İç savaşlara yol açan çevresel felaketler, yeni endüstriyel standartlar kazandırdı
Son yüzyılda çevresel felaketler, iç savaş ve ölümlere yol açarken, yeni endüstriyel standartların oluşmasına katkı sağladı.
Son yüzyılda çevresel felaketler, iç savaş ve ölümlere yol açarken, yeni endüstriyel standartların oluşmasına katkı sağladı.
Birleşmiş Milletler (BM), 6 Kasım'ı "Savaş ve Silahlı Çatışmalarda Çevrenin İstismarının Önlenmesi Günü" kabul ediyor.
Doğanın da savaş kurbanları arasında yer aldığını vurgulayan BM, kaynakların yok edilmesiyle, barış ortamının mümkün olmayacağına dikkati çekiyor.
AA muhabiri son yüz yılda büyük çevre felaketleri ile çevre sorunlarının insan hayatı ve ekonomiye yönelik sonuçlarını derledi.
Japonya'dan ABD'ye Romanya'dan Fildişi Sahili'ne kadar son yüzyılda meydana gelen çevresel felaketlerde çok sayıda insan hayatını kaybetti.
Endüstriyel atıklar akarsuları zehirlerken, açık sulardaki petrol sızıntıları deniz yaşamında büyük ölçekli ölümlere yol açtı.
Felaketler, yeni endüstriyel standartları hayata kazandırırken, Papua Yeni Gine'de iç savaşa yol açan maden havzası yeni bir ülkenin doğuşuna vesile olabilir.
Japonya'nın "4 büyük kirliliği"
Japonya'da 1912-1965 arasında endüstriyel atıklarını uygunsuz işlemesi nedeniyle 4 büyük çevre kirliliği yaşandı.
1910 yılında Jinzu Nehri'ne kadmiyum boşaltan bir firma, akarsu zehirlenmesine yol açtı.
İçme suyunda oluşan kadmiyum zehirlenmesi sonrası 1912 yılında Toyama Bölgesinde "itai-itai" hastalığı ortaya çıktı.
Hastalığa, etkilenen insanların sıklıkla haykırdığı "itai-itai" adı verildi. İfade, Japonca'da "acıyor, acıyor" anlamına geliyor.
Başlıca semptomları arasında ağrı, travma, kemik kırıkları, iskelet deformasyonları, kansızlık ve böbrek bozuklukları yer aldı.
1956'da Kumamoto'da ve 1965'te de Niigata'da yerel su kaynaklarına "metil cıva" döken iki firma, bu bölgelerde felakete yola açtı.
"Metil cıvaya" maruz kalan kirlenmiş balıkları tüketen yerel halkta "ağır metal zehirlenmesi" saptandı.
Felç ve ölüme yol açabilen hastalığa, 1956'da ilk çıktığı bölgeye atfen "Minamata" ismi verildi.
Japonya'daki petrolün 4'te 1'inin üretildiği Yokkaiçi'de 1955'te ilk petrol rafinerinin inşasının başlamasıyla, bölgede solunum yolu hastalığı nüksetti.
Bölgede etkili kükürt dioksit emisyon bulutları sonucu 1961-1972'de "Yokkaiçi astımı" ortaya çıktı.
Astım dahil çeşitli akciğer rahatsızlıklarından 1000'e yakın kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor
Nijer Deltası petrol kirliliği
20 milyon insana ve 40 farklı etnik gruba ev sahipliği yapan Nijer Deltası, Nijerya'nın toplam kara kütlesinin yüzde 7,5'ini oluşturuyor.
Ticari petrol üretiminin 1958'de başladığı deltada her yıl ortalama 240 bin varil ham petrol sızıntısı meydana geliyor.
Petrol üretiminin başlamasını takip eden 50 yılda delta bölgesine 9-13 milyon varil petrol döküldüğü tahmin ediliyor.
Bunların yüzde 31,8'i bilinmeyen nedenler; yüzde 20,7'si üçüncü taraf faaliyetleri ve yüzde 17'si mekanik arızalardan kaynaklanıyor.
İnsan sağlığı üzerinde akut ve uzun vadeli etkileri bulunan sızıntılar acil ve maddi yardım ile uzun vadeli tıbbi bakım ihtiyacı doğuruyor.
Delta bölgesinde petrol ve gaz çıkarımı nedeniyle ortaya çıkan çevresel zararın her yıl yaklaşık 750 milyon dolara mal olduğu tahmin ediliyor.
Yeni bir ülke doğabilir
Papua Yeni Gine'nin Bougainville bölgesindeki Panguna bakır madeni dünyanın en büyük açık ocak bakır rezervlerinden biri.
Okyanusya ülkesindeki değerli maden yatağının bir milyar ton cevher bakır ve 12 milyon ons altın rezervine sahip olduğu tahmin ediliyor.
Eylül 1975'te Avustralya'dan bağımsızlığını kazanan ülkede, söz konusu Panguna madeni ülke ekonomisinin temel taşlarından biri.
Londra merkezli çokuluslu madencilik şirketi Rio Tinto'nun, Panguna'daki faaliyetlerinin büyük ölçekli çevresel yıkıma yol açtığı iddia ediliyor.
Çevre aktivistlerine göre, maden 1972'de açıldıktan sonra kükürt, arsenik, kadmiyum ve cıva içeren yaklaşık bir milyar ton atık, yerel nehre döküldü.
Bunun karşısında bölge halkı merkezi yönetime karşı kurulan Bougainville Devrimci Ordusuna (BRA) katılarak 10 yıl süren bir isyanın fitilini ateşledi.
Ülkenin özerk bölgesindeki maden, 1990'lı yıllara kadar süren yaklaşık on yıllık iç savaşın katalizörü kabul ediliyor.
Madenin 1972'de işletmeye açılmasında kapatıldığı 17 yılı aşkın sürede bir firmanın 2 milyar dolar kazanç elde ettiği tahmin ediliyor ve o firma aleyhine ABD federal mahkemesinde dava açıldı.
Çatışmaların hastalık ve gıda kıtlığı dahil 1972-1989'daki Bougainville krizinin çoğu sivil 15 bine yakın can kaybına yol açtığı tahmin ediliyor.
Ulusal basında, madenin oluşturduğu ekonomik etki dolayısıyla, Bougainville bölgesinin, merkezi yönetimden bağımsızlık talep ettiği bildiriliyor.
Olası bağımsızlık müzakerelerinin 2027'ye kadar sonuçlanacağı kaydediliyor.
Yeni "endüstriyel güvenlik standardı" oluştu
Seveso felaketi, Temmuz 1976'da İtalya'nın Lombardiya bölgesindeki Milano'nun yaklaşık 20 kilometre kuzeyinde meydana geldi.
İsviçreli kozmetik üreticisi bir firmanın yerel yan kuruluşu olan kimyasal tesiste meydana gelen endüstriyel kaza sonucu, dioksin bulutu en az iki bin kişiyi hasta etti.
Zehrin bölgede besin zincirine karışmasını önlemek amacıyla 80 bin hayvan itlaf edildi.
Yerleşim yerlerinde bilimsel olarak "2,3,7,8-tetraklorodibenzo-p-dioksin" şeklinde tanımlanan "kimyasal maruziyete" yol açtı
Felaket nedeniyle, bilimsel çalışmalar sonucu Avrupa Birliği (AB) nezdinde 1982'de "Seveso III Direktifi" endüstriyel güvenlik standartlarını oluşturdu.
Direktif, tehlikeli maddelerin imalatı ve depolanmasını düzenliyor.
Seveso kazası 2010'da Time dergisince "insan kaynaklı en kötü çevre felaketleri listesinde" gösterildi.
Kuzey Atlantik kıyısında 320 kilometrelik sahil şeridi kirlendi
Bir petrol tankeri Fransa'nın Brittany kıyılarından 2 kilometre uzaklıktaki Portsall kayalıklarında Mart 1978'de karaya oturdu ve yaklaşık 2 milyon varil petrol sızdıran, ABD'li petrol şirketine ait tanker üçe bölünerek battı.
ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA), olay sonucu toplam petrol sızıntısının 220 bin 880 tona ulaştığını bildirdi.
256,2 milyon litreye denk geldiği tahmin edilen bu sızıntı, o dönemde "türünün en büyüğü" olarak değerlendirildi.
Sızıntı, Fransa'nın Kuzey Atlantik kıyısında yaklaşık 320 kilometrelik sahil şeridini kirletti.
Olay "Gemiler Kaynaklı Kirliliğin Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme'nin" (MARPOL) müzakere aşamasına denk geldi.
MARPOL, 1982 yılında yeterli sayıda ülke tarafından onaylandı ve yeni uluslararası kurallar bir yıl sonra yürürlüğe girdi.
"Metil izosiyanat" sızıntısı
Aralık 1984'te Hindistan'ın Madhya Pradesh eyaletine bağlı Bhopal kentinde gaz sızıntısı yaşandı.
ABD'li bir firmanın pestisit tesisi çevresinde 500 binden fazla kişi zehirli "metil izosiyanat (MIC)" gazına maruz kaldı.
Ölü sayısı konusunda tahminler farklılık gösterirken, ilk aşamada hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bin 200 olarak kayıtlara geçti.
MIC gazı etkisiyle yakın vadede ölenlerin sayısının 8 bine yaklaştığı tahmin ediliyor.
Hayatta kalanlar körlük, kronik solunum sıkıntısı ve doğuştan sakatlıklar dahil sağlık sorunları yaşadı.
Çeşitli düzeylerde toplamda 550 bini aşkın kişinin yaralandığı tahmin ediliyor.
Kaza, dünyanın "en kötü endüstriyel felaketleri" arasında gösteriliyor.
Olay sonrası Hindistan "1986 Çevre Koruma Yasası" ve "1991 Kamu Mali Sorumluluk Sigortası Yasası" çıkardı.
"En maliyetli" nükleer felaket
Çernobil felaketi, Nisan 1986'da Ukrayna'nın kuzeyindeki Pripyat şehri yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali'nde meydana geldi.
Ukrayna'nın başkenti Kiev'e 110 kilometre uzaklıkta, Belarus sınırına yakın santraldeki 4 numaralı reaktörde patlama yaşandı.
Patlama sonrası çıkan ve Avrupa'nın bir kısmını etkileyen zehirli bulut, bir süre sonra ABD, Kanada ve hatta Japonya'ya kadar ulaştı.
Sovyet bilim dünyasının başarılarından gösterilen santraldeki patlamada, radyasyona maruz kalan 120 bin kişi kanserden ölme riski yaşadı.
"En kötü nükleer felaket" olarak bilinen olayın tahmini 700 milyar dolarlık zararla "en maliyetli felaket" olarak biliniyor.
Felaket sonrası kamuoyuyla paylaşılan ölüm sayılarının gerçekliği ise tartışmalı kabul ediliyor.
Ukrayna Parlamentosunun aldığı karar doğrultusunda Çernobil Nükleer Santrali, 2065'e kadar tamamen ortadan kaldırılacak.
"Çift cidarlı tanker" zorunluğu getiren sızıntı
ABD'de Mart 1989'da, bir firmaya ait tanker, Alaska'nın Tatitlek bölgesinin batısındaki Bligh Resifi'ne çarptı.
Tek cidarlı tanker, Alaska'nın güney kıyısındaki Prince William Sound bölgesine 37 bin tona denk gelen 240 bin varil ham petrol sızdırdı.
Bölgenin yalnızca helikopter, uçak ya da tekneyle erişilebilen uzak konumu, hükümet ve sivil toplumun müdahale çabalarını zorlaştırdı.
Sızıntının 300 kilometresi ağır düzeyli, toplamda 2 bin 100 kilometrelik sahil şeridi ve deniz yaşam alanını etkilediği tahmin ediliyor.
Kirlenen kıyı şeridinde 250 bin deniz kuşu, 3 bin deniz samuru ile milyarlarca somon yumurtası telef oldu.
Felaket sonrası ABD sularında faaliyet gösteren tankerlerin çift cidarlı olmasını zorunlu kılan "1990 Petrol Kirliliği Yasası" çıkarıldı.
Siyanürle kirlenen sular Tisza ve Tuna nehirlerine ulaştı
Ocak 2000'de Romanya'daki bir altın madeni, Someş nehrine yaklaşık 100 bin metreküpten fazla siyanürlü atık döktü.
Siyanürle kirlenen sular Tisza ve Tuna nehirlerine ulaştı ve Macaristan, Sırbistan ve Bulgaristan'da çok sayıda balığın ölümüne neden oldu ve bu ülkelerdeki halkın, içme suyuna erişimi de kısıtlandı.
Kimyasal sızıntı, Çernobil sonrası "Avrupa'daki en kötü çevre felaketleri" arasında gösteriliyor.
Fildişi Sahilinde 100 bin kişi hastalandı
2006'da, çok uluslu nakliye firmasınca kiralanan bir gemi, 400 ton zehirli atığı Fildişi Sahili'ndeki Abidjan limanına boşalttı.
Kostik soda ve petrol artıklarından oluşan zehirli atığın, ülkede yerel atık işleme firması üzerinden, kentin atık sistemine kanalize edilmesiyle 17 kişi ölürken yaklaşık 100 bin kişi hastalandı.
Firma, temizlik ve mağdurlara tazminat amacıyla 2007'de Fildişi Sahili hükümetine yaklaşık 195 milyon dolar ödemeyi kabul etti.
Meksika Körfezi'ndeki "Deepwater Horizon" adlı petrol platformunda Nisan 2010'da meydana gelen patlamada 11 işçi hayatını kaybetti.
Patlamada yaklaşık 5 milyon varil ham petrol okyanusa akmış ve petrol kuyusu ancak patlamadan 87 gün sonra tamamen kapatılabilmişti.
İngiliz petrol firmasının tesisindeki olay, "ABD tarihinin en büyük petrol sızıntısı ve çevre felaketi" olarak görüldü.
Sızıntının kontrol altına alınması yaklaşık 3 ay sürdü.
Felaketin plajlara, yaban hayatına, balıkçılık alanlarına ve turizme yaklaşık 17,2 milyar dolarlık zarar verdiği tahmin ediliyor.