Sorunlarına yarım asrı aşkın süredir çözüm bulunamayan Filistinli mültecilerin sayısı, 1948'den beri doğal nüfus artışıyla yükseldi. Dördüncü kuşak Filistinliler de yaşamlarını mülteci olarak sürdürüyor. Filistin Merkezi İstatistik Birimi'ne göre, sayıları 5,3 milyon olan mülteciler başta Ürdün, Lübnan ve Suriye olmak üzere komşu Arap ülkelerinde yaşıyor.

BM Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu (UNRWA) da halen  Batı Şeria, Gazze, Kudüs ve çevre ülkelerde milyonlarca Filistinliye hizmet sağlıyor. UNRWA, 1950'de hizmet vermeye başladığı 750 bin kayıtlı Filistinlinin sayısının 5 milyonu bulduğunu bildiriyor. Yine UNRWA'nın kayıtlarına göre, Filistinli mültecilerin yüzde 17'si Batı Şeria'da, yüzde 24'ü Gazze'de yaşıyor. Kayıtlı mültecilerin yüzde 40'ı Ürdün'de, yüzde 10'u Suriye'de, yüzde 9'u ise Lübnan'da bulunuyor. Mültecilerin üçte birinden fazlası da ekonomik ve sosyal şartları kötü, aşırı kalabalık, altyapıdan mahrum toplam 58 farklı resmi mülteci kampında yaşamlarını sürdürüyor.

Yasa dışı yerleşimler BM kararlarına rağmen devam etti

İsrail, 1967 savaşının ardından 1948 öncesinde de kısmen uyguladığı, Filistinlilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri adım adım "işgal" etme ve buralara Yahudi yerleşimleri oluşturma politikasını çeşitli planlarla sistematik hale getirdi. Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs'te yaşayan Filistinlileri zorla bölgeden çıkarma politikası izleyen İsrail, diğer taraftan da gelecekte "Yahudi yerleşimleri" adını alacak oluşumların ilk pilot uygulamalarını başlattı.

BM Güvenlik Konseyi, 21 Mayıs 1968'de aldığı 252 sayılı kararla, İsrail'in Kudüs'ü ilhakını "hükümsüz" kabul eden, Kudüs'ün statüsünü değiştirmeye yönelik adımların derhal feshedilmesini, bu tarz yeni girişimlerden vazgeçilmesini öngören BM Genel Kurulu 2253-2254 sayılı kararlarına uymamasından ötürü kınadı.

Yine BM Güvenlik Konseyi'nin 3 Temmuz 1969 tarihli, 267 sayılı kararıyla İsrail'in, "düzeni sağlama" ve "bölge sakinlerine şehrin entegrasyonu yoluyla hizmet etme" gibi gerekçelerle yerleşkeler inşa etmesi, "Kudüs'ün statüsünü değiştirmeye yönelik girişim" olarak tanımlandı. Aynı kararda, İsrail'in askeri fetih yoluyla toprak elde etmesinin kabul edilemez olduğu, İsrail'in BM kararlarına hiç saygı göstermemesinin esefle karşılandığı belirtildi. Kudüs'ün statüsünü değiştirmeye yönelik, toprakların kamulaştırılması ve üzerlerine konut yapılması gibi her türlü yasal ve idari kararın "geçersiz" olduğunun kaydedildiği kararda, İsrail, acilen Kudüs'ü ilhak için aldığı kararları iptal etmeye çağrıldı.

İki devleti çözümün önündeki engel: Planlı Yahudi yerleşimleri

Filistinlilerce, ileride ortaya çıkabilecek Filistin devleti veya iki devletli bir yapı ihtimalini ortadan kaldırmak için belli bir plan çerçevesinde hareket etmekle suçlanan İsrail, 1967'de iktidardaki İşçi Partisi Başbakan Yardımcısı General Yigal Allon'un önerilerinden oluşan Allon Planı'nı uygulamaya koydu. Büyük oranda hayata geçirilen Allon Planı'na göre, Batı Şeria'nın, Ürdün nehri ve Ölü Deniz boyunca uzanan kısmı ilhak edilmeli ve Batı Şeria'nın kuzey-güney ekseni boyunca, Ürdün vadisine bakan yüksek kesimlere Yahudi yerleşkeleri kurmalıydı. Ayrıca, Kudüs'ü çevreleyecek şekilde inşa edilecek Yahudi yerleşkeleriyle de Doğu Kudüs'te yaşayan 110 bin Filistin'linin kuşatılacak, Batı Şeria'ya doğru genişlemeleri engellenecekti.

BM'nin ve uluslararası toplumun çeşitli kınama ve uyarılarına rağmen Allon Planı, Başbakan İzhak Rabin'in güvenlik danışmanı Ariel Şaron'un ellerinde nihai şeklini aldı. Şaron Planı'na göre, Batı Şeria'nın batısı boyunca Cenin'den Beytüllahim'e uzanan hat boyunca yerleşkelerden oluşan bir kuşak oluşturulacaktı. Şaron Planı aynı zamanda Batı Şeria'daki yeni yerleşkeleri Ürdün vadisine bağlayacak doğu-batı yönünde yeni bir karayolu inşa edilmesini öngürüyordu. Beş yıllık kapsamlı planda yerleşimcilerin Batı Şeria'daki Filistin nüfusunun hem arasına hem de etrafına yerleştirilmesi öngörülüyordu.

Bu plan, sonraki hükümetler döneminde kuzeyde Cenin, Tulkarim, Kalkilya ve Nablus, ortada Ramallah ve Kudüs'ün kenar mahalleleri ve güneyde Beytüllahim ve El-Halil olmak üzere Batı Şeria'nın üçe bölünmesiyle sonuçlandı.

Üç yıl önce kesintiye uğrayan Filistin-İsrail görüşmeleriyle yapımına hız verilen Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da bulunan 220 yerleşim biriminde yaşayan yerleşimcilerin yarım milyonun üzerinde olduğu ifade edilirken, bu sayının İsrail'in toplam Yahudi nüfusunun onda birine denk geldiği belirtiliyor.

Ayrıca, Yahudi yerleşimciler konusu, özellikle Ramallah ve Kudüs'te Filistinlilerle yerleşimciler arasında çıkan "şiddet" ve "gerilim" haberleriyle sık sık gündeme geliyor. - Ankara

Kaynak: AA / Güncel
title