Hrant Dink Cinayeti Davası
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin 85 sanığın yargılandığı davada talepleri sorulan tutuklu sanıklardan eski Tuğgeneral Hamza Celepoğlu, "İstanbul'a cinayetten çok sonra, 2009 temmuzunda atandığını, olayın olduğu dönemde İtalya'da güvenlik akademisi...
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin 85 sanığın yargılandığı davada talepleri sorulan tutuklu sanıklardan eski Tuğgeneral Hamza Celepoğlu, " İstanbul'a cinayetten çok sonra, 2009 temmuzunda atandığını, olayın olduğu dönemde İtalya'da güvenlik akademisi kursunda olduğunu, bunun belgelerini emniyetin soruşturma dosyasına koyduğunu, 2006 yılı başında ise yine İtalya'da İtalyanca dil kursunda bulunduğunu" söyledi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden duruşmada beyanı sorulan tutuklu sanıklardan dönemin Trabzon Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şubede görevli astsubaylardan Gazi Günay, Hrant Dink'in evi ve iş yeri civarında keşif yaptıkları iddiasının asılsız olduğunu öne sürerek, Trabzon'dan İstanbul'a meydana gelen bir cinayet olayının failinin yakalanması amacıyla, görevlendirme yazısıyla geldiğini ve görevinin sona ermesinin ardından 12 Ağustos 2006'da Trabzon'a döndüğünü söyledi.
Gazi Günay, "Hrant Dink'in evi veya iş yerinde askeri bir personel olarak izinsiz gidip keşif yaptığıma dair herhangi bir şey söz konusu olamaz. Çünkü bu askerliğin ruhuna ters bir durum. Benim davanın sanıklarıyla cinayet öncesi veya sonrası görüşmem de söz konusu değil. Bir yıldır bu tür suçlamalarla cezaevindeyim. Savcılığın önüme belge koyması lazım. Benim FETÖ ile de herhangi bir ilgim yok. Tahliyemi istiyorum." dedi.
"Gerçek katiller saklanıyor iddiası"
Tutuklu sanıklardan Hacı Şefik Şimşek de hayatının hiçbir evresinde FETÖ ile bağlantısının olmadığını savunarak, "Alevi ve sol cenahtan gelen bir ailenin üyesiyim. Aliemde dahi zerre kadar FETÖ'cü bulamazsınız. İstanbul'a 2006 ağustostan önce hiç gelmemiştim. Cinayetten önce basın toplantıları ve haber kaynağı için Taksim bölgesine defalarca görevlendirildim. Ogün Samast'ı izleyen 9 kişiden biri olduğum söyleniyor. Ne olay öncesi ne olay sonrası ben kimseyi takip etmedim. O gün arkadaşımla Karaköy'de buluşup yemek yedim, alışveriş yaptım. Türkiye gündemine oturan bir cinayet olacak ve de ben alışveriş yapıp yemek yiyeceğim. Böyle bir şey olamaz." ifadelerini kullandı.
Tahliyesini talep eden Şimşek'in avukatı da gerçek katillerin saklandığını iddia ederek, gerçeklerin ortaya çıkmasını beklediğini söyledi.
Bu davanın yanı sıra MİT tırlarının durdurulması davası kapsamında da tutuklu bulunan eski Tuğgenaral Hamza Celepoğlu ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla tutuklu bulunduğu cezaevinden taleplerini dile getirdi.
Ülkesine ve milletine 31 yıldır hizmet etme gayretinde olduğunu, bunun 10 yılının terörle mücadele bölgesinde geçtiğini anlatan Celepoğlu, "Bu kapsamda Türk Silahlı Kuvvetleri üstün madalya sahibi eski bir Türk generali olarak, yurt içi ve yurt dışında lanetle karşılanan hain bir cinayet davasına monte edilerek sanık sıfatıyla huzurda bulunmaktan dolayı zul duyduğumu ifade etmek istiyorum." dedi.
"Ben darbe girişimi tutuklusu değilim"
Dink cinayeti davasının kendisi üzerinden sulandırılmaya çalışıldığını iddia eden Celepoğlu, "İddia makamı hakkımda, 'seni suçlu saydım' tarzında bir iddianame hazırlamıştır. Savcı iddianamesinde benim hain darbe teşebbüsü davasından dolayı tutuklu olduğumu vurgulamıştır. Oysa ben bu kapsamda tutuklu değilim. 8 aydır MİT tırları davasından tutukluydum zaten. O hain gecede Mamak Cezaevi'nde tutuklu bunmaktaydım, MİT tırlarından yargılanmam, sanki bu hain cinayeti işlemiş olabileceğimin delili olarak öne sürülmektedir. Heyetinizde böyle bir ön yargı olmadığını umuyorum." ifadelerini kullandı.
MİT tırları davasında kendisine yaşatılan hukuksuzlukt sürecinin bu davada da yaşatıldığını ve 2 ay boyunca medya üzerinden saldırıya maruz kaldığını savunan Celepoğlu, FETÖ davası kapsamında tutuklu bulunan gazeteci Mehmet Baransu'nun Taraf gazetesinde 28 Aralık 2012 tarihinde kendi resmini kullanarak, "beni dinleyen adam" şeklinde bir haber yaptığını, hakkında soruşturma açıldığını, HSYK'nın buna izin verdiğini ve dinlenmeyle ilgili kararda sadece üst yazıda imzası olduğu için savcılığın hakkında takipsizlik kararı verdiğini hatırlattı.
"FETÖ'cü FETÖ'cüyü dinler mi?"
Celepoğlu, "Bu haberi, sanki FETÖ beni kurtarmış gibi veriyorlar. Öncelikle vicdanen soralım; FETÖ'cü FETÖ'cüyü dinler mi'Gazetesine manşet yapar, şikayet eder mi? Dönemin HSYK'sına soruşturma izni verir mi? Gerçekler böyle. Suçsuz olduğum ortaya çıktı. Müfettişler beyanıma dahi başvurmadılar. 2 yıl sonra gizli tanık 'Alparslan'ın beyanlarının aslında tamamen yalan olduğu ortaya çıktı, o tarihlerde orada (MİT tırlarının durdurulması) olmadığım ispatlandı ama tutuklandım yine de." dedi.
MİT tırlarının durdurulması olayıyla ilgisi bulunmadığını, kendisine 'git müdahale et' diyen herhangi bir üstü, amiri veya komutanının bulunmadığını da aktaran Celepoğlu, "Bu dava da bir algı operasyonuydu ve 20 aydır tutukluyum. MİT tırlarında, olay yerine gitmeyip pasif destek sağlamakla suçlanıyorum. İstanbul'a beni, TSK'ya yönelik kumpaslara dayanamayıp istifa eden dönemin Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner aldırdı. 'Celepoğlu başarısızdır, hak etmeden bir yere geldi' deniyorsa bütün suçlamaları kabul edeceğim." diye konuştu.
İddianamenin iade edilmesi kararının adaletin tecellisi için kendisinde inanç oluşturduğunu kaydeden Celepoğlu, Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Değerlendirme ve Analiz Merkezi (İDAM) amirinin ne Trabzon ne de İstanbul istihbarat personelinin üst amiri olmadığını, mevzuatın açık olduğunu ve İDAM amirinin görevinin belli olduğunu da açıkladı.
Hamza Celepoğlu, "Hiçbir yerde İDAM amiri diye geçmiyor zaten. İddia makamında, emniyet ve jandarma istihbarat yapılanmasının aynı olduğu şeklinde bir algı var, sebep de bu. Bizde yapılanma farklıdır. Emniyet istihbarat birimleri Ankara'da İstihbarat Daire Başkanlığına bağlıdırlar, amir-memur ilişkisi vardır. İDAM amirliği veya diğer unsurların herhangi bir operasyonel hizmeti yoktur. Tamamen karargah hizmetidir." şeklinde bir savunma da yaptı.
"Dink cinayeti döneminde İtalya'daydım"
Dink cinayeti işlendiği dönemde İstanbul il jandarma komutanı olduğuna yönelik iddialar bulunduğuna işaret eden Celepoğlu, İstanbul'a cinayetten çok sonra 2009 temmuzunda atandığını, olayın olduğu dönemde İtalya'da güvenlik akademisi kursunda olduğunu, bunun belgelerini emniyetin soruşturma dosyasına koyduğunu, 2006 yılı başında ise yine İtalya'da İtalyanca dil kursunda bulunduğunu dile getirdi.
Olmayan bir yazının yetkisi bulunmayan kendisine arz edilmesi gerekçesiyle tutuklandığını ve iddianamenin bu çerçevede hazırlandığını öne süren Celepoğlu, "Savcıya yurt dışında olduğumu 11 tane dilekçeyle bildirdim. Gördüğüm kadarıyla herhangi bir bilgilendirme yapılmamış. Hakkımda hukuksuz ve suç tevkif eden bir soruşturma açılmıştır. Tutukluluk halimin devamına 8 ay boyunca herhangi bir gerekçe gösterilmeden devam edilmiştir. Fransız bir düşünür, 'Adaletin olmadığı bir ülkede herkes suçludur' der. TSK da geçmişte çok büyük bir yara aldı. Eğer gerçekten bu dönemin sonlandığına hep beraber inanıyorsak, heyetinizden bu çerçevede karar vermesini talep ediyorum." şeklinde konuştu.
İDAM amirinin alandaki istihbaratçılara emir verme sorumluluğu olmadığını tekrar vurgulayan Celepoğlu, geniş bir savunma yapmak istediği için duruşmaya katılmayı talep etti.
Duruşma, diğer tutuklu sanıkların taleplerini dile getirmesiyle devam ediyor.