Haberler

Güvenpark'taki Terör Saldırısı Davası

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Başkentte, 13 Mart 2016'da Kızılay'daki Güvenpark otobüs duraklarında bomba yüklü otomobille düzenlenen, 36 kişinin öldüğü, 349 kişinin yaralandığı intihar saldırısıyla ilgili, aralarında terör örgütü PKK/KCK'nın üst düzey yöneticilerinin de bulunduğu 9'u tutuklu 55 sanığın yargılanmasına...

Başkentte, 13 Mart 2016'da Kızılay'daki Güvenpark otobüs duraklarında bomba yüklü otomobille düzenlenen, 36 kişinin öldüğü, 349 kişinin yaralandığı intihar saldırısıyla ilgili, aralarında terör örgütü PKK/KCK'nın üst düzey yöneticilerinin de bulunduğu 9'u tutuklu 55 sanığın yargılanmasına devam edildi.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, sanıklar, avukatları ve yakınları ile patlamada hayatını kaybedenlerin yakınları ve avukatları katıldı.

Duruşmada savunma yapan sanık Baran Ergin, anadilinin Kürtçe olduğunu, anadilinde savunma yapmak istediğini ancak kendisini ifade edebilecek kadar Kürtçe bilmediğini söyledi.

Sanık Vahit Ayçil'in ev arkadaşının ağabeyi olduğunu ve 21 Şubat 2016'da kız arkadaşı Seher Çağla Demir ile evlerine geldiğini anlatan Ergin, ertesi gün dersi olmadığı için okula gitmediğini, Ayçil'in evden ayrıldığını, kendilerinin de Demir'i gezdirdiklerini anlattı.

Ergin, döndükten sonra Ayçil ve Demir'in evden ayrıldığını, onları son kez o gün gördüğünü savunarak, bundan 20 gün sonra da patlamanın gerçekleştiğini kaydetti.

Örgüt üyelerini evinde gizlemekle suçlandığını dile getiren Ergin, bunun mümkün olmadığını, Vahit Ayçil'in kız arkadaşını şehirde gezdirdiklerini öne sürdü.

Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın, telefonunda terör örgütü Pkk'ya yönelik birtakım bulgulara rastlandığını belirtmesi üzerine Ergin, telefonunda bu tür şeyler bulunmadığını savundu.

Giray'ın, cüzdanında 1 dolar bulunduğunu ifade ederek, "FETÖ'cülerden 1 dolar çıkıyor. Var mı bağlantın?" sorusuna karşılık Ergin, "Çok şükür yok öyle bir bağlantımız." dedi.

Katılan avukatlarının, 24 saatten fazla birlikte oldukları bu kişilerden hiç şüphelenip şüphelenmediğini sorduğu Ergin, Vahit Ayçil ve kız arkadaşının kendini gizlemeye çalışmadığını, bu nedenle şüphelenmediğini ileri sürdü.

Sanık İbrahim Halil Demirer de sanık Mehmet Veysi Dolaşan'ın çocukluk arkadaşı olduğunu, İstanbul'a taşındığını, Şanlıurfa'ya ablasının yanına sık sık geldiğini ve bu sürelerde görüştüklerini anlattı.

Dolaşan'ın, mafya ile arasında problem olduğunu söyleyerek kendisinden onun için otobüs bileti almasını istediğini ifade eden Demirer, Dolaşan'a güvendiğini ve kendi adına bilet aldığını söyledi.

Akşam evde olmak için bileti otogardaki bir görevliye bıraktığını ifade eden Demirer, Dolaşan'ın buna kızdığını, bu nedenle onu yolcu ettiğini anlattı.

Dolaşan'ın telefonunu da kendisine verdiğini ve "Bana bir şey olursa sim kartını kırarsın, telefon da senin olsun." dediğini aktaran Demirer, arkadaşının durumu abarttığını düşündüğünü öne sürdü.

Demirer, "Hiçbir terör örgütüyle alakam yok. Ben vatanımı, milletimi çok seviyorum. Beni bırakın akrabalarımda bile bir tane sabıkalı yoktur. Yanlış anlamayın ama ben Arap'ım, ne işim olur PKK ile." ifadelerini kullandı.

Daha önce verdiği ifadeleri kabul etmeyen sanık Demirer, önceki ifadelerinin baskı altında alındığını öne sürdü.

Bunun üzerine mağdur ailelerin bulunduğu sıralardan, "Bizim de çocuklarımız parçalandı." sesleri yükseldi.

SEGBİS ile ifadesi alınan sanık Suphi Akbaş ise Mehmet Veysi Dolaşan ve Vahit Ayçil'i tanımadığını savundu.

Başkan Giray'ın "Vahit Ayçil ve Veysi Dolaşan'ın araç kiralamak için bir galeriye girdiklerini, Ayçil'in Dolaşan'a Suphi isimli kişiyle görüşmesini söyleyerek telefon verdiğini, Dolaşan'ın bu kişiyle telefonda şifreli konuşmalar yaptığını" anlatması üzerine Akbaş, bunu kabul etmediğini, söz konusu kişileri tanımadığını öne sürdü.

Vahit Ayçil'in akrabası Velat Cin de savunmasını Kürtçe yapmak istediğini ancak ailelerin anlaması için Türkçe yapacağını söyledi.

Suriye ve Irak'taki savaş nedeniyle mültecilere ilişkin foto-belgesel çalışması yürüttüğünü anlatan Cin, "Bunun için devlet makamlarından izin alarak 2 günlüğüne Kobani'ye gittim. Gizli bir şekilde hareket etmedim." savunmasını yaptı.

Vahit Ayçil'in Irak'a gideceğini öğrendiğinde kendisinin de fotoğraf çekmek ve alışveriş yapmak için onunla gitmek istediğini anlatan Cin, Ayçil'in Irak'taki işine başlayamadığını, kendisinin de fotoğraf çekemediğini, elektronik ürünler satan bir mağazadan alışveriş yaptıktan sonra 1 gece orada kaldıklarını ve ertesi gün döndüklerini öne sürdü.

Cin, Ayçil'in PKK ile bağının bulunduğunu bilmediğini ileri sürdü.

Dijital makinelerinde PKK/KCK'ya ilişkin yazılar, flamalar, bunları taşıyan ve yüzlerini kapatan kişilerin fotoğraflarının çıktığının belirtilmesi üzerine Cin, ajanslara fotoğraf gönderdiğini, bunun için ortak hard disk kullandıklarını, söz konusu fotoğrafların bu hard disklerde bulunduğunu ve kendisinin çekmediğini savundu.

Patlamadan sonraki ana ait cenaze fotoğraflarını neden barındırdığı sorulan Cin, fotoğrafları görmediğini, bunları fiziken çekme imkanı olmadığını iddia ederek, eğer kendisine bir başkası gönderdiyse bu kişilerin de bulunması gerektiğini söyledi.

Katılan avukatı Tülay Bekar, "Çok akıcı bir Türkçe ile konuşuyorsunuz. Niçin ilk başladığınızda 'Aslında Kürtçe savunma yapmak isterdim' dediniz?" diye sordu.

Sanık Cin ise "Bu bir haktır. Her birey istediği dilde savunma yapar. Ben de Kürt dili üzerine çalışıyordum, kendimi iyi ifade edeceğimi düşünüyordum ama ailelerin beni anlaması gerektiğini düşündüğüm için Türkçe savunma yaptım." ifadelerini kullandı.

Avukat Bekar, "Bunu, bir silahlı oluşumun talimatı olduğunu aşağı yukarı hepimiz bildiğimiz için sordum." diye konuştu.

Bu arada, salondaki aileler sanık Cin'in savunmasına tepki gösterdi. Bazı aileler sinir krizi geçirerek salondan çıktı.

-"Poşette silah olduğunu bilmiyordum"

Sanık Vahit Ayçil'in kardeşi sanık Uğur Ayçil de Kürtçe savunma yapmak istediğini ancak bilmediği için Türkçe yapacağını söyledi.

Ağabeyinin, 21 Şubat'ta, kaldığı öğrenci evine "Afşin" diye tanıttığı Seher Çağla Demir ile geldiğini anlatan Ayçil, onları misafir ettiklerini, ertesi gün Demir'e şehri gezdirdiklerini savundu.

O gün eve döndükten sonra ağabeyi ve Demir'in ayrıldığını, Demir'i son kez orada gördüğünü ileri süren Ayçil, hatırlamadığı bir tarihte ağabeyinin geri geldiğini ve çekmeceye bıraktığını söylediği poşeti istediğini, kendisinin de verdiğini aktardı. Ayçil, poşette silah ve sahte kimlik olduğunu bilmediğini, bunu sonradan öğrendiğini iddia etti.

Sık sık İstanbul'a gittiğini, İstanbul'da bulunduğu sırada Ankara'daki patlamayı duyduğunu anlatan Ayçil, Ankara'daki arkadaşlarını ve ablasını aradığını söyledi.

Ablasının Vahit'e ulaşmadığını belirtmesi üzerine kendisinin de onu aramaya başladığını ileri süren Ayçil, ulaşamayınca Ankara'ya gitmeye karar verdiğini ve uçak bileti aldığını anlattı.

Havaalanında beklerken babasının aradığını ve Vahit'in araba kiraladığı şirketin arayıp arabayı istediğini söylediğini belirten Ayçil, şirketin aracın Şanlıurfa'da olduğunu bildirmesi üzerine biletini değiştirdiğini ve Şanlıurfa'ya gitmek üzere uçağa bindiğini kaydetti.

Ayçil, bu arada Şanlıurfa'daki arkadaşını aradığını ve şirketin gönderdiği adresi verip arabanın bulunduğu yere gitmesini istediğini, arkadaşının arabayı bulduğunu ancak Vahit'in içinde olmadığını söylediğini ifade etti.

Sanık Ayçil, uçak havalanmadan önce polislerin geldiğini, ardından gözaltına alındığını aktardı.

Vahit Ayçil'in, PKK kamplarına katıldığını bilmediğini iddia eden Ayçil, telefonunda çıkan PKK terör örgütüne ilişkin fotoğrafların sorulmasına karşılık, hiçbir illegal örgütle ilişkisinin olmadığı iddiasında bulundu.

Vahit Ayçil'in babası tutuksuz sanık Seydi Ayçil ise önceki ifadelerini tekrar ettiğini söyledi.

Canlı bomba olarak kullanılan Özgür Ünsal'ı tanıyıp tanımadığı sorulan Ayçil, "Çok iyi tanırım, bizde büyüdü sayılır. Aile Karadenizli ben doğuluyum. Anne-baba memurdu, çocuk çok küçüktü, bize gelirdi." dedi.

Ünsal'ın patlamayla ilgisini bilip bilmediği yönündeki soru üzerine de Ayçil "Özgür'ün ne bu olaylarla ne de PKK ile ilgisi yok. Başına ne geldiyse Vahit yüzünden geldi. Özgür, Vahit'in kurbanı oldu." ifadelerini kullandı. Ayçil, Seher Çağla Demir'i ise tanımadığını savundu.

Vahit Ayçil'in PKK kamplarına katıldığından haberdar olup olmadığı yönündeki soru üzerine de Ayçil, "Vahit'ten kimse siyasi iş beklemez. Adam serseri mayın gibiydi, çekirdek yedi diye başkasına silah sıkan biri." diye konuştu. Ayçil, oğlunun PKK terör örgütüyle bağlantısının bulunduğunu bilmediğini ileri sürdü.

Ayçil'in "İnsanlar zannediyorlar mı ki ben onlar kadar yanmıyorum. Ben insan evladı değil miyim?" ifadeleri üzerine, izleyici sıralarından "Sen asla yanamazsın, evladını kaybetmedin çünkü." denildi.

Bilgisayarında çıkan PKK terör örgütüne ait fotoğrafların sorulmasına karşılık Ayçil, bilgisayarın şirkete ait olduğunu, kendisinin kullanmayı pek bilmediğini iddia etti.

-"Burcu ismiyle tanıttı"

Patlatılan otomobili kullandığı belirtilen Özgür Ünsal'ın annesi tutuksuz sanık Gülseren Kalay da 1998'de Edirne Keşan'a tayinlerinin çıktığını, 2003'e kadar burada yaşadıklarını ve Ayçil ailesini de bu sürede tanıdıklarını anlattı.

Vahit Ayçil'i bu tarihten sonra bir daha görmediklerini ifade eden Kalay, patlamadan yaklaşık 10 gün önce Ayçil'in sosyal medyadan oğlu Özgür ile iletişime geçtiğini ve Özgür'ün telefonu olmadığı için kendi telefonundan görüştüklerini söyledi.

Özgür Ünsal'ın uyuşturucu tedavisi gördüğünü, arkadaş kısıtlaması olduğunu ifade eden Kalay, Vahit Ayçil'in oğluyla iletişim kurmasına ilk başta sevindiğini, geçmişten tanıması nedeniyle de şüphelenmediğini kaydetti.

Ayçil'in yanında "Burcu" ismiyle tanıttığı Seher Çağla Demir ile evlerine geldiğini dile getiren Kalay, Ayçil ve Demir'in 27 Mart'ta evlerinde kaldığını, Özgür'ün de 3 Mart'ta Ayçil ve Demir'in evinde gecelediğini bildirdi.

Patlamadan 1 gün önce Özgür'ün izin istediğini ve yine Ayçil ile aynı evde kaldığını anlatan Kalay, "Özgür, 'Anne bana araba kullandırıyorlar' dedi. 'Oğlum senin ehliyetin yok, kullanırken çarparsın, birini öldürürsün, birine bir şey olur, kalkamayız altından' dedim. 'Böyle söyleme anne araba kullandırıyorlar yoksa vermezler' dedi. Çıktıktan sonra koşa koşa gelip evde bilgisayardan bir şey bakacağını söyledi ve geri çıktı." ifadelerini kullandı.

Kalay, Seher Çağla Demir'in gözlerinin çok kızarık olduğunu, uyuşturucu kullandığından şüphelendiğini ve oğlunu yeniden uyuşturucu kullanmaması konusunda uyardığını kaydetti.

Mahkeme Başkanı Giray'ın aradan yıllar geçtikten sonra hiç iletişim kurmadıkları birisinin gelip nasıl evlerinde kalabildiğini sorması üzerine Kalay, aileyi önceden tanıdıklarını, Vahit Ayçil'in durumunu bilmesinin mümkün olmadığını ileri sürdü.

Kalay, "Vahit belalı birisiymiş. Hiç bilmiyordum. Öyle bir şey olduğunu bilsem evime koyar mıydım? Hiçbir anne evladını ölüme göndermez?" savunmasını yaptı.

Gülseren Kalay, oğlu Özgür Ünsal'ın bilgisayarından terör örgütü PKK'ya ilişkin materyal çıkmadığını, bu tür konularla hiç ilgilenmediğini iddia etti.

Davanın geçmişi

Terör örgütü PKK/KCK mensuplarınca, 13 Mart 2016 saat 18.45 sıralarında Atatürk Bulvarı'ndaki Güvenpark otobüs durakları önünde bomba yüklü 34 HGH 44 plakalı aracın, örgüt mensubu Seher Çağla Demir ile Özgür Ünsal tarafından patlatılması sonucu 36 kişinin hayatını kaybetmiş, 349 kişi yaralanmış, 107 kişi veya kuruma ait araç ve bina da zarar görmüştü.

Türkiye'de PKK/KCK'nın düzenlediği siviller ve kamu personeline yönelik terör eylemlerinin, örgütün "TAK" isimli alt birimince üstlenildiği kaydedilen iddianamede, "Örgütün 2004 sonrasında metropol ve şehir merkezlerindeki sansasyonel şiddet eylemlerini gerçekleştirmeye yönelik kurduğu TAK isimli yasa dışı alt birimini, terör örgütü PKK/KCK'nın uluslararası alandaki terörist imajından kurtulmak ve örgüt üzerindeki baskıyı hafifletmek amacıyla kullandığı" ifadelerine yer verilmişti.

Sanıklardan Vahit Ayçil, Mehmet Veysi Dolaşan, İbrahim Halil Demirer, Velat Cin ve Suphi Akbaş'ın "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" suçundan bir, 36 kişiyi öldürmekten 36 kez olmak üzere toplam 37'şer kez ağırlaştırılmış müebbetin yanı sıra "349 kişiyi öldürmeye teşebbüs", "nitelikli mala zarar vermek", "tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurmak" suçlarından da toplam 7 bin 646'şar yıla kadar hapsi isteniyor.

PKK/KCK yöneticisi konumundaki şüphelilerin, TCK'nın 220/5'teki, "Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır" hükmü uyarınca aynı cezalara çarptırılması istenen iddianamede, şüphelilerden Uğur Ayçil, Sebahattin Karakoç, Azamettin Karakoç, Semih Yürek, Necati Utku Kiraz ve Rıdvan Tekin'in "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisleri talep ediliyor.

Vehbi Karakoç, Baran Ergin, Hüsamettin Atar, Hamza Yılmaz, Seydi Ayçil'in "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçlamasıyla 15'er yıla kadar hapisleri istenirken, şüphelilerden Vehbi Karakoç, Azamettin Karakoç ve Sebahattin Karakoç için "tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurmak" suçundan ayrıca 24'er yıla kadar hapis talebinde bulunuluyor.

Şüphelilerden Neval Basut'un "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan 5 yıla kadar hapsi talep edilen iddianamede, saldırıda kullanılan otomobilde bulunan Özgür Ünsal'ın annesi Gülsevim Kalay'ın, "örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemekten" 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor.

Kaynak: AA / Güncel
'Safları sıklaştırın' diyen Kılıçdaroğlu'na adliye önünde coşkulu karşılama

Adliye önünde istediği oldu

A Milli Takımımız, Uluslar Ligi play-off turunda Macaristan ile eşleşti

A Milli Takım'ın Uluslar Ligi play-off rakibi belli oldu

Yenidoğan Çetesi davasında 5. gün! Bebek katili örgütün liderinden ilk itiraf geldi

Bebek katili örgütün liderinden ilk itiraf geldi

Ordu Üniversitesi'ndeki sır fakülte! Ne öğrencisi ne de binası var

Üniversitedeki sır fakülte! Ne öğrencisi ne de binası var

title