İslam Konferansı'nda Dikkat Çekenler
ALMANYA'da yaşayan Müslümanlarla diyaloğun geliştirilmesi için dönemin Federal İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble, 'Alman İslam Konferansı'nı (DIK) hayata geçirdi.
ALMANYA'da yaşayan Müslümanlarla diyaloğun geliştirilmesi için dönemin Federal İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble, 'Alman İslam Konferansı'nı (DIK) hayata geçirdi.
Müslümanların oluşturduğu çatı örgütlerin temsilcileriyle 'liberal İslam'ı' savunan bazı bireyler ve Federal Hükümet'in yanı sıra eyaletlerden ve yerel yönetimlerden bazı temsilcilerin de katıldığı ilk toplantı, başkent Berlin'deki Charlottenburg Sarayı'nda 27 Eylül 2006 tarihinde yapıldı.
Wolfgang Schaeuble, açılış konuşmasında, "İslam Almanya'nın parçasıdır, Avrupa'nın parçasıdır, günümüzün parçasıdır, geleceğimizin parçasıdır. Müslümanlar Almanya'ya hoşgelmişlerdir. Onlar yeteneklerini geliştirmeli ve ülkemizi birlikte daha ileri götürmeliler" dedi.
Bu ilk toplantıda ağırlıklı olarak kadın-erkek eşitliği, aile, eğitim, demokrasi kültürü, cami inşaası, okullarda Almanca İslam dini dersleri, Almanya'da İslam imajı, Alman medyasında önyargısız habercilik konuları üzerinde duruldu.
Aynı zamanda 'İslam ve güvenlik' de gündeme getirildi.
Alman İslam Konferansı daha sonra göreve gelen Federal İçişleri Bakanları Thomas de Maiziere ve Hans-Peter Friedrich tarafından da sürdürüldü.
*
İşte iki gün süren 4'üncü Alman İslam Konferansı etkinliği, Mart ayında göreve başlayan Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer öncülüğünde bu hafta yapıldı.
Hem de daha göreve geldiği günlerde "İslam Almanya'ya ait değildir" diyerek, adeta aşırı sağcıların ve sağ popülistlerin ekmeğine yağ süren Bakan Seehofer öncülüğünde.
Açılış konuşmasını Seehofer yaptı.
"İslam Almanya'ya ait değildir" söylemini ağzına almadı.
Ama o günlerde olduğu gibi yine, " Almanya'daki Müslümanlar Almanya'ya aittir" dedi.
"Tabii Almanya'daki herkes gibi Müslümanların da eşit hakları ve görevleri vardır" dedi.
Hedefin, " Almanya'da, Almanya'dan ve Almanya için İslam" olduğunu söyledi.
Almanya'da eğitim görmüş, Almanca bilen imamların görev yapmalarını istediklerini söyledi.
Müslümanlara ait dernek ve cemiyetlerin yurt dışından finanse edilmelerine veya parasal destek almalarına karşı olduklarını da.
Tabii yurt dışından atanan imamların Almanya'da görev yapmalarına karşı olduklarını da.
Karşılıklı saygı ve hoşgörüye ağırlık verdi konuşmasında.
Köprüleri yıkan değil, köprü kuran bir politikacı gibi konuştu.
Bunu açık açık telaffuz da etti.
*
Evet, Almanca bilen, Almanya'da eğitim görmüş imamların görev alması hiç de yeni bir şey değildir Almanya'da.
Daha önceki yıllarda da gündeme getirildiği halde 2009 yılında bu alanda somut adımlar atılması istendi.
Hatta Almanya'nın bazı kesimlerindeki üniversitelerde 'İslam Bilimleri' bölümleri bile açıldı.
Bu alanda eğitim gören yüzlerce kızlı erkekli genç de var.
Ama etkinliğe katılan Osnabrück Üniversitesi İslam Bilimleri Enstitüsü Direktörü Bülent Uçar, yıllardır Almanya'da imam eğitiminin gündemde olduğunu hatırlatırken, "Somut adımlar atılmadı, atılmıyor" dedi.
Enstitüyü bitirenlere imam olarak görev alabilmeleri için gerekli 'pratik eğitim' imkanı verilmediğine de dikkati çekti.
Federal İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Markus Kerber de bu alanda eğitim görenlerin kendilerine pratik eğitim yapma olanağı sunulmadığı için imam olarak görev alamadıklarını teyit etti.
Ama Bakan Seehofer de Müsteşar Kerber de bu alanda atılacak adımlarla ilgili açıklamada bulunmadılar.
Camiiler ve imamların finansmanı konusunda da.
Evet, imamların maaşlarının yurt dışından ödenmesine karşı olunduğunu söylemek kolaydır.
Ama somut adımlar atılmadığı, finans kaynağı yaratılmadığı sürece bu 'sorunun' çözülmesi mümkün değildir.
O halde zaman somut adımlar atma zamanıdır.
*
Alman İslam Konferansı'nın bu 4'üncü etkinliğinde bir şey herkesin dikkatini çekti.
Berlin'de 'liberal camii' olarak bilinen İbn Rüşd-Goethe Camii'nin imamı avukat Seyran Ateş, Almanya-İsrail aşırı uçlar uzmanı Ahmad Mansur ve Almanya-Mısır politika uzmanı Hamed Akbel-Samad'ın peşinde hep sivil korumalar vardı.
Seyran Ateş, Bakan Seehofer'e "Bizi Eyalet Kriminal Dairesi'nin (LKA) 15 memuru koruduğu için biz buradayız" diyerek serzenişte bulundu.
Görüşleri, düşünceleri, yaklaşımları ne olursa olsun, İslam dinini farklı yorumlamaları yüzünden bu şahısların aşırı İslamcılar tarafından ölümle tehdit edilmeleri kesinlikle kabul edilemez.
Zaten böyle bir tutum, barışın ve insan sevgisinin büyük harflerle yazıldığı İslam diniyle de bağdaşmaz.