Hüseyin Su: Yakup Kadri Anadolu'ya "Yaban"dır
Usta öykücü Hüseyin Su'nun verdiği "Öykümüzün Hikâyesi" seminerinin beşincisi gerçekleşti.
27 Şubat'ta edebiyatımızdaki "Toplumcu-Siyasal Öykü Anlayışı"nı anlatan Hüseyin Su, sanatçının apolitik olamayacağını düşündüğünü söyledi ve "Hatta apolitik olmamalı iddiam var." dedi.
27 Şubat'ta Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi'nde gerçekleşen Öykümüzün Hikâyesi seminerinde Hüseyin Su edebiyat tarihimize bugünden değerlendirmeye devam ediyor. Hüseyin Su, Tanzimat'tan bugüne öykücülüğümüzün çizgilerini ele aldığı seminerinde bu kez edebiyatımızda 1930'lu ve 80'li yıllar arasında bir gerileme olarak görülebilecek "Toplumcu-Siyasal Öykü Anlayışı"nın serencamını anlattı. Sanatçının politik olmaması gerektiği iddialarına da dikkat çeken Hüseyin Su, "Ben sanatçının apolitik olmayacağını düşünüyorum. Hatta apolitik olmamalı iddiam var. Bu tartışmadaki esas mesele sanatçının edebiyatı, sanatı düşürmeden nasıl politik olacağıdır." dedi. Su; sanatçıların bir denge kurması ve bağlanma problemlerini aşmaları gerektiğini söyledi.
ÇIĞIRTKANLIK SANAT DEĞİLDİR
"Sanatçının bir denge kurması gerekiyor. Edebiyatın araçsallaştırılmaması gerekir. Araçsallaştırılırsa tekniği ve üslubu ile edebiyattan çıkar. Hem edebiyat, hem de düşünce anlamında bir bilinçli bağlanma olmamışsa edebiyat edebiyat olmaktan çıkar. Denge noktasını bulup, hem düşünen hem de sanat yapan kişiler olduklarını görmeliyiz. Sanat sanat için mi, toplum için mi tartışmasına girip, bir taraf belirlediğinizde dengeyi kaybediyorsunuz. Bütün ürünler kendi dilini, üslubunu, tekniğini yitiriyorsa ortaya çıkan şey pek bir şey ifade etmez. Yani öykü önce öykü olacak, kendi diliyle bir şey söyleyecek. Çığırtkanlık, tetikçilik yapıyorsa o eser sanat izleyicisi için bir şey ifade etmiyor."
Edebiyatta toplumcu anlayışın siyasal çalkalanmalar ve devrim dönemlerinde ortaya çıktığının altını çizen Hüseyin Su, toplumcu-gerçekçi edebiyatın sistemleşmesinin 1934 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'nin birinci kurultayında başladığını ve yerli edebiyatımıza da sirayet ettiğini söyledi.
YAKUP KADRİ ANADOLU'YA "YABAN"DIR
"Sovyet Yazarlar Birliği birinci kurultayında iki madde vardır. Birincisi "sanat ve edebiyatın Marksist olarak tanımlanması, ikincisi ise; "toplumun sorunlarının sanat yoluyla eleştirilerek çözüm olarak markisizimin sunulması". Bizde de 15 yıl sonra Talip Apaydın "İnsanımızı yeniden işlemek, kendi gücüne kavuşturmak, sorunlarını duyurmak ve devrimci bir tavır takınmasına yardımcı olmak gerekir. Bunu eğitim, bilim ve sanat yapar." Demiştir. Aradaki bağlantı önemlidir. Dünyada Gorki, Jack London, İlya Ehrenburg gibi isimler toplumcu-gerçekçi akımın temsilcisi iken bizde de Sabahattin Ali, Fakir Baykurt, Necati Cumalı, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yakup Kadri Karahasanoğlu gibi isimlerde bu tesiri görürüz. Yakup Kadri'nin Yaban romanının adı Yakup Kadri'nin Anadolu'ya ne kadar "yaban" olduğunu vurguluyor. Kitaplardan okuyup, Anadolu'yu yazmışlardır. Toplumcu-gerçekçe edebiyatta ezen-ezilen, yoksul-zengin, ağa-maraba, öğretmen-öğrenen şablonları kullanılmıştır. Çığırtkan, ısıran; toplumsal gerçekçi dediğimiz öykülerde bunları görürüz. Halbuki hiçbir insan sonuna kadar kötü, hiçbir insan soruna kadar iyi değildir. Her insan tabiatı gereği şeytanla melek arasında gidip gelen bir sarkaç gibidir. Yazar da bu insanların bu sarkaçlar arasında gidip gelmesini yazan kişidir."