Haberler
Yenidoğan Çetesi davasında kan donduran sözler: Kötü bir bebekti

Sanık hemşireden kan donduran sözler: Kötü bir bebekti

Bahçeli, Öcalan çağrısını bir kez daha yineledi

Tartışma yaratan Öcalan çağrısını bir kez daha yineledi

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan teğmenler için talimat

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan teğmenler için talimat

Komisyonda gerginlik! Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler salonu terk etti

CHP'li vekilin sözleri sonrası Bakan Güler salonu terk etti

İki Profesörden Çarpıcı Tarih Anekdotları

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Topluluğu (TIPTAT) tarafından 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında düzenlenen ‘Sarıkamış ve Hekimlik Konferansı’nda Prof. Dr. Bingür Sönmez ve Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer çarpıcı anekdotlar paylaştı.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Topluluğu (TIPTAT) tarafından 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında düzenlenen ' Sarıkamış ve Hekimlik Konferansı'nda Prof. Dr. Bingür Sönmez ve Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer çarpıcı anekdotlar paylaştı.

İstiklal Marşı'nın kabulüne denk gelen günde gerçekleştirilen etkinlikte konferansı veren Prof. Dr. Sönmez, "Ertuğrul Fırkateyni'ni Abdulhamit Tokyo'ya gönderiyor. Japon Milli Marşı okunuyor, sıra bizimkilere gelince hep bir ağızdan 'Entarisi Ala Benziyor Şeftalisi Bala Benziyor' türküsünü söylüyorlar. Yavuz Zırhlısı bizim donanmamıza katılıyor. Almanlar beraber bir sefer düzenliyorlar. Almanlar Milli Marşı'nı söylüyor, bizimkiler dönüp bakınca hiç bozuntuya vermiyor ve hep bir ağızdan 'Çırpınırdı Karadeniz Bakıp Türk'ün Bayrağına'yı söylüyor. Ne iyi ki bugün bir İstiklal Marşımız var. Hep var olsun" dedi.

Prof. Dr. Sönmez'den önce konferansın açılış konuşması için kürsüye çıkan Rektör Tuncer, "Sadece hastalıkları bilerek, iyi notlar alıp, iyi eğitim almakla iyi bir hekim olunmaz. İyi bir hekim olmak için en başta iyi bir insan olmak gerekir. Bu iyi insanın geçmişini de bilip, ona sahip çıkarak kendini donatması gerekir" ifadesini kullandı.

Rektör Tuncer, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ben doktor bir dedenin torunuyum. Dedem üç kez esaret altında kalmış, esareti sırasında at idrarı içmek zorunda kalmış, günlerce aç kalmış. Göle işgali sırasında Samsun'dan Göle'ye kış aylarında yürüyerek gitmiş istiklal madalyası sahibi bir askeri doktordu. Onun istiklal madalyasını şerefle taşıyorum. Erzincan depremi sırasında gönüllü olarak Erzincan'a gitmiş, Kızılay çadırında gönüllü hizmet vermiş. Çok sıkıntı yaşamışlar. Gerek ulaşım, gerekse oradaki çalışma şartlarıyla alakalı. Tabii o günlerden bu günlere çok ciddi gelişmeler oldu. Bugün Erzincan'a 30 dakikada varabiliyorsak dedelerimizin sayesindedir. Onlar olmasaydı biz bugün hiçbir yere varamayacaktık. Onların kıymetini bilmemiz lazım. Dedem çok acıkmış, ekmek istemiş komutandan. Komutan da bir ekmek torbası vermiş dedeme. Dedem elini bir sokmuş ki içinde sadece ekmek kırıntıları var. Komutan demiş ki, 'Doktor eline bir parça ekmek gelirse bir parça da bana ver. Çünkü ben de 3 gündür açım.' Böyle bir neslin sonunda biz bugünlere geldik. Onların çektiği eziyetler yanında bazı konularda daha eziyetli, bazı konularda daha iyi durumdayız. Ama bizden sonraya da bu günlerin, hatta bizden geçmişte olanların kıymetini bilecek, rahmetle anacak nesiller yetiştirmemiz gerekiyor."

"DÖRT YIL BOYUNCA DAĞLARDA KURTLAR İNSAN ETİNE DOYDU"

Prof. Dr. Sönmez, konferansta Rus arşivlerinden aldığı kayıtları gösterdi. Fotoğraf ve belgelerle savaşa ilişkin bilgiler veren Prof. Dr. Sönmez şunları kaydetti:

"Doğu Cephesi, 1. Dünya Savaşı'nın ilk açılan ve elemle kapanan bir cephesidir. Son silah 5 Ocak'ta atılmıştır. Kar şehitlerimizin kefeni olmuş, dört ay boyunca gömülmeyi beklemişlerdir. Tüm şehitlerin sembolü gelinciklerdir ama Sarıkamış şehitlerinin sembolü kardelendir. Karların erimesiyle şehitlerimiz ortaya çıkmışlardır. Sarıkamış ile ilgili filmler KGB arşivinde saklanmış. 100'ün üzerinde böyle film vardır. Şehitlerin yol boyunca yol kenarlarında ayakta beklediklerini düşünün. Şimdi hayal bile edemiyoruz, dört ay derin dondurucuda kalmışlar gibi. 'Adını bilmediğimiz pek çok gencimizi topluca gömdük cenaze namazlarını kıldık' diyor imam. Dört hafta sürüyor şehit toplama işi ki, bunların içinde benim dedelerim, yakınlarım da var. Eksi 40 derece soğuk ve açlık. Rus valisi diyor ki 'Masrafları bizden, şehitlerinizi toplayın.' Toplu mezarlar zorlukla açılıyor, çünkü mermer gibi donmuş toprak kazılamıyor. 15- 20 metre uzunluğunda 2 metre derinliğinde toplu mezarlar kazılıyor bu güç koşullarda, ki bugün pek çoğunun yerini bilmiyoruz. Yerlerini tespit ettiklerimizi Genelkurmay'a raporla sunduk. Şehitlerin ayakkabıları yok. Ayakkabısız geldiklerinden değil, 1.5 ay yürümenin sonucu çoğu parçalanmıştı. Arkadan gelenler iyi durumda olanları çıkarıp giyiyor ve yola devam ediyorlardı. Şehitlerin gözlerinin olmadığını görüyorsunuz, anılarda deniliyor ki 'kargalar sürüler halinde dalıyor şehitlerin gözlerini alıp gidiyordu.' Ahmet Muhip Dranas diyor ki; 'Dört yıl boyunca dağlarda kurtlar insan etine doydu. Gündüz bile seyahat yapmak güçleşmişti. Çünkü kurtlar dolaşıyordu. Dedemin 93 mağduru bir köylüsü seferberlik ilan edildiğini duyunca, 'desene ateşe dönecek dünya' diyor. Tabiat ateşe dönüyor. Bunları unutmayın. Ülkemizin hangi zorlu aşamalardan geçtiğinin idrakinde olun. Atalarımıza minnettarlığınızı daima gösterin." - ANKARA

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Güncel
title