Türkiye'de 81 ilin 80'inde hava kirliliğinin alarm verdiğini duyuran Temiz Hava Hakkı Platformu, acil önlemler alınmadığı taktirde hava kirliliğine bağlı ölüm ve hastalıkların katlanarak artacağı uyarısı yaptı.
Sağlık ve çevre uzmanlarına göre, var olan sınır değerler, kitlesel hastalıkların yolunu açacak uyarı eşiğine ulaştığımızı, hatta aştığımızı gösteriyor.
Üstelik "bu sorunun faturasını, yine halk ödüyor" ve sağlık sorunları ve maliyetlerine ilişkin "hava kirliliğine neden olan endüstrilerin herhangi bir yükümlülüğü yok".
DHA'nın sorularını yanıtlayan Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.
Kayıhan Pala, OECD'nin Türkiye'de yılda yaklaşık 28 bin kişinin hava kirliliği nedeniyle öldüğüne ilişkin verilerine dikkat çekerek, "Her yıl ölen 100 kişiden 7'sinden fazlası hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybediyor" diye konuştu.
Acil önlem alınmazsa, on yıllar içinde ölümler 50 bin, hatta 100 bine ulaşacak; hastalıklar ise 3 milyona çıkacak.
Akut sorunlar ve uzun süreli etkilenimler
Pala, Türkiye'de kirliliğin kitlesel hastalıklar düzeyine erişmesi için önümüzde ne kadar zaman olduğunu, "talep etmelerine rağmen" bakanlık ve kuruluşlardan verileri alamamaları nedeniyle öngöremediğini belirtti ve SGK'ya" tanı ve tedavilerin de olduğu veri sistemini açması" çağrısı yaptı ve ekledi:
"Türkiye'de akciğer ve mesane kanserinde artış var ve ikisi de hava kirliliği ile doğrudan ilgili. Ancak sigara içsin ya da içmesin, Akciğer kanseri hastası birinin hava kirliliği yüzünden hayatını kaybedip kaybetmediği, hep soru işareti olarak kalıyor."
Türkiye İstatistik kurumu (TÜİK) verilerine göre, dolaşım sistemi hastalıkları 2015 yılında ölüm vakalarının yüzde 40.3'ünü oluşturarak ilk sırada yer aldı. İkinci sırada, 2014 yılında yüzde 20.4 olan iyi ve kötü huylu tümörlerden ölümler, 2015 yılında yüzde 20 olarak gerçekleşti. Üçüncü sırada yer alan solunum sistemi hastalıkları da aynı dönemde yüzde 10.6'dan yüzde 11.1'e çıktı.
Rapora değinen Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı üyesi Doç. Dr. Çiğdem Çağlayan da, DHA'ya hava kirliliği için "doygunluk düzeyinin çoktan aşıldığını" belirtti.
Çağlayan'a göre, sağlık açısından iki etkilenim söz konusu: Toksik düzeyde ani yükselmeler ve kalp krizi, astım atakları gibi akut sorunlar; bir de azar azar, uzun süreli etkilenimler.
Çiğdem Çağlayan, "Etkisini hemen göstermez ancak 10 yıl bir yerde o havayı soluyor olmak, kanser, tansiyon, solunum sistemi hastalıkları, nörolojik hastalıklar, inme, felç gibi hastalıkları getirir. Erkeklerde sperm sayısını sigara nasıl azaltıyorsa, hava kirliliği de sigara içmeseniz bile üreme sistemini etkiliyor" diye konuştu.
"Peki ben hava kirliliğinden kanser olursam ne olacak?"
Halk sağlığı uzmanı, "Hava kirliliği sigara gibi bireysel bir alışkanlık değil. Sigara içmeyenlerin tedavi masrafları karşılanmayacak deniyor. Peki ben hava kirliliğinden kanser olursam ne olacak? Kadın, çocuk, yaşlı, hava kirliliğinden kaçamıyorsunuz ve bu, en önemli risk. Çevresel riskler bireyden bağımsız ele alınmalı; bu görev kamunun" diye de uyardı.
Çağlayan'a göre, "hava kirliliği, terör ve trafik kazalarından daha fazla öldürüyor." Çiğdem Çağlayan'ın tanımıyla bu, "görülmeyen ve hissedilmeyen bir risk".
Peki hali hazırda alarm veren hava kirliliğinin önüne nasıl geçebiliriz?
Çağlayan'a göre, kirliliği artırabilecek her proje önlenmeli ve sanayi, enerji yatırımları için mevcut hava kirliliği değerleri ve "kümülatif etkiler" göz önüne alınmalı.
Çağlayan, günlük değerler aşıldığında yerel yöneticilerin ulaşım sistemleri ve trafiği düzenlemek, bisiklet gibi sağlıklı toplu taşımacılığı yaymak ve kötü yakıt kullanımının önüne geçmek gibi önlemler alması gerektiğini söyledi ve ekledi:
"Doğal gaz fiyatları artınca vatandaş ister istemez kömüre yöneliyor ve özellikle şehrin çeperindeki mahallelerde, hava kirlilği gözle görülür şekilde artıyor. Ucuza ve temiz enerjinin sağlanması gerekir. 'Google maps' gibi uygulamalar, otobüs ya da trenle bir yere giderken ne kadar karbondioksit emisyonuna olduğunuzu hesaplıyor. Günlük hayatın, bu konuyu içselleştirmesi gerekir."
"Enerji ihtiyacı için kirli endüstrileri Türkiye'ye getirmek, insanların sağlığıyla oynamaktır"
Dr. Kayıhan Pala da, kömürlü termik santrallerin, Manisa'nın Soma bölgesi örneğinde olduğu gibi, beklenenin çok üzerinde bir hava kirliliği ve artış getirdiğini söyledi. Pala'ya göre, uzmanlar bu termik santraller nedeniyle 7,900 kişinin hayatını kaybettiğine ilişkin bir modellemeye ulaştı.
Pala, yetkililere "mevcut kömürlü termik santrallerin kapatılma planlarını açıklanması ve yeni projeleri iptal etmesi" çağrısı yaptı. Pala ayrıca, "ABD, Avrupa, kirli bir enerji yolu olan kömürlü termik santraller sorununu çözememiş. Biz nasıl çözeceğiz" dedi.
"Türkiye'deki enerji ihtiyacı gerçekçi değerlendirilmeli" diye konuşan Pala, "Biz dışarıya enerji satabilmek ya da kirli endüstrileri Türkiye'ye getirip onun yükünü çekmek için enerji gereksinimi tartışması yapmamalıyız. Bu, insanların sağlığıyla oynamaktır" diye de uyardı.
Kayıhan Pala'ya göre, en acil alınması gereken önlemlerin başında, tüm illerde sadece iki hava kirletici değil, PM2.5, ozon gibi kirleticilerin hepsinin ölçülmeye başlatılması geliyor.
Pala, "Kükürtü Avrupa ülkeleri artık ölçmüyor; biz onu henüz aşamadık. Kanser ve üreme sağlığı sorunlarına yol açtığı bilinen maddeler özellikle endüstri sahalarının kenarında ölçülmeli" diye açıkladı. Pala ayrıca, Türkiye'de "hükümetin, Dünya Sağlık Örgütü'nün hava kirliliği için öne sürdüğü sınır değerlerine erişmeyi" planlaması gerektiğini belirtti.
Halk sağlığı uzmanı akademisyen, "Edirne, Keşan gibi öncelikli iller ve WHO'nun sınır değerini 5.5 kat aşan bir ortalamanın görüldüğü İstanbul'un Esenyurt ilçesi gibi en çok alarm veren illerden başlanarak hemen önlem alınmalı" dedi.
"Hava kirliliğinin faturası halka çıkıyor"
Peki kamu sağlığı için tehdit oluşturan hava kirliliğinin faturası kime çıkıyor?
Kayıhan Pala'ya göre, fatura iki kesime, sonuçta da tek kesime çıkıyor: Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve halk.
"Oysa, SGK primlerini ödeyen halkın kendisi" diye sözlerini sürdüren Pala, "Patronlar karlarını maksimize ediyorlar ancak sağlık olumsuzlukları ve maliyetleri açısından herhangi bir yükümlülükleri yok. Hükümet, bu konuda da bir girişim başlatarak o endüstrilerin kirlilik artışına yol açmamasını sağlayacak. Eğer bunu yapamıyorsa da, kapatacak" diye vurguladı.
Greenpeace Akdeniz avukatı Deniz Bayram ise, hava kirliliği ile ilgili tüm kamusal sorumluluğun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda olduğu ve AB'nin direktiflerini de kapsayan bir yönetmelik bulunduğunu söyledi.
Bayram, "Yönetmelik, PM10, Arsenik gibi değerlerin 2016, 2019 gibi çeşitli tarihlerde belirli seviyelere çekilmesini öngörüyor. Fakat sanayi ve enerji planlaması, kömürlü termik santraller bu şekilde gittiği sürece, bu hedeflere ulaşılması mümkün değil. Zaten Dünya Sağlık Örgütü limitleri çok daha düşük ve bu limitler baz alınmıyor" dedi.
"ÇED verirken 2019 için belirlenmiş limitler değerlendirilmiyor"
Greenpeace avukatı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nı "örneğin Soma'da bir termik santrale ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) verirken, 2019'da limit değerleri aşıp aşmayacağına ilişkin kümülatif etki değerlendirmesi yapmamakla" eleştirdi.
"Verilerin ölçülmesi ve açıklanmasında limit değerler açısından bir kaos söz konusu" diyen Bayram, "Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 50 civarında ilde hava kirliliği olduğunu söylerken, platformun bilimsel raporunda 80 ile işaret edildiğini" hatırlattı.
Avukat Bayram, "Hava kirliliği sonucunda akut hastalıklar ile acil servislere yapılan başvurularda ciddi bir çoğunluk söz konusu. Sorunu tespit edip önleyici tedbirler alırken, bu kısa, orta ve uzun vadedeki sağlık etkilerine yönelik onarıcı ve tazmin edici yükümlülükler hatırlanmalı" dedi.
(Fotoğraflı)